Kolon kanserinde 'şifre' çözüldü

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
ABD'nin kanser araştırmaları yapan merkezlerinden USC Norris Comprehensive Cancer Center'dan Prof. Lenz, kolon kanserinin tedavisinde umut veren gelişmeler olduğunu açıkladı.

Kolon kanserinde 'şifre' çözüldü

USC Norris Comprehensive Cancer Center'dan Prof. Dr. Heinz Josef Lenz'e göre tümördeki KRAS proteinindeki değişim tedavinin başarısını düşürüyor. Bu değişimin olmadığı tümöre karşı baskılayıcı tedavi ise hastalığın tekrarlama olasılığını azaltıyor, metastazda bile yaşam süresi uzuyor.

Kolon kanserinde kişiye özel tedavi konusunda çalışmalar yürüten Prof. Heinz Josef Lenz, erken teşhisin çok önemli olduğu kolon kanseri nin belirtileri başka hastalıklarla karıştırıldığı için hastaların doktora gitme gereği duymadığını, bu nedenle çoğu zaman tedavi için geç kalındığını söyledi. Lenz, ''Oysa kolonoskopiyle ABD'de her yıl ortalama 35 bin kişinin hayatı kurtuluyor. Bu farkındalık başarılı tedavileri de beraberinde getiriyor'' diye konuştu.

Dünyada meme, özellikle de kolon kanserlerinin görülme sıklığının arttığını belirten Lenz, bunun en büyük nedeninin Akdeniz mutfağından uzaklaşmak, giderek işlenmiş ve hazır yiyeceklere ve fast-food ürünlere yönelmek olduğunu söyledi.

Lenz, Akdeniz tipi beslenmenin kalın bağırsak kanseri riskini azalttığını vurgulayarak, ''Bu önlenebilir bir kanser. Dışkılama normal değilse ve düzensizleşmişse, kan varsa, karın bölgesinde tarif edilemeyen bir ağrı söz konusuysa kolonoskopi yaptırılması gerekir'' dedi.

''TÜMÖRDEKİ DEĞİŞİMİ BULMAK ÖNEMLİ''
Lenz, kişiye özel ya da hedeflenmiş tedaviyle bu kansere karşı ciddi bir başarı elde edildiğini bildirdi. Bu yaklaşımda, kanserli hücrenin moleküler olarak incelenerek hastalığın nasıl hareket edeceğinin veya hangi tedavinin işe yarayacağının anlaşılabildiğini anlatan Lenz, şunları söyledi: ''Son yıllarda tümörlerin yapısı konusundaki bilgimiz arttı. Kolon kanserine sebep olan hücrelerin yapısını belirleyen çok önemli testler geliştirildi. Bu konuda geçerliliği kabul edilen 'KRAS' testiyle tümörün genetik yapısı hakkında bilgi edinebiliyoruz. Eğer tümördeki KRAS adı verilen proteinde bir değişim söz konusuysa tedavide olumlu yanıt alınamıyor. Tümörde böyle bir değişim yoksa kişiye özel tedaviden fayda sağlayabiliyoruz.''

TÜMÖRDEKİ BİR BAŞKA PROTEİN: EGF
Lenz, tüm kolon kanserli hücrelerde bulunan ''EGF'' adı verilen proteinin de her tümörde farklı seviyelerde olduğunu anlattı. Bunun seviyesinin çok yüksek olmasının hastanın gidişatını olumsuz etkilediğini belirten Lenz, ''Ama eğer tümördeki seviyesi daha düşükse hastanın gidişatı daha iyi oluyor'' dedi.

Kolon kanserinde tedavinin bu proteinin baskılanmasına yönelik uygulandığını ifade eden Lenz, ''Bu protein bir tıkaçla kapatılır gibi bloke ediyor, kapatılıyor. Yani tümörün büyümesi için sinyal göndermesi engelleniyor'' diye konuştu.

''METASTAZ DA BİLE YAŞAM SÜRESİ ARTTI''
Bu şekilde hem hastanın tedavi şansının arttığını, hem de tedaviden kaynaklanan yan etkilerin en aza indiğini vurgulayan Prof. Dr. Lenz, ''20 yıl önce ileri evre kolon kanseri hastalarının yaşam süresi ortalama 6 ayken kişiye özel tedavilerle en ileri evre kanserlerde yaşam süresi 36 aya çıkabiliyor'' bilgisini aktardı.

Metastaz halinde bile tümörde küçülme sağlanabildiğini ifade eden Lenz, ''Geçmişte metastazı olan hasta kısa sürede yaşamını yitiriyordu. Ama şimdi seçilmiş tedaviyle uygun yaklaşım benimsenirse hastaların iyileşme şansı artıyor'' diye konuştu.

''Kişiselleştirilmiş tedavi ile metastazı olan hastada yaşam süresi ne kadar uzadı? Bir karşılaştırma yapabilir mi?'' sorusu üzerine Lenz, şunları söyledi: ''Metastazı olan hastalarda yaşam süresi kişiye özel tedavi ile 2 yıla kadar uzatılabiliyor. Geçmişe kıyasla altının çizilmesi gereken önemli bir konu daha var. Artık bu türden kemoterapi tedavisiyle yalnızca yaşam süresi uzatılmıyor, aynı zamanda yaşam kaliteleri de iyileştiriliyor, yükseltiliyor. Metastaz çok daha etkili bir şekilde geriletildiği için çok daha fazla sayıda kişi tedavi edilebiliyor. Diğer önemli konulardan biri de yan etki. Normal kemoterapi tedavisinde mide bulantısı, kusma, saçların yitirilmesi gibi yan etkiler vardı. Ama bu yeni yaklaşımda bu yan etkiler görülmüyor. Onun yerine yan etki ciltte döküntü olarak görülüyor. Ama ciltte döküntü ne kadar çok olursa tedavinin daha etkili olduğunu, işe yaradığını gösteriyor.''

Belirli sürelerde verilen ilaçlarla bu baskılamanın devam ettiğini ifade eden Lenz, böylece kanserin yayılımının durdurulduğunu söyledi.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Kolon Kanserinde Erken Teşhis Çok Önemli!

Kolon kanseri erken teşhis edildiği takdirde, tedavide yüzde 90 başarı sağlanıyor.

Kolorektal kanserler, kadınlarda meme ve akciğer kanserlerinden sonra 3. sırada; erkeklerde ise prostat ve akciğer kanserinden sonra yine 3. sırada görülüyor. Özellikle 50 yaşından sonra gelişme riski artan kolorektal kanserler, tüm kanserlerde olduğu gibi ne kadar erken teşhis edilirse tedavisi o kadar başarılı oluyor. Günümüzün gelişmiş cerrahi teknikleri ile erken evrelerde yakalanmış bir kolon kanseri yüzde 90 oranında başarı ile tedavi edilebiliyor.


Genel olarak kendini kanama veya bağırsak tıkanması ile gösteren kolon kanserleri bu belirtilere ilave olarak karın ağrıları ve/veya kilo kaybı, halsizlik, iştahsızlık, çabuk yorulma ishal veya kabızlık gibi sindirim sistemi sorunlarını da beraberinde getiriyor. Neolife Tıp Merkezi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hamdi Koçer “ Kolon kanserlerinin bir kısmı genetik özellik taşıyor. Ailesinde kolon kanseri veya kolon kanserine dönüşebilecek polipleri olan kişilere her yıl dışkıda gizli kan ve 3 yılda bir kolonoskopi tetkiki yaptırmalarını öneriyorum. Bu tetkiklerin sonuçlarına göre takip şeması kişiye özel değişkenlik gösteriyor ancak düzenli takipleri atlamamak gerekiyor. Ailesinde böyle bir riski olmayanların da, 50 yaşından sonra her yıl dışkıda gizli kan ve 5 yılda bir kolonoskopi yaptırmaları bu hastalığın erken tanı ve tedavisi için oldukça önemli.” diyor.


Risk gruplarına ve geniş kitlelere rahatça uygulanabilen dışkıda gizli kan bakılması kolon kanserinin en zahmetsizce taranmasına olanak sağlıyor. Dışkıda gizli kan sonuçları pozitif olan hastalar ise tanı değeri daha yüksek olan kolonoskopi yöntemine yönlendiriliyor. Eğer şüpheli bir durum söz konusuysa, kolonoskopi ile tümör direkt görülerek teşhis netleştiriliyor.


Beslenme şeklinizi değiştirerek ve düzenli kontroller ile kolon kanserinden korunun!
Kolon kanseri ile beslenme alışkanlıkları arasında bir ilişki vardır. Lifli gıdalardan zengin bir diyet kolon kanserine yakalanma riskinizi azaltabilir. Ayrıca yağ oranı düşük besinlerin tercih ederek; hayvansal yağ ve özellikle kırmızı et tüketiminizi sınırlandırarak da kolon kanseri riskini azaltabilirsiniz. Düzenli kontroller de kolon kanseri riskinizi azaltır. Kolon kanserlerinin bir kısmı önce polip veya polipler şeklinde başlar ve zaman içinde kansere dönüşür. Kolonoskopi sırasında bu neoplastik poliplerin görülmesi ve çıkartılması kişiyi kolon kanserinden korur.


