Kırmızı Minder

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,497
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Kardelenleri açmayan bir toprağa bakıyorum... Toprak da bana…
Oysa, böyle hayal etmemiştim. Kerpiç duvarlı hayatıma dolan kekik kokuları, cennet kokularını böyle hayal ettirmemişti bana. Öyle ya, insanlar ölünce cennete giderlermiş; bense dünyaya gideceğim. Hani o gidemediğim her yere…
Aşkale’nin bir köyünde doğdum. Adım, Esra. Kulağa hoş geliyor. Kendi sesimden de duyabilseydim; daha da hoş gelirdi. Gerçi, Latif’in sesinden duymak, her şeyden hoş geliyor… Uzaktan akrabamız olur. Latif…
Esra… Güzel isim, değil mi? Güzelmişim de; öyle söylüyorlar… Ayağa kalkıp aynanın karşısında döne döne görseydim o güzelliği, daha da güzel olur muydum ya da kendimi Latif’in gözlerinde görebilseydim?
Adım, Esra. Dilim de bedenim de, ta anamın karnından eksik çıkma. Bacaklarım eski bez bebekleriminki gibi: Kafamı bile taşıyacak dermanları yok. Ellerim, kollarım kurumuş biberlere benziyor…
Duvarında geyikli kilim asılı odamda, yerdeki kırmızı minderlerin üzerinde sağımın üstüne suskun yattım bu yaşıma kadar. Doktorun dediğine göre, anam da babam da kör cahilmiş. Hep aynı yatmaktan kaburgalarım sağa kaymış; hatta sol yanım yumuşacıktır. Bir gün, merakından Latif de dokunacak olmuştu da…
Adım, Esra. Güzelmişim.
Beni çevirmeye kalkarsanız kaburgalarım ciğerlerime batar. Zati ciğerlerim sönük balon misali avuç içi kadar kalmışlar…
Ben, kırmızı minderlerimin üstünde yanlamasına bakarken tanıdım anam Esma’yı, babam Ragıp’ı, kardeşim Filiz’i... Arkadaşlarım, görebileceğim yerlere oturdukları kadarlardı.
Hem, Latif’i bile ben, öyle sevdim… Kışın camda açan buz çiçeklerini saçıma takarken, baharda penceremden içeri akıp minderlerimi dolduran kekik kokularında yüzerken, yazın minderlerimin üzerinde dolaşan tozların peşinden el ele koşarken, güzün sessiz köyde hayallerim salınırken sevdim. Beni, elimden tutup da odamın dışındaki cennetin herhangi bir yerine götürdüğünü düşlerken sevdim. Hep odamda, kırmızı minderlerimin üzerinde anbean ölümü beklerken sevdim… Ben, sevmenin bana ayıp olduğunu bilmeden sevdim…
Anam, erlerin merhametini sevgi bellememek lazım, dediydi Filiz’le Latif’i haber edende. Sana değil, Filiz’e geliyordu; seni değil, Filiz’i seviyordu; seni, ziyaretine bahane ediyordu, der gibi baktıydı yüzüme.
Hâlbuki ben Latif’i, kırmızı minderlerime, yanıma yattığını düşlerken sevdim…
Filiz’imi, kırmızı duvağını kaldırıp yanağımı öpüp hakkını helal et bacım, derken sevdim. Akşamına davul zurna sesleri köyü şenlendirirken yanıma gelip göz yaşımı silen anamı babamı çok sevdim…
Adım, Esra. Güzelimdir.
Latif, Filiz’in kırmızı duvağını kaldırırken, kırmızı minderlerimi duvak belleyip başıma çaldım…
Adım, Esra. Kardelenleri açmayan bir toprağa bakıyorum şu anda… Toprak da bana…
Ben, beni mezarıma indiren gözü yaşlı babama, beni soluma yatır, diye yalvarmak istedim.
Adım, Esra. Ben… Çok güzelim!






Eser sahibinin:
Adı : Aydın Şahin
Soyadı : Öztürk



ÖZGEÇMİŞ

13 Eylül 1986’da Erzurum’da doğdum. Liseye kadar Erzurum’daki devlet okullarında eğitim gördükten sonra Eylül 2004’te Abant İzzet Baysal Üniversitesi Türkçe Eğitimi ABD’de eğitim öğretim hayatıma devam ettim. 2008’de mezun olduktan sonra Eylül 2010’da Erzurum Aşkale Koçak İlköğretim Okulunda Türkçe Öğretmeni olarak göreve başladım. Halen aynı okulda görev yapmaktayım.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst