Klozet Gerek

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
KLOZET GEREK!

Yalnız yaşayan, sağlıklı bir insan olarak o güne kadar bütün işlerimi kimseye gerek duymadan hep kendim gördüm. Yaşadığım yerin çevre koşullarından yakınmamsa hiç olmadı. Ta ki, kiremitlikten düşüp köprücüğü çatlatıp, kaburgamı incitip ve kalçadan tabanıma kadar bacağımı üç yerden kırıncaya kadar.

Ameliyat arkası beni öyle bir alçıya aldılar ki önce firavun mumyalarına döndüm. Ayağa kaldırıp yürüme denemesine giriştikleri gün, mumyalıktan çıkıp 2. Ramses’liğe görüntüsel geçiş yaptım.

Sabah gelip erkenden saçımı yıkayan yakın arkadaşım Nuriye, üşümeyeyim diye kafama kocaman bir havlu doladı. Bu üzerinde kahverengi çizgileri olan sarı havlu, görüntüyü sağlayandı. Saçımın kurumasını bekleyemeyen görevli, beni o biçimde ayağa kaldırdı. Bu peştamal yavrusunun ibikleri omzuma o biçim sarkmıştı ki, ucundan tarih kitabı karıştırmış kim görse aynı düşünceye ulaşırdı. Bacaklarıma dolanmasın diye giydirdikleri kısa sabahlık mor harmani. Koltuk altına sıkıştırılmış değnek asam. Özümde altın saltanat arabasını bekleyen 2. Ramses. Kendimi aynada görünce neredeyse gülmekten yeniden düşüp onca badireden aslanlar gibi sağlam kalmış ötekini kıracaktım. Bereket Firavununa naiplik eden azman hemşire, tek bacak Ramses’i zamanında koltuk altlarından yakaladı.

Doğrusunu söyleyeyim 2. RAMSES, durumunu öz çıkarıma pek güzel kullandım. Konum komşum, arkadaşım yarenim, tarafım etrafım, hısımım akrabam, sadık tebaam olup Firavunlarına hizmette kusur etmediler. Doyurup suladılar. Elediler, belediler. Bense nazlı gelinler gibi mızır mızır mızırdandım...

Dert bela “pat”diye geliyor, gitmesi öyle “hop” diye olmuyor. Alçının biri çıkıyor diğeri yapılıyor. Tek bacak durumumsa bir türlü geçmiyor.

Sıkıldım, bunaldım. Hele o zamanlı zamansız kaşınması yok mu? Kaşıdıkça alevlenen kaşınma hissi... Deli olacağım. Özel çubuklar, şişler edindim. Artık benim eski evde gece sessizliğinde duyulan sadece termitlerin çıtır çıtırı değil. Özümün alçı içinde oynattığı şişlerin“ hatır, hutur, katur kuturu...”

İlk zamanların hizmet yarışı da zaman tavsadı. Gönüllü kölelerimin sayısı gün be gün azaldı. Sonra da bitti. Olması gereken de buydu. Tek yapacakları Nazlı Dudu’yu oyalamak değil ya. Herkesin işi var gücü var. Sonra elden gelen öğün olmaz. Olsa her gün olmaz. Her gün olsa, doyum olmaz. Kaldım mı kukumav gibi tek başıma.

Aylar sonrası bankaya gitmem gerek. Bunca harcamaya para mı dayanır? Bu işler oturduğun yerden oluyor iletişim araçlarıyla oluyor da... Benim o tür araçlarla aram iyi değil. İstesem birine hallettiririm ama istemedim. Yatmaktan da benzim sarı lalelere dönmüş. Gündelik yaşama katılır, biraz da hava alırım.

Benim kiremitlikten düşme olayı olduğunda mevsim sonbahardı. Tam yaprak dökümü zamanıydı. Aradan kış geçmiş, iyiden iyiye bahar gelmiş, doğa uyanmış. Yalnız şairin:

“Nisan mayıs ayları,

Gevşer gönül yayları,”dediğinden değil. Gevşeyen yay falan yok. Uzun süre yatmaktan sıkılma var. Bunu fırsat belledim banka işimi görmek amacıyla kendimi dışarı attım.

Yaşadığım yer, kaymakamlık ama aslında küçük bir yerleşim yeri. Öyle olunca da “karga ne ki kazığı, bülbül ne ki büzüğü ola” hesabı uzak yer yoktur. Bankaların olduğu çarşı da evime yorulmadan yürünecek uzaklıkta.

Küçük yerin bir başka özelliğinden çoğunluk birbirinin belindeki kamasını donundaki yamasını daldaki kuşunu ağzındaki altın dişini bilir. Kazadan sonra ilk defa dışarı çıkmanın sevinciyle ağır ağır, çevreye bakaraktan... Firavunluğu bırakıp, Timurlenk olarak çevreye gülücükler dağıtaraktan... Gördüğüm tanışlara olayın yeni gelişme baskılarını yaparaktan aheste beste yürüyorum.

Yıllardır bu yollardan koşar adım gider gelirim. Bu sefer koşar adım gidemiyorum. Alçı bütün çıkmamış, tekli koltuk değneğiyle taşıt yolunun kenarına kırmızı tuğladan yapılmış yaya kaldırımları dükkân önlerinde kesintiye uğruyor. Birinden iniyor diğerine çıkıyorum. Bu inmek çıkmak değil, adeta derine atlamak ve yükseğe tırmanmak. Sağlam insanların bile zor çıkıp ineceği yükseklikte. Bu ne aymazlıktı böyle? Sanki ilçemizde hiç engelli yaşamayacak gibi yapılmış bu kaldırımlar da neydi? Oysa bunlar yenileni yıl bile olmadı. Yıllardır süren bu düşüncesizliğe canım fevkalade sıkıldı.

Tam bankaların olduğu merkeze yaklaşmıştım ki, karnımda acayip gurultular. Arkasından üst üste giren buru. Gazdır geçer diye bekledim. Yok, yok bu geçecek gibisinden değil. Yattığım süreçte hareketsizlikten tüm dengelerim değişmişti. Bunların başını bağırsaklarım çekiyordu. Normal yolla boşaltım yapamıyordum. Birden aklıma çıkmaya yakın götürdüğüm bir koca kâse kayısı hoşafı geldi. Yok, canım bu kadar çabuk etkisi olmazdı. Demek kendiliğinden boşalacakken... Moralim sıfırlandı. Şimdi ben ne yapayım? Bu duruma sorulacak soru mu bu. Bildiğim en yakın helâya koş. Ben koşamam ki. Takır tukur hızlanmayla koşma arası garip sekişlere başladım.

Helânın yerini biliyorum da düzayak yerde değil. En doğal ihtiyacın giderildiği bir yer olduğu unutulmuş, içinde ayıp bir şeyler kotarılırmış gibi köstebek olup toprak eşilmiş... O telaşla sayamadım ama basamak sayısı ondan fazlaydı. Ter sırtımdan çıktı. Hal başa gelince don başa giyilir bunu bilmez değilim. Yalnız bacağımdaki kazık alçıyla çömeşip oturmamak ne mümkün. Girmemle çıkmam bir.

“Bana klozet gerek!”

Bankaların olduğu bu yer çarşı. Üst katlarda evler var. Kiminin sahiplerini tanıyorum. Hadi bu bacakla tırmandım. Onlarda eski tip evler. Klozet bulacağımdan emin değilim.

“Bozma moralini Nurten. Dağ başında değilsin. İnsanların yaşadığı yerdesin.”

Bu iş kendime moral vermekle çözülmüyor. Hareketlenme artıyor. Buru sıklaşıyor. Hiç doğurmadım. Doğuranlara anlatırlar galiba bu da öyle bir şey olmalıydı. Deminin aheste bestesi, hızlandırılmış çekimle ilçe meydanında dört dönüyor.

Utanmayı sıkılmayı çoktan geçtim. Bana klozet gerek! Karşıma çıkan tanıdığım tanımadığıma soruyorum. Bir yerlere girip çıkıyorum. Selam sabah vermeden:

“Bana klozet gerek!”

Pasajdaki pastane “Iıh.”

Terzi Bedir, çocukluk arkadaşım. Erkek terzisi olması derdim değil. Daldım içeri. “Iıh”

Girip çıkanı bol Lezzet Lokantası .“Iıh!”

Belediyenin altında bakkal büyüğü market. “Iıh!”

Yüncü Sabiş. “Iıh!”

Durum fena ötesi. İyi kötü güne kadar koruduğumuz temiz bir adımız vardır. Aklımdan uzaklaştırmak istediğim olay bir gerçekleşirse... İnsanlar, “bu bir insanlık hali” demez. Yaptığım işi unutmak ne ki, milat ilan ederler. Bundan böyle adımız kasaba meydanına s... Nurten’e çıkar

“Bana klozet gerek! “

Gözlerim sanki dışarıya pörtledi sanıyorum. Can havliyle bankaya daldım. Bankanınkini aranıyorum. “Iıh!”

Durumu kavrayan, tanıdık bir bayan memur, yardımıma koşuyor. Takır tukur müdürün evine çıkarıyor.

“Oh! Dünya varmış.”

Yuhlar olsun bize, bu ülkede biz sağlıklı yaşayan insanlara. Helâ yapmayı düşünmüşüz de birinin içine klozet koymak aklımıza gelmemiş. O çokbilmiş yetkililer, kimi günlerde utanmadan istatikleri açıklayıp ülkemizde 8,5 milyon engelli sayısını verirler. Bu sayı toplumun yüzde onu demek. Bu yüzde onluk dilim -en kaba varsayımla- bir milyon koltuk değnekli ya da tekerlekli sandalye... Bunların sokağa çıktığını aynen benim gibi zamansız sıkıştığını... Hem de benim gibi geçici olarak değil. Ama o güne kadar bende düşünmemiştim. Boşuna “eşekten düşenin halini, ancak eşekten düşen anlar.”Asıl doğru olan eşekten düşmeden düşeceklerin halinden anlamak. Hepsi klozette değil. Yapılarda ki eksiklikler... Asansör yokluğu, korkuluğu olmayan merdivenler, yüksek kaldırımlar...

Bu ilçenin helâlarına klozet gerek! Sadece buraya da değil. Bu ülkenin her yerleşim yerine yapılmış olanlara. Her şeyi devletten belediyelerden beklemek anlamsız.



Rahatlamış dönüş yolunda kafamda anında şimşekler çakıyor... Bu işe ön ayak olmak gerek. Bu işi kimle kotarabilirim?

“Eski mahalle muhtar Meryem Ana.”

Meryem Ana, muhtarlıktan kendi isteğiyle ayrılmıştır. Düşme, düşürülme durumu değil. Akıllıdır. Biraz ters olsa da dobra kadındır. Kimsenin arkasından konuşmaz. Aslında hükümet gibi kadındır. Yasalardan anlar. Bu işin nasıl yapılacağına ondan iyi kimse bilemez.

Meryem Anayı, iki katlı evinde, meyve ağaçların arkasına gizlenmiş börek çörek yaparken kullandığı o tek göz indirme mutfağında buluyorum. Tahtayı oklavayı ortaya getirmiş börek yapıyordu. Kendi eski muhtardır ama ilçemizde en güzel böreği de o yapar. Hatır kıramayacaklarından kendini yormayan ufak siparişler alır.

Koltuk değneklerimle dele dürte yanına geldiğimde son zamanlarda alıştığım gösteriyi yapmadı. “Geç otur, hoş geldin'ini beklemeden divanına iliştim. Beni gördüğünden ne memnun, ne değil. Tepkisizce yüzme bakıyor. Dudağının üstüne yapıştırdığı sigarasının külleri yatay minare. Hareket anında savruluyor. Üstüne başına dökülüyor. Yufkaya dökülenleri üfürüyor.

“O ne kız, kıçın kırıldı, sen yine sokaklardasın ha!”

“Kırık çıkığı boş ver Meryem Ana. İlçenin helâlarına klozet gerek.”

“O ne ki kız?”

“Yeme beni Meryem Ana. Klozet diyorum, klozet. Hani ihtiyacını çömeşerek bacaklarını kıraraktan değil, rahat koltukta oturarak yapıyorsun ya.”

Kabahat bende. Olayı baştan anlatmadım ki. Karından öylesine daldım.

“Ha alafranga tuvalet desene kız.”

Yanıt açıklamalı yanıt vermemi beklemeden:

“Benim bildiğim alafranga tuvalet senin helâna ne zamandan kozet oldu.”

“Kozet değil, Meryem Ana, klozet.”

“Her ne karın ağrısıysa. Ha bacağın kırık ondan mı? Bana niye geldin. Bu işin ustası ben miyim? Fayansçı Hasan’a git. Yıllar önce ben ona yaptırdım. Kız, düşünemedim sıkıştın sen... Ev kapısı açık. Git babanın malı gibi kullan.”

“Yok, Meryem Ana, bana değil. Ben hastanedeyken evime yapıldı. Kasabamızda ne kadar genel helâ varsa oralara. Bankada müdürün evini buluncaya kadar çektiğimi bir ben, bir de Allah bilir. Az kalsın kasabanın göbeğine s.... o biçim rezil oluyordum.”

Sak kadındır. Olayı kavradı. Elindeki oklavayı tıklatıp biraz düşündü. Dediğimi anladığını, soruna çözüm ürettiğini sanırken:

“Dur kız kokmuştur. Biten tepsiyi kuzineye süreyim. Kaymakamın karısının altın günü için yapmıştım. Taze mayalı yoğurta var Ayran yapar birlikte yeriz.”

“Meryem Ana buraya börek yemeğe gelmedim ben. Helâlara klozet gerek.”

“Tamam, be ya anladık. Sende beni iyice bunak belledin. Yerken konuşuruz.”

Börek de yenmeyecek gibi değildi. Naza niyaza gerek yoktu ya yine zor durumda kalmaması için uyarmak gereğini duydum.

“Meryem anam, hani ya börek kaymakam karısının onunda altın günü ya...”

“Başlatma bana kaymakam karısının altın gününden. Kurabiye canavarları, bir günde börek yemeyiversinler. Ölmezler ya! Hepsi koç kuyruğu gibi yağ bağlamışlar zaten. Burada önemli memleket iş kotaracağız. ”

“Aslansın sen!”

“Aslanız ya, tiridi çıkmışından.”

“Yolunu biliyorsun değil mi?”

“Bunca yıllık muhtarlık yaptık be kız! Bu kadar işe aklımız ermezse... Altı üstü kaç kuruşluk şey. Sonra yoluyla istemesini bildikten sonra iyi niyetli insanlarımızı hafiften gıdıklamak yeterli olur. Biz istersek var ya, o yer altına inen merdivenlileri yerinden söker, düz yere, her bir yanı fayans olanları yaptırırız. Sadece buraya da değil. Belki bizim davranışımız başkalarının yolunu açarız. Her giden arkasında bir iz bırakır.”

“Bırakmaz mı? Yaşa sen Meryem Ana.”

“Bırakalım kız! Sonra tahtalıköye gidince arkamızdan kimse “bu dünyaya geldiler, kız oldular, gelin oldular bir öpücükleri kısmet olmadı demesinler?”

“Biz helâlara klozet yaptıralım da derlerse desinler.”

YAZAR: ATİYE GÜNER TÜMÜKLÜ

1947 Yılında Kayseri-Bünyan’da doğdu.

Bünyan Ortaokulu, Kayseri Lisesi, İzmir, Eğitim Enstitüsünde okudu.

Yurdun değişik yerlerinden Develi, Bitlis-Tatvan, Hakkâri, Hakkâri-Yüksekova, Bünyan, İzmir Torbalı’da otuz yıl Türkçe öğretmenliği yaptı. Şimdi emeklidir.

Evli, üç çocuk annesi olup, dört de torunu bulunmaktadır.

KYD (Kadın Yazarlar Derneği )

EKYAZ( Egeli Kadın Yazarlar Derneği)

TORBALI GAZETECİLER CEMİYETİ ÜYESİDİR.



ÖDÜL KAZANAN ÖYKÜLERİ:


1.“KOCANI YEMEDİK YA”

SEYREK BELEDİYESİ KADIN KONULU ÖYKÜ YARIŞMASI

2.”ZENGİNDEN KAPARO”

2009 KANADA ANKARA KİTAPLIĞI JÜRİ ÖZEL ÖDÜLÜ

3.”ÇİRİ KİM YEDİYSE”

GELENEKSEL MAHMUT TUNABOYLU ÖYKÜ YARIŞMASI

4.”AŞKIN E’ HALİ”

GLA KOHEN ÖYKÜ YARIŞMASI
 
Tekerlekli Sandalye
Üst