Neolife Tıp Merkezi

Genel Cerrahi Uzmanı

Op. Dr. Hamdi Koçer
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Kolon kanseri riskini azaltmak için posalı yiyecekler yenilmeli

Kastamonu Halk Sağlığı Müdürlüğü kanser ve beslenme arasındaki ilişkiye dair açıklama yaptı. İşte müdürlükten yapılan resmi açıklama...

Kanser oluşumu çok değişik nedenlere bağlıdır. Farklı kaynaklara göre % 10-70 arasında olup, % 35 kabul edilmektedir. Tüketilen besinlerin kalite ve miktarlarının yeni oluşan hücre için önemi büyüktür. Beslenme örüntüsü kanserin oluşumuna etken olduğu gibi kanser de kişinin beslenme durumunu etkilemektedir. Genel olarak beslenmenin kanser oluşumuna etkisini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

1- Posa:

Posa, alınan besinin sindirim sisteminde enzimler tarafından sindirilemeyen ancak organizma için yararlı olan kısmıdır. Diyet posasının yetersizliği ya da yokluğu özellikle kolon kanser riskini artırmaktadır. Posa koruyucu etkisini; dışkı hacmini artırarak, bağırsaktan geçiş zamanını kısaltarak ve safra asit metabolizmasını etkileyerek yapar.

2-Katkı maddeleri:

Doğrudan doğruya günlük diyetimizle aldığımız katkı maddelerinin %90’ını şeker, tuz, baharat, kabartma tozlar, şurup ve çeşitli tatlandırıcılar oluşturmaktadır.

Tuz, özellikle mide ve özefagus kanseri riskini artırmaktadır. Yapay tatlandırıcılardan sakarin ise idrar yolları kanserine sebep olabilmektedir. Etlerin korunmasında kullanılan nitrit ve nitrat da kanser riskini artırmaktadır.

3-Küf ve Toksinler:

Nemli ve sıcak bölgelerde karaciğer tümör sıklığının yüksek olması dikkati çekmiş, yapılan araştırmalarda buralarda çok miktarda tahıl tüketildiği ve tahıllarda bazı küflerin ürediği saptanmıştır. Bunlarda yurdumuzda da özellikle bulgularda görülen afla toksindir.

4-Pişirme yöntemleri:

Değişik pişirme yöntemleri yiyeceklerde bazı kimyasallar bileşikler oluşturmakta, bunlarda organizmada mutajenik etki yapabilmektedir. 5 dk. kızartma, 35 dakika ızgara, 48 saat kaynatma dana etinde mutajenite oluşturabilmektedir.

5-Tütün ve alkol:

Tütün çiğnemenin, sigara içmenin ve tütün dumanına maruz kalmanın ağız, yanak, dişeti, akciğer kanserlerin oluşumunu % 20-30 oranında etkilediği bilinmektedir. Özellikle tütün alkol ile birlikte kullanılıyorsa zararlı etkisi daha da artmakta, özefagus, larinks ve karaciğer kanserleri ortaya çıkmaktadır.

6-Obezite:

Yapılan araştırmalar obez kişilerin aynı yaş ve cinsiyetteki normal ağırlıktaki kişilere göre daha fazla hastalığa yakalanma riski olduğunu göstermiştir. Enerji kısıtlamasının hastalığı başlangıcında etken olmadığını fakat ileri aşamaya gelmesinde rol oynadığını araştırmalar göstermiştir. Özellikle meme, kalın bağırsak-rektum ve kan kanserleri obez bireylerde normal ağırlıktakilere göre daha fazla görülmektedir.

Hastalık riskini düşürmek için dikkat edilmesi gerekenler:

1- İdeal ağırlığa ulaşmak ve ideal ağırlığı korumak.

2- Günlük enerji alımı ve harcamasını dengelemek.

3- Taze meyve ve sebze tüketimini artırmak, C, A, E vitaminler, karoten ve selenyum alımını artırmak.(Turunçgiller ve havuca diyette yer vermek)

4- Kuru baklagiller ve tam tahıl ürünlerine diyette yer vermek ve böylece posa alımını artırmak.

5- Sarımsak, soğan, nane, maydanoz gibi sebzeleri yemek hazırlamada ihmal etmemek.

6- Alkol, sigara ve katkı maddelerin mümkün olduğunca uzak durmak.

7- Kompleks karbonhidratların alımını artırırken, basit şekerlerin miktarını azaltmak.

8- Yiyeceklerin hazırlanmasında kızartmalardan, tütsülendirmeden sakınmak, salamura, turşu gibi fazla tuzlu yiyecekleri az miktarda tüketmek.

9- Her türlü yağın fazla alınması özellikle meme prostat, testis, rahim, yumurtalık ve kalın bağırsak kanserlerinin oluşum riskini artırdığı için yağ tüketimini kısıtlamak.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst