Meslek seçiminde anne baba hataları

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Kimi çocuklar daha dünyaya gelmeden anne babaları tarafından meslekleri seçilmiştir. Daha çocukluktan itibaren bu mesleğe özendirilir ve her defasında bu konuya vurgu yapılır; “Oğlum bölgenin en iyi doktoru olacak, kızım güzel bir öğretmen olacak, bu oğlum da top oynayıp dünyanın en iyi futbolcusu olacak” vb.

Çocuklarda mesleğe ilgi öncelikle özdeşim sonucu oluşur. Örneğin, eskiden ilköğretimin ilk yıllarında çocuklara “Büyüyünce ne olacaksın” diye sorulduğunda, çocukların yarısından fazlası öğretmen olacaklarını söylerlerdi; çünkü öğretmenlerini çok sevdikleri için onunla özdeşim kuruyorlardı ve onun gibi olmak istiyorlardı. Şimdi de birçoğu öğretmen olacağını söylüyor ama televizyonun etkisiyle, çocuklar daha okula başlamadan farklı kişilerle özdeşim kurup ne olacağının hayalini kurmaya başlıyorlar. Elbette bu dönemdeki karar, gerçekçi bir tercihi yansıtmaz; çünkü yaşamsal gerçekler ve koşullar hesaba katılmadan özdeşim sonucu alınmış bir karardır.

Çocuğun mesleki benlik kavramı daha sonraki süreçlerde hem dış etkenler hem de bireye özgü zamanla değişen niteliklerinin etkisiyle farklılaşmaktadır. Dış etkenler şöyle sıralanabilir: Ailenin telkin veya baskısı, okulda kendisine biçilen rol, özdeşim kurduğu insanlar, ailenin sosyoekonomik durumu, bölgenin iş imkânları, beklenmedik durumlar vb. Bireyin kendine özgü nitelikleri ise şöyle sıralanabilir: Bireyin zamanla değişen ilgileri, değerler sistemi, benliği, yetenekleri, tahsil durumu, okuldaki başarı düzeyi, zekâ seviyesi, psikososyal gereksinimleri vb. Örneğin, 14–16 yaşlarında kişi seçeceği mesleği yeteneklerine ve kendine uygunluğunu düşünerek belirlemeye çalışır, 16–24 yaşları arasında ise, kimi meslekleri inceleyip çalışma koşullarını görerek seçerken, kimi mesleğin maddi getirisine göre seçer, kimi zorunluluk sonucu bir meslek tercih eder, kimi de tesadüf sonucu kendini bir meslekte bulur.

Meslek seçim sürecinde birey, gelişim sürecine paralel olarak birçok meslek değiştirebilir. Örneğin, 4 yaşında polis olacağını, ilköğretimin ilk yıllarında öğretmen, son yıllarında artist veya şarkıcı olacağını söylerken lisede fizik mühendisi olacağına karar verir. Ancak üniversite sınavında fizik mühendisliğini kazanacak kadar başarı göstermez; ama fizik öğretmenliğini kazanır. Bu bölümü bitirdikten sonra, bu mesleğin kendisine uygun olmadığını düşünüp bir şirkette danışman olarak çalışmaya başlayabilir ve yöneticiliğe kadar yükselebilir; hatta daha ileride kendi işini kurup iş adamı da olabilir.

Birçok anne baba, hayallerindeki mesleği çocuğunun önüne tek seçenek olarak koyar. Kimi de bir zamanlar sahip olmak istediği ama başaramadığı mesleği çocuğuna seçtirme eğiliminde olur. Sürekli bu meslekten söz ederler; mesleğin üstünlüklerini, gelecekte çocuğu o meslekte çalışırken görme arzularını ve meslek ilgili hayallerini anlatırlar. Bilinçli ve kültürlü diye tabir edilen kimi anne babalar da çocuğun meslek seçiminde, iş dünyasının koşullarına göre mantıklı bir karar verilmesi gerektiğini düşünürler. Bu nedenle çocuklarını, iyi para kazanabilecekleri ve iş olanakları geniş olan mesleklere yönlendirmeye çalışırlar. Örneğin, bazı çocukların fen ve matematik alanındaki zekâları yüksek olur. Anne baba çocuğun tıp fakültesine gitmesini ister, çocuk ise güzel sanatları tercih etmek ister; fakat anne baba baskın çıkarak çocuğu istemediği tıp fakültesine gönderir.

Ayrıca bağımlı bir kişiliğe sahip olan çocuk veya gençler de her konuda oldukları gibi, meslek seçiminde de anne babalarına danışarak sahip olacakları mesleği ebeveynlerinin seçmesini isterler.

Çocuğun mesleki ilgisi ve yeteneği hesaba katılmadan herhangi mesleğe zorla yönlendirilmesi, çocuğun bireyselliğini, özgür iradesini ve mevcut yetilerini hiçe saymaktır. Çocuğun önüne tek meslek seçeneğinin konulması ve devamlı bununla ilgili konuşulması beraberinde birkaç ciddi tehlike barındırır. Bunlardan birisi çocuğun aşırı sorumluluk yüklenmesine ve dolayısıyla başarısını engelleyecek düzeyde kaygının oluşmasına yol açabilir. İkincisi çocuğun istemediği, sevmediği ve yetenekleriyle bağdaşmayan bir mesleği seçmesi ve bu meslekle ilgili bilgi ve deneyim kazanma sürecinde gerekli performansı gösterememesidir. Bir başka tehlike de hedeflenen mesleğin çocuğun kapasitesinin üstünde olmasıdır. Birçok öğrenci yetenekleriyle uyuşmayan bölümleri tercih etmiş, ancak bu alanlarda başarı gösterememiş ve okul yaşamları bu yanlış karar sonucu sona ermiştir.

Bireyin sevmediği bir işte çalışması bütün yaşamını olumsuz etkileyebilecek bir durumdur; bir ömür boyu mutsuz olabilir. İnsanlar işlerinde çalışırken, yeteneklerini güçlendirerek en üst seviyeye çıkarmaya çalışır, deneyimlerini artırır. İyi işler yaptıkça ve yeni başarılar elde ettikçe, benlik saygısı yükselir ve kendine güveni artar. İşini sevmeyen ve kendisine uygun olmayan bir işte çalışanlar, işlerinde başarı göstermeyebilirler, ayrıca başarı için gayret sarf etmez; kendilerini geliştirmek ve eksikliklerini gidermek için araştırma yapmazlar. Çalışmak sadece maddi bir gelir elde etmek için değildir, aynı zamanda kişinin ruh sağlığı için de gereklidir. Hiç çalışmadan ölünceye dek geçimini sağlayabilecek kadar mal varlığı olan insanların hemen hemen hepsi çalışmayı sürdürmektedir. İnsan için çalışmamak, umudun tükenişi dolayısıyla kişinin dünyada bir beklentisinin olmaması demektir.

İnsan, uykudan sonra en çok zamanını çalışarak geçirir. Bu nedenle seçilecek meslek kişinin yaşamının her boyutunda etkisini gösterdiği için çok dikkat edilmelidir.

Eskiden çocuğun akademik zekâsı öne çıkarsa, çocuk zeki olarak kabul edilirdi ve zekâ sıralamasında IQ ölçüt olarak kabul edilirdi. Eskiden öğretmenler bile, IQ puanı yüksek olan öğrencilerin ilgilerini ve mesleki eğilimlerini belirlemeden, onları fen ve matematik ile ilgili bölümlere yönlendirirlerdi. Bu bölümlere yönlendirilen öğrencilerin büyük bir kısmı daha farklı mesleklere ilgi duydukları halde öğretmenlerini kırmama adına kabul ederlerdi.

Günümüzde “çoklu zekâ kuramı” ile birlikte bu anlayış yerini yeni bir sürece bıraktı. Öğrenciler okullarda ilgilerine göre orta öğretim veya daha üst düzey okullara yönlendirilmektedir. Yönlendirme çocuğun IQ zekâsına göre yapılmıyor. Çeşitli test ve envanterlerle öğrencilerin mesleki ilgileri saptanarak yönlendirme kararı verilir. Okullardaki bu hizmet, çoğu zaman rehberlikten çok bir yönlendirmedir; çünkü çocuğun ve ailenin görüşü alınmadan çocuğun hangi liseye veya hangi fakülteye girmesi gerektiği belirtilir. Gerçi gerçek anlamda rehberlik yapanlar da çoktur.

Hem anne babalar hem de öğretmenler, meslek seçimi sırasında çocuğa rehberlik yaparken ilgi ve yeteneklerini belirleyip ona söylemeli; böylece çocuğun kendi hakkındaki farkındalığı artırılmalıdır. Ayrıca girebileceği fakülteler/bölümler veya seçebileceği meslekler hakkında detaylı bilgi verilmelidir. Daha sonra bölüm veya meslekle ilgili seçim hakkı çocuğa veya gence bırakılmalıdır. Mesleki rehberlikte temel amaç tek bir yol değil, birçok yol göstermektir. Birey yönlendirilmez ve onun adına karar verilmez. Birey kendisine sunulan bilgiler ışığında kararını kendisi vermelidir.

Liseyi bitirip üniversiteye geçiş yapacak olan öğrenciler, meslek seçim sürecinde önemli bir aşamadalar; çünkü gidilecek bölümün tercihi bu süreçte önemli bir adımdır. Bu dönemde gerek öğrenci ve gerekse ailesi mutlaka okuldaki mesleki rehberlik verenlere danışarak uygun bir tercih yapmalıdırlar. Aynı hassasiyet ilköğretim öğrencileri için lise tercihinde gösterilmelidir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst