Kelebek

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Doğduğu anı kimse hatırlamaz, belki inanmayacaksınız ama ben hatırlıyorum. Hatta daha da gerisini annemin karnındayken yaşadıklarını; sevinçlerini, üzüntülerini özellikle üzüntülerini!

Benim gibi bir bebeğe sahip olacağını öğrendiği andaki halini, hayal kırıklığını bugün gibi hatırlıyorum. Anneciğim benim, ne kadar üzülmüştü; günlerce, gecelerce ağladığı zamanlar onu bu kadar üzen ne yapmış olabilirim diye düşünmüş ama bulamamıştım. Hele babamın anneme söylediği bir şey yüzünden tartışmaları; ne kadar üzülmüştüm, istenmiyordum bu açıktı, bir de annemle babamın aralarının açılmasına, şiddetli kavgalarına neden oluyordum.

Babam ‘’ İlerde nelerle uğraşacağımızı düşündün mü hiç. Ben de istemezdim çocuğumuzdan vazgeçmek ama mecburuz!’’ diyordu. Annemse sonuna kadar beni savunuyor, benden vazgeçmeyi asla düşünmüyordu. ‘’ Bu bizim bebeğimiz, bu durum onun suçu değil ki asla ondan vazgeçemem. Allah onu bize nasip etti, demek ki onu bize layık gördü. Bunun değerini bilmeliyiz.’’ Diyordu.

Daha pek çok konuşma ya da tartışmalarına şahit oldum günler, aylar boyunca. Ama babam annemi ikna edemedi beni öldürmesi için.
Doğduğum ve annemin kucağına verildiğimde, ‘’güneşi henüz bilmiyordum’’ ama parlak haleler ile kuşatılmış bir sevginin sıcaklığını hissettim. Bu kadın benim güneşim, hayatın benimle beraber gelebilecek bütün zorluklarına sırf ben ona verildiğim için, kalbindeki o müthiş sevginin gücüyle karşı koymaya hazır. Yüzüme öyle bir hayranlıkla baktı ki!

Annem beni hayatın en güzel renklerini kanatlarında toplamış, nazlı nazlı çiçekler üzerinde uçan bir kelebeğe benzetiyordu, bunun için de ismimi ‘’Rengin’’ koydu. Beni hep ‘’kelebeğim’’ diye sevdi, hala da öyle sever.

Annem ilk yıllarımda yanımda olup, benimle daha fazla ilgilenebilmek için işinden ayrıldı. Bir şirkette çalışıyordu ama nasıl bir işi olduğunu hiçbir zaman anlayamadım. Benim ilk yıllarımda eğitim almamı istiyordu ama iki yaşındayken gittiğimiz pek çok eğitim kurumu bebek eğitimi verebilecek eğitimcilerinin olmadığını söyleyerek bizi geri çevirdi. Annemin ilk zamanlar umutlarının tükendiği anlarda ona destek olmak, onu çok sevdiğimi söylemeyi isterdim, ne yazık konuşmayı daha başaramamıştım; beş yaşına kadar da konuşma konusunda sıkıntılar çektim. Dilim söylemek istediklerim konusunda beni yalnız bırakıyordu, bir türlü aklımdan geçen sözcüğü doğru telaffuz edemiyordum ya da zihnimde o duruma uygun sözcükler bulamıyordum.

Bir gün evimize komşular gelmişti; dört ya da beş tane kadın oturdular koltuklarımıza, gürültülü bir sohbete başladılar. Ama kendi konuları, başkalarını çekiştirmeleri bitince; beni gördüler. Benim farklılığım onların ilgisini çekti. Halbuki ben kendimi daima annemin gönül aynasında gördüm; rengarenk kanatlı, ışıltılar saçarak uçuşan, henüz dünyayı bilmeyen nazenin bir kelebek! Onların gözündeki görüntümden hiç hoşlanmadım o yüzden.

Sevimli tombul komşu teyze bana dikkatli dikkatli bakıyordu:
‘’Vah yavrum, ne de güzel maşallah, konuşamıyor mu bu kız şimdi?’’
Ben çocukluğun verdiği bir masumiyetle verdiğim cevapla odada bulunan herkesi şaşırtmıştım tabii beni küçümseyen o teyzeyi ve annemi de:
‘’ Ben konuşuyorum teyze, otlar ve hayvanlar konuşamaz, insanlar konuşabilir.’’

Annem bana hamileyken doktorların neler dediğini, anneme neler tavsiye ettiklerini düşünüyorum şu an;’’ Derya Hanım, yapılan ikili test sonucuna göre ……eğer kürtaj olmak isterseniz….!’’ Annem onlara ne cevap verdi derseniz ; ‘’Allah bize öyle bir kalp vermiş ki bitkileri, hayvanları bile müthiş sevgilerle severken, ben kendi evladımı özürlü diye öldürürsem nasıl bir insan olurum ya da insan olur muyum?’’

Okuma yazmayı akranlarımla aynı zamanlarda öğrenebilmem için çok çabaladı canım annem. Normal bir okulda eğitim almamı istiyordu, kaynaştırma öğrencisi olarak. Bunun için çok okul araştırdı ve de istekli, tecrübeli bir öğretmen…Çoğu okul beni kabul etmedi, özel eğitim uygulama okullarını ya da özel alt sınıfları önerdiler. Ama hayır annem beni normal yaşıtlarımla aynı sınıfa göndermek istiyordu;’’ Bu çocuğun da bu sınıflarda eğitim görme hakkı var ‘’ diye bağırmıştı bir gün bir ram(rehberlik araştırma merkezi) müdürüne.

Sonunda istediğini başarmıştı, .… ilk okulunun birinci sınıfına altı yaşında kaydoldum. Ancak okuma yazmayı ikinci sınıfın ilk yarısına kadar öğrenemedim. Öğretmenim Fazilet Hanım bana karşı hep çok sabırlı, özveriliydi. İlkokul beşinci sınıfa kadar evde annemin yoğun desteği ve sevgisi sayesinde sınıf arkadaşlarımdan çok fazla geride kalmayarak ama hemen arkalarından takip ederek devam ettim. Ortaöğrenime geçtiğimde her şey farklılaştı. Bazı kendini bilmez, farklılıkların bir zenginlik olduğunu anlayamamış birkaç arkadaşımın kırıcı sözlerine, şakalarına maruz kalınca bir daha okula gitmek istemedim. Annem de beni evde eğitmeye karar verdi. Böylece hayatımın benim için çok ilginç bir dönemi başladı. Annem beni test sistemine ve okuduğunu anlama üzerine çalıştırdı. Böylece ilk açık okul sınavıma girdiğimde kelimenin tam anlamıyla çuvalladım. Herkes soruları bitirip çıktığında ben hala üçüncü soruyla uğraşıyordum!

Bütün bu olaylar sırasında babamın neler yaptığından hiç söz etmedim değil mi? Babam annemin ben doğurmasının hemen ardından kendini dünyaya kapadı Daha doğrusu ailesine, karısına ve çocuğuna karşı bütün algıları kapanmış bir adamdı artık. Annemin bütün çabalarına anlamsız, sonuçsuz çabalar gözüyle bakıyordu. Ben ‘’baba’’ sözcüğünü söylediğim o anda kalbindeki buzları bir miktar kırabilmiştim. Ama aramızdaki samimiyet hiçbir zaman etrafımda gördüğüm baba- kız ilişkilerindeki seviyeye çıkamadı.

Şimdi annemin açık okul sınavında çuvalladıktan sonra eğitimimi ne yaptığını merak ediyorsunuz! Anlatayım; annem beni eskiden beri tanıdığı bir öğretmen arkadaşının çalıştığı bir okula götürdü. Arkadaşının da yardımıyla bu okula kaydoldum, ortaokulu zorlanarak da olsa bitirdiğimde dünyalar annemin olmuştu. Ben en çok annemin mutlu olmasına sevinmiştim, onu memnun etmek için çabaladım,’’ bütün potansiyelimi kullandım herhalde, daha fazlasını yapamam’’ diyordum artık. Tabii bütün bunları şu anda karşınızda duran cümlelerle düşünmedim. Bu cümleler benim düşüncelerimin daha edebiyat paralanarak yazılmış hali. Ben yaşadıklarımı anlattım yazarımıza o da benim ağzımdan bu hikayeyi yazdı. Bir ara annemin yazı becerim gelişsin diye elime tutuşturduğu deftere yazdığım günlüklerimden de faydalandı, annemin anlattıklarından da.

Annem her çocuğun aldığı geçerli bir diploma almamı istiyordu.Aslında diploma da değildi sadece, kendimi idare edebilmemi, kendi kendime yetebilmeyi öğrenmemi istiyordu bütün anne, babalar gibi!

Şu anda bir kız meslek lisesine devam ediyorum, tabii akademik derslerde biraz, tamam itiraf ediyorum çok zorlanıyorum ama annem her fırsatta benimle gurur duyduğunu söylüyor bu söz beni Oscar ya da Nobel almışım gibi sevindiriyor!
Bundan sonra da çalışmaya, umutlanmaya yani kozasından yeni çıkmış bir kelebek olarak uçmaya devam edeceğim…

ÖZGEÇMİŞ

Merhaba adım Meral KÖSE. 20/09/1978 yılında Ankara’nın ilçesi Kızılcahamam’da dünyaya gelmişim. İlk ve orta öğrenimimi Ankara’da bitirdim. 2001 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Özel Eğitim Bölümünden mezun oldum.

Kastamonu ve Van’da işitme engelliler ilköğretim okullarında öğretmen olarak çalıştım. Devlette çalışmaya başlamadan önce de pek çok özel özel eğitim ve rehabilitasyon kurumunda eğitimci olarak görev yaptım.

Şu anda Ankara Ali Aktürk Özel Eğitim Uygulama ve İş Okulu’nda Zihinsel engelliler sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktayım.

Ayrıca edebiyata olan ilgimden ve kendimi geliştirme isteğimden dolayı ikinci üniversite olarak Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı birinci sınıfta okumaktayım. Amatör olarak yazın işiyle ilgileniyorum, küçük hikayeler yazıyorum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst