Nemrut Dağı ve Efsanesi.!

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
00292689.jpg



Şanlıurfa'nın batısından güneyine doğru uzayan ufak bir dağ silsilesi vardır. Bu silsile içinde, şehre yarım saat mesafede sarp, etrafına nazaran oldukça yüksek bir tepenin zirvesi, geniş ve düz kayalıktır. Buraya "Nemrut'un tahtı" denir. Bu kayalığın doruğunda, kayalar içine oyulmuş oldukça sanatkarane odalar vardır. Burası nemrutun tahtı olarak bilinir. Tepeye 1 saatlik mesafede Kazene köyü vardır. Aşçılar, yemeklerini burada pişirerek, Tahta kadar dizilen uşakların yemek tabaklarını elden ele vermesiyle Nemrut'un sofrasına naklederlermiş, bu köye verilen Kazene adının da köydeki mutfağa kurulan kazanlardan dolayı olduğu söylenmektedir.

Hz. İsa zamanında Şanlıurfa'da Hükümdar olan biri (Ceres) illetine tutulmuş bu kişi Hz. İsa'yı Şanlıurfa'ya davet için bir heyet ve bir de mektup göndermiş. Mektup da, İncil'e inandığından ve Şanlıurfa'ya teşrif ederlerse bütün tebasiyle iman edeceğinden bahisle, hastalığına çare bulunmasını istirham etmiş. Hz İsa, çok memnun kaldığını, fakat Şanlıurfa'ya gelemeyeceğini heyete bildirmiş ve bir mendili yüzüne sürerek onlara vermiş. Heyet yolda gelirken, Şanlıurfa'ya yarım saat mesafede, bugün (Eyyüp Peygamber Makamı) denilen yerdeki kuyuya kazaen mendili düşürmüşlerse de tekrar çıkartarak Hükümdara getirmişler. Hükümdar mendili vücuduna sürünce iyi olmuş ve mendili bir peygamber mucizesi olarak saklamış.!

Şanlıurfa bir İslam memleketi olduktan sonra mendilde İslamlara geçmiş ve Me'mun zamanına kadar Şanlıurfa'da saklı kalmış Me'mun, Bizanslılarla yaptığı bir harpte mağlup olunca yapılan sulh müzakeresinde, Rumlar esirleri iade etmek için Hz. İsa'nın mendilini istemiş. Mendil verilerek esirler geri alınmış.!

Bu mendilin vaktiyle düştüğü kuyu, Şanlıurfa İslam ve Hıristiyanları için mukaddes tanınır. Mendilin kuyuya düştüğü gün her sene Hıristiyanlar geceden oraya koşarlar nezirler yaparlarmış. Nezir yapanların oraya yalın-ayak gidenleri de çokmuş, düştüğü gün büyük paskalyanın yirminci gününe tesadüf edermiş.. İşte bu rivayete göre bugünkü mancınıklar, sözde o zaman, bu mendil ve kuyu hatırasını yaşatmak için dikilmiş ve birinin altına bitmeyen su hazinesi yerleştirilmiş.. Hangisi yıkılırsa, Şanlıurfa onun altındaki su veya altına gark olacakmış.!
 
F

Fırtına

Guest
Nemrut Dağı.!

gale002848.jpg



Nemrut Dağı yüzyıllardır iyi ve kötü olan bir çok şeye şahitlik etmiş tarihiyle ve tüm ihtişamıyla görenleri kendine hayran bırakıyor.

Kommangene Krallığı İÖ.1. yy.da kurulmuş, İS.72 yılına kadar devam etmiştir. İÖ. 850 Krallığın adı Kummuh olarak geçer. Asurların egemenliğinden ayrılınca Kommangene Krallığı adında bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu krallığın en önemli kralı 1. Antiochos’tu.. Onu bu kadar önemli kılan küçük bir krallık olmasına rağmen büyük hedefler benimsemesiydi. O bir dünya dini kuracak Nemrut’u da bu dinin merkezi yapacaktı. Bu sayede hem dünyaya hükmeden bir kral olacak hem de ölümsüz olacaktı. Kendisini Tanrı ilan etmesinin ardından Nemrut Dağı’na kutsal alan ve mezar anıtı yaptırmaya başladı. Fakat ölümüyle yarım kaldı. 1. Antiochos bu hayalini gerçekleştiremeden öldü. Ondan sonra yerine gelen oğluda tamamlayamadı. Zamanla bu fikirde yok olup gitti. Kutsal alan olarak bilinen yerlere yaptırdığı heykeller zaman içinde tahribata maruz kalsada hala ihtişamıyla göz doldurmaya devam edyor.

Antiochos kutsal alanı 2 teras halinde tasarlamış.. Tanrı heykelleri batıdaki Yunan, doğudaki Pers tanrılarını temsil ediyor. Nemrut’ta bu iki dinin birleştiği yer oluyor. Antiochos yaymayı düşündüğü dini çok önemsiyor ve heykellerin arkasına 200 satırdan oluşan vasiyetini yazıyor. Vasiyetinde kendinden sonraki kralların tapınağı güzelleştirmesini, bu dini benimseyip uygulayanlara övgü, yapmayanlara da beddua eden, rahiplerin ibadete gelenlere en iyi şarabı sunmalarına kadar bir çok emirler var. Fakat tüm özenine rağmen Antiochos bu yazılanları uygulayamadan ölüyor.

Nemrut Dağı’nda kutsal heykellerin yanında kabartmalarda bulunmaktadır. Bunlardan en ilgi çeken aslanlı kabartmadır. Kumtaşından yapılan selamlaşma kabartması 1. Antiochos’un Herakles, Zeus, Kommangene ve Apollon ile selamlaşmasını sembolize ediyor.

Nemrut Dağı 1987 yılında UNESCO tarafından korunma altına alınıp dünyanın 8. harikası ilan edilmiştir.

Doyumsuz gün doğumu ve batımı seyretmek için buraya gelmelisiniz.
 
F

Fırtına

Guest
Nemrut dağı'nı, bu güne/şu an'a kadar; hiç dikkatli incelememiştim.. Resimlere, hiç bu kadar dikkatli bakmamıştım.. Nemrut dağı; harika, harika, harikulade bir yer.. Gerçekten, gidilmeye/görülmeye değer bir yer.. İnşaallah bir gün, gitmek ve harikalar diyarını görmek isterim.. Var mı benimle gelmek isteyen :)
 
F

Fırtına

Guest
Mitolojinin en unutulmaz efsaneleri: Kayıp mezarlar.!

attila.jpg



Nemrut Dağı´nda Commenege Kralı Antioch´un, Macaristan ovalarında ise Büyük Hun İmparatoru Attila´nın mezarları gizli;

Kayıp Mezarlar;

İnsanlık tarihine damgasını vurmuş büyük liderlerin çoğunun mezarlarının yeri belli değildir. Perikles´in, Sokrat´ın, Sezar´ın, Cengiz Han´ın, bazı önemli Mısır firavunlarının, Hz. İsa´nın, Kleopatra´nın ve daha sayısız tarihi ismin nereye gömüldükleri belli değildir veya özellikle gizlenmiştir. Anadolu´da da böyle gizli mezarlar var; en önemlilerinden birisi ise Nemrut Dağı´nda saklı; Commegene Kralı I. Antioch´un mezarı bulunamıyor ve Avrupa fatihi Büyük Attila´nın mezarı da bulunamıyor.

Başkent Ankara´nın 400 km. güneydoğusunda, Anti-Torosların ucunda, 2.500 m. yüksekliğinde koni biçiminde, volkanik bir dağ vardır. Dağın adı Nemrud Dağı veya Nemrud´un Dağı´dır. Dağ göründüğü kadar konuksever değildir, kapalı bir bölgede, çelişkili bir iklimdedir. Gündüz sıcaklığının 40 dereceyi aştığı bir günün gecesinde, soğuktan donabilirsiniz. Nemrud´da gölge verecek bir ağaç ve bir su kaynağı yoktur, zirve bazen çok sert rüzgarlı, bazen sağnak yağmurlu, bazen kör edici bir toz fırtınası altında ya da karlı ve buzludur. Bunlara karşın, son yıllarda, ülke turizminin odak noktalarından birisi haline gelen Nemrud Dağı´nda belki dünyanın en güzel gündoğumu ve günbatımı izlenebilir, doğanın inanılmaz renklerle süslü mega-showlarından birisi oradadır.!

nemrud.jpg



Dev anıt-mezar;

2000 yıl önce yaşayan, Commanege Kralı I. Antioch´un yükselişi, Büyük İskender´e benzetilebilir hatta ondan daha öteye geçerek, İskender´in yapamadığını yapmış ve üçer metre yüksekliğinde heykellerin çevrelediği dev bir mezar-anıtı yaptırmıştır. Antioch, kralın özel adlarından biridir, MÖ 1. Yüzyıl´da Antioch´un krallığı düzenli ama önemsizdi. Commanege Krallığı, Batıda Roma İmparatorluğu´nun, doğuda Part Krallığı´nın arasında tampon bir bölgeydi. Roma generali Pompei, uzun barış görüşmeleri sonucunda, ancak MÖ 64´de Antioch´la bir anlaşma yapabildi. Kısacası, Antioch ve Commanege Krallığı´nın tarihteki yeri ve ünü, Nemrud Dağı tapınağı kadar önemli olamamış ve tanınamamıştır. Antioch´un mimarları ve işçileri dev kaya kütlelerini yontarak kuzeye, doğuya ve batıya bakan üç büyük avlu veya teras inşa ettiler. Teraslara 7-8 m. boyunda dev heykeller konuldu, Antioch kendisi ve yakınları için bir tanrılar galerisi yani Panteon yaptırmıştı. Tanrı heykellerinin bulunduğu terasların çevrelediği zirve göksel tahtın simgesiydi yani büyük tanrı Zeus´un ve Kral Antioch, Nemrud´un tepesinde kendi krallığını, tanrıların ülkesi biçiminde ölümsüzleştirmeyi amaçlamış ve başarmıştı.

Herşey yerinde ama Kral nerede.?

Kaçınılmaz olarak, yüzyıllar geçerken heykeller yıkıldılar, bazıları yok oldu, bazıları ise tanınmaz hale geldiler, yerde duran heykel-tanrı başları bugün durmaktadır. Buna rağmen, arkeologları mutlu edecek kadar kalıntı durmaktadır ve bu şekilde tapınağın genel planı çizilebilmiştir. Doğu terasında, Pers stili görkemli bir ateş-sunağı vardır, ortada tanrıların babası Zeus´un yeri, onun sağında bereket tanrıçası, solunda kendisinin de tanrı olduğuna inanan sakallı Antioch vardır, yanlarında ise Apollo-Mitra ile Herkül-Artagne´nin heykelleri yer alır. Diğer teraslarda da, çeşitli Yunan ve Pers tanrıları görülür, Antioch´un rahipleri teraslarda her ay ayinler yaparlar, kurbanlar keserler, şarkılar söylenir, dans edilirdi. Batı terasındaki tanrı heykellerinin arasında yine Antioch vardır ama bu kez sakalsız olarak.. Buraya kadar herşey normal ve tapınak orada duruyor ama Antioch nerede? Commenege Kralı I. Antioch´un anıt-mezarı nerede? Tüm Nemrut Dağı, onun için yapıldığı halde Kral´ın kutsal mezarı nereye saklı.?

Yirmi yıl süren çaba;

Bazı arkeologlar yaşamlarını mezarı bulmaya adadılar, New York´lu arkeolog Theresa Goell, Dr. Friedrich Doerner ile beraber 1953-1973 arasında 20 yıl süreyle Nemrut´da kazılar yaptı. Goell´in çizimleri hala bütünüyle yayınlanmış değildir ama hemen tüm tapınağın orjinal halini resimlemeyi başarmış, yazıtları deşifre etmiş, heykelleri tanımlamış ve bir Yunan horoskopunu (Astrolojik gök haritası) tanımlamıştı. Ve horoskopta 7 Temmuz MÖ 62 veya 63 yılı tarihlenmişti. Ama, Theresa Goell ve ekibi tüm çabalarına rağmen Antioch´un mezarının girişini bulmayı başaramadılar ve arkeolog 1985´de 84 yaşında öldüğünde hayal kırıklığı içindeydi. Dağı tümülüsünün sert kaya çekirdeği kazılırken Goell, kuşkuluydu ama girişin buradan olacağına inanıyordu ama höyüğün altına doğru yapılan tüm tünel kazma çabaları boşa gitti. Küçük taşlardan oluşan çığlar, uğursuzca peşpeşe geliyor ve tünel kazılamıyordu. Höyük yumurta büyüklüğünde milyonlarca taştan oluşmuştu ve içine girmeye çalışmak dev bir kum tepesini kürekle boşaltma çabasına benziyordu. Sonunda pes edildi ve Antioch´un gizemi çözülemedi.

Mezar bir gün bulunacak.!

Yeni bir maceraya henüz girilmedi, Theresa Goell gerekeni yapmış ve tüm enerjisini doğu terasına harcamıştı ama acaba tercihi doğru muydu? Geride daha iki teras vardı, mezar onların birisinde olamaz mıydı? Antik dünyada, güneşe ibadet ritüelinin kökeninde, doğunun aksine batı ölümle simgelenir, bütünleştirilirdi. Alışıldığı gibi, bir kentin batı kapısı gömü oluşumunun girişi olmalıydı. Öyleyse Antioch, batı yönüne mi gömüldü? Hangisi olursa olsun, ortada şeytani bir yanıltmanın izleri görülüyor. Fakat, henüz teknolojinin son ürünleri Nemrut´a ulaşmış değil ve uygun gün geldiğinde süper teknoloji Nemrud Dağı´nın ters yüz ederek sakladığı gizemi ortaya çıkaracak ama o güne kadar da mezarı ve Antioch´u göründüğü kadarıyla kimse rahatsız edemeyecek.!

Attila´nın mezarı da bilinmiyor;

İkinci kayıp mezar Büyük Hun İmparatoru Attila´ya ait.. Evet, Attila´dan, 5. Yüzyıl´ın başlarında tüm Avrupa´yı titreten Attila´dan söz ediyoruz. Attila, beraberindeki Asyalılar ve Slavlardan oluşan dev bir ordu ile, Roma İmparatorluğu parçalamayı başardı, dev imparatorluğu öylesine hırpalamıştı ki, ardından gelen Alaric zayıflayan Roma´yı fazla zorlanmadan yıktı. Yirmi yıl boyunca Attila, Orta Avrupa´da oturarak Hazar Denizi´nden başlayıp, Ren Nehri´nde biten dev bir imparatorluğu yönetti. MS 451´de Attila, Tuna´dan, Galya´ya uzanan bir harekata başladı. İçlerinde batılı Hıristiyanların, Balkan uluslarının ve hatta Batı Anadolu´dan gelenlerin bulunduğu birleşik ordular oluşturdu. Attila, eğitimli bir asker veya bir general değildi ama doğal kurnazlığın doruğunda usta bir taktisyendi.

Nitekim, Galya´da ummadığı bir direnişle karşılaşınca kendisini ve ordularını hiç zorlamadı, bu işi sonraya bırakarak yavaş yavaş geri çekildi ve bir yıl bekledikten sonra İtalya´ya yöneldi. Kuzey İtalya´ya bir kasırga gibi girerek, Padua, Verona ve Milano başta olmak sayısız yerleşim merkezini neredeyse haritadan sildi. Venedik´e ulaştığında, halk kenti terketmişti ve Attila´dan çok önce kurulmuş olan antik Venedik tarihten silinmek üzereydi ve sıra Roma´ya gelecekti. Ama nedeni hala bilinmiyor. Attila son anda durdu ve ordusunu Po Ovası´na yayarak Papa ile görüşmeyi kabul etti. Tarihin en önemli görüşmelerinden birisi, Po Irmağı kıyısında sıcak bir yaz günü yapıldı, iki adam buluştuklarında Papa´nın yanında sadece ilahi söyleyen birkaç rahipten başka kimse yoktu. Neler konuşuldu, birbirlerine neler söylediler? Bunu kimse bilmiyor ve bilemeyecek ama Attila´nın tavrını değiştirmesi etkilendiğinin kanıtı.. Vatikan kaynaklarına göre, Papa Attila´ya, Roma´yı yok ettiği takdirde ruhunun ölümsüz olamayacağını söylemişti. Belki de, Papa bu dev birleşik ordunun daima ona bağlı kalmayacağını söyledi. Şu veya bu, sonuçta Attila ertesi gün karargahını topladı ve hızla geri çekilirken rivayete göre; "Tanrı´nın Annesi´ni barış içinde bırakıyorum." dedi.

Roma Elçisi, cenazenin tanığı oldu;

Attila poligamdı, sayısız karısı vardı ve sonraki kışın başında yeni bir evliliğe karar verdi. Gelin, başdöndürücü bir güzelliği olan İldico adlı bir Alman kızıydı. Düğün törenini, ordularını yöneten komutanları toplayıp baharda çıkacakları savaşın kampanyasına rastlattı. Düğün gecesi tam bir safahat yaşandı, Attila o kadar çok içmişti ki, birkaç kez burun kanaması geçirdi ve sabaha karşı gelinin çığlıklarına koşanlar Attila´yı ölü buldular; büyük bir olasılıkla kanamadan boğularak ölmüştü. Roma kroniklerinde yazdığına göre Meryem Ana, Roma´yı kurtararak Attila´yı cehenneme yollamıştı, Roma´da bayram ilan edildi, günlerce kutlamalar yapıldı. Attila´nın cesedi geleneksel yas dönemi sırasındı cenaze hazırlıkları yapılıyordu.

Sonrasını Roma elçisi Priscus´un ağzından dinleyelim;

"Geleneklerine göre, Attila´nın saçlarının bir kısmını kestiler, korkunç savaş yaralarıyla dolu yüzünü örttüler. Bütün büyük komutanlar ağlıyordu ama bu ağlayış kadınca bir sızlanma ve gözyaşı değildi, acımasız ama mert olan bu korkunç savaşçılar kendi kanlarını akıtarak yas tutuyorlardı... Ovanın ortasında dev bir ipek çadır yürüyordu, çadır sayısız arabanın üzerine kuruluydu ve Attila´nın cesedi çadırın önüne yatıyordu, cansız yatarken bile saygı duyuluyor, korku veriyordu. Seçkin Hun süvarileri çevresindeydiler sanki Roma hipodromunda yapılan muhteşem bir araba yarışındaydık ama burada hiç insan sesi yoktu. Koca ovada kimse konuşmuyordu, sadece tekerlek gıcırtıları, nal sesleri, at kişnemeleri, silah şakırtıları ve perde perde yükselen yas ilahileri, cenaze şarkıları duyuluyordu, yüzbinlerce insanın liderlerine böylesine bir saygı gösterdiği hiç görülmemişti.

Yas töreninin ardından "Strava" adı verilen sızlanma ve inleme töreni yapıldı. Irk, inanç ve dil farklılıklarına sahip bu kadar çok insanın çeşitli duygular içinde olmalarına rağmen tek bir noktaya böylesine odaklanması inanılmazdı. Hun geleneklerine göre sonra, eğlence başladı; ölümü eğlenerek kutluyorlardı ve eğlence sırasında gömü yapılacaktı. Aslında eğlence, gömüyü saklamanın bir yoluydu, geceyarısı Attila önce altın bir tabuta kondu, altın tabut gümüş bir tabuta, ikisi birden sonunda demir bir tabuta kondu. Bu uygulama ancak çok büyük krallar için yapılırdı, demir kralın fethettiği ülkeleri, altın ve gümüş ise onun şerefini, gücünü ve imparatorluklarını simgeliyordu. Attila´nın düşmanlarından alınan silahlar, sayısız mücevher ve takı tabutun yanına kondu, bir kral için gereken herşey ona sunuldu. Artık sıra onu insanların merakından uzak tutmaktaydı. Tüm bu hazırlığı yapanlar ve tabutla, eşyaları mezara taşıyanlar boğazlandılar, çalışmalarının karşılığı mezarın gizli kalması için hayatları alınarak ödenmişti. Sadece hemen ölmeleri için çabuk davranıldı.."

Priscus bu kadar yazıyor; bilindiği kadarıyla tarihte çok az kral veya imparator bu kadar zenginlikle beraber gömüldü. Başka kaynaklara göre, tüm Avrupa´yı yağmalayan Hunlar´ın elindeki zenginliği ölçmek bugün dahi mümkün değil.. Tabutu ve hazineleri mezara götürüp, gömenlerin öldürülmesi çok eski bir Asya geleneğiydi. Gerek Türk-Moğol İmparatoru Cengiz Han, gerekse de Çin İmparatoru Qin Shi Huang Di bilinen iki örnektir, her ikisi de böyle gömüldüler, Çin İmparatoru´nun mezarı bir raslantıyla bulundu, çevresi ölülerle doluydu, Cengiz Han´ın mezarı da Attila´nın ki gibi bulunmuş değil. Aradan 15 yüzyıl geçti ve Attila hala bir yerde yatıyor ve keşfedilmeyi bekliyor. Nerede olabilir.?

Gizli mezar, Macaristan´da mı.?

Şimdi soruları sıraya dizelim; öncelikle Attila´nın son karargahının nerede olduğunu bilmemiz gerekiyor. Düğün acaba orada mı yapıldı? Eğer öyleyse ölümden sonra nereye gidildi, ne kadar yol alındı, gömü eğlencesine kadar süren yas dönemi kaç gün sürdü? Ve nerede durulup, eğlenceye ve gömü törenine geçildi? Elçi Priscus, cenazeyi ziyaret ettiğini yazıyor, orada bulunan basit bir ahşap yapıdan da söz ediyor, ama nerede? Hiçbir iz kalmadı mı? Priscus´un yazılarında bir tek ipucu var; Romalı elçi, Tigas, Tiphesas ve Drekon nehirlerini geçtiklerinden söz ediyor ama nereden geçtiler? Birçok tarihçi, Priscus´un geçtiği ana ırmağın Macaristan´daki Tisza Irmağı veya Theiss olduğu düşüncesinde ve Attila´nın karargahının Körös´un kuzeyindeki stepte olabileceğini ve Tisza oradan geçiyor. Burası bugünkü Budapeşte´nin doğu bölgesinde yer alıyor. Priscus´dan yapılan sonraki alıntılarda isimlerin hatalı kopya edildiği de düşünülüyor. Ortak görüş Budapeşte bölgesinde ama bu yetersiz çünkü orası çok büyük bir yer.!

Bugüne kadar Attila´nın mezarını bulmak için hiç resmi bir araştırma bilindiği kadarıyla organize edilmedi. Ama bunu yapmak zaten imkansız gibi, ot tarlasında bir toplu iğneyi aramaya benziyor. Demirperde döneminde bu hiç düşünülemezdi, şimdi daha kolay ama nasıl ve kim tarafından aranacak? Nazi Almanyası egemenliğinde, gizemli konuları araştırmakla görevli bir SS grubunun, Attila´nın mezarı başta olmak üzere, bazı gizemleri araştırdığı söylentileri savaştan sonra duyulmuştu ama hiçbir kanıt ele geçirilemedi. Hepsi bu kadar; göründüğü kadarıyla kazara bulunmadığı takdirde Attila´nın ölümlü kalıntısı ve hazineleri yerinde kalacaklar. Bir minik olasılık daha var; gizli hazine avcılarının mezarı bulup, soymuş olmaları ve Attila´nın tabutunun ve de hazinelerinin şu anda bilinmeyen bir antika tutkunu milyarderin gizli yerinde saklı olmaları... Attila´nın mezarı için bunu düşünebiliriz ama Nemrut Dağı´ndaki Antioch´un mezarının en azından Cumhuriyet döneminde soyulmadığını biliyor gibiyiz... Ama, yine de aklımıza getirmeden edemiyoruz... Acaba? Diğer kayıp yerlerde yine buluşacağız.!

Kaynaklar;

''Throne Above the Euphrates" Theresa Goell; National Geographic Magazine, 119. cilt, No:3-Mart 1961,

''The Age of Attila" Ann Arbor; Michigan Üniversitesi Yayınları, 1960 (Priscus çevirileri için)

''History of Attila and the Huns" Oxford Yayınları, Clarendon Press, 1948,
 
Tekerlekli Sandalye
Üst