- Katılım
- Eyl 4, 2010
- Mesajlar
- 599
- Tepkime Puanı
- 0
- Puanları
- 16
- Yaş
- 57
...
Martı buradan ayrılamaz, gidemez... gidemez işte!
Hem... gitse ne olacak sanki? Her yerde birden olamadıktan sonra ne olacak sanki?
Herkesle, bütün sevenlerle ve sevilenlerin hepsiyle beraber olamadıktan sonra ne olacak sanki?
Bu iman ve bu faziletler, bu hevesler ve bu hazlarla bağdaşamıyacak olduktan sonra; bir bahar filizi andıran bu aşk, bu hırs kasırgasına dayanamıyacak olduktan sonra, bu, ölümü hiçe sayan dostluk, bu nankörlükle muğber olduktan sonra, arzular kuvveti, vefa sevgiyi kemirecek olduktan sonra ne olacak sanki?
Dışarda her şey beyhude:
Mehtap, denizi öptüğü yerde kimin için bir kaç dakika daha fazla kaldı?
Güneş doğuşunu kimin için, bir kaç dakikacık olsun geciktirdi?
Hangi arzu, elde ettiği hazzın ömrünü uzatabildi?
Hangi dua, ızdıraplı saniyelerin sonsuzluğunu giderebildi?
Dışarıda her şey beyhude:
Aşkların, dostlukların en mükemmelleri bile bir gün gelip inkar ediliyor ve aşıklar, dostlar bu cinayetleri için sebepler az öncesi geri gelse, zaman oradan başlayıp yeniden aksa, gene böyle mi olur, bu mümkün müdür?
...
Ah, bir şans daha, sadece bir tek başlama şansı daha verilse, bir kerecik daha başlama şansı verilse!
Lakin ne çıkar: Hangi kahraman, hangi duyguyu veya ülfeti, alışkanlığın elinde soysuzlaşmaktan kurtarabildi, her defasında, hangi kahraman, ilkinde olduğu gibi borçsuz ve alacaksız kaldı?
Dışarıda herşey beyhude:
Vazgeçişlerinde mağlubiyet veya kayıp bulmıyan kimdir?
Hatırlamakla yeniden sahip olmanın arasındaki o kıl kadar boşluğu kim aşabildi?
İlk arkadaşlıklar, ilk aşklar ne oldu?
Anneler, babalar, daha konuşmasını, daha suş işlemesini öğrenemiyen bebekler nereye gittiler?
Toprak damlı ev, şehre yabancı sokak nerede? Dün nerede, bir saat öncesi, bir dakika, bir saniye öncesi nerede?
...
Öyleyse neden bu davetsiz misafirler böyle üşüşüyorlar?
Bu keder değmemiş bakış, bu taptaze yüz, senelerce, senelerce öteden niçin geldi?
Bu, artık semti unutulan sokak niçin böyle kaldırımın taşlarına varıncaya kadar beliriyor?
Bu sarışın kız niçin, niçin hala dudaklarında o günlerin gülümseyişi ile burada? Böyle yıllarca sonra ne arıyor?
Bütün bunlar burada ne bulacaklarını, buraya ne bırakabileceklerini umuyorlar?
Söylesinler: Hatırlamakla yeniden sahip olmanın arasındaki o kıl kadar boşluğu, o çıldırıcı boşluğu kim aşabildi: bunu söylesinler!
Dışarıda herşey beyhude:
Sefil mecburiyetler nasıl yenilir?
Tel örgüler nasıl kırılır? Çerceveler nasıl parçalanır? Sınırlar nasıl geçilir?
İş nasıl bırakılır, fabrika veya tezgah nasıl bırakılır, komşunun kızı veya şu çirkin yazılı kız nasıl bırakılır, kahvedeki ahbaplar, yedi elli beşin yolcuları, daire müdürü veya handaki odabaşı nasıl bırakılır?
Odadaki mangal, gramafon, Manon Lesko, terlikler ve şilte nasıl bırakılır?
Odanın pencereleri nasıl, nasıl bırakılır?
Fakat hala o siren neden böyle basık ve dost bir sesle çağırıyor, ezada bu kadar ısrara sebep ne?
MARTI böyledir işte; turuncu renkli, iri gözlerinde daüssılalar tutuşsa da , öyle uçuverecekmiş gibi gerinse de gidemez, gidemez, gidemez!
Bu siren bunu anlamalı, ısrardan vazgeçmelidir. Yoksa bu misilsiz bir gaddarlık olur. Martı her gece, bu saatte, böyle ucuverecekmiş gibi gerinmemelidir; çünkü o uçamaz, uçamaz...
TARIK BUĞRA- YARIN DİYE BİRŞEY YOKTUR-1979
Martı buradan ayrılamaz, gidemez... gidemez işte!
Hem... gitse ne olacak sanki? Her yerde birden olamadıktan sonra ne olacak sanki?
Herkesle, bütün sevenlerle ve sevilenlerin hepsiyle beraber olamadıktan sonra ne olacak sanki?
Bu iman ve bu faziletler, bu hevesler ve bu hazlarla bağdaşamıyacak olduktan sonra; bir bahar filizi andıran bu aşk, bu hırs kasırgasına dayanamıyacak olduktan sonra, bu, ölümü hiçe sayan dostluk, bu nankörlükle muğber olduktan sonra, arzular kuvveti, vefa sevgiyi kemirecek olduktan sonra ne olacak sanki?
Dışarda her şey beyhude:
Mehtap, denizi öptüğü yerde kimin için bir kaç dakika daha fazla kaldı?
Güneş doğuşunu kimin için, bir kaç dakikacık olsun geciktirdi?
Hangi arzu, elde ettiği hazzın ömrünü uzatabildi?
Hangi dua, ızdıraplı saniyelerin sonsuzluğunu giderebildi?
Dışarıda her şey beyhude:
Aşkların, dostlukların en mükemmelleri bile bir gün gelip inkar ediliyor ve aşıklar, dostlar bu cinayetleri için sebepler az öncesi geri gelse, zaman oradan başlayıp yeniden aksa, gene böyle mi olur, bu mümkün müdür?
...
Ah, bir şans daha, sadece bir tek başlama şansı daha verilse, bir kerecik daha başlama şansı verilse!
Lakin ne çıkar: Hangi kahraman, hangi duyguyu veya ülfeti, alışkanlığın elinde soysuzlaşmaktan kurtarabildi, her defasında, hangi kahraman, ilkinde olduğu gibi borçsuz ve alacaksız kaldı?
Dışarıda herşey beyhude:
Vazgeçişlerinde mağlubiyet veya kayıp bulmıyan kimdir?
Hatırlamakla yeniden sahip olmanın arasındaki o kıl kadar boşluğu kim aşabildi?
İlk arkadaşlıklar, ilk aşklar ne oldu?
Anneler, babalar, daha konuşmasını, daha suş işlemesini öğrenemiyen bebekler nereye gittiler?
Toprak damlı ev, şehre yabancı sokak nerede? Dün nerede, bir saat öncesi, bir dakika, bir saniye öncesi nerede?
...
Öyleyse neden bu davetsiz misafirler böyle üşüşüyorlar?
Bu keder değmemiş bakış, bu taptaze yüz, senelerce, senelerce öteden niçin geldi?
Bu, artık semti unutulan sokak niçin böyle kaldırımın taşlarına varıncaya kadar beliriyor?
Bu sarışın kız niçin, niçin hala dudaklarında o günlerin gülümseyişi ile burada? Böyle yıllarca sonra ne arıyor?
Bütün bunlar burada ne bulacaklarını, buraya ne bırakabileceklerini umuyorlar?
Söylesinler: Hatırlamakla yeniden sahip olmanın arasındaki o kıl kadar boşluğu, o çıldırıcı boşluğu kim aşabildi: bunu söylesinler!
Dışarıda herşey beyhude:
Sefil mecburiyetler nasıl yenilir?
Tel örgüler nasıl kırılır? Çerceveler nasıl parçalanır? Sınırlar nasıl geçilir?
İş nasıl bırakılır, fabrika veya tezgah nasıl bırakılır, komşunun kızı veya şu çirkin yazılı kız nasıl bırakılır, kahvedeki ahbaplar, yedi elli beşin yolcuları, daire müdürü veya handaki odabaşı nasıl bırakılır?
Odadaki mangal, gramafon, Manon Lesko, terlikler ve şilte nasıl bırakılır?
Odanın pencereleri nasıl, nasıl bırakılır?
Fakat hala o siren neden böyle basık ve dost bir sesle çağırıyor, ezada bu kadar ısrara sebep ne?
MARTI böyledir işte; turuncu renkli, iri gözlerinde daüssılalar tutuşsa da , öyle uçuverecekmiş gibi gerinse de gidemez, gidemez, gidemez!
Bu siren bunu anlamalı, ısrardan vazgeçmelidir. Yoksa bu misilsiz bir gaddarlık olur. Martı her gece, bu saatte, böyle ucuverecekmiş gibi gerinmemelidir; çünkü o uçamaz, uçamaz...
TARIK BUĞRA- YARIN DİYE BİRŞEY YOKTUR-1979