Olgunluk...

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Artık eskisi gibi her Hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım. İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun.

Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var.

"Ben demiştim" ,"ben bilirim", "ben zaten anlamıştım", Sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun.

İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor. Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken.

Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de öğrendim gide gele. Boş geçen her saniye değerli artık. Daha yapılacak çok şey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana değilim. Gerektiğinde "HAYIR" demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor.

Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum. Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor. Aileme ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi, anlayış ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor.

Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar. Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir şey öğrenilmiyor.

Yasamışlığın oluşturduğu bir alçak gönüllülükle gülüyorum içimden sadece. Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım. Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popumun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim .

Ayıp, günah yada ne derler korkuları çoktan geride kaldı.
Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor.

Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu. Sonra Sezen'in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun. İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor. Yasamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk.

Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek. İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor. Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor.

Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum.


Can Dündar

941361_563943466984260_1453013691_n.jpg
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Hayat kırkında başlar güzümmmm :)))güllerim bu yazıyı iyi oku lütfennnn...

Kadınların kadın olma yaşı kaçtır?

Yanıt : kırklı yaşlardır sevgili dostum :)


Gençlikte yıllar zor geçer. Dış etkenler bir yana hele içimizdeki fırtınalar dinmek bilmez. Dış etkenlerin başında parasızlık gelir. Aileyle yaşamanın getirdiği zorluklar. Aileyle birlikte olmanın keyfini bilemediğimiz yıllar. Çünkü onları sadece baskı unsuru olarak görürüz. Gerçekte öyledir de. Çünkü tehlikeleri onlar gördüğü için bizi sürekli uyarırlar. Biz de bu uyarılardan hiç keyif almayız. Özgür olmak isteriz. Kararlarımızı kendimiz vermek isteriz. Ama buna asla müsaade etmezler. Flört etmek isteriz, yakalanacağız diye ödümüz kopar. Çünkü ağabeyimiz ya da babamız gördüğünde nasıl kıyametler kopacağını düşünmek bile istemeyiz. Ağız tadıyla bir flört bile edemeyiz. Hadi kaçamak yapıp flört ettik ama ona sevdiğimizi söyleyemeyiz. Çünkü sevdiğimiz ya bizi bırakır giderse diye düşünürüz ya da bizi hafif kız diye tanımlar diye ödümüz kopar. Doya doya seni seviyorum diyememenin sıkıntısını yaşarız.

Ya içimizdeki fırtınalar. Kendine güvensizlik. Kendini beğenmeme. Ya burnum kötüdür, ya biraz şişmanımdır ya da derdimi bir türlü anlatamıyorumdur. Kendimi iyi ifade edememenin sıkıntısını yaşıyorumdur. Ya yasak bir aşk yaşıyorumdur ya da sevdiğim beni sevmiyordur. Arkası arkasına gelen sorunlar yüzünden gençliğimizin en güzel yılları heba olup gider.

Yaş 35-40’ı geçtikten sonra bazı baskılardan kurtuluruz. Özgürlüğümüzü elimize almanın keyfi ile yüzümüz gülmeye başlar. Kendimizi iyi tanımanın getirdiği rahatlık yüz hatlarımıza yansır. Anne baba ile ilişkilerimiz düzelir. Onların kıymetini anlamaya başlarız. Kendimizi iyi ifade etmenin keyfini yaşarız. Artık fiziksel kusurlarımızı kabul edip kendimizi severiz. Canımız istediği zaman ağlamaya utanmayız. Her yerde kahkaha atmaya da utanmayız. Sevdiğime seni seviyorum dersek ya beni bırakır giderse diye aklımızdan bile geçmez. Eğer giderse güle güle deriz ve üstüne bir de kahkaha patlatırız...

Biri bizi terk edecek diye oturup üzülmeyiz. Zaten terk de edemez. Çünkü artık hoş bir kadın olmuşuzdur. Kadınlığın doruğunda yaşıyoruzdur. Benden daha iyisini mi bulacaktır. Birini ancak ben bırakırım, beni bırakıp gidemezler. Çünkü ben eğlenceli, akıllı, bilgili tam bir cemiyet kadını olmuşumdur. Yani artık vazgeçilmezim. Hani bir söz vardır; Bazı insanlar odadan çıktıklarında aydınlanır, bazı insanlar da odaya girdiklerinde aydınlanır.

İşte artık odayı girdiğimizde odayı aydınlatan kadınlar olmuşuzdur. Korkularımız yok olmuştur. Kariyerimizin en üst noktasına gelmişizdir. Ya da evliliklerimizi sorgulamışızdır. Mutsuz ise bunun çaresini bulacak cesaretimiz bile vardır artık. Doğru ve yanlışlarımıza karar vermişizdir. Yanlış yaptığımız zaman bunu itiraf etmekten çekinmeyiz. Hatta yanlış yapmaktan bile korkmayız artık. Sarhoş olduğumuzda da itiraf ederiz. Hayatı doya doya yaşadığımız bir dönem başlamıştır.

Bazı kadınlar bu dönemi yaşlılık olarak görür ve hayatı kendilerine zindan ederler. Oysaki ben bu dönemin kadınların en kadın olduğu yaş olarak düşünüyorum. Bu düşündüklerimi bir erkeğin kaleminden çıkmış bir yazıda okuyunca çok hoşuma gitti.

Sabah gazetesinde Kazım Kanat köşesinde şöyle yazmış: “Bir kadına ‘Kadınların kadın olma yaşı kaçtır?’ diye sorabilseydim, acaba şöyle cevap verirmiydi. ‘Ekonomik açıdan özgürler. Ne istediklerini biliyorlar. Hayatla kavgalarını bitirmiş, hatta onunla barışmışlar bile. Ne estetik kaygısı, ne “Kim ne der?” duygusu…Oldukları gibi..Kimseden çekinmeden, ürkmeden. Birilerine hesap verme endişesi duymadan. İçlerinden geleni yapacak kadar hoyratlar. Zil zurna sarhoş olup ‘ben sarhoşum’ diyecek kadar.. Bu kadınlar, yılları geride bırakmışlar sadece, hayatı değil!”

Evet Kazım Kanat’ın dediği gibi 40 yaş üstü kadınlar sadece yılları geride bıraktık ama hayatı asla. Hayatı doya doya yaşıyoruz. Şimdi daha mutluyuz...


18216_492343607477580_2144755665_n.jpg
 

güz gülleri

Üye
Üye
Katılım
Ocak 14, 2013
Mesajlar
914
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
şimdi Tam zamanı :) bekle beni hayat! başın dertte :D :D
 
Tekerlekli Sandalye
Üst