Mutluyum Ben!

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
MUTLUYUM BEN!
Üzgündü genç kız. Mutsuz, halsiz, yorgun ve üzgün… Ama mecburdu evden çıkmaya. Önce düşünceleri birbirini kovaladı. Bahaneler uydurdu. Fakat hiç birisi çıkma mecburiyetinin önüne geçemedi. Uzun uzun zamandır gitmemişti çünkü hastaneye. Her seferinde evden çıkmamak için bir bahane buluyordu kendisine. Ne zamana kadar böyle süreceği bilmiyordu. Ama çıkıyordu artık. Sonunda tabularını yıkmıştı. Ya da mecburiyetten çıkmak zorunda kalmıştı artık. O hiç gitmek istemediği kötü kokulu ve insanları sadece gözlerine baktıkları o yere gitmek istemedi. Hissediyordu! Hep arkalarından konuşuyorlardı. Ama bir türlü onu kanıtlayamıyordu ki… Nasıl kanıtlayacaktı ki…

Evden çıktı sonunda. Aynaya bile bakmamıştı çıkarken, umurunda değildi ki… Mutsuzdu sadece… Hastane yakın sayılırdı, evine 10-14 dakika. Yürümeye karar verdi. Otobüse ya da taksiye binse ne olacaktı ki… Bir sürü sorular ve sadece ağızlarının okuyacaktı. Sonra ne diyor bu kız diye bakacaklardı yüzüne. Bunu kaldıramıyordu. Binanın kapısından çıktı. Sanki uzun zamandır gün ışığı görmemiş gibiydi. Sevindi aslında. Yüzünde gülücükler vardı. Ama kendini dizginlemeye çalıştı. Yüzünü düşürdü hemen. Sustu. Etrafına bakarak yürümeye başladı. İnsanlar konuşuyorlardı. Sesli konuşuyorlardı galiba. Anlayamıyordu. Ama kelimeleri dudaklarından okuyordu. Herkes mutluydu ona göre… Kimsenin bir derdi yoktu ona göre… Ne dertleri olabilirdi ki zaten. Konuşuyorlardı üstelik duyuyorlardı. Üstüne bir de mutlulardı, gülüyorlardı.

Beklersin bazen, mutlu olmayı hani… Gelecek mi dersin ya… Bana uğramadı henüz o dediğinizden. Sevebilirdim belki mutlu olmak için sadece… Ama o sevgi bile beni bulmadı. ‘Aşk’ demişti genç çocuk karşımda ne olduğunu bilmiyordum. Belki bilsem biraz daha mutlu olabilirdim. Ama bu mutsuzluğu ben kendim yaratıyordum. Çıkmadım dışarı uzun zamandır. Biliyorum. Mutsuz olmak istedim. Herkesi ben ittim kendimden. Neden diye sordular bana hep. Ama cevap veremedim. Cevabı neydi gerçekten. Sadece bu hastalık mıydı? Konuşamıyor olabilirim duyamıyor da olabilirim. Bir tek ben mi varım bu dünyada böyle olan. İlk de değilim tek de değilim. Biliyorum. Ama beni diğerlerinden ayıran o nokta ne? Ben neden böyle olmak istedim ki… Ben neden seçtim bu saçma yolu.

Hava çok güzel 10 dakikalık yol boyunca düşünmediğim kalmadı. Ben neden böyleyim? ‘Aşk’ demişti o güzel çocuk. Yakışıklıydı. Bana baktı bir an. Ona baktığımı mı gördü acaba. Yanlış anlarsa. Ya gelip bir şey sorarsa? Nasıl yanıt vereceğim ki ben ona. Ne diyeceğim ki. Korkar ise alay ederse benimle. Ya yüzüme bakarak gülmeye başlarsa gözlerime, gözlerimin derinlerine bakarak gülmeye başlarsa… Koşmaya başladım hemen. Hızla koşarak uzaklaştım oradan. Hastanenin içine girdim. Yine o kötü koku.

Etrafımdakiler bana bakıyordu sanki. Ne yapacağımı bilemedim. Arkama döndüm yine o çocuk. Hastanenin içinde koşmaya başladım. Başım dönüyordu. İnsanların ağzı oynuyor. Ama ne dediklerini anlayamıyordum. Sadece hızlıca koşuyordum. Arkama baktığımda hala geliyordu. Ne var diye bağırmak istedim sesim çıkmadı. Neden çıkmaz ki sesim. Peki, ben neyden kaçıyorum. Belki bir şey saracaktır olamaz mı? Hayır olamaz. Cevap verebilecek misin? Ne sorarsa sorsun ağzını açtıktan sonra ne çıkacak ki oradan. Koşmaya devam ettim etrafım karanlıklaşıyordu. Herkes dönüyordu. Sanki herkes üzerime geliyordu. Yollar bitmedi bir türlü. Neden bitmiyor. Beni neden takip ediyor ki…
Sonunda çıkış kapısını gördüm. Bembeyazdı. Güneş gözlerimi kamaştırıyordu. Sanki kapı başka yere açılıyordu. Nereye açıldığını da bilmiyordum. Canım yanıyor artık. Nefes almak için zorlanıyorum. Bu güç nerden geliyor da bana halen koşabiliyorum ki ben… Çıkış bir türlü gelmiyor.

Yaklaştım. Evet, artık kapıdayım. Güneş sanki beni içine alıyor. Bir güç var çekiyor beni içine. Çıktım. Yaşasın! Annem! Annem karşımda. Nasıl oldu bu… olamaz ki ama… Olmamalı. Fakat burada tam karşımda. Bana bakıyor. Gözlerime bakıyor. Kızım diyor bana. Anne. Annem… Duruyorum. Annem diyorum ve duyuyorum. Neredeyim ben böyle. Anneme sarılıyorum. ‘aşk’ diyor annemde bana. Anlayamıyorum. ‘O ne?’ diyorum anneme. Göreceksin diyor bana. Hissedeceksin. Az kaldı.
Gözlerine bakıyorum annemin. Çok özlemişim onu. Bir an gözümü kırpıyorum ve annem yok. Gitmiş. Beni bir kez daha bıraktı. Gözlerimi açtım, o yanımda. Ama yoktu. Gitmişti. Annem gitmeseydi yanımdan. Konuşuyordum onun yanında. Mutluyum ben o varken. Beni böyle kabul eden tek insandı annem. Yine tek kaldım. Beni duymayanların kaçtığı, bana bağıranların duyamadığım, ne dediklerini bilmediğim bu dünya da yeniden tek başıma kaldım.

‘Neyin var?’ diyorlar. Okuyabiliyorum ağızlarını. Cevap veremiyorum ama… sadece bakıyorum hepsine. O çocuk da orada. Bana bakıyor. Doktorumu görüyorum aralarda. Çekilin diye bağırıyor insanlara. Konuşamıyor o diyor. Susuyor herkes. İşte yine yine o bakışla bakıyorlar bana. Sadece O’nun yüzü değişmiyor. Yine aynı bakıyor bana. Susuyor hiç konuşmadan bakıyor bana.

İnsanlar neden bu kadar ön yargılı? Herkes hasta olabilir, duymayabilir, konuşamayabilir, göremeyebilir ya da yürüyemeyebilir. Bizim kaderimiz buymuş demek ki… Neden öyle bakıyorlar? Neden öyle davranıyorlar? Bizlerinde duygusu var. Düşünebiliyoruz. Mutlu olabiliyoruz, ağlıyoruz gülüyoruz. Onlardan bir farkımız yok ki! Ama onlar mükemmel değil mi? Her şeyleri tam. Eksikleri yok, engelleri yok. Dışarı çıkmamak için sebep üretmiyorlar benim gibi. Biri bir şey sorduğunda cevap verebiliyorlar, duyabiliyorlar, görebiliyorlar. Her şeyleri tam onların, mükemmeller onlar.

Bu hayatta sadece mutlu olmak istedim ben. Engellerimin önüne geçmek, dışarıda doyasıya gezmek. Nasıl olacağını düşünmeden, neden diye sormadan mutlu olmak istiyorum.
Aklımda bana bakışı vardı. Peşimden neden o kadar koştu merak ediyordum. Herkes farklı bakarken o öyle bakmıyordu bana. Biliyordu sanki öyle olduğumu, hiç şaşırmamış gibiydi. Gözlerime öyle bir baktı ki hala aklımdan çıkaramıyorum. Annemin dediği bu muydu?
Sanki sevmeyi öğretiyordu bana… Sessizdi bu gece… Karşıma yine çıksan nasıl olur diye düşündüm. Seni düşündüm. Bu gece sessizdi ve sensiz. Düşünüyordum ve sessizliği dinliyordum. Güzeldi sessizlik. Uzun zaman olmuş dinlemeyeli… Pencereden dışarı baktım. Pencereler açık rüzgar başıma başıma vuruyordu. Gökyüzü yıldızlarla doluydu. Kendime bir yıldız seçtim. Benimdi artık o küçük boncuk… Anlatmaya başladım ona olanları, seni, yaşadıklarımızı… Yaşayamadıklarımızı demeliydim acaba… Benim ve senin yalnız yaşadığımız günleri, daha mantıklı olurdu galiba…

Seni bekliyorum artık. Her gün çıkıyorum dışarıya artık. Seni gördüğüm yere gidiyorum. İnsanlarla konuşmaya çalışıyorum. Onlarda beni anlamaya çalışıyorlar. Ama seni göremiyorum hiç. Doktorumu da aksatmıyorum. Her hafta oraya da gidiyorum. Daha iyi olduğumu söyledi doktor. Az kalmış konuşabilirmişim artık. Şok etkisi geçmek üzereymiş. Mucize oldu dedi doktor. Mutlusun artık dedi bana. Değilim aslında. Seni göremedim daha. O gün peşimden neden o kadar koştuğunu soramadım sana. Neden diğerlerinden farklı baktığını soramadım.

Neredesin sen? Hiç mi gelmez insan? Yine eve doğru ilerliyorum. Bugün de göremedim seni. Eve geldiğimde pencerenin yanına oturdum. Karşımda o vardı. Bana bakıyordu. Nasıl olur? Karşım da mı oturuyormuş? Aşağıyı işaret ederek inmesini istedim, kafasını salladı bana.
Koşarak merdivenlerden indim. Kağıt ve kalemimi evde unutmuşum hemen eve tekrar çıktım. Kağıt ve kalemimi aldım koşarak indim. Kapıda beni bekliyordu. Kalbim güm güm atmaya başladı. Kağıda ‘merhaba’ yazdım ve ona gösterdim. Sessizce ‘merhaba’ dedi bana. Anlamam için sanırım. ‘Neden peşimden koştun’ yazdım bu sefer kağıda. Elleriyle bana anlatmaya başladı. Şaşkınlıkla ona bakıyordum. Beni o an görmeden önce rüyasında gördüğünü ve bunun için koştuğunu anlattı. Daha sonrada kendisinin de konuşamadığını söyledi bana. O zaman anladım bana neden diğerleri gibi bakmadığını. Benden özür diledi. Beni korkuttuğunu sonradan anlamış. Geç olmuş ama özür dilemesine sevindim.

O benim gibi değildi. Hayattan zevk alıyordu. Ben ise evden bile çıkmıyordum. Ama onunla olduğum için mutluyum şu anda ve o istese hiç eve girmeyeceğimi anladım. Neden bilmiyorum ama etkilendim. Mutluyum artık. Kimse umurumda değil artık. Annem gittikten sonra ilk kez bu akşam mutluyum. Bekledi yanımda. Anlatıyordu bir şeyler ama ben sadece ona bakıyordum. Onun sayesinde insanlara olan önyargılarımı kırdım. Kendim için bir şeyler yapmaya başladım. Mutlu olmaya çalıştım ve artık ben mutluyum.

İsmim: MERVE FİGEN ÖZTÜRK

Özgeçmişim: 1993 Ankara doğumluyum. 1 tane ortaokulda okuyan erkek kardeşim ve lisede okuyan bir kız kardeşim var. Babam polis memuru, annem ev hanımı. Çizmeci İlköğretim Okulunu bitirdim. Ardından Aydınlıkevler Anadolu Meslek Lisesinde Radyo ve TV okudum. Şu anda Gazi Üniversitesi Meslek Yüksekokulun da Radyo TV programcılığı son sınıfta okuyorum. 2009 yılında Keçiören konulu fotoğraf yarışmasında ikinci oldum. Lise son sınıfta TRT ‘de yönetmen asistanı olarak staj yaptım. 2012 yılında kısa bir süre İHA’da bulundum. 2012 yaz sezonunda Kanal A’da stajıma devam ettim ve Diyanet TV’de playout’cu olarak görev aldım fakat eğitimim nedeni ile işimden ayrılmak zorunda kaldım. Şu anda okumaya devam ediyorum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst