Naz yap ama az yap!

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
Memleket adı vererek söylenen sözün sıkıntısı çok oluyor. Geçen günlerde mişmiş -kayısı demek oluyor- diyarı bir ilimizin, Nemrut Dağı’na turist götürmek için 2 milyon liraya gemi almalarını yazı konusu etmiştim. En akıllıları da dahil olmak üzere demediklerini bırakmadılar. Tarihsel bilinci ıskalayarak yapacakları işlerin faydasız olacağını anlatan bir yazıydı. Kentlerinde hunharca işlenen bir cinayete karşı toplumsal bir tepki oluşturmamalarına da sitem yüklüydü.

Bana laf yetiştiren, küsen, tehdit eden, sitemlerini bildiren o kadar insan yetmezmiş gibi bir de valilik, işi gücü bırakıp büyük bir kemali ciddiyetle sayfalar dolusu açıklama yaptı.

Pes ettiğimin resmidir

Hiçbir şeye yanmam, sayın valinin serbest piyasa modelinin faziletlerini anlatmak zorunda kalmasına yanarım. Bu itibarla o yazımdaki tarihsel yanlışları düzeltiyorum.

1 Nemrut Dağı öz Türk yurdudur.

2 Oradaki heykeller de şanlı atalarımızdır.

3 Nemrut Dağı’na, önce arabayla, sonra gemiyle, daha sonra tekrar arabayla ve en sonunda da bir miktar yaya gitmek en kestirme yoldur.

4 Gemi işletmek mutlaka özel sektör tarafından yapılmalıdır.

5 Bu işletme işinin kime verileceğini, başımı vursanız bile söylemem.

6 Kentte işlenen cinayete bütün sivil toplum örgütleri, halk ve mülki erkân, en üst düzeyde tepki verdikleri gibi yargılama ve mağdurların güvenliği büyük bir titizlikle takip edilmektedir.

7 Yaşasın Havlucu Mehmet! (Bunu da bilenler bilmeyenlere anlatsın)

Vicdan engelliler cenneti

Artık vilayet belirtmenin sıkıntılarını yeterince kavradığımıza göre mevzuya girebiliriz. Efendim, güzel yurdumuzun tarihi, sürüsüne bereket salgın, yokluk ve savaştan ibaret olduğu için, geriye binlerce engelli vatandaş kalmıştır.

Başka bütün vilayetler cennettir ama mesela Adıyaman’ın görme engellisi çoktur. Sebebi, kentin tarihindeki ağır Trahom salgınıdır. O kuşak bitene kadar aile lakaplarının birçoğu ‘kör falanca gil’ diye başlar. Kayısısı ile meşhur ilimizin de mesela yürürken aksayan insanı çoktur derler.

Sebebini vali açıklar nasıl olsa. Bu ara da ‘çopur’ ile başlayan lakaplara baksınlar ama üzülmesinler, sebebi bir cins sineğin yaydığı Şark çıbanıdır. Bu da bir nevi kıyağım olsun. Eskiden devletimiz serbest piyasanın faziletlerine bugünkü kadar iman etmemişken her türden engelli vatandaşlarımıza belirli bir oranda istihdam zorunluluğu getirmişti. Ak Parti hükümeti bu şefkati çok bulmuş olacak ki ‘Torba Yasa’ ile bu hakları daraltmayı istedi. Onların günahını da almayalım, serbest piyasa tanrısı engel tanımaz.

Buna iman edenler, engeli de engellileri de aşmak zorundadır. Bu zalimliğe dayanamayan Ak Parti milletvekili, görme engelli, insan güzeli Lokman Ayva, kendi partisinin Çalışma Bakanı ve bu zalimlik düzenlemesinin mimarı Ömer Dinçer’in partiden ihracını istedi. Çarşı karıştı tabii..

Peki Ömer Dinçer ne cevap vermiş olabilir?

“Lokman bizim kardeşimiz, bunlar aramızdaki nazlanmadan kaynaklanıyor” dedi..

Şaklatma kardeşim!

Fıkrayı duymuşsunuzdur. U2 konser veriyormuş, solistleri Bono, konserin en zirve yerinde aniden şarkıyı kesip elini şaklatmaya başlamış. Sonra da en sosyal sorumluluk sesiyle seyirciye bunun hikmetini açıklamış. Ben elimi her şaklattığımda demiş, Afrika’da aç bir çocuk ölüyor! Konseri izleyen diyelim ki iki tane Kayısı kentli vatandaşımız o sessizlikte bağırmış “E sen de şaklatma ciğerini yediğim!” Burada yenilenin ciğer, eylemin de başka bir fiil olduğunu söylememe gerek yok sanırım.

Siz leylek misiniz?

Sayın Dinçer, kendi aranızda nazlanmayın. Siz nazlanacaksınız diye öte dünyada cennetle müjdelenen birçok engelli, bu dünyada cehennem hayatı yaşamak zorunda değil!

Silikozis hastaları başta olmak üzere bu halkın hastası, engellisi, düşkünü, mazlumu sizin zalimliğe peşkir tutan tavrınızı ve kibrinizi unutmayacaktır!

Özel uzmanlık alanınız olup üzerine tez hazırladığınız bir şahsiyeti hatırlatmak istiyorum. Muhtemelen bir alerjik hastalıktan dolayı cildi kırmızılaştığı için Arnavutça ‘kuç’tan mülhem Koçi Bey denilen Arnavut Mustafa, 1631 yılında kaleme aldığı ve Sultan 4. Murad’a verdiği raporda muktedirlerin halkı ve yoksulları yok saymasının nelere yol açacağını uzun uzun anlatmıştır.

Leylekler bakamadığı yavruyu yuvadan atarmış derler, siz leylek misiniz?

Yerim kalmadı. Bu yüzden size Bediüzzaman Said-i Nursi’nin “Bu başı kabağın da bir sahibi vardır” meselini anlatamayacağım. Onun yerine memleketiniz Karaman’ın işini layıkıyla yapmayanlar için söylediği bir atasözüyle bitiriyorum;

“Seninki kalaycılık değil bel sallamak!”

Mazlumun ahını almayın, bir gün olur kibrinizin yerinde yeller bile esmez.


SIRRI SÜREYYA ÖNDER
 
Tekerlekli Sandalye
Üst