Öteki- Bilmezlik / Ben- Merkezcilik

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
"İnsan evrenin merkezindedir" sözünde, bu sözü söyleyen
bilgenin kastetmedigi bir de olumsuz anlam, üçüncü bir
anlam gizli belki. O da su:
İnsanoglu bencildir, kendini dünyanın merkezinde kabul
eder; her seyin onun için oldugunu, her seyi key-fince
sömürebilecegini düsünür.
İnsan, bir yandan iletisim kurar, sosyaldir, yardımseverdir;
ama bir yandan ben-merkezcidir (ego-santriktir), olaylara
karsısındakinin bakıs tarzıyla bakmaz, onunla empati
kurmaz.
Bir insan eger ben-merkezci davranıyor, kendini
karsısındaki insanların, ötekilerin yerine koyamıyor,
onların bakıs tarzlarını kavrayamıyorsa, bu durumu "ötekibilmezlik"
olarak adlandırmak istiyorum. (Kadir bilmezligi çagrıstıran bir kavram oldu.)
Bir insan, ben-merkezci davrandıgında, sadece kendi bakıs
tarzını önemseyip ötekini bilmediginde, onun bakıs tarzını
kavrayamadıgında sorunlar çıkar ortaya. Birkaç örnek:

Ben-Merkezci Davranıslara Örnekler

Bir müdür, hata yapan elemanına bagırıyor. Bu müdüre
niçin böyle davrandıgını sorsak, büyük ihtimalle söyle der:
"Beni sinirlendiriyor. (slerini dogru dürüst yapsalar
bagırmam. " Bu müdür, olaya yalnızca kendi açısından
bakmakta, ben-merkezci davranmaktadır. Elemanının
istemeden hata yapmıs olabilecegini, kendisine
bagırılmasından, özellikle baskalarının yanında
bagırılmasından hoslanmadıgını düsünmemektedir.
Eger bu müdür bagırdıgı zaman elemanının rahatsız
oldugunu fark edemiyorsa, ben-merkezcidir, ötekibilmezdir,
bu yüzden de empati kuramıyordur. (Eger
müdür, elemanının rahatsız oldugunu biliyor ama
aldırmıyorsa, ben-merkezci degildir, öteki--bilmez
degildir. Peki nedir? Sadistçe davrandıgını, eziyetten
hoslandıgını düsünsek yanılmıs olur muyuz?)

Çatısmalarda insanların ben-merkezci davrandıklarını, çok
net bir sekilde olmasa da kısmen görebiliriz. Ancak benmerkezciligi
daha iyi görebilmek/gösterebilmek için
okuyucularıma birkaç soru soracagım:

1. Soru: Sıcak havada üç--bes günlük bir les (hayvan
ölüsü) nasıl kokar?
2. Soru: Kaliteli bir losyon nasıl kokar?
3. Soru: Zeytinyagı saglıga yararlı mıdır?

Lütfen yukarıdaki soruları cevapladıktan sonra okumaya devam ediniz:

Herhalde birinci soruya "Les pis kokar" diye cevap
verdiniz. Bakınız bence, "Les pis kokar" demek benmerkezci
bakıs tarzının ürünüdür. Çünkü, les pis korkmaz,
leste bir pislik yoktur. Les, taze et yiyen canlılara, aslana,
insana pis kokar. Aynı les, sırtlana, akbabaya herhalde
misk kokuyor.

Leste bir pislik yoktur; les, taze et yiyen canlılara,
insana, aslana pis kokar; les, sırtlana misk gibi kokar.


(kinci soruya herhalde "Losyon hos kokar diye cevap
verdiniz. Aynı sekilde losyonda da herkes için geçerli bir
hosluk yoktur. Losyon bize güzel kokar; bazı hayvanlara
igrenç kokar; losyondan bucak bucak kaçarlar.
Herhalde üçüncü soruyu da "zeytinyagı saglıga yararlıdır"
diye cevapladınız. Bu cevap da ben-merkezci bakıs
tarzının, öteki--bilmezligin ürünüdür. Zeytinyagı biz
insanlara yararlıdır; ama bir damlası bazı böcekleri
öldürürmüs. (Hangi böcek oldugunu söylemek
istemiyorum.)
Bakınız, yukarıdaki örneklerde de görüldügü üzere,
dünyaya bakarken kendimizi merkez alıyoruz, benmerkezci
düsünüyoruz. Dilimiz ile bu düsünme sistemi
arasında paralellik olusturmus bulunuyoruz. "Les pis
kokar, losyon güzel kokar" derken dünyada bizim
dısımızda da yasayanlar bulundugunu unutuyoruz. "Benim
düsüncelerim en dogrusu" derken de bunu yapıyoruz.

(Arada ben de yapıyorum bunu.) Ama unutmayalım:

Losyon bize güzel kokar, zeytinyagı insan saglıgına yararlıdır.
Bu bilgiler bütün canlılar için geçerli degildir.


Ben-merkezciligimizi üç grupta toplayabiliriz. Bunlar, fiziksel, zihinsel, duygusal.


Fiziksel Ben-Merkezcilik: Kime Göre?

Sokakta bir adres sordugunuz zaman, insanların en az
yarısı, eliyle göstermeden "soldaki yolu izle; saga dön"
benzeri seyler söylerler. Bunu söyleyen kendi solunu
kasteder; o kisi karsınızda durdugu için onun solu sizin
sagınız olur. Aslında sizin sag tarafa gitmeniz gerekir ama
o "sol" dedi diye siz sola, yani yanlıs tarafa gidersiniz. (Bu
durum yalnızca ülkemizde degil, dünyanın hemen her
yerinde karsınıza çıkar.)
Adres tarifindeki bu yanlıslık, tarif eden kisinin benmerkezciliginden
kaynaklanmaktadır. Tarif eden kisi
kendini karsısındakinin yerine koymamakta, fiziksel
açıdan ben-merkezci düsünmekte ve davranmaktadır.

Bir öykü:

Karsıdaki Adam

Bir ırmagın bu yakasında bir adam varmıs. Karsı yakasında da
baska bir adam. Irmak geçilmesi zor bir ırmakmıs. Bu yakadaki
karsı yakadakine seslenmis: "Hey, karsıya nasıl geçebilirim?"
Karsı yakadaki adam hayretle cevap vermis: "Ne lüzum var, sen zaten karsıdasın."
Nerede okudugumu hatırlamıyorum. Internet'teki imzasız
öykülerden biriydi galiba. İnsanın ben-merkezciligini güzel anlatıyor.


Bu öyküyle benzer bir sey var. Nice (stanbulluya "Nerede
oturuyorsun?" diye sorarsanız size "Karsıda" diye cevap
veriyor. Anadolu'da oturanlar da öyle, Rumeli'de oturanlar
da öyle.
Araba park ederken yardım eden çok olur. Arkadan söyle
bir ses duyarım: "Gel, gel, gel, sag yap, sol yap, topla,
topla... " Ne yana toplamanı gerektigini hiç
anlamamısımdır.
Dünya haritasına bakınız. Avrupa kuzeyde, yukarıdadır.
Bunun nedeni, cografyayı, cografyanın matematigini
gelistirenlerin Avrupa'da yasamıs olmaları. Uzayda
dünyanın asagısı--yukarısı yoktur. Ama yeryüzünde bir
yerküre yaptıgında, kendi ülkesini yukarıya yerlestirmek
insanogluna iyi gelmektedir. Eger cografyayı Aborijinler
gelistirmis olsalardı, Avustralya bugün haritaların
yukarısında bulunurdu. (Aborijinler kendilerine "Gerçek
insanlar" diyorlarmıs; galiba aynı seyi Batılılar da kendileri için düsünüyorlar.)

Fiziksel ben-merkezcilikle ilgili bir son söz: Dünya
gördügünüz gibi degildir. Les "size" pis kokmaktadır;
dünya da size böyle görünmektedir. Eski Yunanda bir
bilge, muhtesem bir sezgiyle "Cisimlerde renk yoktur;
renk ısıktadır" demis. Galiba olay su: Bir cisimden
gözünüze belli dalga boylarında ısık gelir; beyin bunu
yorumlar, "kırmızı" diye algılar. Cisimlerde renk yoktur;
renk beyninizdedir. Nitekim bir köpek veya arı dünyayı bizim gibi görmez.

Dünya bizim gördügümüz gibi degildir. Saglam bir
duvarın dopdolu oldugunu görürüz. Oysa o duvarın
onbinde biri atomların çekirdekleri ve elektronları
tarafından doldurulmustur; atomun içinde büyük bir
bosluk vardır. Duvarın onbinde 999'u bostur. Biz dolu görürüz.

Zihinsel Ben-Merkezcilik

Karsımızdakilerin dünyayı ve olayları algılama ve
düsünme biçimlerinin yanlıs oldugunu, bizim algılama ve
düsünme biçimimizin ise tek dogru oldugunu düsünmek
zihinsel ben-merkezciliktir. Fiziksel ben-merkezcilik
zihinsel ben-merkezciligi besler.
Diyelim ki çocugunuza matematik ödevinde yardım
ediyorsunuz. Size göre kolay bir seyi anlamadı. Çocuga
'Yavrum bak çok kolay" deriz. Leste pislik yoktur, bize pis
gelir. Problemlerde de kolaylık veya zorluk yoktur; bize göre kolay veya zordur.

Bir öykü:

Saz Çalamayan Bektasi

Bir Bektasi saz çalmayı bilmiyormus. (Belki de biliyordu da bize
ders vermek için bilmiyor gözükmüs.) Bilmedigi için de sol
elinin bir parmagını sazın bir perdesinde hareketsiz tutup sag
eliyle de çalar gibi yapıyormus. Bir ara birisi "Erenler, baskaları
ellerini perdede gezdiriyor, senin elin niçin sabit?" diye
sormus. Bektasi, "Benim tuttugum yer en dogru yerdir. Onlar
benim tuttugum yeri arıyorlar" demis.


Yukarıdaki öykü, ben-merkezciligi çok güzel anlatıyor. Ben-merkezci kisi, kendi bakıs tarzının, kendi
düsüncelerinin tek dogru oldugunu, kendisi gibi
düsünmeyenlerde bir bozukluk bulundugunu düsünür.
Bazen de kendi gibi düsünmeyenleri degistirmeye,
kendine benzetmeye çabalar.
İnsan iliskilerinde ben-merkezcilikten tamamen
uzaklasmak herhalde mümkün degil, belki gerekli de
degil, Ben-merkezciligin fazla olmaması yeterli.

Bir öykü:

Menemen Treni

Bir dostum gerçek diye anlattı. Tren
zmir'den Menemen
istikametinde yola çıkmıs. Yaslı bir teyze kondüktörü çagırıp
"Yavrum Menimen'e varınca beni bildiriver, aman unutma"
demis.
Kondüktör de "Sen uyu teyzem, Menimen'i vannca ben seni
bildiricem" diye garanti vermis. Teyze güvenip uyumus.
Kondüktör ise olayı unutmus. Tren Menemen'i geçmis. Epey
sonra kondüktör teyzenin inecegini hatırlayıp makiniste
kosmus. Treni durdurmuslar ve üzülmüsler. Gecenin bir vakti
kadıncagızın Menemen'e tek basına dönmesi olacak is degilmis.
Makinist "Dur, ben treni geri alayım, Menemen'e geri dönelim.
Gece fark eden olmaz; soran olursa da 'Yanlıs makasa girmisiz'
deyip idare ederiz" demis. Ve gece karanlıgında Menemen'e
geri dönmüsler. Kondüktör kosup teyzeyi uyandırmıs "Kalk
teyzem, Menimen'i vardık" demis. Teyze uyanmıs "ömrüne
bereket yavrum" diyerek çantasını açmıs, bir hap çıkarıp
yutmus. Tekrar basını yaslamıs. Kondüktör hayretler içinde,
inmiyor musun diye sormus. Teyze "Yok yavrum, ben bugün
doktora gittiydim, doktor iki tane hap verdi. Birini Basmane'de
alcen dedi, ikinciyi de Menimen'i vannca alcen. Ben hapımı
aldım, kal saglıcakla" demis.


Karsınızdakinin sözlerine veya davranıslarına bakıp onun
ne düsündügünü yüzde yüz anlamanız mümkün degildir.

Ancak;

önemli olan, hata yapmamak degil, yapılan hatalardan ders almak (geribildirim almak),
tecrübe kazanmaktır.


Zihinsel ben-merkezcilik bireylere özgü degildir.
Toplumlar da sergiler bu tavrı. Tarih boyunca nice toplum
kendini herkesten üstün görmüstür. Bilimde, felsefede bile
bu ben-merkezci tavrı görmek mümkündür.
Batılı bilim insanlarının yazdıgı "Dünya Tarihi" veya
"Bilim Tarihi" adını tasıyan nice kitap sadece Batı
tarihinden ve biliminden söz eder. Pes.
Belki benzeri tavır bizde de var. Çocuklugumda sunu sık
duyardım: "Efendim, Batı bu seviyeye bizim sayemizde
ulastı. Barutu, kagıdı, pusulayı, biz Çin'den aldık; Batı da
bizden ögrendi. Biz olmasaydık var ya, Batı geri kalırdı. "
Pes.


Duygusal Ben-Merkezcilik

Karsınızdakinin haklı oldugunu düsünebilirsiniz, onun
bakıs tarzını kavrayabilirsiniz. Ama bir de onun neler
hissettigini anlamalısınız. Karsınızdakinin duygularına
kapalı kalıp yalnızca kendi duygularınızı fark ettiginizde
duygusal ben-merkezcilik sergilemis olursunuz.
Bazı beyler esleri agladıgında, bunu gereksiz buluyorlarsa
"Hanım bunda aglayacak ne var" derler. Böyle
söylediklerinde, farkında olmadan, bir insanın aglaması
için mantıklı/makul nedenler bulunması gerektigini ifade
etmis olurlar. Oysa, bütün duygusal davranıslar gibi
aglama da, öznel (sübjektif) bir degerlendirmenin
sonucudur.
Bir ögrenci "Ders çalısmak beni sıkıyor" dediginde annesi
/ babası "Biz senin yasındayken hiç sıkılmazdık; sıkılma,
bu senin istikbalin" derlerse, bu sözleri duygusal benmerkezciligin
ürünüdür. Anne-baba çocugun, kendine
özgü, öznel duyguları olabilecegini düsünmemektedir,
onun duygularına benzer duygusal yasantı geçirememekte,
kısacası çocuklarıyla empati kuramamaktadırlar.
Eger ders çalısmaktan sıkıldıgını söyleyen çocuga "Sen
ders çalısmaktan sıkılıyorsun" seklinde basit bir mesaj
verseler, bu mesaj ben-merkezcilikten uzak olurdu.
Çocugunuza "Çalısmaktan sıkılıyorsun" derseniz çalısmaz
diye endise edebilirsiniz. İyi de, "çalıs" dediginiz zaman
da zaten çalısmıyor. Bari "sıkılıyorsun" diye empati
kurarak söze baslayın da aranızda bir diyalog kurulma ihtimali artsın.

Bu konuda son olarak sunu belirtmekte yarar var. Fiziksel,
zihinsel, duygusal ben-merkezcilik, birbirlerinden
tamamen bagımsız seyler olmayıp birlikte isleyen
yapılardır. İçlerinden birini sergiledigimizi fark ettigimizde, digerlerini azaltma sansımız artar.


Prof. Üstün DÖKMEN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst