Nevroz Nedir? Özellikler ve Tedavisi Nasıldır?

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Nevroz Nedir? Özellikler ve Tedavisi Nasıldır?

Kişinin genellikle nedenini bilmediği yada pek az bildiği iç çatışmalarına karşın, toplumsal yaşama uymak için gösterdiği çabalardan kaynaklanan ve hiç bir anatomik nedeni olmayan ciddi ve sürekli davranış bozukluklarıdır.

NEVROZLARIN ÖZELLİKLERİ
Nevrozlar çok çeşitli biçimlerde ortay çıkabilirler ve toplumun gelişmesine bağlı olarak değişebilirler.
En belirgin olan nevrozlar arasında kişilik bozuklukları (öfkelilik, saldırganlık, duygusal yönden olgun olmama hali, abartılı sorumluluk yada suçluluk duygusu, cesaretsizlik, eleştiri yeteneğinin artması yada kaybolması, gerçeklerden uzaklaşmak )

Bir diğer etkisi ise ( güçten düşme, uykusuzluk ve öne geçilmeyen yorgunluk hali)

Bunlara ilave olarak diğer hasar verici nokta ise bedensel (işlev bozuklukları, felçler, uyuşma halleri, duyu bozuklukları, idrar tutamama, tikler, uyurgezerlik)

Cinsel yönden hasar verici tablosuna bakar isek ( cinsel bozukluk, iktidarsızlık, soğukluk, başkalarıyla güncel ilişkilerde bozukluk, ortak yaşama sorumluluklarından kaçma, iletişim kurma zorlukları) sayılabilir.

Nevrozlu bir kimse psikoza yakalanmış bir hastadan farklı olarak bazı bunalım nöbetleri dışında, meslek yaşamını ve toplumsal yaşantısını sürdürebiliyorsa bu hastayı yıpratan bazı ödün verici davranışlar sağlanır.

NEVROZLARIN TEDAVİSİ

Her türlü psikanaliz tedavisinin amacı beynin daha iyi çalışmasına yardım etmektir. Özgünlüğü tümüyle ruhsal yapıya yönelik bir yöntem olmasından ileri gelir. Çünkü bedene yönelik tedaviler nevrozların tedavisinde ancak bir dayanak rolü oynayabilir. Klasik psikanaliz tedavisinde bastırılan düşünce yada olay gün ışığına çıkartılmaya çalışılır. Böylelikle de nevrozlu kişiye ya bastırdığı arzuyu tümüyle göze almayı yada arzuyu yüceltmeyi yada reddetmeyi sağlar.

Bir kaç değişiklik grup psikoterapisi yada yönlendirilmemiş psikoterapilerinde amacı aynıdır. Nevrozların incelenmesi tıp tarihinde olduğu kadar uygarlık tarihindede bir dönüm noktası olmuştur. Bu inceleme sonunda normalle hastalıklı arasındaki sınırın çok hassas dengelere dayalı olduğu anlaşılmıştır.

Böylece ruhbilime olduğu kadar genel tıbba da psikosomatik yöntemlerin hemen, hemen sınırsız olan bakış açısı getirilmiştir. Nevroz un doğuştan bir kusur yada iyileştirilemez bire felaket olmadığı açığa çıkmıştır.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Nevroz'un Psikanaliz Kuramı

Günümüzde nevroz konusunda her tartışma frreudcu açıklama ile karşılaştırılarak yapılmaktadır.( 1825-1893) Charcot ya göre nevroz sinir sistemine yerleşen ceset üstünde ortaya çıkarılabilir hiç bir iz bıraklmayan ölümcül bir durumdur. Ozamandan beri nevroz, yol açtığı bozukluklar nöroloji uzmanlarının tedavi etmeye çalıştıklareından çok farklı olan bir ruh hastalığı durumuna ulaşmıştır.

Freud un üstünlüğü nevroz belirtilerinin bir anlamı olduğunu , yani belirtilerinin başka olaylara dayalı olduğunu ve bu olaylarla ilişki kurulabileceğini anlamak olmuştur.Psikanaliz uzmanına düşen bu ilişkileri açığa çıkarmaktır. Freud başlangıçta bu araştırmanın sonuçlarının zorunlu olarak araştırıcıyı köklü ruhsal bir travma ya ( çocukluk çağında uğranılan taciz gibi ) bu durumların yönelteceğini düşündü ve nevroz u ruhsal yaralanmanın kalıcı etkisi gibi gördü.Ancak hasta ile konuşmalar sırasında belirtilen bu sahnelerin hemen hemen tümünün düşsel olduğu ve hasta nın bilinçsiz arzularını yansıttığı ortaya çıktı.

Nevrozların kökenindeki çocuk cinselliğinin rolü hem daha az hemde daha derin olduğu görüldü. Nevrozun çocukluktaki biçimleri erişkinin cinsel yaşamında etkili olabilir. Erişkin çocukluğundaki belirtileri bilinç dışına itmiştir ama bunlar erişkinin gelişmesinin herhangi bir döneminde su yüzüne çıkma tehlikesini taşırlar.

NEVROZ BAŞARAMAMA KORKUSU

Nevroz derin bir arzu ile bu arzuyu gerçekleştirememe arasında uzlaşma olarak belirir. Nevrozlu hastalar yaşamın kendilerinden alıkoyduğu hazları tadabilmek amacıyla hastalığa sığınırlar. Böylelikle nevroz kuramı haz ilkesini ( ARZU) gerçeklik ilkesiyle yani yasalar ve toplumsal alışkanlıklara karşıtlaştıran uyma zorunluluğuyla çatışmasıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Nevrozun nedeni sadece bu çatışmalar değildir çünkü herkez bu çatışmayı hergün yaşamaktadır. Ama bu çatışmaları çözümlemek için yanlış davranırsa yani duygularını bastırmaya yada uygun olmayan yeteresiz savunma mekanizmalarına baş vurursa nevroz bu durumda ortaya çıkabilir. Sonuç olarak nevroz başarısızlığa uğramış bir uzlaşma dır. Nevrozlu kişiyse arzularını gerçeklere feda etmiş bir kişidir. Gerçek feda edilen arzu ne tatmin edilmiştir nede ortadan kaldırılmıştır. Dolayısıyla nevroz başaramama korkusudur ve boşuna verilen ruh halinde bir savaştır.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
NEVROZLAR

Alm. Neurose (f), Fr. Névrose (f), İng. Neurosis. Psikonevroz olarak da bilinen; psikojenik (rûhî menşeli) bir düşünme, değerlendirme bozukluğu. Çevreye karşı hareketlerinde bir bozukluk yoktur ama, mevcut iç çatışma rûhî hayâtında önemli tesirler yapar. Şahıs kendisinin anormal düşüncelerinin farkındadır; hastalığını kabul eder ve tedâvi olmak ister. Psikoz adı verilen durumda ise, kişinin şahsiyeti tamâmen değişmiş, hallüsinasyon, illüzyonlar ve çeşitli hayaller onun gerçek dünyâsı olmuştur. Hiçbir zaman hasta olduklarını kabul etmezler; kendiliklerinden doktora gitmezler. Bu bakımdan nevrozlar, psikiyatrik hastalıklar içinde en hafif olanlarıdır.

Nevroza sebep olan çeşitli hâl ve durumlar vardır: İrsî temâyül, şahsiyet bozuklukları, zekâ durumu, toplumla münâsebet, bunlardan bâzılarıdır.
Yükselme arzusu, tasarladığı ideale erişememe, yalnızlık ve anlamsızlık duyguları, sosyal emniyetsizlik hep birer nevroz sebebidirler. Birçok tipi olan bu rahatsızlığın en sık görülen şekli, sıkıntı nevrozudur.

İkinci Dünyâ Savaşında Amerikan ordusunda yapılan istatistikler, mevcut nevroz vak’alarının % 50-70’inin sıkıntı nevrozu olduğunu göstermiştir. Burada, mevcut sıkıntı bir huzursuzluk meydana getirir. Fakat huzursuzluğun derecesi, dış sebeple orantılı değildir. Âniden ortaya çıkan sıkıntı, şahıs tarafından kontrol edilemez ve artar. Huzursuzluğun yanında çarpıntı, nefes almada zorluk, terleme, karın ağrıları ve uyuşukluklar da olabilir. Hasta tahammülsüz ve sabırsızdır. En ufak hâdiseye şiddetli cevap verirler. Baş-boyun kaslarının sık sık kasılması, başağrısı yapar.

Nörotik depresyon: Ekseriya değer verilen bir şeyin veya birisinin kaybı netîcesi meydana gelen çöküntüdür. Kişi sâdece kendini toplumdan uzak tutar. Düşünce ve davranışları normaldir.

Obsessiv-kompulsif nevroz: Burada, mantık ve muhakemeyle uzaklaştırılamayan, arzu edilemeyen, inatçı, saplantılı bir fikir ve şahsın, şuurlu arzu ve itiyadlarının aksine bir hareketin, arka arkaya tekrarlamasıdır. Hasta yaptığı hareketlerin anormal olduğunun şuurundadır, fakat o hareketi yapmaktan kendini alamaz, yapmadığı taktirde çok rahatsız olur. Meselâ ellerinin kirli olduğu fikriyle günde 200-300 defâ ellerini yıkar. Evden çıkarken havagazı, elektrik ve suyu kapayıp kapamadığı aklına takılır, geri döner tekrar kontrol eder ve bu kontroller on, bâzan elliyi bulabilir. Bunlar için, hastalıktan korkma, şüphecilik, aritmomani (hastanın dünyâsı rakamlardır, geçen taşıtların numaralarını ezberler, karesini, karekökünü alır, devamlı aritmetik işlemler yapar) ve simetromani (herşeyin tam olarak dengeli olmasını ister, tablonun bir parça eğriliğini asla kabul etmez) yi de ilâve etmek gerekir.

Nevrozların tedâvisi için kesin bir tavsiye yoktur. Antidepressif ilâçlar sıkıntıyı gidermekte iseler de hastanın yaptığı hareketleri engelleyemezler. Sâdece hareketten dolayı sıkıntı hissetmesini önlerler. Obsesyonlarda ise, hareketlerin tersini yapmaya çalışmasını tavsiye etmek faydalı olabilir.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
"Nevroz kişinin kendi özgürlük bilincini yadsıması yani bir ömür boyu bir yalanı yaşamasıdır." (J.P. SARTRE)


Yaşanan gerçek bir olaydan ;

Genç bir kadın korkulu gözlerle bakan üç yaşındaki oğluyla geldi. “Ben” dedi “aha şuncağızı kaldıramazdım o gece –Allahtan işte- koca kardolabı tutmuşum Allah seni inandırsın doktor hanım.”

Bölgede benzer pek çok durum yaşanmıştı. Gerçek bir tehlike anında deri direnci %8 oranında artar. Beden gücü ve kaslar da kişinin kendisinden beklemediği ölçüde dirençlidir. Kadının ve benzer durumlar yaşayanların travmaları bir yana biz şimdi kadının kendisini deprem öncesinde nasıl ve neden güçsüz(!) algıladığına bakacağız. Gardrobu tutması genç kadının gerçek özgürlük sınırıdır oysa. Ne var ki kadın bunu yapabilmiş olmasına karşın hala “Allahtan...” diyerek yapabilirliğini yadsımakta inkar etmektedir.

İşte Sartre’ın sözünü ettiği özgürlük bilinci budur. Burada “özgürlük”ten kasıt kişinin irade kullanmaksızın her istediğini yapması değil gerçek varlık ve yapabilirlik alanlarının farkında olmasıdır. Bir an durup gerçekçi gözlerle “yapamam” dediklerinize bakın. Yıllardır yapamayacağınıza inandığınız ve/veya inandırıldığınız pekçok şeyin gerçekte ne denli yaşanabilir olduğunu farkedeceksiniz. Bizler özgür olduğumuz bilincini inkar ederek yaşarsak sonuçta kendimizi de bir yalan olarak yaşayıp tüketmiş olmaz mıyız!? Bu bir anlamda öz-ihanet değil midir!?

Üstelik bu durum sosyal rollerimize yerleşmiş meşrulaştırılmıştır: Ayşe Hanım avizenin ampulunu musluğu vs. değiştir(e)mezMehmet Bey de yemek yap(a)maz ev temizle(ye)mez vs! Aile ilişkilerini düzenlediği düşünülen bu “yapamama” halleri maalesef her zaman bu denli masum(!) kalmazlar. Evde tek başına kalamamaktan tutun sokağa çıkamamaya seyahat edememeye elini sekiz kez yıkamadan lavabodan ayrılamamaya dek gidebilir. Bunlara iş yerinden çıkamama bilgisayar başından ayrılamama derken uyuyamama vb. durumları da ekleyebiliriz pekala. Ve bir de bakmışsınız ki tüm yaşamınızı tüm ilişkilerinizi bu türden “yapamama”lar üzerinden kurmaktasınız. Yani “bağımlı”sınız!

Peki bu duruma insan nasıl ve neden gelir?Öncelikle aşırı korunarak ve yanlış yer ve zamanda ya da aşırı dozda ilgi görerek yetiştirilmek buna kaynak oluşturur. Kişiye uygun olmayan beklentiler(az ya da çok) aşağılanmalar keskin kalıplanmalarhoşgörüsüzlük ağır dayatmalar vb. gibi muamelelere maruz kalmış kişilerin nevrozla tanışmaları daha kuvvetle muhtemeldir. Yaşa uygun deneyimler yaşama fırsatı elde etmek ve sorunlarla başetme yolları bulmak sağlıklı olabilmek için çok önemlidir. Erişkin olana dek bunları edinme öğrenme fırsatı verilmemiş ve/veya bu fırsatları kullanmamış kişilerin tüm boyutlarıyla hayatı kotarmaları elbette çok zor olacaktır.

İşte bu noktada eksik parçaların dışarıdan tamamlanması yoluna gidilir. Bu kimi zaman eş kimi zaman para ve iş kimi zaman da çocuklar vs. olacaktır. Ancak bu parçalar elde edildiklerinde bir an mutluluk hissi yaratsalar da kişinin doyumsuzluğunu asla gideremezler. Daima yitirilecekleri korkusuyla yapışıldıkça yapışılır sözkonusu parçalara!

Nevrotik kişiye bir türlü yetmez eşin sevgisi ve ilgisi... Paranın hep daha fazlası gereklidir mevkiinin ve başarının da “en”i!.. Çocuklar deseniz “zaten kendi hallerindeler”dir “hayırsızlar”dır “büyüdükçe dertleri de büyür keşke hep küçük kalsalar”dır!

Nevrozun nedenleri arasında yaşadığımız çağın hastalıklı yanlarını da atlamamak gerekir. Bir “en”ler dünyasında yaşıyoruz ve bu “en”leri gerçekte isteyip istemediğimizi bile sorgulamıyoruz. Bu kapitalist kandırmacanın içinde hiç de bize ait olmayan yerlere yuvarlanmış buluveriyoruz kendimizi belki de. İşte bundan korunmak için sık sık kendimizi sorgulamalı yaşamda durduğumuz yere bakmalı ve farkındalıklarımızı taze tutmak için çaba harcamalıyız.

Evet kişinin kendini değersiz önemsiz ve anlamsız hissetmesi gerçekte kendini kabulsüzlüğü ve yapabilirlik sınırlarının inkarıdır. Dolayısıyla bir tür çürüme yaşanıp gider ve hiçbir dış onay da bu duyguyu değiştirmeye yetmez. Üretkenliğin en yüksek olabileceği kırklı yaşlarda “bizden geçti artık”lar daha otuzuna gelmeden “bu saattan sonra değiştiremem”ler. “mükemmel olamam o halde hiç kalkışmayayım”lar kısacası bahaneler bahaneler!..

Nevrozla yenişmek için önce kendinizle dürüst bir diyalog kurmalısınız. Neleri yapmadığınızın neleri ise gerçekten yapamayacağınızın detaylı listelerini çıkarın. Sonra yapmak istediklerinizin ve istemediklerinizin listelerini öncekilerle karşılaştırın. Yapamayacaklarınız için kendinizi bağışlayarak “yapacaklarım” listenizle işe koyulun ve bunu asla küçümsemeyin. Unutmayın ki tek bir mum yakmak bile karanlığa küfretmekten iyidir.

Eğer ruhunuza iyi davranmaz ona yalan söylerseniz hastalanır! Yardım alsanız dahi son tahlilde onu iyileştirmek gene sizin yapmak zorunda olduğunuz bir iştir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst