Mutluluk Doğabilmektir Hayata

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
MUTLULUK DOĞABİLMEKTİR HAYATA

‘’Güneş doğmuş. Ne kadar da çabuk geçti zaman. İşe bak daha dün başvuru yapmamak için saklanacak yer ararken şimdi yarışmaya gitmek için hazırlanıyorum. Bana kalsa hiç gitmek istemiyorum da babam işte. Hiç beni dinlemez ki. Gideceğim de ne olacak ki kimseyi, hiçbir şeyi duyamıyorum. Tamam matematiğim iyi olabilir ama bu kulaklarla sokağa çıkmaya korkarken matematik olimpiyatlarına gidiyorum. Gidebilirsem tabi…’’

Bünyamin bey kızı Nazlı’nın her zaman ki serzenişleriyle uyandı. İlk defa kızına bu kadar güveniyordu. Güvenmek istiyordu, eh birazda güvenmek zorundaydı tabi. Nazlı’nın son zamanki bunalımlarından kurtulabilmesi için belki de son şanstı bu yarışma. Duyma yetisini kaybedeli yaklaşık bir yılı geçmişti yine de hala alışamamıştı her sabah hadi uyan diye seslendiği kızının artık sürekli bir dokunuşuna ihtiyacı olduğuna. Birlikte geçirdikleri kazadan sonra Nazlı her duyamadığında sanki yeniden canlanıyordu yaşananlar. Ama bugün kızı için ümitli olmalıydı. Nazlı, duyamasa bile hayatına kaldığı yerden devam edebileceğini öğrenmeliydi. Bünyamin bey ona bunu öğretebilmeliydi.

Yarışmanın başlamasına az bir zaman kalmıştır. Bünyamin bey kızının elinden tutup yarışmaya doğru koyulur. Nazlı farkında değildir babasının içindeki suskunluğun biraz da çekingenliğin tabii. Babasına bugün güvenmek zorundadır. Güneş de nasıl parlamaktadır. Sanki onun için doğmuş gibi. Umut fakirin ekmeği derlerdi ya Nazlı onu umut engellilerin ekmeği diye değiştirmişti. Duymamak öyle zor geliyordu ki ona. Çevresindeki insanların şaşkın bakışları, kendisine dert anlamak için çırpınan sözler… Öyle rahatsız eder olmuştu ki artık onu. Buna son verilebilir miydi gerçekten. Kendisinde eskisi gibi aynı gücü bulabilir miydi?

Ve olimpiyatların gerçekleşeceği salona gelmişlerdir. Kapıdan içeri girerler. Babası Nazlı’nın elini bir an olsun bırakmamaktadır. Nazlı’nınsa ürkek bakışları kol gezmektedir salonun derin sessizliğinde. Nazlı insanları izlemektedir büyük bir tedirginlikle. Babası ümit doludur Nazlı’dan çok daha büyük bir hevesle.

Spiker ‘Nazlı Akkaya’ diye bağırır. Nazlı duyamaz. Babası ise derin bir muhabbete dalmıştır çevresindekilerle. Nazlı kendisine odaklanan gözlerle şaşkındır. Babası farkında değildir. ‘Nazlı Akkaya’ diye tekrar ses duyulur. Babası ansızın irkilir önce sonra anlar ilk yarışmacı olarak kızının çağrıldığını. Biraz telaşlı birazda mahzun olmuştur Bünyamin Bey. Kızının elinden tuttuğu gibi sahneye çıkar, Nazlı’yı masasına bırakıp topluluğa kısa bir özür açıklama yapar ve sessizce aynı mahzunlukla yerine geçer. Nazlı anlamıştır babasının neden bu kadar tedirgin olduğunu. Ve bir kez daha anlamıştır; insanlar sana acıyan gözlerle bakarken, gerçekten bir engelin varsa diğerlerinde farklısındır. Acı olansa insanların az önceki bakışlarının aniden yere çevrilmesidir. Nazlı gözünden süzülen damlaları babasının şefkatli gözleriyle sonlandırır ve şimdi sadece matematik bilgisine odaklanır.

Yarışma başlamıştır. Sekiz tane lise öğrencisi yeteneklerini sergilemek üzere sahnededirler. İçlerinden birisi ise Nazlı’nın da iyi tanıdığı okul birincisi olan arkadaşıdır. Nazlı’ya aşağılayıcı bir bakış atar ve yerine geçer.

Yarışmayı sunan spiker ise pek bir konuşkandır bugün. Yarışma başlayalı on beş dakika ancak olmuştur. Spiker adeta konuşmak için vakit kollamış da bu anı yakalamıştır. Bugün hava ne de güzeldir. Öğrenciler pek telaşlıdır. Konuklar pek sessizdir. Sorular da çok zordur. Kendisi zaten hiç anlamaz matematikten. Doğuştan beri hayrandır zaten matematik profesörlerin zekâsına. Zaman geçmek bilmemektedir. Bu öğrencilerdeki de büyük sabırdır doğrusu. Konuştukça konuşur. Anlattıkça anlatır. Bazı öğrenciler oflamaya başlamışlardır bile. Ama kimse susmasını da rica etmemektedir. Sonunda iki öğrenci dayanamaz ve kâğıtlarını bırakıp sessizce salonu terk ederler. Ve sonra sırasıyla diğerleri… İçlerinde Nazlı’nın arkadaşı da vardır. Bu şekilde daha fazla devam edilir gibi de değildir. Spiker gayet sakin yarışmayı erken terk eden öğrencilere başarılar dileyip yine yorumlamaya devam eder hayatı.

Son iki kişi kalmıştır artık. Başını masaya gömüp, büyük bir özveriyle çalışan Nazlı ve dikkatini her şeye rağmen toparlamaya çalışıp sorularla boğuşan yan masadaki diğer arkadaşı. Neyse ki her ikisi de sonuna kadar götürebilmişlerdir bu maratonu. Ve süre dolmuştur. Sunucumuz büyük bir merakla jüriye göndermek üzere kâğıtları toplar ve aynı sakinliği ile iki yarışmacıya da başarılar dileyip salondan ayrılır. Bünyamin bey kızının yanına gider ve beden diliyle neden diğer öğrencilerin yarışmayı erkenden bıraktıklarını anlatır. Nazlı ilk defa duyamıyor olmanın bazen iyi yönlerinin de olduğunun farkına varır ve ilk defa duyamadığı için yüzü gülümser. Büyük endişelerle geldiği salondan yarışma sonucu belli olmasa da mutlu ayrılır. Zaten bu yarışı bugün Nazlı kazanmıştır.

Sonuçların açıklandığı gün Bünyamin Bey kızının ikinci olduğunu öğrenir ve sevinçle kızına da bunu haber verir. Ve bugün ikisi de anlar ki mutlu olmak için kusursuz olmaya da gerek yoktur, üstün matematik zekâsına da, engelsiz bir vatandaş olmaya da. Bizi toplumdan ayırdığını düşündüğümüz engel bazen bizi mutlu eden bir faktör de olabilir.

Mutluluk her şeye rağmen, herkese rağmen, tüm engellere rağmen doğabilmektir hayata. Ve insan olmak yeterlidir, birlik olabilmek için dünyada. Çünkü herkese yer var bu kâinatta.

İsim-Soy isim: Tuğba DERE

Hacettepe Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü birinci sınıf öğrencisiyim. 18 yaşındayım. İlkokul ve lise öğrenimi Ordu’da yaptım.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst