Otizm'li Çocuk ve Yetişkin Dahi İnsanlar!

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
press_release_distribution_0018879_659.jpg



Son zamanlarda dünyada tüm ilgiyi üstüne çeken 12 yaşındaki çocuk dahiyi duymuşsunuzdur. Bu çocuk 12 yaşındaki Jacob, bir tür otizm çeşidi olan asperger sendromuyla doğmuş.. Ancak farklı oluşu onu tam bir deha yapmış. Matematik zekâsı, Einstein’dan bile yüksek. Kendini de izafiyet teorisinin eksikliğini kanıtlamaya adamış.?!

215342_159151964144119_104052762987373_354980_5612853_n.jpg


Arkadaşları, yaşıtları değil. Dört yıldır okuduğu üniversitede astrofizik sunumları yapan bu küçük dâhinin rakibiyse, Albert Einstein... Jacob, Einstein'ın izafiyet teorisinin yanlış, daha doğrusu eksik olduğunu kanıtlama peşinde. Bir tür otizm çeşidi olan asperger sendromuyla dünyaya gelmiş dahi çocuk, Bing Bang'i, yani dünyanın nasıl oluştuğunu yeniden açıklayan bir matematik teorisi üzerinde de çalışıyor.

YALNIZ DETAYLAR KALDI

Albert Einstein'ın matematik IQ'su 160, Barnett'ınki ise 170... Jacob'a göre Einstein dünyanın nasıl meydana geldiğini matematiksel olarak açıklarken bir yerlerde yanlışlık yaptı.

Yani dünya, 14 milyar yıl önce meydana gelen büyük patlamadan (Big Bang) sonra oluşmuş değil. Dünyanın oluşmasına neden olan karbon gazının ortaya çıkmasını sağlayan başka bir mekanizma var. Ama ne.?!

İndiana Üniversitesi-Perdue Üniversitesi Indianapolis'te (IUPUI) astrofizik ve yüksek matematik derslerine giren Jacob "Detaylar üzerinde çalışıyorum" diyor. Kendi teorisini anlatan videosunu izleyen dünyanın en ünlü astrofizikçilerinden Scott Termaine'e göre de doğru yolda ilerliyor. Eğitim hayatı boyunca matematiği zayıf olan annesi Katherine Barnett, oğlunun "öylesine bir şeyler mi karaladığını" yoksa "gerçek bir deha mı olduğunu" anlamak için kaydettiği videoyu, Einstein'ın da okuduğu Priceton Üniversitesi İleri Araştırmalar Enstitüsü'ne göndermiş.?!

Termaine'den anneye şöyle bir e-posta gelmiş;

"Üzerinde çalıştığı, astrofizik ve kuramsal fiziğin en zor sorularından biri. Bu sorunun cevabını veren herkes, Nobel Fizik Ödülü için kuyrukta demektir."

170 olan IQ'suyla Einstein'ı bile geride bırakan dahi çocuk, 8 yaşında Indiana Üniversitesi'nde astrofizik dersleri almaya başladı. Şimdi 12 yaşında ve astrofizik dersleri vermeye başladı.

Bir haftada matematik, geometri ve trigonometri öğrenen Jacob'ın hızla aşama kaydetmesi üzerine, kendisine doktora teklifleri yağıyor. Jacob'un annesi Kristine Barnett, oğlunun yeteneklerinin kendisini de şaşırttığını söylüyor.

RAKAMLARI SEVMEYEN BİR AİLENİN ÇOCUĞU

Anne Kathrine Barnett ve eşi için matematik, içinden çıkılması güç bir sorun. Jacob evde zaman zaman üzerinde çalıştığı problemleri anlattığında, boş gözlerle bakmaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden. Jacob Barnett, dünyanın nasıl oluştuğu konusunda bir matematik teorisi üzerinde çalışıyor. Oğlunun yeteneklerinin kendisini de şaşırttığını söylüyor. Anne Barnett, "5 yaşındayken 5 bin parçalık yapbozları çözüyordu. Geleceğin en önemli bilim insanlarından biri olacağına eminim" diyor.

Anne ve babası içinse matematik hâlâ 'zorlu' bir iş. Ancak sayılar Jacob'ı, Jacob da sayıları rahat bırakmıyor. O yüzden geceleri Jacob'a uyku yok... O da uykusuz geceleri, kendi Bing Bang teorisi üzerine kafa yormaya ayırıyor.

DOGGIE HOWSER GİBİ

Şimdi sınıf arkadaşları 18 yaşında... Dâhilerin insanlarla iletişimin zayıf olduğu sanılsa da onun arkadaşlarıyla ve profesörleriyle arası çok iyi. Astrofizik profesörü John Ross, Jacob'ın herkesin ağzını açık bırakan olağanüstü sunumlar yaptığını, herkesin susup onu dikkatlice dinlediğini söylüyor. Biyokimya öğrencisi Wanda Anderson ise sınıf arkadaşını, 1990'larda ABD'de yayınlanan bir TV dizisi karakteri olan "Doggie Howser"a benzetiyor. Aktör Neil Patrick Harris dizide, 14 yaşında Priceton Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olan ülkenin en genç doktorunu canlandırıyordu.
 
F

Fırtına

Guest
Asperger’li Uluğ Özaydınlık!

-keske-hakkimi-nasil-aldilarsa-ozrumu-de-oyle-alabilselerdi--1585481.Jpeg



Uluğ Özaydınlık’ın Asperger Sendromu ile yaşamayı anlattığı “AS’li Yaşam” şiirinden bir bölüm;

“...Yalnız görünüyordum... Çevremdekileri fazla anlamıyordum... Anlamamamın sebebi... Kalite anlayışım... Bunu yapış şeklimde... Hiç de medeni olmayan... Anlaşmayı denedim, denedim, denedim... Başarısız olunca... Onlar kendi mutluluk anlayışında... Mutlu olsunlar diyerek kendi hallerine bıraktım...”


http://engelliler.gen.tr/f67/keske-hakkimi-nasil-aldilarsa-engelimi-de-oyle-alabilselerdi-9430/
 
F

Fırtına

Guest
uluğ,

şiirin çok güzel ve çok beğendim... kelimelerde kendimi buldum... yalnız değilsin... bende çevremdeki bazı insanları anlayamam... hele çevremdeki bazı insanlar beni hiç anlayamaz... sebebi...; dediğin gibi...; kalite anlayışım-ız... ve başarısız olmak / kaçınılmaz.?! en iyisi, herkesi kendi haline bırakmak.?! sevgili uluğ :)
 
F

Fırtına

Guest
Buğra Çankır - Beethoven hayranı müzik dehası!

eb95529b6497b87f8a8747da16c78254_k.jpg



Beethoven hayranı müzik dehası - 15 yaşında... 3 yaşında otizmli olduğu anlaşıldığından beri yoğun eğitim alıyor. 4 yaşında kelimelerin anlamını bilmeden okumayı öğrendi. Hatay Bedii Sabuncu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Bölümünde kaynaştırma öğrencisi olarak eğitimini sürdürüyor. En büyük özelliği, ''Absolute Pitch - Mutlak Kulak'' olarak adlandırılan ''duyduğunu notaya dökebilme'' müzik dehalığına sahip olması... Dünyada bu özelliği taşıyan 664 kişiden biri... Buğra, ''Rain Man Kim Peek'in ilk sırada bulunduğu ''Otizmli Savant Dahiler'' listesine, ''Türkiye'nin piyanist savantı'' olarak dokuzuncu sıradan girdi. ''Dünyanın en iyi müziksel kulaklarından biri'' olmasına rağmen, bugüne kadar otizmli olması nedeniyle müzik eğitimini konservatuvarlarda sürdürme imkânı bulamadı. Buğra, müzik eğitimini İngiliz Kraliyet Ailesi Müzik Okulları'nın müfredatı ile ve aldığı özel derslerle sürdürüyor.






Kendi vatan!ında kabul görmeyen, dünyada kabul gören yetenekli Buğra arkadaşımız.?!
 
F

Fırtına

Guest
Dahilerin Sırları Ne.?!

ALBERT-EINSTEIN-245x300.jpg



Çalışkan, başarılı öğrencilerin aksine, dáhilerin aklında fikirlerin birdenbire, ani bir şimşek çakması şeklinde ortaya çıktığı bilinir. Arşimed banyoya girdiğinde, Newton kafasına “elma” düştüğünde, Einstein parlak bir ışını gördüğünde, Mozart ise yemek sonrası gezintileri sırasında adeta birdenbire esinlenerek buluş ve yapıtlarını ortaya koydu. Günümüzde bilim dünyası, teknolojinin de sunduğu olanaklarla dahilerin beyinlerinde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor.

Fransa’da Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nden Nathalie Tzourio Ğ Mazoyer ve Louvain Üniversitesi’nde, bilişsel nöropsikoloji biriminden Mauro Pesanti, en karmaşık matematik hesaplamalarını kafasından yapabilen Alman genci Rüdiger Gramm’ın beynini ve aynı zamanda ona yaşıt olan altı deneğin beyinlerini inceledi.

Deney sırasında hem Alman gencin hem de diğerlerinin hesap makinesi kullanmadan, bazı matematik hesapları yapmaları istenerek, kamera görüntüsüyle beyinlerindeki faaliyetler izlendi.

Epizodik bellek;

Bu karşılaştırmada, Alman gencinin beyniyle diğer deneklerin beyinlerinde harekete geçen bölgeler arasında önemli farklılıklar olduğu gözlendi. Deney sonunda beyinde, uzun süreli bellekte etkin olan beş bölge gözlendi.

Buna göre, altı deneğin beyninde, en çok on veriyi içerebilen sınırlı bir bellek ortaya çıkarken, Alman gencinin çok daha fazla miktardaki veriyi aklında tutabildiği gözlendi. Araştırmacılar bu durumu, bilgisayarların hard Ğ diskiyle karşılaştırılabileceğini kaydettiler.

Bu deneyde elde edilen sonuçlar, Mauro Pesanti’nin birkaç ay önce yayınladığı Mathematical Cognition adlı çalışmasındaki verileri de doğruluyor. Pesanti burada, psikolojik bir araştırmadan yola çıkarak, Alman gencinin uzun matematik hesaplamalarını doğrudan belleğinde tutabildiğini gösteriyordu.

“Epizodik” olarak adlandırılan bu tür belleğin, kişinin bireysel deneyimleriyle yakından bağlantılı bir özellik taşıdığı gözlendi.

Beyinde egzersiz etkeni;

Bu deneyler, uzun süreli bir egzersizin belli bir konuda beyinde harekete geçen bölgeleri değiştirebileceğini gösterdi. Buna göre, bir mantık problemini çözmeleri istenen deneklerden yüzde 90′ının algılama hatası yaptıkları gözlendi.

Bu gruba daha sonra bu yanlışı düzeltmelerini öngören bir egzersiz programı uygulandı. Sonuçta kamera görüntüleri, daha önceki problemleri yanlış yanıtlayanların yüzde 90′ının, bu kez farklı beyin bölgelerini etkinleştirerek doğru yanıt verebildiklerini ortaya koydu. Bu veriler kişinin, yoğun bir egzersiz programının ardından, sadece bilişsel stratejilerini değil beynin faaliyetlerini de kökten değiştirebildiğini gösterdi.

Tüm bu deneylerden elde edilen sonuçlar da bilinen tüm dahilerin, zamanının tümünü belli bir konuya ayırıp böylece farklı yetenekler ortaya koyabilen, başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen manyaklar olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

Telafi mekanizması mı?

Gerçekten de, biraz kaba bir tabirle “Ebelek bilim adamları” görüşü bu deneylerden elde edilen verilerle örtüşüyor. Bu kişiler, müzik, matematik, resim v.b. alanda olağanüstü bir yetenek sergilerken, diğer konularda vasat bir zeka düzeyine ulaşabiliyorlar.

Hatta tek bir konuya odaklanmak (örneğin, otistlerde görülen takvimlerdeki günleri ezberleme gibi) bir organın yetersizliği sonucu dış dünyayla ilişkilerini geliştirememekten de kaynaklanabiliyor. Buradan yola çıkarak, dünyada iz bırakmış kişilerin dehaları bazı kapasitelerindeki eksiklikleri gidermeye yönelik bir telafi mekanizması şeklinde açıklanabilir mi?

Nitekim Einstein’ın çok geç konuşmaya başladığı, hatta olgun yaşta bile düşüncelerini sözcüklerle ifade etmede zorlandığı bilinen bir gerçek.?!

Entelektüel kapasite;

College de France’dan nörobiyolog Jean Ğ Pol Tassin, entelektüel kapasitenin gelişmesinde psikolojik ve çevresel faktörleri inkár etmemekle beraber, “zeká”nın oluşumunda genetik yapının belirlediği organik özelliklerin altını çiziyor. Tassin zekánın işleyişinde iki farklı yöntemin rol oynadığına dikkat çekip bunları örneksemeli ve bilişsel olarak açıklıyor.

Örneksemeli yöntemde bilgi Ğörneğin, bir yüz Ğ, kişinin farkına varamayacağı kadar son derece hızlı bir şekilde işleniyor. Bilişsel yöntemde ise tam tersine, bilgi kalıcı olup bilinçli bir şekle bürünüyor. Bilişsel yöntem prefrontal korteksten kaynaklanıp bu bölgenin olgunlaşmasıyla gelişiyor.

Bazı kişiler de organik kapasiteleri daha elverişli olduğu için bilişsel yöntemlerle öğrendikleri bilgileri diğerlerine göre daha uzun süre akıllarında tutabiliyorlar.

Zeká aynı zamanda yavaş ve bilinçli bilişsel yöntemden örneksemeli yönteme ya da tersine bir geçişi de kapsıyor. Nitekim Alman gencinin kendisine verilen matematik hesaplarını kafasından hemen yapması, diğerlerinin ise bilişsel yöntemle uzun uzun düşünmesi buradan kaynaklanıyor. Bu örneksemeli yöntemdeki gelişme de uzun süreli bilişsel çalışma sonucu sağlanabiliyor.

MANİKDEPRESİF PSİKOZDAN ANFETAMİNLERE

Schumann, Van Gogh, Virginia Woolf, Edgar Poe, Gustav Mahler, Alexandre Dumas, Hemingway, Paul Gauguin... Bu ünlülerin hepsinin dehaları dışında ortak noktaları manikdepresif psikoz hastalığına sahip olmalarıydı. Bu hastalık çok büyük heyecanlar (manyaklık evreleri) ve aşırı ruhsal çöküntü (depresyon evreleri) dönemlerini içerir. Sıradan insanlarda yüzde 1 oranında görülen bu hastalık, sanatçılarda oldukça yüksek bir oran olan yüzde 10′lara varabilir.

Manyaklık evresinde kişiler kendilerini mutlu hissedip, yoğun bir entelektüel aktivite sergileyebiliyor. Bu süreçte büyük miktarda noradrenalin salgılanmasına tanık olunur.

Sağlıklı bir kişide manyaklık evresine eşdeğer bir evre yapay yollardan, anfetamin aşılanarak da yaratılabilir. Böylece bilişsel kapasiteleri iyileştiren noradrenalin salgısı sağlanır. Ancak bu yoğun uyarı sürecinin ardından nöronlar hemen hemen etkisizleşir ve kişinin entelektüel faaliyetlerinin neredeyse tamamen durduğu depresyon süreci ortaya çıkar. Ayrıca anfetaminin etkisi altında bilişsel kapasitenin iyileşmesi yapay bir durumdur.

Nitekim, Alman gencinin matematikteki, Chopin’in müzikteki dehası da buradan kaynaklanıyor. Bu nedenle de doğuştan gelen ya da sonradan edinilen yetenekler arasında ayrım yapmak zorlaşıyor.

Fikirlerin çakması;

Günümüzde kişinin yaratıcılığını fiziksel olarak ölçmek mümkün olmasa da dahilerin deneyimleri bilim adamlarına bu konuda önemli ipuçları sağlıyor. Nitekim Einstein ve Poincare, yaratıcılık süreçlerini anlatan pek çok metni kaleme aldılar. Her ikisi de her şeyden önce yaratıcılığın ani bir şimşek çakması şeklinde ortaya çıktığına vurgu yaptı. Dehanın bilinçli ve uzun bir çözümleme sürecinden çok, her tür mantık ve rasyonalizmden uzak, ani bir bilişsel atak ve aydınlanma anının ürünü olduğunu dikkat çekildi.

Poincare de yaratma sürecini dört ayrı evrede tanımlıyor; bunlar;

- Sindirme,

- Hazırlık dönemi,

- Aydınlanma ve;

- Açıklama şeklinde sıralanıyor.

Sindirme, kişinin bilinçli olarak sorunu özümseyeceği dönemi kapsıyor. Daha sonra ise, önceden edinilmiş olan veriler bilinçsiz bir şekilde ilerlerken kişinin bunları “ele aldığı” evre geliyor. Üçüncü aşama olan “aydınlanma” süreci ise çözüm aniden, beklenmedik bir anda ortaya çıktığı için en çarpıcı evre olarak tanımlanıyor.

Son evre olan “açıklama – doğrulama” ise, belli bir mantık çerçevesinde fikirlerin birbirlerine eklemlenmesiyle “aydınlanma” evresindeki içeriğin rasyonel terimlerle ortaya konulmasını sağlıyor.

Bilinç yeterli mi?

Scienve et Vie dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, tüm bu süreç de, ani çözümleme olarak tanımlanan olgunun gerçekte, bilginin uzun süreli bilinçsiz işlenmesinin ürünü olduğunu gösteriyor.

Yaratıcılık sürecinde “sezgi”yi de bilimsel olarak tanımlamak gerekiyor. Nörobilim uzmanı Claire Petitmengin L’Experience intuitive adlı yapıtında, bazı sorunların çözümünde bilinçsiz, bilişsel mekanizmaların rasyonel, bilinçli düşünceden çok daha etkili olduğunu belirtiyor.

Bilinçli düşünce daha çok önceden belirlenmiş, bir dizi algoritma uygulaması gerektiğinde etkili olabiliyor. Örneğin, bir dizi rakamın olduğu sayılarla uzun bir toplama işlemi gerçekleştirebilmek için bu unsurdan yararlanılıyor.

Ancak yaratmak gerektiğinde salt bilinç yeterli olmuyor. Anglo Ğ Saksonlar, belli bir mantık zinciri çerçevesinde çözümlenemeyecek, düşüncelerde süreklilik gerektirmeyen sorunları “insight problems” olarak adlandırıyorlar. Saf mantık ve kesin kurallar gerektirmeyen bilinçsiz düşünce bu süreksizliğe olanak tanıyor.

Darwin’in dehası;

Darwin Arşimed’den farklı olarak ani bir şimşek çakması sonucu değil fikirlerinin uzun bir olgunlaşma sürecini tamamlamasının ardından doğal seleksiyon teorisini açıkladı. 1831-1836 yılları arasında Beagle gemisiyle Galapagas adalarına giden Darwin, kendi selefleri Lamarck ve dedesi Erasmus, özellikle de İngiliz ekonomist Malthus”un toplulukların çoğalmasıyla ilgili görüşlerini de katarak yeni türleri inceledi. Sonunda, 1859 yılında insanın kendi türüne bakış açısını kesin olarak değiştirecek teorisini ortaya koydu.

Arşimed’in Evrekası;

Arşimed, ağzına kadar suyla dolu hamamında nesneleri batırırırken aniden kafasında bir şimşek çakar; batırılan cisimler yukarıya doğru yönelen ve hamamdan taşan suyun ağırlığına eşdeğer dikey bir kuvvete maruz kalmaktadır. Arşimed o andan itibaren buluşunu duyurmak için hamamından fırlayıp çırılçıplak ve ıslak bir şekilde Sirakuza’nın sokaklarında koşmaya başlar. Bu hikayenin doğru olup olmadığını kimse bilmese de Arşimed’in çığlığı yeni buluşların peşinde koşan araştırmacıların kulaklarında çınlamaya devam ediyor.

DAHİLERİN DEHAYLA İLGİLİ SÖZLERİ

Thomas Edison; “Deha yüzde 1 esinlenme, yüzde 99 ise terlemeden ibarettir.”

Goethe; “Kişinin bilmediği ya da hiçbir şekilde fikrinin olmadığı düşünceler gece kafasının labirentlerinde dolaşır.”

Poincare; “Mantığımızla kanıtlar, içgüdülerimizle yaratırız.... Geometri ya da herhangi bir başka bilim için salt mantıktan daha fazla şeyler de gerekir. İçgüdü dışında da bunu tanımlayabilecek başka bir sözcük yok.”


sinir.org
 
F

Fırtına

Guest
Samed Selek: Otizm'li Ressam!

smt2.jpg



Samed Selek 1999 İstanbul doğumlu... Samed’e 2,5 yaşındayken otizm tanısı konuldu... Erken teşhis sonucunda 3.5 yaşında özel eğitime başladı... O eğitimin her engeli aşacağı söyleminin haklılığını ortaya koyan resimler yapıyor... Ona artık “otizmli ressam” diyorlar... Resimde çok başarılı olmasının yanı sıra müzikte de yetenekli... Gitar, org, darbuka, ağız armonikası ve birçok müzik aletini çalabiliyor.

İşte “otizmli ressam”ın eserlerinden bazıları...;




otz5.jpg


otz3.jpg


otz1.jpg


thumb.php


otz4.jpg



(Not: Resimlere ulaşmamızı sağlayan Zihinsel Engelliler Platformu’na teşekkür ederiz...)
 
Tekerlekli Sandalye
Üst