Küçük Şeylerin Önemi. Yaşamda Küçük Şeyler

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Genelde büyük seylere deger veririz. Ancak
büyük seylere ulasabilmek için küçük seylere, küçük
adımlara ihtiyacımız vardır.
Devasa büyüklükteki çıgları ortaya çıkaran sey,
baslangıçtaki ufacık kar parçacıklarıdır. Bütün büyük
ırmaklar, daglardaki sızıntılarla, çanak büyüklügündeki
gözelerle gözlerini dünyaya açarlar.
Akiro Krusava'nın çevirdigi Dersu Uzala adlı bir film
vardı. Sibirya'daki ormanlara uyum saglamıs bir adamı
anlatıyordu. Dersu Uzala, ormanda bir ayak izi
gördügünde, bu izin sahibinin genç bir insan mı yoksa
yaslı mı oldugunu anlayabiliyordu. Gençlerin ayak
izlerinin arkası, yaslıların ise ön tarafı daha derin
oluyormus. Çünkü gençler dik, yaslılar ise öne dogru
hafifçe egilerek yürürlermis.

Benzeri sekilde iz süren Kızılderililer de, alısık
olmayanların asla fark edemeyecekleri küçük ipuçlarından
yararlanarak, örnegin genç sürgünlerin hangi tarafa
egildigine bakarak onun gittigi yönü bilirlermis.
Yasar Kemal'in İnce Memed'indeki Topal Ali dogadaki
küçük ipuçlarını okuma konusunda efsanevi bir güce
sahiptir.
Hayvanlarda belli bir türün üyeleri birbirinin tamamen
benzeri olmaz. Aralarında çok küçük farklılıklar bulunur.
Bu farklılıklar türlerin zaman içinde degisime ugramasına
ve günümüzdeki tür zenginligine yol açmıstır. Bununla
iliskili olarak genlerdeki dizilis farklılıkları da yasamda
vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Birbirlerinden çok farklı
gözüken iki hayvanın genlerinin dizilisi arasında genelde
çok az farklılık vardır. Yani genlerin sıralanısındaki küçük
farklılıklar çok farklı türlerin ortaya çıkmasına yol açar.
Benzer sekilde atomları olusturan parçacıklarda ortaya
çıkan -bize göre- küçük farklılıklar, bambaska
elementlerin, maddelerin olusmasına yol açmıstır.

Fiziksel, biyolojik evrendeki küçük seylerin büyük
etkileri, yasamın her alanında, dogada, insanda,
Kızılderili'den Hintliye, Eskimo'dan Türk'e, topraktan
iklime, hemen her yerde, her toplumda karsımıza çıkar.
Hintliler alısık olmayan gözlerin göremeyecegi ufacık bir
bulut kümesine bakıp muson yagmurunun baslayacagını
bilirlermis. Anadolu köylüsü de bir zamanlar belirli bir
yönden çıkan küçük bulutları görür görmez, "saganak
geliyor" diye harmanı toplardı.

Hekimler en küçük belirtileri, dedektifler ulasabildikleri
bütün ipuçlarını degerlendirirler.
Sonuçta, ister bir ormanda, ister bir muayenehanede
olalım, yasamdaki küçük ipuçlarını fark ettigimizde,
dogaya uyum saglamamız, yarına kalmamız kolaylasır.
Aslında bu durumun farkındayızdır. Küçük Seylerin
önemi geleneksel kültürümüzde "bir mıh (bir tür çivi) bir
nal kurtarır, bir nal bir süvari kurtarır" özdeyisiyle ifade
edilir. Ancak pratikte küçük seylere ne ölçüde önem
verdigimiz ve özellikle küçük seylerden mutlu olmayı ne
ölçüde becerdigimiz tartısmaya açık bir konudur.

Küçük ipuçlarını fark ettigimizde,
dogaya uyum saglamamız, yarına Kalmamız Kolaylasır.




İnsan İliskilerinde Küçük Seyler

Küçük seyler, doga--insan etkilesiminde oldugu kadar,
insanlar arasındaki iletisimlerde de önemlidir.
Konusurken, tek bir kelimeye alınırız veya tek bir
kelimeye seviniriz. Birbirimizin yüz ifadelerinden, en
küçük mimiklerinden sürekli anlam çıkarmaya çalısırız.
Karsımızdakinin sözleri ile mimikleri arasındaki küçük
çeliskiler bizi çok ilgilendirir. Örnegin birisi bizi evine
davet ettiginde, bu daveti yürekten mi, yoksa usulen mi
yaptıgı konusunda ipucu yakalamak için onun yüz
ifadesini inceleriz. Genelde, davette bulunan gözlerini aça
aça ve hafif yalvarır bir ifadeyle "Allah askına gel bak,
gelmezsen ölümü gör" diyorsa, gitmemiz gerektigine
gönül rahatlıgıyla karar veririz.


Kadınların Empatik Becerileri Niçin Gelismis?

İletisimde mimiklere dikkat etmek, bazı canlı türlerinde,
özellikle insanlarda ilginç özellikler ortaya çıkarıyor.
Örnegin, yapılan arastırmalar genelde kadınlarda empatik
becerinin erkeklere oranla daha yüksek oldugunu
gösteriyor.
Kadınların empatik becerilerinin erkeklerin empatik
becerisinden daha yüksek olması, "kadın duyarlılıgı"
kavramıyla açıklanabilir. (yi de kadınlar niçin daha
duyarlı? Niçin erkeklere oranla daha iyi empati
kurabiliyorlar?
Kadınların erkeklere oranla daha iyi empati kurmalarının
çesitli nedenleri bulunabilir. Bir görüse göre bu
nedenlerden bir tanesi su:
Bazı canlı gruplarında statüsü düsük olanlar saldırganlıga
ugramamak için yüksek statülülerin, örnegin liderin
davranıslarını sürekli gözlerler. Benzer sekilde insanlarda
da nice toplumda aile ortamlarında erkegin statüsü
kadınınkinden üstün olmustur. Kadın, erkegin gözüne
bakmak, onun sinirli olup olmadıgını anlayıp kendini ona
göre ayarlamak zorundadır. Aksi halde, sözel ya da
fiziksel saldırıya ugrayabilir.

Erkegin su andaki davranıslarına bakıp az sonraki
davranıslarını tahmin etmek zorunda olan kadın, giderek
onun yüz ifadelerine, vücut diline daha duyarlı olmustur.
Bu durum da kadının empatik becerisinin gelismesine yol
açmıstır.

Çevremizde vardı, maalesef hâlâ var: Erkek aksam eve
geldiginde karısı kaygılı bir sekilde onun yüzüne bakar.
Kocasının sinirli olup olmadıgını, diger bir ifadeyle esref
saatinin yerinde olup olmadıgını anlamaya çalısır. Eger
evin beyi sinirliyse hemen çocuklarını uyarır, "Babanız
sinirli, aman ortalarda dolasmayın" dermis.
Küçük seylerin toplamı, dogada olsun, toplumda olsun
daima büyük yekûnlar doguruyor galiba. Yüzyıllar
boyunca, onbinlerce kadın, gökyüzünde karabulut
gözleyen çiftçiler gibi, kocalarının yüzünde bir kararma,
bir öfke belirtisi gözleye gözleye, duyarlı hale gelmis,
empatik becerilerini gelistirmis olabilirler. Erkeklerin
büyük çogunlugunda, "ya karım kızarsa" korkusu
bulunmadıgı için böylesine bir duyarlılık gelismemis
olabilir.


Küçük Seylere Dikkat Ögrenilebilir

Kadınların empatik becerilerinin gelismisliginde, bir
biyolojik temel, bir genetik yatkınlık da bulunabilir. Ama
kadın--erkek iliskilerinden kaynaklanan ögrenme, anneleri
ve çevredeki diger kadınları örnek alma da etkili olmus
olabilir.
Empati, dogustan sahip olunan bir özellik degildir.
Arastırmalar, kadın--erkek herkesin empatik becerisinin
egitim yoluyla gelistirilebilecegini, empati kurmanın
ögrenilebilen bir sey oldugunu göstermektedir.
Dikkat konusuna ayrıntılı olarak girmeden, bu konudaki
klasik bir arastırma sonucuna deginmek istiyorum: Belli
mesleklerdeki kisiler, meslekleriyle ilgili seylere giderek
daha fazla dikkat eder hale geliyorlarmıs. Örnegin, terziler
insanların elbiselerine, berberler saçlarına, ruh saglıgı
uzmanları yüz ifadelerine daha fazla dikkat ediyorlarmıs.
Bir tiyatro salonunu, küçük bir deligi bir saniye açıp
kapatarak bir tiyatrocuya gösterdiginizde seyirci
yogunlugunu, bir itfaiyeciye gösterdiginizde ise salonda
kaç kapı oldugunu algılıyormus.
Bunlar ve benzeri örnekler, küçük seylere dikkat etmenin,
aslında ögrenilebilen bir sey oldugunu göstermektedir.
Belirli ortamlar, belirli yasam kosulları bize bazı seylere
özellikle dikkat etmeyi ögretir.
Bildigim kadarıyla biz Türkçe'de kara iki ad veririz: Kar
ve kırç. (Kırç, dis dis olmus eski kardır.) Eskimolarda ise
otuza yakın kar adı vardır. Kültürlerdeki bu farklılıklar,
yasam sartlarından kaynaklanıyor olsa gerek.
Bence bu konudaki en çarpıcı örnek, her toplumun kendi
üyelerini birbirine benzemez, öteki toplumları ise benzer
algılamasıdır.


Çinliler Birbirine Benzer mi?

Küçük yaslardan itibaren yakın çevrelerindeki insanların
"Çinliler birbirlerine benzer mi?" sorusuna, dogu ve Orta
Asya dısında oturan pek çok kisi "Evet" cevabını veriyor.
Ama Çinlilere sordugunuz zaman onlar da "Biz
Çinliler birbirimize benzemeyiz, batılıların hepsi birbirine
benzer" derlermis.
Bize göre zenciler, Çinliler birbirine benzer. Ama biz
benzemeyiz. Niye?

Galiba olayın açıklaması su: içinde yasadıgımız toplumda,
küçük yaslardan beri yakından tanıdıgımız çok sayıda
insan vardır. Böyle olunca bunların yüzleri arasındaki
küçük farklılıkları yakalayabiliriz. Yeterli sayıda Çinliyle,
yeterince uzun süre birlikte kalmadıgımız için de,
Çinlilerin yüzleri arasındaki farklılıkları fark edemeyiz ve
hepsinin birbirine benzedigini düsünürüz.

Küçük farklılıkları yakalayamamak,ötekileri yanlıs algılamamıza,
zaman zaman da mutsuz olmamıza yol açar.


Bir arkadasım anlattı. Havaalanında bir grup Türk
oturuyorlarmıs. Birkaç Japon çocuk bunların karsına
geçmis, bas ve isaret parmaklarıyla gözlerinin altını ve
üstünü çekistirip, yani çekik gözlerini yuvarlak hale
getirmeye çalısarak bir yanda da "Hımm.. " sesi
çıkarıyorlarmıs. Birkaç kisinin bunlar bizimle dalga
geçiyor diye canı sıkılmıs. Arkadasım ise "Kızmayın, biz
de küçükken Çinlilerin karsısına geçip, parmaklarımızla
gözlerimizi iki yana çekistirip 'Hımmm... ' derdik" demis.
Galiba herkes, kendi gözünün, kendine ait her seyin
normal oldugunu, ötekilerde ise bir tuhaflık bulundugunu
düsünüyor.
Küçük seylere dikkat etmenin önemi galiba bir de dil
konusunda ortaya çıkıyor. Anadili Türkçe olanlar için
"cam" ve "çam" sözcüklerini birbirinden ayırt etmek
kolaydır. Ancak Türkçe'yi ileri ögrenmeye çalısan, anadili
Hint-Avrupa dili olan batılılar için c'yi ç'den ayırt etmek
zordur. Bizim için de (ngilizce'nin farklı t'larını (the ile
tree'yi) ayırt etmek güç. Yüzler arasındaki küçük farklılıkları yakalamak da kültürle, ögrenmeyle ilgili.


Mutlu Olmak Ögrenilebilen Bir Sey mi?

Yukarıdaki tartısmalardan ortaya çıkan sonuç su: Küçük
seylere dikkat ögrenilebilen bir seydir, insanlar, içinde
yasadıkları ortama, aldıkları egitime göre birtakım küçük
seylere dikkat etmeyi ögreniyorlar. Çiftçiler, hekimler,
terziler, dedektifler, kendi ugraslarıyla ilgili küçük
ipuçlarını degerlendirmeyi ögrenebiliyorlar.
Küçük seylere dikkat etmeyi ögrenebilen insan, bunlar
karsısında mutlu veya mutsuz olmayı da ögrenebilir.
Bazılarımız, küçük seylere dikkat etmeyi ve bunlar
karsısında mutsuz olmayı ögrenmis bulunuyoruz.
Bazılarımız ise aynı küçük seylere dikkat edip mutlu
olmayı ögrenmis bulunuyoruz. (Maalesef, ikinci gruba
girenlerin sayısı galiba daha az. En azından ülkemizde az.
Bu konuda bir arastırma yürütmeye çalısıyoruz.)

Küçük seylere dikkat etmeyi ögrenebilen insan,bunlar karsısında mutlu veya mutsuz olmayı da ögrenebilir.

Yani bazıları bardagın yarısı bos diye esef etmeyi, bazıları
ise yarısı dolu diye sevinmeyi, sükretmeyi ögrenmis.
Dogustan iyimser veya kötümser olmuyoruz. Belirli
durumlar karsısında iyimser veya kötümser olmayı çesitli
yollarla ögreniyoruz. Örnegin, büyüklerimizi model alarak
ögreniyoruz.

Bir dügüne giden insanların, bir seyleri övmekten çok,
negatif elestiri yönelttiklerini görürüm. Ufacık ufacık
ayrıntıları yakalayıp kurabiyeleri, limonataları, gelinin,
damadın kasını, gözünü, kayınvalidelerin elbiselerini
elestirdiklerini duyarım, insanlar elestiriyorlar,
elestiriyorlar, ondan sonra da "Amann bize ne, Allah
mesud etsin" diyorlar. (yi de, su 'bize ne'yi en basta
demeyi ögrenebilir miyiz acaba?
Eger bir insan genelde kötümser, karamsar ise, galiba
zamanla bu karamsarlıgı destekleyecek yönde küçük
ayrıntıları fark eder hale geliyor. Negatifi vurgulaya
vurgulaya, yasama negatif bir bakıs tarzı gelistiriyor. Bu
durumun sonucunda da, arabesk sarkılarda duydugumuz
"batsın bu dünya" tavrı çıkıyor ortaya.
Karamsarlıgı ögrendigimiz gibi iyimserligi de
ögrenebiliriz. Bu konuyu ilerde tekrar ele alacagız.


Küçük Seylere Önem Vermek Her Zaman Mutluluk Getirir mi?

Eger "Küçük seyler önemlidir" dersek bu, bazı durumlarda
sıkıntı yaratabilir. Küçük seylerden mutlu olabilecegimiz
gibi, mutsuz da olabiliriz. Biz uzmanlar, egitimciler bu
konuda galiba bir çeliski sergiliyoruz. Söyle:
Örnegin diyoruz ki, "Komsun sana gülümserse, bu küçük
sey aslında önemlidir, mutlu olmalısın. " (yi. Ama diyelim
ki komsunuz, size dik dik baktı ve selam vermedi. Bu
durumda ise galiba sunu söylüyoruz: "Komsunun sana
selam vermemesi küçük bir seydir, moralini bozmana
deymez. " Bence burada bir çeliski var.
Veya, "Size trafikte tesekkür anlamında korna çalarlarsa
sevinin, eger hakaret anlamında çalarlarsa aldırmayın. "
Yine çeliski var. Eger küçük seyler önemliyse, o zaman
üzülebiliriz de.
Bu konudaki çeliskiyi acaba su mantıkla çözebilir miyiz?
Neyin küçük, neyin büyük oldugu veya küçük seylerden
hangisinin ne ölçüde önemli oldugu görecelidir (rölatiftir).
Fiziksel dünyadaki hemen her seyin göreceli olması gibi,
insanın dünyasında bu sey de görecelidir.
Evrende yaklasık 200 milyar civarında galaksi var. Bu
yaklasık bir sayıdır. Dısardan bakınca bir tanesi eksik veya
fazla, hiç önemli degildir. Ama bizim için bizim
galaksimiz çok önemlidir. Evrende 1021 (1, 000, 000, 000,
000, 000, 000, 000) tane bizimkine benzer günes vardır.
Bunlardan bir tanesi eksik veya fazla olmus, hiç önemli
degildir. Ama bizim günesimiz bizim için çok önemlidir.
Evrende her sey göreceli.

Neyin küçük, neyin büyük oldugu veya küçük seylerden hangisinin ne ölçüde
önemli oldugu görecelidir.



(nsanların dünyasında da neyin büyük, neyin küçük
oldugu, neyin, ne zaman önemli veya önemsiz oldugu
görecelidir. Ancak bu göreceli alemde insanın bir
üstünlügü var. (nsan, nesnelere ve olaylara deger
verebilen, onları degerlendirebilen bir varlıktır. Günesin
böyle bir gücü yoktur, ama insanın vardır.
O halde insan, karsılastıgı küçük seylerden hangisine, ne
yönde önem verecegi konusunda iradesini kullanabilir.
Eldeki ölçüt bence, "yarına kalmak" olmalıdır. Eger bir
olaya verdigimiz deger, yarına kalma ihtimalimizi
artıracaksa önemlidir, artırmayacaksa önemli degildir. Her
seyin göreceli oldugu bir dünyada kisinin kendini
koruması esas olmalıdır.


Eger bir olaya verdigimiz deger, yarına kalma ihtimalimizi artıracaksa önemlidir,
artırmayacaksa önemli degildir. Her seyin göreceli oldugu bir dünyada kisinin kendini koruması esas olmalıdır.


Diyelim ki komsunuz size selam verdi. Bundan hosnut
olursanız, kendinizi iyi hissedersiniz; bu da sizin yarına
kalma ihtimalinizi artırır. Ama eger 'Yahu bu adam bir
çıkarı olmadan babasının hayrına selam vermez"
gibilerden düsünürseniz, kendinizi iyi hissetmezsiniz. Bu
da sizin yarına kalma ihtimalinizi azaltır.
Diyelim ki komsunuz size selam vermedi: Eger bu duruma
fazlaca üzülürseniz, yarına kalma ihtimaliniz azalır.
"Görmemistir" diye düsünür, fazlaca üzülmezseniz, yarına
kalma ihtimaliniz artar.
Genelde yasama pozitif bakmalıyız. Tehlikeler karsısında
önlem almak gerektiginde, bazen negatif düsünmek
gerekebilir. Fakat negatif düsünmeyi bir alıskanlık haline
getirmek, bizi tehlikelerden korumak yerine, tehlikeye
atıyor demek istiyorum. Olaylara ne zaman pozitif, ne
zaman negatif yaklasacagımızı ögrenirsek; bizi
rahatlatacak olayları fark etmeyi, vurgulamayı, yanı sıra
rahatsız edecek olaylara fazlaca önem vermemeyi
ögrenirsek ömrümüz uzar.

Tehlikeler karsısında önlem almak gerektiginde, bazen negatif düsünmek gerekebilir.
Fakat negatif düsünmeyi bir alıskanlık haline getirmek, bizi tehlikelerden korumak yerine, tehlikeye atıyor.


(nsanın, göreceli bir dünyada, dünyaya uyum saglayacak,
kendini mutlu kılacak sekilde, çevresindeki olayları
önemli ya da önemsiz algılamaya yetecek beyin gücü
vardır.
Bir çocugun sokakta bana gülümsemesi çok önemli bir
olaydır. Birisinin ters ters bakması ise, düzeltmem gereken
bir davranısım varsa önemlidir; ama yapabilecegim bir sey
yoksa hiç önemli degildir. Kendimi bu sekilde düsünecek
sekilde egitebilirim.
Bireyin kendi gayretiyle duygularını tamamen denetim
altına alması ve ruhsal sorunlarını çözmesi mümkün
degildir. Bu konuda fazlaca enerji harcaması da, herhalde
uygun degildir. Bireye fazla yüklenmemek gerekir. Bu
konuda özetle sunu söylemek istiyorum: Karamsarlıgın
biyolojik birtakım nedenleri bulunabilir; ama karamsarlık,
yasama olumsuz bakıs tarzı, bir açıdan çevreden
ögrenilebilen bir seydir, iyimserlik, yasama olumlu bakıs
tarzı da, bir ölçüde ögrenilebilen bir seydir. Birey, kendini
fazla zorlamadan, kısmen de olsa yasama olumlu gözlerle
bakacak sekilde kendini egitebilir. (nsanın RAM'i, sabit--
diski buna müsaittir.

Prof. Üstün DÖKMEN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst