Özürlülüğün Önlenmesinde Tıbbi Önlemler

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Yaklaşık 200 yıldan beri klinik gözlemler ve tıbbi girişimlerle özürlerin nedenleri araştırmaya ve tedavi edilmeye çalışılmaktır.

Bedensel veya zihinsel nitelikli çeşitli özürlerin nedenleri araştırmak, teşhis koymak hangi organların daha fazla hasar görmüş olduğunu saptamak, bu sorunların kısa ve uzun vadedeki gelişmelerini incelemek sadece söz konusu olan aksaklığın iyileşmesine veya denetim altına alınmasına değil , bu sorunların önlenmesinede yardımcı olacaktır.

Sakatlıkların veya kusurların ortaya çıkmasına veya ağırlaşmasını önleyerek, bütün insanları ömür boyu özürlü yaşama tehlikesinden korumak tıbbın görevidir. Bunun yoluda toplumsal boyuttaki sağlık eğitimi özellikle ( Akraba evliliği ) konusunda hamilelik boyunca ve doğum sırasında yapılacak olan hekim denetimi , özellikle çocuklarla ilgili aşılama programları gibi ciddi sosyo-ekonomik ve tıbbi önlemlerle sakatlık nedenlerine karşı çetin bir mücadeleden geçer.

Bu önlemler belirli bir risk grubundan olan sağlıklı kişiler veya özürle sonuçlanabilecek bir hastalık ,bir kaza geçiren kişiler içinde geçerlidir. Bu saptamalardan da anlaşıldığı gibi, koruyucu hekimlik uygulamasında söz edebilmek için,bu uygulamaların var olan bir özrün giderilmesi değil, orataya çıkması ihtimali olan bir durumun önlenmesine yönelik olması gerekir.

Gelişmekde olan ülkelerde yaşanan yoksulluk ve bunun korkunç sonuçları ( açlık,salgın hastalıklar, halk sağlığı uygulamalarının yetersizliği ) dünyadaki bedensel ve zihinsel özürlerin sayısını arttıran etkenlerden biridir.

Mesela Görme engellilerin çoğu üçüncü dünya ülkelerinde yaşar. Bu ülkelerde protein ve vitamin eksikliğine bağımlı oluşum bozuklukları ve zeka düzeyinde düşüklüklerde görülmektedir. Yoksulluğa karşı topyekün savaş açılmadıkça bu ülkelerde koruyucu önlemler almanın hiçbir yararı yoktur. Uluslararası yardım kuruluşlarının örgütlediği yiyecek yardımları nüfüs planlaması çalışmaları açılan sağlık kuruluşları bu sorunları düzeltmeyede yetmiyecektir.

Sanayileşmiş ülkelerde kendi toplumlarının yaşam koşullarını iyileştirmek için sürekli bir çaba içindedir. Anne çocuk sağlıkğının korunması, tıp tekniklerinin ve sosyal güvenlik kurumlarının geliştirilmesi doktor-hasta diyaloğuyla ve kitle iletişim araçlarıyla halkın bilinçlenmesi , çeşitli hastalıklardan (kromozom bozukluklar,erken doğum,ev kazaları) korunmada yararlı olacaktır.
 

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Tıp dünyasına çokca tartışılan bir konu vardır. Hastaları iyleştirmek mi, hasta olmayı engellemekmi? diye. Bunun adına "koruyucu tıp" deniliyor. Bana görede hastalık başlamadan gerekli önlemlerin alınması tıbbın asli görevlerinden biri olmalıdır. Net bir rakam yada bu konuda bir istatistik varmı bilmiyorum ama "zamanında gerekli müdahele yapılmadığı için engelli kalan binlerce belkide milyonlarca kişinin olduğuna inanıyorum."

Hele hele bizim ülkemizde "akraba evliliğinden" kaynaklanan "sakat doğum" oranı inanılmaz derecelerde yüksek. İşte tamda bu noktada koruyu tıbbın önemi bir kez daha önem kazanıyor.
 
F

Fırtına

Guest
Özürlülüğün önlenmesi, erken teşhis ve önemli uyarılar.!

Her sene, Aralık ayının ilk haftasında Özürlüler Gününü anıyor, ve birkaç yeni slogan ile geride bırakıyoruz..!!!

Özürlülerin topluma kazandırılması ve toplum için faydalı bireyler haline getirilmesi tabii ki hepimizi sevindirmektedir. Fakat yeni sloganlar üretip bunları uygulamaya çalışmamız yeterli değildir.

Örneğin;

• Engelliler iş başına,

• Hayata (+) İzmirli özürlüler Latin ve Flamenko ritimleri ile hayata ayak uyduruyorlar,

• Tekerlekli Sandalyesiz özürlü kalmasın,

• Özürlüler sizden sevgi bekliyor

• Sevgi, her engeli aşar... vs... vs..,

Güzel hayaller, harika deyimler, aynen katılıyor ve kutluyoruz.. Fakat bir taraftan bu kardeş ve yavrularımızı, yurdumuz için faydalı bireyler haline getirip, topluma kazandırırken bir taraftan da elimizdeki her türlü imkân ve kaynakları kullanarak yurdumuzdaki özürlülük oranının azaltılması için çalışmalıyız ve buna öncelik vermeliyiz.

Amacımız Önlenebilir Özürlülüklerin Önlenmesi ve bunların mümkün olduğu kadar erken teşhisi, gereken ilk müdahalelerin zamanında ve gecikmeden yapılması ve böylece yurdumuzdaki özürlülük oranının (± %12,3) dünya özürlülük oranının altına düşürülmesidir.

Birleşmiş Milletler (UN) kaynaklarına göre, dünya özürlülük oranı (± %9,5–10) civarındadır. Yurdumuzdaki bu yüksek oran (± %12,3) 70 milyonluk Türkiye de 8–8,5 milyonluk bir özürlü topluluğuna tekabül eder. Ailelerde bu topluma katılırsa (anne-baba, 1–2 normal kardeş) nüfusumuzun hemen hemen yarısı (35 milyon) direk ve dolaylı olarak sosyal ve ekonomik yönden etkilenmektedir. Bu oran bazı batı ülkelerinde (± %5–7) düzeylerine kadar inmektedir.

Öneriler devamlıdır, sürdürülebilir ve dünya kapsamındadır. Bu öneriler, tam uygulandığında, 2020 yıllarında yurdumuzdaki özürlülük oranının (± %5–7) seviyelerine inmesi gerçekleşebilir.

Bölgesel ve milli özürlülük oranları bütün dünyada, bu önerilere verilen önem, ilgi ve uygulama ile ters orantılıdır. Yani bu önerilere ne kadar ilgi ve önem verilir ve uygulanırsa özürlülük oranı (%) o derece azalmaktadır.

Bu durumda yapılacak iş, daha fazla vakit kaybetmeden önerilerin uygulanmasıdır. Bu bir Halk Sağlığı Eğitimi projesidir, ve başarı toplumun bilinçlendirilmesinden geçer.

Yirmi birinci asır Koruyucu (önleyici) Tıbbın asrı olacaktır. Dünyaca tanınacak, göz ardı edilen kıymetini tekrar kazanacak ve modern tıptaki layık olduğu yerini alıp, halk sağlığında önemli roller üstlenip, madalyonun diğer yüzündeki Tedavi Tıbbı gibi parlayıp, insanlığa hizmet yolunda ilerleyecektir.

Dünya ekonomisi ve tabii kaynaklarımız, bugün ki dünya şartları altında, sağlık ve sıhhat sorunlarımızı modern tıbbın tedavi ve rehabilitasyon metotları ile çözebilecek durumda değildir. Günümüzdeki, dünya özürlülük oranı, nüfus çoğalması, uzayan insan ömrü, kötü beslenme, bulaşıcı hastalıklar, sosyal problemler, madde bağımlılığı, siyasi gerginlikler, silahlı çatışmalar, terörizm ve her zaman ola-gelen tabii afetlerle bu oran daha da artacaktır.

Peki, bundan böyle ne yapmalıyız? Ne tarafa yönelmeliyiz? Her gün artmakta olan dünya özürlüler sayısı ile ne şekilde uğraşıp, başa çıkabiliriz? Yeni tıp fakülteleri, hastaneler, travma ve rehabilitasyon merkezleri açıp, faaliyetlerimizi ve enerjimizi bu yönlere mi çevirmemiz lazım? Ortopedik cerrahların sayısını mı arttıralım? Sağlık meslek liselerinde daha fazla fizyoterapist mi yetiştirelim? Lise mezunlarımızı protez ve yapay organ kolej diplomaları için mi yönlendirelim? Yani kısacası, özürlü vatandaş sayısını arttırıp, maddi ve manevi kaynaklarımızı tüketip, kendimizi meşgul mü edelim?

Yetkililere soruyorum..!!!

Bu dünya probleminden tek bir çıkış yolu vardır. Bu yol, Uluslararası Rehabilitasyon Örgütünün (2) numaralı kuralında hecelenmiştir ve buna ÖNLEME (prevention) adı verilmiştir. Önleyici ve koruyucu tedbirler, her yönüyle tesirli ve ekonomiktir. Yapacağımız tek şey karar verip ve uygulamaya başlamaktır. Özürlülüğün Önlenmesi ni bir dünya sloganı haline getirip, bu yeni asırda, elele yürümeliyiz, ve bu pankartı birlikte taşımalıyız.

Evet, gayet tabiî ki, bütün özürlülükler önlenemez. Fakat eldeki kaynaklarımızı ve çalışmalarımızı ilk olarak bölgesel özürlülük oranını azaltma amacına yöneltirken, diğer taraftan da hali hazırda ki özürlü vatandaşlarımızı, başta insan hakları olmak üzere, her yönü ile takviye etmemiz ve cemiyete kazandırmamız gerekmektedir.

Hedefimiz belli ve yürüyeceğimiz yol hazırdır. Gereken tek şey, karar verip, yapılan önerileri uygulamaktır. Bu insanlık hizmetindeki müşterek sloganımız Özürlülüğün önlenmesi, erken teşhisi, gereken tedbirler ve uygulama, toplumsal rehabilitasyon ve sosyal benimsemedir.

Yapacağımız ilk iş, gereken altyapının hazırlanmasıdır. Yani Halk Sağlığı Eğitimi ni almış genç elemanlarımızın yetiştirilmesidir. Bu bir YÖK sorumluluğudur..!!!

ÖZÜRLÜLÜĞÜN ÖNLENMESİ;

(ÖNERİLER)

1. Doğuştan Özürlülük ve İrsi / Kalıtsal ( genetik ) Danışmanlık;

Bu alanda yapılan ilmi araştırmalar ve referanslar sayısızdır. Bu araştırmaların birçoğu Kalıtsal / İrsi Tarama nın önemini vurgulamaktadır.

Aile hekimlerimiz, Evlilik Öncesi / Kalıtsal / İrsi Danışmanlığın önemini her fırsatta halkımıza iletmeli ve gereken tavsiyeleri, önerileri yapmalıdır. Sadaka Saraydan Çıkmasın düşüncesi ile birçok yörelerde kardeş çocukları, bilerek veya bilmeyerek evlendirilmektedir. Verimlilik mükemmeldir, fakat muhtelif (zihinsel, işitsel, görsel, bedensel) özürlülük eninde sonunda baş göstermektedir. Halkımız yakın evlilik Kan Bağlılığı / Akraba Evliliği hususunda aydınlatılmalıdır.

Yüce Peygamberimiz (SAV) hadislerinden birinde Uzak Evliliği tavsiye eder..!!!

Doğuştan olan özürlülüklerde, çevrede bulunabilen bazı ağır metallerin, Civa (Hg) / Kurşun (Pb) rolünü de unutmamak gerekir.

2. Metabolik Anormallikler ve Bunların Özel Diyet Yolu ile Tedavisi;

Bu güne kadar yapılan araştırmalar, 250 den fazla kalıtsal metabolik bozuklukların olduğunu ortaya koymuştur. Bunlar nadir ola-gelen metabolik anormalliklerdir. Vücut kimyası ile alakalı olup bazı maddelerin noksanlığı, yığılması veya fazlaca ifrazatı ile, zamanında fark edilmez ise, vücutta bazı geriye dönülemeyen arızalar ve özürlülükler doğurabilir. Yeni doğan bebeklerin kan ve idrar tahlili (Neonatal Screening) ile bu bozukluklar zamanında anlaşılır ve özel diyetler yolu ile ber-taraf edilebilir. Yine bu noktada, aile hekimlerimizin oynayacağı rolü belirtmek isterim.

Klasik bir örneğin, PKU (Phenylketonuria) erken teşhis edildiğinde, bazı amino asitleri diyetten çıkarılabilir. Örneğin, (Phenylalanine) diyetten çıkarılabilir ve başka bir amino asidi (Tyrosin) ilave edilebilir ve olabilecek bir özürlülük önlenebilir.

3. Doğum Öncesi ve Sonrası Anne Beslenmesi;

Bilimsel çalışmalar, hamile annelerin beslenmesinin ne kadar mühim ve kritik olduğunu ve hamilelik sonuçlarında ne dereceye kadar müessir olabileceğinin öneminin altı çizilmektedir.

Geçen 20 – 30 yıl içinde, bilhassa hamilelik süresince anne beslenmesi, yaşam tarzı ve neticede doğan bebek sıhhati ve çocuğun büyüme, gelişimi için gittikçe gelişen bir akademik ve profesyonel alakaya şahit olmaktayız. Yapılan araştırmalar neticesinde, şunu ifade edebiliriz ki hamilelik süresince olan kötü ve yetersiz beslenme, bilhassa protein – kalori yetersizliği, doğan bebeğin kabiliyet, sinir sistemi, zekâ ve fiziksel gelişmesini negatif yönden etkilemektedir. Bu kötü beslenme ne kadar uzun sürerse o derecede de derin ve dönülemeyen özürlülüklerin meydana geldiğini görmekteyiz.

İngilterede Barker ve araştırma grubu, yaptıkları geriye doğru çalışmalarda şu sonuçlara varmışlardır. Rahimde döllenen yumurtanın gelişmesi, bebeklikteki kötü beslenme ve gelişme, ileri yıllarda ve yaşlılıkta kalp ve damar hastalıklarının meydana gelmesinde müessir olan en mühim faktörler arasındadır. Rahimde ve bebeklikte devam eden kötü beslenmenin, ilerideki (yaşlılıktaki) plasma kolesterol yoğunluğu, kan lipidi, fibrinogen yüksek tansiyon, vücut yağ dağıtımı, bozuk glucose toleransı, insulin ifrazatı ve şeker hastalığı ve alakalı özürlülükler ile derinden bir ilişki halinde olduğunu göstermiştir.

Anormal düşük doğum ağırlığı (500 – 2500) gm, çok düşük doğum ağırlığı (500 – 1500) gm ve son derece düşük doğum ağırlıkları (500 – 1000) gm dünyada yer yer görülmekte ve her türlü özürlülükle alakalı olmaktadır. Araştırma sonuçları, bebek ölümü oranının ve özürlülüğün, düşük doğum ağırlığı ile yakinen alakalı olduğunu göstermiştir.

Zamanımızdaki modern tıbbi cihaz ve teknolojisi, yoğun bakım ve en son tedavi uygulamaları bu düşük doğum ağırlıklı bebekleri hayatta tutmakta ve yaşatmakta fakat ne yazık ki ileride (yaşlılıkta) bu bebekleri her türlü özürlülük ve öldürücü, müzmin hastalıklara sürüklemektedir. Düşük doğum ağırlığı (500 – 2500) gm fetusun ana rahminde normal gelişememesinin bir neticesi olup, doğum öncesi, bakım, itina, annenin yaşayış tarzı (sigara, alkol, madde bağımlılığı) ve kötü beslenmesi ile yakinen alakalıdır.

Düşük doğum ağırlıklı bebeklerle yapılan 10 yıllık tarama ve takip çalışmaları, geniş çapta birçok özürlülüğü kapsayan bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Örneğin: Cerebral Palsy, anormal duruş ve hareket, epilepsi, geri zekâlılık, anormal davranışlar, öğrenme zorlukları, işitme ve konuşma engelliliği, göz / görüş problemleri, düşük IQ, organik davranış problemleri ve diğerleri..

4. Vitamin A Yetersizliği ve Kuru göz (Xeropthtalmia)

Vitamin A noksanlığı veya yetersizliği; kalkınmakta olan üçüncü dünya ülkelerinde mühim bir halk sağlığı sorunudur. Bu noksanlık veya yetersizlik çocuklarda kısmi veya tam körlüğe kadar ilerleyip memleket ekonomisini etkileyebilir. A vitamini yetersizliği veya noksanlığı dünya sağlık örgütünün öncelik listesindedir. Örgütün (WHO) tahminlerine göre her yıl 250 bin çocuk bu vitamin noksanlığı sebebiyle kör olmaktadır. En acı tarafı, önlenebilen ve önlenmesi çok kolay olan bir halk sağlığı sorunu olmasıdır. Yunancada kuru göz anlamına gelen Xeropthtalmia, gözün kornea dokusunun ülserleşip (Keratomalacia) ve sonunda körleşme ile neticelenen, fakat önlenmesi basit olan bir dünya sağlık problemidir.

Önleyici tedbirler arasında; diyet, bazı gıda maddelerinin zenginleştirilmesi ve periyodik massive doz (100.000 IU Vit A) enjekte edilmesi gibi önlemler vurgulanmaktadır.

5. İyot Noksanlığı Anormallikleri (Guatr ve Kretinism)

İyot noksanlığı ve yetersizliğini elimine etme kampanyalarına rağmen, bu gün hala dünyanın bazı dağlık bölgelerinde iyot noksanlığı ve kretinism e rastlamaktayız.

İyot noksanlığı anormallikleri ve Kretinism şu metotlarla kontrol altına alınabilir;

Direk yöntemler; İlaçlar, aşılama ve iyotlu yağ enjekte etme yolları,

Dolaylı yöntemler; Gıda maddelerini iyotla zenginleştirme (tuz, ekmek vs.)

6. Folic Acid Noksanlığı ve Sinir Sistemindeki Anormallikler;

Folic acid (Folate / Folacin) ve vitamin tabletleri hemen evlilik öncesi ve hamilelik süresince muntazaman alındığında birçok doğum anormalliklerini ve düşük doğum ağırlığından mütevellit özürlülükleri azaltır veya tamamen önleyebilir. İlim adamları ve doktorlar, çocuk yapmayı planlayan kadınlar için folic acid, vitamin B12, ve multi-vitamin tabletleri önerirler. Sinir sistemi anormallikleri, spina bifida vs. için, verimlilik devresinde (15 – 35 yaşlarında) her gün 0.4 mg folic acid ve vitamin tabletleri önerilir.

7. Bulaşıcı Hastalıklar ve Özürlülük;

Halâ günümüzde bile, bulaşıcı hastalıklar özürlülüğün başlıca sebepleri arasındadır. Aileler çocuklarını bulaşıcı hastalıklara karşı aşı ve bağışıklık için getirdiklerinde, onlara yarım saatlik bir (halk sağlığı eğitimi) vererek çok faydalı olabiliriz. Bazı ülkelerde bebeklerin bulaşıcı hastalıklara karşı aşılandığını ispat eden evraklar gösterilmedikçe, nüfus dairesi çocuklar için doğum sertifikalarını vermemektedir. Böyle teşvik edici bir zorlama ile bulaşıcı hastalıkların % 97 si kontrol altına alınmıştır. Örneğin; çiçek, polio, sarıhumma vs... Dünya sağlık örgütü (WHO) şu 7 temel aile sağlığı eğitimi programını sağlık ocaklarına önermiş ve bunların uygulanması tavsiyesinde bulunmuştur;

• Evlenme çağında olan bütün kadınlar için anne beslenmesi,

• Bebeklerin anne sütü ile beslenmesi (6 ay ve daha ötesi)

• Çocuk beslenmesi,

• Çocukların büyüme ve gelişme takibi,

• Beslenme bozuklukları ve erken teşhisi,

• İshal durumunda, ağızdan sulandırma ve ailelerin (kötü beslenme ve enfeksiyon synergism) hakkında aydınlatılması,

8. Bulaşmayan Müzmin Hastalıklar ve Özürlülük;

Zamanımızda, zengin tabakanın yenmesi icap eden bir hususta, fazla beslenme, hayat tarzı, para ve prestij ile alakalı, bulaşmayan müzmin ve öldürücü hastalıklar ve bunlarla ilgili özürlülüklerdir. Araştırma neticelerine göre 10 ölüm sebebinden 7 tanesi diyet – beslenme ve hayat tarzı ile yakinen alakalıdır. Bu zengin hayat ve yaşam tarzı ve satın alma gücü, genel olarak gözümüze cazip gelmekte, damak tadımızı memnun etmekte, fakat gerçekte, hayvani protein, yağlar, kolesterol, basit şekerce zengin ve lifçe (fiber) fakir olan gıda maddeleri belkide hayatımızı son derece tehdit eden birçok faktörü içermektedir. Obezite (obesus) bütün müzmin hastalıkların başlangıç noktası olarak kabul edilmektedir. Obezite, yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kardiovaskular hastalıklar, eklem romatizmalarının, bazı kanser türlerinin, enfeksiyon, ruhsal ve sosyal özürlülüklerin bir başlangıç noktası olarak kabul edilmektedir.

9. Halk Sağlığı Eğitimi ve Özürlülük;

Yurdumuzda, ilk, orta, lise ve meslek okullarında, Halk Sağlığı Eğitimi programları başlatılmalıdır. Bu programlarda seviyenin anlayacağı dilde insan beslenmesinin önemi vurgulanmalı ve gereken temel bilgi verilmelidir. Diyet ve yeme alışkanlıkları ile ilgili yaşam tarzı ve beslenmenin ana prensipleri çocuklarımızın gelişme, serpilme ve şekillenme çağlarında daha kalıcı olarak zihinlerde yerleşmektedir. Bilhassa genç kızlarımızda, iyi bir beslenme ve yeme alışkanlığı, evlilik öncesi, hamilelikte, emzirmede ve bebeğin beslenmesi ve gelişiminde daha kalıcı olmakta ve meydana gelebilecek olan birçok özürlülüğü önlemektedir.

10. Yaşlılıkta Bakım, İtina ve Özürlülük;

Son 20 yıl içinde, insan ömrünün uzaması sebebiyle, yaşlılara olan alaka ve itinada o derece artmıştır. 2010 – 15 yıllarına doğru, belki de dünya yaşlılar sayısı 750 milyon civarında olacaktır ve dolayısıyla gereken alakada o derece artacaktır. Dünya sağlık örgütü (WHO) bakım ve itina yönünde şu noktaları göz önünde tutmaktadır. Depresyon, şaşkınlık, düşmek, kemik erimesi (Osteoporosis) idrarda zorluk müzmin ağrılar ve konuşma bozuklukları ve alâkalı ekonomik baskının altı çizilmektedir.

11. Silahlı Çatışmalar ve Özürlülük;

Dünyamız, dünya sağlık örgütü (WHO) liderliğinde Land Mines lardan arınmalıdır. Birleşmiş milletler liderliğinde, Spring 1997, Vienna ve Geneva toplantılarında bu hususta bir karara varamamıştır. Bu mayınlar dolayısıyla, her sene 20 bin genç bedensel özürlü, dünya özürlüler nüfusuna katılmaktadır.

12. Trafik Kazaları ve Özürlülük;

Trafik kazalarından dolayı olan ölüm ve özürlülükler dünya ekonomisini her yönden etkilemektedir. Alınması icab eden tedbirler arasında, hız kontrolü, alkol tesiri altında araba kullanma, emniyet kemeri kullanma zorunluluğu, ehliyetin alınması, sigorta primlerini arttırma, ele alınacak konulardır.

13. Spor Emniyeti ve Özürlülük;

Bazı sporlarımız ne yazık ki son derece tehlikelidir ve yasaklanmalıdır. Örneğin paraşütsüz atlama (sky diving) yamaç paraşütü, dağcılık, dağ bisikleti vs. her yönü ile ele alınıp incelenecek bir konudur.

14. Madde Bağımlılığı ve Özürlülük;

Yeniçağımızın en önemli problemidir. Genç nesil, ruhsal, sosyal ve sosyo-ekonomik sebepler dolayısıyla madde bağımlılığına çok hassas bir durumdadır. Uyuşturucu trafiği ve bağımlılığı üzerinde dikkatle durulacak en mühim konular arasındadır. Bu hususta, halkımızın bilinçlendirilmesi ve aydınlatılması gerekir.

15. Çocuk Bakımı, Emniyeti ve Özürlülük;

Beklenmedik kazalar, çocukların ölümü veya özürlülüğe itilmesi, hepimizi ilgilendiren konulardır. Amerika` da her yıl 19 milyondan fazla çocuk önlenmesi mümkün kazalardan dolayı tıbbi müdahale beklemekte ve bunlardan 100 bini daimi özürlülük ile karşı karşıya kalmaktadır. Yurdumuzda her yıl, 2500 çocuk 1-5 yaş arası, önlenebilir kazalar nedeniyle hayatlarını kaybetmekte; ve yine bir o kadarı acil tıbbi müdahaleler ile hayata döndürülmekte fakat, ne yazık ki hayatlarını muhtelif özürlülüklerle idame ettirmek zorunda bırakılmaktadır. Bu durumların % 90`ı anne, kardeş veya bakıcılarının ya telefonda yada TV dizilerine daldıklarında, mutfakta veya banyoda meydana gelmektedir. Dikkat edilecek hususlar şunlardır; araçlarda emniyet, çocuk emniyeti sandalyeleri, beşik, yangın, su, oyuncak, bisiklet, oyun yerleri, boğulma, plastikle havasız kalma, düşme ve yaya geçidi kuralları ve gereken uygulamalar..!!!


Nail H. Özerol
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Tıp dünyasına çokca tartışılan bir konu vardır. Hastaları iyleştirmek mi, hasta olmayı engellemekmi? diye. Bunun adına "koruyucu tıp" deniliyor. Bana görede hastalık başlamadan gerekli önlemlerin alınması tıbbın asli görevlerinden biri olmalıdır. Net bir rakam yada bu konuda bir istatistik varmı bilmiyorum ama "zamanında gerekli müdahele yapılmadığı için engelli kalan binlerce belkide milyonlarca kişinin olduğuna inanıyorum."

Hele hele bizim ülkemizde "akraba evliliğinden" kaynaklanan "sakat doğum" oranı inanılmaz derecelerde yüksek. İşte tamda bu noktada koruyu tıbbın önemi bir kez daha önem kazanıyor.

Her konuda erken teşhis çok önemli ayrıca sizinde dediğiniz gibi hastalık başgöstermeden yapılması gerekenler yapılmalı burada tıbbın önemi birkez daha ortaya çıkıyor. Geç kalınması halinde telafisi imkansız sorunları yaşamamıza sebeb olabiliyorlar. Bu bakımdan çok dikkatli ve özverili olmak zorundalar.
 

Sağlık Teknikeri

Üye
Üye
Katılım
Haz 8, 2010
Mesajlar
1,081
Tepkime Puanı
23
Puanları
38
özürlülüğün önlenmesinde koruyucu tıbbın önemi tartışılmaz bir gercekliktir. Koruyucu tıbbın önemini tartışırken birazda şeytanın avukatlığını yapıp tıbbın sakat bıraktığı kişilerin olduğu gerceğinide atlamamak gerekir.


Basit bir hastalıktan hastaneye yürüyerek gidipte hastaneden tekerlekli sandalye ile cıkan binlerce kişi var.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
özürlülüğün önlenmesinde koruyucu tıbbın önemi tartışılmaz bir gercekliktir. Koruyucu tıbbın önemini tartışırken birazda şeytanın avukatlığını yapıp tıbbın sakat bıraktığı kişilerin olduğu gerceğinide atlamamak gerekir.


Basit bir hastalıktan hastaneye yürüyerek gidipte hastaneden tekerlekli sandalye ile cıkan binlerce kişi var.

Haklısınız Sağlık Teknikeri dediğiniz gibi sağlıklı gidip bir engel sahibi olanlarda var hatta ve hatta ufacık bir ameliyat geçirmesi gereken ve bunun sonucunda ölenlerde var.
Şöyle kısacık bir anımı paylaşayım sizlerle

Bir kist ameliyatı geçirmem gerekdiği için hastaneye yattım ameliyathaneye alındım, ameliyat masasındayım anestezi doktoru kilomu sordu bende söyledim ve sonrasını hatırlamıyorum saniyeler içinde bayılmışım. kendime geldiğimde yoğun bakımdaydım boğazımdan sokulmuş bir hortum içimi çekiyor sanki zorlukla gözlerimi açtım ve başımda 2 kişi konuşuyorlardı . söylenenler aynen şunlardı

Hasta kurtuldu midesini temizledik bu hatayı sakın birdaha yapmayın nerdeyse hastayı kaybediyorduk böylesi bir hatayı nasıl yaparsınız meğer narkoz fazla verilmiş ve ölümden dönmüşüm bir dikkatsizlik hayatıma malolacakdı
 
Tekerlekli Sandalye
Üst