Kör Martı

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
KÖR MARTI
Görememek, ne kötü! Karşı yakaya gitmek için bindiğim vapurda hala o martıyı düşünüyordum. Kıyıda çaresizce bekleyen kör martı. Arada bir çığlık atıyor, cevap gelmeyince çığlığı içinde boğuluyordu. Ne acımasızdı hayat! Çelme takınca bir kere, kaldırmaya kimsenin gücü yetmiyordu. Oysa uçmak her martının hakkıydı. Gökleri onlardan kim çalardı?

Göklerinin çalınmasına izin vermeyen o kör martıyla yağmurlu günde bir kafede tanışmıştım. Önce yanında ona kitap okuyan biri vardı. Sonra yanındaki bir telefon gelmesiyle apar topar gitmiş kitabı da masanın üzerinde bırakmıştı. O an içimde yanına gidip kitabın devamını getirme isteği duydum. Tanışmamıza da bu vesile olmuştu. Kitap okuduktan sonra aramızda geçen konuşma, bana onun farklı olduğunu düşündürmüştü. İnsanları anlatıyordu hep. Gözlerinin kör olması, onun çevresindekilerin yüzüne değil kalbine odaklanmasını sağlamıştı. O gün bu gündür ona karanlık yolunda eşlik ediyorum. ‘’Görmeden nasıl sevdin beni?’’ dediğimde ‘’Benim gözüm kör. Kalbim, duygularım değil.’’ demişti. İşte o an hep onun yanında olacağıma söz vermiştim.

Ömür boyu beklemişti gözlerinin olmasını. Belki bir nakil hayatını değiştirecek, o da mavinin özgürlüğüne kavuşacaktı. O herkes gibi sadece bakmayacaktı. Sonsuzluğu görecekti. Gökkuşağından kemer, yıldızlardan taç yapacaktı bana. Sözü vardı.. ‘’Denizi öyle bir çalacağım ki, hayata hep mavi bakacağım.’’ demişti bir keresinde. Ben de ‘’Kör olmasan şair olurdun eminim.’’ demiştim. ‘’Neden olamayayım?’’ demişti. ‘’Kelimelerle bir kağıdı doldurabilmen için, görebilmen lazım değil mi?’’demiştim. ‘’Her körün bir kağıdı doldurabilecek kadar rengi vardır. Siyahtan ibaret de olsa.’’ demişti gülümseyerek. ‘’ Belki de insanlara dilimle anlatamadığımı, kağıtlarla anlatabilirim.’’ Onun yanında olmak bana o kadar çok şey katmıştı ki bunları diğer insanlar da fark etse belki engelsiz bir dünyaya bir adımın daha atılmasını sağlamış olurduk. Meğer şairliğe kör olmak engel değilmiş. O martı sonunda öyle bir kanatlandı ki, gökyüzü bile ona dar geldi.

Gece gündüz demeden yazmıştık. Her günümü onun yanında geçirmiş, o söylemiş ben yazmıştım. O; karanlığı, beni, maviye sevgisini, gökyüzüne özlemini anlatmıştı. Öyle güzel şeyler söylemişti ki kör olanın o değil de ben olduğumu düşünmüştüm. ‘’İnsanlar bakıyor ama görmüyor.’’ diye döküldü ağzından, sigara dumanıyla karışık. ‘’ Ben sevginin bile rengini göremiyorum. Hiç de göremedim. Sadece tek bir renk var gözümün önünde, siyahmış. Onu bile bilmiyorum. Seviniyorum da bir yandan biliyor musun? Benim sadece gözlerim kör oysa bazılarının kalpleri kör olmuş. Beni engelli yapan gözlerim değil, insanların beynindeki engelleri aşamamam. Bu kitabı bastıracağım. Sırf o engelleri koşarak geçebilmek için.’’

Kör martı ekimin ortalarına doğru kanadını ilk defa çırpmıştı. Onun gördüklerini binlerce insan görebilmişti. Güneş onun için doğmuş, deniz onun için dalgalanmıştı yirmi bir yıllık hayatında. İlk ve son defa. Seçkin kanalların birinden gelen söyleşi teklifini reddetmemişti. ‘’Canlı yayın.’’ demiştim, ‘’Yapabilecek misin?’’. ‘’Yapacağım. Son engel bu. İnsanlara görmeyi öğreteceğim.


Sevginin rengini öğreteceğim Elif.’’ demiş kanala gayet mutlu bir şekilde gitmişti. Canlı yayını saniyesi saniyesine takip edip, sevinç gözyaşları dökmüştüm. Sonra birden dondum kaldım. Korktuğum başıma gelmişti. Patavatsızın biri canlı yayına bağlanıp ‘’ Bu ülkede yaşayan binlerce başarılı şair varken ne dediği belli olmayan bir engelliyi neden ekranlara taşıyorsunuz?’’ demişti. Benimle birlikte o da donup kalmıştı. Hiçbir şey dememişti. Hiçbir şey diyememişti.. Spikerin reklam arasına girmesiyle canlı yayını terk etmişti. Bundan haberimse ölüm haberini almamla oldu.. O son engele takılıp öyle bir düşmüştü ki bu onun hayatına mal olmuştu. Zaten tek bir mum yanmıştı onun için, onu da insanlar acımasızca üfleyip söndürmüştü. Kanalda kimse o giderken eşlik etmemişti, o karşıya geçmeye çalışırken bir kişi bile ona yardım etmeye çalışmamıştı. Canlı yayınlarına çıkardıkları o adamı gerçek hayata döndükleri anda umursayan olmamıştı! Kör olan o değildi. Kör olan insanların o zift kokan kalpleriydi, beyinleriydi. Kafalarında kurdukları o önyargılardan kimseye geçirtmiyorlardı. Kapıdan çıkıp caddeye adım attığı anda da acı fren bu sefer onun için yankılanmıştı. Martı.. Benim martım ölüme yürümüştü ve bu sefer gerçekten gökyüzü ona dardı.

Bugün kulağımda onun sesi yerine selalar çınladı. Ne martıların ne de mavinin gücü toprağın karasını aşmaya yetmedi. Gökyüzü onun için ağladı, martıların çığlıkları onun içindi bugün. Biliyorum! Ben ona özgürlüğü getiremedim. Onun dünyası hep karanlık bir çukurda döndü ve insanlar yaktığımız ışıkları da söndürdü. Diyordu ya işte insanlar bakıyor ama görmüyordu. Ona sadece bakıyorlardı, kendilerinin de öyle olabileceğini görmüyorlardı. Ona sadece bakıyorlardı, kafalarındaki engelleri kaldırmayı denemiyorlardı.
Şimdi kabrinin başında, aklımda onun şiiri:
‘’ Geçilmiyor gözü kör olanın kalbinin de kör olduğunu sananlardan,
Onlar, kesti bütün renklerimi, şahdamarından!
Kırmızıyı da çaldılar, zift damladı kandan
‘Bir martı vardı’ diyecekler, ‘Kanatlarını çırpamadan gitti buralardan.’
’Bir martı vardı’ diyecekler, ’Engelleri aşamadan, ittiler uçurumdan.’ ‘’

YAZAR: Sena GÜLEÇ

1999 yılında Konya’da doğdum. Aslen Adanalıyım. Doğduktan sonra hayatımın beş yılını Konya’nın Yunak ilçesinin Kurduşağı Köyü’nde geçirdim. Ardından anaokulunu Çumra Gökkaya İlköğretim Okulu’nda okudum. Çumra’da geçirdiğim bir yılın ardından Konya merkeze taşınıp birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar olan öğrenimimi Karatay İzzet Bezirci İlköğretim Okulu’nda devam ettirdim. Şu an Karatay İsa Can Bezirci Orta Okulu’nda sekizinci sınıf öğrencisiyim. Cumhuriyet konulu kompozisyon yarışmalarında iki kez Konya ikinciliğim bulunmaktadır.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst