Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik!

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Liberté, égalité, fraternité; "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik"
1789 Fransız İhtilali'nin simgelerinden olan özdeyiş.

Her devrim beraberinde bir çöküş getirir. Yakın ya da uzak, tarihle ilgili ansiklopedileri her kurcaladığımda tarihin denk geldiğim devrim ya da çöküşle ilgili yeniliklerinde içten bir tuhaflığa kapılır, bu devrim ve çöküşler kadar dönemin şartlarını, insanlarını, sokaklarındaki tuhaflığı hayal ederim. 1789-1799 yılları arasında, on sene boyunca sonunda ciddi reformların elde edildiği ve tıpkı Abraham Lincoln’un siyahî yurttaşların özgürlüğü için verdiği mücadele gibi verilen mücadele sonucu ortaya çıkan devrik monarşi, üzerine kurulan cumhuriyet yönetimiyle birlikte tarihte yalnızca adı anılan bir yönetim şekli oldu Fransız yurttaşlar için.

Her öğrenci gibi, her ansiklopedi karıştırmayı seven okur-yazar gibi ben de ne zaman tarihle ilgili olayları, devrimleri, çöküşleri, padişah ya da –madem bu topraklardayız- Osmanlı dönemi insanlarının gündelik hayatları ve gün içindeki uğraşlarıyla ilgili bir şeyler okurken anlatmakta zorlandığım bir tuhaflığa kapılsam, her okur gibi ortak bir hissiyatı paylaşırım: Bizim şimdi bile uğraş verdiğimiz devrim ve anarşi için tarih zaman zaman fırsatlar vermiş ve vermeye devam ediyor.

Ama ben, herkesle ortak bir şekilde kapıldığım tuhaflığın ötesinde, başka hayallere, daha başka düşüncelere, bahsetmek için uğraş verdiğim bir tuhaflığa kapılırım. Fransız Devrimi’ni okurken, düşünürken, devrimle ilgili tasvir edilmiş tablo ve resimlere bakarken, hayaller kurarken kapıldığım hissiyat birçok okur-yazardan farklıdır. Ben devrik liderleri, yok edilen monarşiyi, kurulan cumhuriyeti ya da korkudan tir tir titreyen faşist liderleri düşünmem. Tıpkı birçok devrim ve çöküşte olduğu gibi (Kanlı Pazar olarak bilinen olay en çok canımı yakan olaydır; bilmem, belki de Rus Edebiyatı’na olan sevdamdan.) Fransız Devrimi’nde de sokaklara dökülen, devrim süreci devam ederken, kilise önünde halkın, kitlelerin istediği reformlar için çağrılarda bulunulurken; sokak aralarında, merdiven altlarında, halkın geri aldığı fabrikalarda, iş yerlerinde, tesislerde, en önemlisi de menzil olarak tayin ettiği meydanlarda devrimci mücadele için durmadan, soluksuz bir şekilde üzerinde çalıştığı devrim fikrini yaymak için verdiği savaş gözümün önüne gelir. Dağıtılan bildiriler için, duvarlara yapıştırılacak sosyalist ve reformist fraksiyonlar için, halkı, halkın çocuklarını daha da bilinçlendirmek için ilkel baskı makinalarında çoğaltılan bildiriler, kâğıtlar, parşömenler, fermanlar gelir aklıma, gölgeli bir şekilde.

Bunu yalnızca Fransız Devrimi ya da Kanlı Pazar için düşünmem: Elime ne zaman tarihle ilgili bir kitap, makale alsam, devrim ya da bir çöküş dönemi ile ilgili bir yazı okusam, sözü edilen devrim sürecinde verilen fiziksel savaşların ötesinde, çok daha ötesinde şeyleri hayal ederim: Fikir, düşünce ve ideoloji savaşı.

engelliler-ozgurluk.jpg

17. yüzyıl Fransa’sında burjuvalara ve onlardan daha da üst konumdaki saray mensuplarına verilen ideolojik savaş ne zaman gözümün önüne gelse, istemsiz bir şekilde bu topraklarda yüzyıllardır –aslında son elli yılda çok daha ağır bir şekilde hissedilen- menzile itilen engelli yurttaşlar belirir aklımın seyir perdesinde. Biz engelli yurttaşlar için verilen ideolojik savaşları, basılan ve dağıtılmak için sarf edilen bildirileri, verilen uğraşları düşünür, haklı bir hüzne kapılırım.

Verilen bu ideolojik savaşı düşünürken, aklımın derin bir köşesinde bir başka şeyi daha düşünürüm: Yaşanacak olan devrimin ilk ateşini kim yakacak? Kim, yaşadığı topraklarda daha özgür, daha eşit, kendi gibi “insan” olan başka insanlarla aynı kardeşlik duygusu ile eşit şartlarda yaşamak kendi devrimini gerçekleştirecek.

Madem konumuz Fransız Devrimi
, o dönemin fikir adamı olan, 17. yüzyıl Fransa’sında bu medeni cesareti gösteren, ilk kıvılcımı ateşleyen kimdi? Amacı neydi? Ne hayal etmişti? Yüzyıllar sonra kendisinin unutulup, cesur ve fedakâr Fransız halkının, sokakların, verilen mücadelenin, kaybedilen hayatların hatırlanacağını hiç hayal etmiş miydi? Sorularımın cevabını kendime hasbelkader verebiliyorum. Her ne kadar gerçeklik payları kısır bir döngüye girse de, benzeri tabloları bu topraklarda görmekte pek âlâ mümkün.

İşte ben, tam da bu noktada, artık okurun da kafasında benzer bir resme dokunmaya başlarken, ona 17. yüzyıl Fransa’sının kirli sokaklarını, yerlerde uçuşan çamurlu bildirilerini, devrimci mücadeleye çağrıda bulunan hastalıklı duvarlara yapıştırılmış fraksiyonlarını ağır ağır aklının perdesinde yaratmaya başlarken, kendi aciz sesimle araya giriyorum:

Kazanılacağı hayal edilen hiçbir savaş, derin kayıpları göze alarak değil, yapılan dâhiyane ve stratejik planlarla elde edilmiştir. Tarih bunu bize defalarca gösterdi. Bir benzerini bu topraklarda on yıllardır yaratmaya çalıştığımız o pozitif kaos ortamını hayal haznemizden sokaklara taşımak için elimize birer tüfek değil, dilimize söyleyecek sözler takınmalıyız. Bir orduyu sayıları yüz binleri bulan asker yığınlarıyla deviremeyebilirsiniz, ama fikirlerinizle elde edeceğiniz başarıların sınırı yoktur. Hayal ettiğiniz o kuşkusuz, o mutlak zafere bağırarak yok ettiğiniz savaş planlarıyla değil, fısıldadığınız dâhiyane fikirlerle ulaşabilirsiniz.
 

Sağlık Teknikeri

Üye
Üye
Katılım
Haz 8, 2010
Mesajlar
1,081
Tepkime Puanı
23
Puanları
38
Yine enfes bir yazı. Ruhumuzun derinliklerinde yatan ve uyuya kalmış devrim duygusunun tez zamanda uyanması temennisiyle :)
 
Tekerlekli Sandalye
Üst