Nefes

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
NEFES​
Sizin korkularınız oldu mu? Benim çok oldu da her günahımın altına gizlenmiş bir korkum oldu hayatım boyunca, şimdilerde yeni bir korku keşfettim kendimde: Ölüm korkusu. Karanlığın nefesi; duman diyorum ben ona geldiğinde de önünü göremiyorsun geçmişini önüne seriyor gözlerin ve bu hiç hoş değil, benim geçmişim gibi bir geçmişiniz varsa eğer dumandan korkarsınız. Gün oluyor geçmişimde de bu korkuyla yaşadığımı düşünüyorum sonra günahlarım dürtüyor beni “ hayır” diyorlar. “duman aynı duman korkular farklı” anlattıkça korkmaya başladım, duman sarıyor etrafımı dağılmayacak diye korkuyorum. Kaçacak yerim yok dumanı dağıtacak bir gülümseme… Gözlerimin beni götürdüğü yerler buradan aydınlık değil. Kaçmaya çalışsam hiçbir yararı yok mecburen kapatıyorum gözlerimi bir daha açabilmek umuduyla…

Küçük bir köyde doğdum ben annem babam çiftçi, ilkokul okur en çok okuyan bizim köyde okudum ne çok bilgili sanırdım kendimi. Okul bittikten sonra evlendirilmeyi beklersiniz en çok bekleyen on sekiz yaşına kadar beni o kadar bekletmediler on beş yaşımda komşu köyde yaşayan akrabamız İbrahim’e verdiler. Hayır demek gibi bir lüksünüz yok ya da cesaret diyelim biz ona babam ne derse o, babamda he dedi evlendirildim. İbrahim’in köyüne gelin gittim. Babası ölmüş İbrahim’in annesiyle yaşıyor annesinin adı Hatice o dönemdeki kaynanaların aksine sevimli bir kadın Hatice anne, tabi eve tek gelen para ırgat oğlunun tarladan getirdiği iki buçuk lira yevmiyesiyken benimkiyle birlikte beş lira olmasının büyük payı var diye düşünüyorum.

Hatice annenin gülüşü gözümün önüne geldi de, duman biraz olsun dağıldı. O koca dudakları kocaman dişleriyle ne çok gülerdi. Ben hiç onun kadar neşeli olamadım, aslında çok imrenirdim ona, hayata tutunmasını biliyordu o umut vardı gözlerinde tabi Rabbim ’in ailemize verdiği hediyeye kadar ondan sonra Hatice annenin kahkaha sesleri sustu beynimde yerini umudunu kaybetmiş gözleri aldı. Nasılda siyah, nasılda karanlık boğuluyorum içinde…

Çok geçmedi hamile kaldım, mutluyum. Hamilelik aylarım güzel geçti denemez çocuğumla yedi aylık olana kadar çalıştık ama mutluyduk neden olmayalım ki kimin yaşamı bizden daha iyi herkesin aynı şükretmeye meyilliyiz köyde, her birimiz başkalarına bakıp şükrediyor. O hayatın bir parçası olmak ya da olmamak benim elimde değildi ama çocuğum öyle olmayacak onun hayatı benden farklı olacak herkes böyle düşünür sanmayın sakın o zamanlar çocuğu tarlada çalışacak işçi olarak görenler bile var ama ben öyle değilim benim çocuğum benim yaşadığım hayata mahkûm olmayacak, buna izin veremem.

Oğlumun adı Süleyman ve artık dört yaşına geldi. Hepimizin birbirimizden saklamaya çalıştığı şey daha da belirginleşti artık. Anlamamış gibi yapamıyoruz komşularımızın çocukları konuşuyor şakır şakır İbrahim bağırıyor gel desen anlamıyor, git desen anlamıyor. Başka çocuklar oyun oynuyorlar o oynayamıyor. Anne bile diyemiyor Süleyman. Hani benim hayatımı yaşamasını istemiyordum ya kabul olmuş keşke benim hayatımı yaşasaydı en azından yaşasaydı o yaşamıyordu gözümde o zamanlar, ölene kadar bakmak zorunda olduğum bir insan onu da yapmadım zaten İbrahim ile Hatice annenin üstüne attık tüm yükü gündüzleri hep tarladayız akşamları bile dayanamıyorduk. Gerçi İbrahim’in öfkesini atacağı yer belli benim bedenim Süleyman bağırdıkça o vuruyor bana bedenimdeki acılar Süleyman’a baktıkça çektiğim acılar yanında hiçbir şey mutsuzluğum artıyor biraz daha o kadar.

Süleyman on yaşlarına gelmişti sanırım yüzünü gözümün önüne getirebiliyor olmam çok garip yüzüne bakardım ama görmezdim çığlıklarını duyardım ama anlamazdım şimdi ne istediğini anlıyorum: Sevgi hiçbir sevgi görmemiş o, anladığı tek şey buydu oysa eline aldığı odun parçasıyla kendince müzik yapardı her gün, bir kez olsun dinlememişim yanına gidebilirdim, başını okşayıp güzel çaldığında alkışlayabilirdim onu üzülüyordur eminim. Düşünsenize babaanne her gün dövüyor sizi kaçmayasınız diye ya bahçedeki ağaca ya da balkona bağlıyor anneniz babanız gündüz yok zaten geldiklerinde de bir şey değişmiyor babanız annenizi dövüyor ne yaptığınızı anlamasanız da arada bir sizi… Arkadaşınız yok, acıkıyorsunuz söyleyemiyorsunuz susuyorsunuz söylemiyorsunuz, babaanne halat belimi kesti bunu biraz gevşetir misin diyemiyorsunuz.

Neden bilmiyorum ama evdeydim o gün yağmur yağmıyor köyde uzun zamandır tek umudumuz Ciccili Mama denilen bir adam Ciccili Mama yağmur yağmadığı zamanlarda eski kıyafetler giyer köyümüzde dolaşır yağ ve bulgur toplardı çocuklar peşlerine takılır ev ev gezerlerdi. Topladıkları yağ ve bulgurdan pilav yapar peşine takılan çocuklarla yerlerdi siz inanmazsınız şimdi ama Ciccili Mama ne zaman köyde dolaşsa yağmur yağardı o gün gene gelmişti köye peşlerinde çocuklar bağırıyorlardı: “Ciccili Mama ne ister Allah’tan yağmur ister petekte bulgur ister kaşık kaşık yağ ister.” Onu görünce balkondan bağırmaya başladı Süleyman utandım zorla içeri aldım. Süleyman’ı ilk kez bir şeyi bu kadar istediğini fark ettim. Çığlıklarında acı duydum. Süleyman’ı tuttum, onlar gittiler o gün hiç bağırmadı yağmuru izledi içerden hiç o kadar sessiz görmemiştim onu kendimi de o günkü kadar mutsuz ben istemez miydim diğer çocuklar gibi peşine takılıp gitsin evini bilsin geç gelsin kızayım ona isterdim tabi ki ben de götüremezdim el alem ne derdi zaten onlar için yaşıyoruz onlardan utanıyoruz. Bağırdığı zaman bakıp bakıp gülmelerinden utanıyoruz densiz densiz konuşmalarından utanıyoruz cahiliz. Tüm hatalarımızı cahilliğimize bağlamak yanlış tabi ama bugünkü aklım yoktu o zamanlar tüm dünya o köy ötesi yok.

Aylar geçti ama değişen bir şey yok Süleyman aynı, Hatice anne aynı, İbrahim aynı ve ben daha da mutsuzum tüm gün evdeyim kış çalışacak tarla yok tüm gün Süleyman’layım onun bakımını üsleniyorum Hatice anne yazın yeterince baktı zaten biraz da ben bakayım evin işleri de bende tabi suyu ben taşıyorum, evi ben temizliyorum.

Komşuya gittim o gün oturmaya Süleyman’ın sesini duymak çok yoruyordu beni sessizliği özlüyordum kadınların konuşması bile sessizlikti bizim eve göre ama bu sessizlik çok sürmedi. Komşunun oğlu koşarak geldi. Hatice anne beni çağırıyormuş rahatsız oldum ama rahatsızlığımı belli etmeden kalktım. Eve gittiğimde Süleyman’ın çığlıklarını feryada dönüşmüş bir şekilde buldum çektiği acı sesinden belliydi ve gene gene çektiği acının tek suçlusu bendim. Çıkmadan Hatice anneye haber vermiştim oysa ama bunun hiçbir önemi yok Süleyman’ın bahçeye indiğinden haberi var durdurmamış onu Süleyman közdeki odunu almış gözüne sokmuş. Oğlumun tek gözü artık görmüyor. Acımı bile çekemiyorum, oğluma gidip sarılamıyorum Hatice annenin azarı akabinde İbrahim’den yediğim dayak yüzünden oğlumla ilgilenemedim. Kendime geldiğimde akşam olmuştu karanlıkta Süleyman’ın yanına gittim uyuyordu. Konuştum onunla içimden; onu ne kadar sevdiğimi söyledim ilk kez o duymadı sağ gözünden öptüm onu İbrahim’in yanına gittim.

Mutsuzluğum öyle bir çevirmişti ki etrafımı önümü göremiyordum. Ölmek için ısrarla yaşıyordum. Köyün baktıkça şükrettikleri aile artık bizdik. Hayatımdan kurtulmak gibi bir imkânım yoktu öyle sanırdım ya da…

Suyu taşırken dereden eve, biri geldi yanıma erkek olduğunu anladım ve suratına bakmadım. Yardım etmek istedi ama nasıl konuşurum tanımam etmem bu ne cesaret evli olduğumu bilmiyor sanırım hızla uzaklaştım oradan takip ediyordu beni hissediyordum. Bir iki derken bana buluşmak istediği yeri söyledi ve gittim. Köyde eğitmenmiş yeni gelmiş kimseye de sormamış beni laf olur söz olur diye takip etmiş Hatice anneyi öz annem İbrahim’i abim Süleyman’ı da kardeşim sanmış çok üzülmüş onun için ne kadar iyi suratına doğru düzgün bakamasam da benimle insan gibi konuşması değerli olduğumu hissettirmesi o kadar hoşuma gitmişti ki ve duyduğumuz masal olarak bize anlatılan aşk dedikleri şeyi gerçekten yaşıyordum. Hayatımda ilk kez mutluydum.

Köyümüze baraj gelecekmiş, ailecek Tunceli’nin bir ilçesine gideceğiz, herkes bir yere dağılacak tarlamız olmadığı için devletten alabileceğimiz bir para yok ne yapacağımızı düşünüyoruz fakat benim düşüncem onlardan biraz farklı ben Mustafa ile birlikte burayı terk edeceğim. Mustafa’ya annemin beni başkasına vermek istediğini söyledim hem nereye kadar saklayabilirim bundan iyi bir fırsat elime geçmez bir daha, iki seçeneğim var ailemle mutsuz olmaya devam edeceğim ya da yeni bir aile kurup arada bir olsa bile mutlu olacağım. Seçimimi çoktan yaptım ben Mustafa’yla konuştum her şey hazır yarın İstanbul’a gidiyoruz. Mustafa daha önce gitmiş heyecanlıyım ve de mutsuz Süleyman’a sırtımı dönüp gitmek kolay değil tabi ki ama buradayken çok mu annelik yaptım ona zaten Hatice anne bakıyor hem onu daha sonra gelip kardeşim diye yanıma alabilirdim kardeşim derdim yeniden daha iyi bir yerde yaşardı. Neden olmasın nasıl alabileceğim nasıl geri döneceğim konusunda bir fikrim şu an yok o kadar çok şey düşünüyorum ki her şeyin güzel olacağına dair şeyler… Hayatımda ilk kez umudu gördüm tertemiz heyecan dolu ona kavuşmak için heyecanlanıyorum. Hazır beni de çağırıyor madem gitmeliyim.

Süleyman’ın yanına gittim o gece başını okşadım, özür diledim, ağladım. Kim bilir belki bir daha göremeyecekti beni fark eder miydi acaba yokluğumu bir kadın vardı gözlerini hep benden kaçırırdı der miydi çok fazla şey istiyorum belki ama özler miydi?

Hep böyle oluyor işte. Boğulacağım sanıyorum daha fazla acı çekemem öleceğim yakında olmuyor birden dağılıyor karanlık ne öldürüyor ne de yaşatıyor beni. İçimdeki ölüler bir anda diriliyor. Gömemiyorum. Düşünün bir su hortumunun içindesiniz alttan çekiyor tanımadığınız bir el, bir batırıyor bir bırakıyor umut veriyor size yaşama şansı ama sizde biliyorsunuz son çırpınışlarınız bunlar eninde sonunda sizi yanına alacak bir daha bırakmayacak suyun aşağısı ateş ve siz sonsuzluk denen o çukurda ateşlerin içinde yanarken boğulduğunuz ana dönmek isteyeceksiniz ama dönüş yolu yok müebbet cehennem yediniz. İşte benim tüm bu acılarım geleceği gördüğümden.

Her şey planladığım gibi gitti İstanbul’a geldik il il gezdik sonra Mustafa da çok okumamış o dönemde beşe kadar okumuş eğitmen olmuş ama bilgili benim gözlerimi açtı insanlığı öğretti bana geçmişimden utanmamı sağladı. Süleyman’dan hiç bahsedemedim ona yapamadım geceleri ağlamamı, o düşünceli hallerimi somurtan yüzümü ailemi bırakıp gitmeme yordu hep bir bilseydi yaşadıklarımı yaşattıklarımı ne çok nefret ederdi benden belki de benim kendimden ettiğim kadar o da benden nefret ederdi, söyleyemedim.

Mustafa’yı 1980li yıllarda kaybettim. Çocuğumuz yok o öldükten sonra köyüme gittim İbrahim’i aramaya hiçbir iz bulamadım köyümüzün üstünde baraj var nereye gittikleri belli değil ama ben yıllarca aramaya devam ettim gazetelere ilan verdim, civardaki tüm köyleri dolaştım ama hiçbir iz yok oğlumdan en ufak bir iz…

Şu an yaşıyor olmasına ihtimal vermiyorum. Hem yaşıyor olsa bile ben ölüyorum. Geride bıraktığım hiçbir şey yok ne Süleyman’a anne olabilmişim, ne İbrahim’e ya da Mustafa’ya eş, iyi bir evlat olamamışım. Çektiğim acının çektirdiğim acıların yanında pek yeri yok belki de Süleyman’a çektirdiklerimin? Zaten engelli doğmuş yavrum bir de dünyadaki en kötü annelerden birine sahip oğlunu bırakıp giden bir anne… Yaşlanmadan önce onun ne kadar şanssız olduğunu düşünürdüm, onun için üzülürdüm yaşlandıktan sonra işler değişti artık kendim için üzülüyorum o sonsuzlukta peygamberin yanında dolaşırken ben cehennemin derinlerinde sonsuza kadar yanacağım benim için üzülecek biliyorum. Eğer izin verirlerse bana mektup yazar mı acaba bana benden ne kadar nefret ettiğini yazar mı hesap sorar mı benden neden bırakıp gittin der mi? Tüm bu soruların cevabını almama az kaldı biliyorum.

Karanlığım yeniden çağıyor beni bu sefer daha istekli sanki heyecan dolu. Fazla bekletme diyor beni vedalaş ve gel hemen yolumuz uzun suyu geçeceğiz daha yorulacaksın biraz, içimde boğacağım seni diyor, duymuyorsunuz. Görünenin ötesinde hepsi hepsi suyun derinliğinde hissediyorum artık söyleyecek söz kalmadı geliyorum karanlığım, boğulacaksam senin nefesinde boğulacağım.

ADIM: UMAY
SOYADIM: GEMİCİ


27 Haziran 1994 yılında Küçükçekmece /İstanbul’da doğmuşum.18 yaşındayım.12 yaşımdan beri şiir ve hikâye yazıyorum. Ortaokulda Genç Gözüyle Atatürk adlı şiir yarışmasında İstanbul ikincisi, Çanakkale isimli şiir yarışmasında Küçükçekmece birincisi oldum Geçen sene Atatürk Anadolu Meslek Lisesinden mezun oldum, Şu an Trakya Üniversitesi Zihin Engelliler Öğretmenliği bölümünde birinci sınıfta okuyorum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst