Panik Atak hastalarına tavsiyeler

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Uzmanlar, çağın hastalığı olarak nitelendirilen ve özellikle şehirlerde yaşayan insanlarda görülen panik atak hastalığının ile mücadele etmek için panik atak hastalarına yediklerine ve içtiklerine dikkat etmeleri konusunda uyardı.

Panik atak yaşayan kişilerde, kalp krizi geçirme hissi ve ölüm duygusu olarak ortaya çıkan panik atak nöbetleri, hastalığı yaşayanları günlük yaşamında zorluyor. Uzmanlar yaptıkları açıklamalarda panik atak geçiren kişilerin yediklerine içtiklerine ve uyku düzenlerine dikkat etmeleri gerektiğini belirttiler. Uzmanlar, yaptıkları açıklamalarda; “Panik atak hastalığı içinde bulunduğumuz teknoloji çağının getirdiği bir rahatsızlık. Nöbet geçiren kişiler genelde kalp krizi geçirdiklerini düşünürler.

Bu durumda nabız hızlanır, tansiyonda iniş çıkışlar, daha ziyade yükselme yaşanır, terleme olur, kana geçen fazla miktarda adrenalinden dolayı extremitelerin ısı derecesi düşer, el ve kollarda uyuşmalar olur, vücut beyinden gelen alarma karşı üst düzey savunmaya geçer ve nöbet geçiren kişiler kendilerini hastaneye zor atarlar.

Ancak, yapılan tetkiklerde geçirilen nöbetin kalp krizi olmadığı anlaşılır. Her yaştan insan bu hastalığa yakalanabilir. Stresli ve yoğun iş ve okul yaşamına sahip kişilerde bu hastalık daha çok ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandılar.


Uzmanlar, panik atak hastalarının yiyecek ve içeceklerine dikkat etmeleri gerektiğini kaydettiler. Uzmanlar, “Panik atak hastaları özellikle alkollü ve kafeinli içeceklerden uzak durmalı. Alkol ve kafeinin paniği tetikleyici özelliği bulunmakta. Daha çok muz,üzüm, ceviz, kuruüzüm, ıspanak gibi meyva ve sebze ağırlıklı beslenmeliler” dediler.


Haber Fx
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Panik atak "Geliyorum" diyor!

Panik atağın aniden ortaya çıkmadığı, yaklaşık bir saat önce belirti vermeye başladığı bildirildi...


Alman Aerztezeitung gazetesinin haberine göre, Dallas'taki Southern Methodist Üniversitesi araştırmacıları, panik atak hastalarının kriz geçirmeden bir saat önce psikolojik belirtiler gösterdiğini saptadı.

Panik atak hastalarına, solunum frekansını, kalp ritmindeki değişiklikleri, kan gazları karbondioksit doygunluk oranı ve terlemeyi belirlemek için derinin geçirgenliğini ölçen bir cihaz takan bilim adamları, hastaların ataktan yaklaşık bir saat önce psikolojik açıdan stabil olmayan bir duruma girdiklerini gördü.

Ataktan önce hastaların kalp ritminin yükseldiği, solunumun yüzeyselleştiği ve krizden hemen önce karbondioksit partiyel basıncının büyük artış kaydettiği saptandı.

Araştırmayı yürüten Dr. Alicia Meuret, karbondioksit partiyel basıncındaki bu ani artışın hastada boğulma hissi yaratarak, krizi tetikliyor olabileceğini söyledi.

Bilim adamları, panik atak hastalarında krizin belirtilerinin tespit edilmesi halinde ilaçla müdahale ederek, atağın önleyebilmeyi ümit ediyor.

AA
 

ural25

Üye
Üye
Katılım
Tem 23, 2011
Mesajlar
32
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
bu araştırma sonucuna katılıyorum.panik atak yada depresyon önceden kendini hissettiriyor.geliyorum diyor.ama anlamak ve tedbir almak biraz güç.bulunduğumuz ortam,yaptığımız iş yada o an ki durum bunu farketmemize engel oluyor.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Panik Atak "Kendine Gel Mesajıdır"

Panik Atak insanın kendini kandıramaması sonucu ortaya çıkan insan doğasının normal bir sonucudur.
Haber: Panik Atak 'Kendine Gel Mesajıdır'

Bilim Adamları Panik Atağı Yok Ettiğini Açıkladı!

Son yılların moda hastalığı panik atak insanın kendini kandırmak için ne kadar çaba sarfettiğini göstermesi açısından son derece önemlidir. Aslında kendini kandıramadığı dersek daha doğru. Çünkü, insan herkesi kandırabilir de kendini kandıramaz. Panik Atak denilen hastalık insanın kendini kandıramaması durumunda ortaya çıkan insan doğasının normal bir sonucudur.


İnsan çevresindekileri, kendisini, "mutluyum benim bir şeyim yok, herşeyim var, evim arabam, eşim ,çocuklarım, mutsuz olmak için bir nedenim yok diye kandırmaya çalışır. Daha çok dışarıdan rahatı yerindeymiş gibi görünen kişilerde görülür, sanatçılar, orta ve üstünde sosyo-ekonomik düzeyde olanlar, ve bir de en önemlisi genellikle 30 yaş üstünde başlar.(Çocuklarda görüleni ebeveyni model alma yoluyla geçer) Şiddeti de yaş ilerledikçe artar, 90 yaşındaki teyzenin panik atağı en üst seviyededir. Acaba neden ? Çok açık değil mi ? Ölüyorum ve fazla vaktim kalmadı...


Kimse kendini kandırmaya çalışmasın, insan kendini kandıramaz, Çünkü beyin içinde ne olup bittiğinin farkında.Beyin farkında olduğu için insanın kendisine içerden bir mesaj gönderir ;


" Ayağını denk al, Kendine gel, Herkese mutluyum numarası çekme, Kimseyle paylaşamadığın duygular var, güçlü görünmeye çalıştığın, bastırdığın bütün duygular... Herkesi kandırabilirsin ama beni asla... Sana içeriden bir vururum nefesin kesilir, başın döner, yerinden kalkamazsın!


Ruhsal aygıtın insanı savunmak için doğal bir ayar mekanizması olan ve konuşma diline döktüğüm duruma Psikoloji dünyası "Panik Atak" der.


Belirtiler yaş ve kişiye göre değişmekle birlikte aşağıdakilerdir ;


Göğüs ağrisi yada göğüste sıkışma


çarpıntı, kalbin kuvvetli yada hızlı vurması


Terleme


Nefes darlığı yada boğulur gibi olma


Soluğun kesilmesi


Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecek yada bayılacak gibi olma


Uyuşma yada karıncalanma


Üşüme, ürperme yada ateş basması


Bulantı yada karın ağrısı


Titreme yada sarsılma


Kendini yada çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme


Kontrolünü kaybetme yada çıldırma korkusu


Ölüm korkusu


Bu belirtileri insan beyninin uyarı sistemi yapar ama insan hala organik bir neden arayıp değişik doktorlara gider, yani hala kendini kandırmaya çalışır.


Bu belirtilere kulak vermek lazım, aslında ruhsal aygıt rahatsızlığını böyle dile getirmektedir. Yani bu insanın kendi ruhsal aygıtının insanı uyarı mesajıdır.


Ruhsal aygıt diyor ki, sen beni bu kadar rahatsız edersen, ben de seni rahatsız ederim.


Peki o zaman ruhsal aygıtın bu kadar rahatsız olamasına yol açan etmenler neler ?


İnsan bazen kendini, hayatını, yaşama stilini nasıl ayarladığının farkında değildir. Ne yaptığını, nerden gelip nereye gittiğini, neden ve nasıl yaşadığını farkedemez durumdadır, ya da farketmek istemez ya da zaten normal olanın bu yaşantısı olduğunu zanneder. Ben de herkes gibi alışveriş yapıyorum, eğleniyorum, tatile çıkıyorum, çevre tarafından seviliyorum, param var ya da daha çok olsun diye çalışıyorum zanneder.


Aslında bu yaşama stilini dışsal faktörlere göre ayarlamanın ya da herkes gibi olmanın normal olup olmadığına karar veren başka bir mekanizma var :

"İNSAN DOĞASI"



Ruhsal aygıt diye tanımladığımız mekanizma ayar yapar ve senin bu yaşama stilin benim doğama aykırı der ve uyarır. Psikoloji bu duruma "defence mechanism" savunma mekanizması der. Sonra biz bu uyarıyı görür ve bu insanın nasıl kendisine zarar verdiğini anlamaya çalışırız buna da " PSİKOTERAPİ" denir.


İnsan Doğasının kabul etmediği hiçbir yaşam sitili varlığını devam ettiremez.


Sözün özü, Panik Atak çağımız hastalığı denmesinin nedeni de bu yaşadığımız çağın insan doğasına aykırı bir sistem dayatmasıdır : " KAPİTALİST, REKABETÇİ, HERKESİ GEÇ, ALTTA KALANIN CANI ÇIKSIN ! YA DA ALTTA KALMA CANIN ÇIKAR !!!


Başka nedenler de var elbette, çocukluk çağı travmaları, anne-baba tutumlarına bağlı bağlanma sorunları, onaylanma ihtiyacı, koşullu sevgiye maruz kalma. Burada da aynı mekanizma işler ; bastır, kendini ve başkalarını kandır.


Tedavi için insanlar ilaçlanmaktadır. Efendim sistem böyle ! Al antidepresanı otur aşağı, makina olmaya devam et. Çalışıyormusun, karnın doyuyor mu, işin var mı, mutlu olmalısın yeter işte!! :)


İlaçlama yapanlar şu işi yapar : "İnsan doğasına aykırı bir hal olur, insan bu duruma bir tepki verir, sonra Onlar buna bozukluk der sonra, insanın doğal olarak verdiği mesajı anlamaz ve o tepkiyi söndürmek için ilaclar. Yaşam sitilinde bir değişikli yapmaya gerek duymaz, ilaç semptomu söndürünce herşeyin yoluna gireceğine inanır.


Psikoterapistler şu işi yapar ; "İnsan doğasına aykırı bir hal olur, insan bu duruma bir tepki verir, sonra biz bunu " yolunda gitmeyen insan doğasına uygun olmayan bir yaşam sitili var" diye algılayıp , insanın yaşamında yeniden düzenleme yaparız. Ruhsal aygıt rahatlar ve semptom vermeye gerek duymaz. Herşey yoluna girer.


Halkın diliyle anlatmaya çalıştığım, Varoluşsal bir kaygı olan Panik Atak, ister ilaçla, ister Bilişsel Davranışçı çalış, ister varoluşçu çalış, kısaca " Kendine gel hayatında işler yolunda gitmiyor, kendini ve başkalarını kandırma " mesajıdır.


Psk. Uğur Demirbaş.
 

AYSUCAN

Üye
Üye
Katılım
Haz 14, 2012
Mesajlar
59
Tepkime Puanı
1
Puanları
0
panik atağa özürlü raporu veriliyor mu? yüzde kaç?
Syg.
 

YassaX

Üye
Üye
Katılım
Şub 21, 2011
Mesajlar
3,458
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
AYSUCAN Hanım ; Rica Ederim ...
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Panik atak yalnızlığa itiyor

Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi (BRSHH) Başhekimi Doç. Dr. Erhan Kurt, panik atak bozukluğu olan hastalarda, agorafobi adı verilen kalabalık korkusu geliştiğini belirterek, panik ataklardan korunmak için devreye giren kaçma ve kaçınma davranışlarının, korku ve kaygı devamına neden olduğunu bildirdi.

Kurt, yaptığı açıklamada, panik atak rahatsızlığının sosyal yaşamı olumsuz yönde etkileyen önemli bir psikolojik sorun olduğunu ifade etti. Panik atak rahatsızlığının, toplumun yüzde 1,5 veya 2'sinde görülebildiğini belirten Kurt, rahatsızlığın kadınlarda erkeklere göre iki kat daha rastlandığını, ergenlik ve 30'lu yaşlarda da zirve yaptığını kaydetti.

Panik atak rahatsızlığının en önemli nedenlerinden birinin stres olduğunu ve ilk atağın kalabalık bir yerde, evde ya da araba kullanırken meydana gelebileceğini belirten Kurt, şunları ifade etti:

''Panik atak geçiren kişiler, o sırada oluşan bedensel duyumlarına bağlı olarak yorum yapıyor. Örneğin, kalp krizi geçirdiğini düşünen bir kişi, acil servise gidiyor. Çekilen kalp elektrosunda bir şey bulunamıyor ancak, bu şikayetlerin nasıl olduğuna dair tatmin edici bir açıklama da yapılamıyor. Hasta, 'şikayetlerimi açıklayacak bir neden yok ama ben de bunları uydurmuyorum ki, acaba aklımı mı kaçırıyorum' diye düşünüyor.''

Yaşadığı bu durumun dehşetinden ürken hastanın, tekrar panik atak geçirmekten ürkerek bedensel belirtilerle daha çok meşgul olmaya başladığını söyleyen Kurt, ''Bu sırada kendince bazı tedbirler alıyor. Panik atağın gelebileceğini düşündüğü yerlere gitmemeye başlıyor, kalabalık ortamlardan uzak duruyor ya da evden çıkmıyor. Sonuçta panik atak hastalarının çoğunda gördüğümüz kalabalık korkusu gelişiyor. Panik ataklardan korunmak için devreye giren kaçma ve kaçınma davranışları, korku ve kaygı devamına neden oluyor'' ifadelerini kullandı.

Panik atak olan hastaların, ''kendimi kontrol edemeyeceğim, bayılacağım, delireceğim, öleceğim, felç olacağım veya kalp krizi geçireceğim'' gibi yanlış yorumlar yaptıklarını da belirten Kurt, ''Yaptıkları bu yorumun doğruluğuna da inanırlar'' düşüncelerini dile getirdi.

''TEDAVİ İÇİN PROFESYONELLERE BAŞVURUN"
Hastalığın temel tedavisinin 'bilişsel davranışçı terapi' olduğunu vurgulayan Kurt, şunları kaydetti:

''İlaç da etkin bir tedavi şeklidir. Ancak, sadece ilaçla tedavi edilen vakalarda panik atak rahatsızlığının yeniden nüksetmesi oranı daha yüksektir. Bilişsel davranışçı terapi de ise hastanın çarpık düşünceleri düzeltilmeye çalışılmakta ve kaçtığı/kaçındığı durumlarla baş etmesi sağlanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, ne yapıldığından çok nasıl yapıldığı önemlidir. Çünkü bilinçsizce yapılan tedavi girişimleri başarısız sonuçlandığında bir adım daha geri gidilebilir. Profesyonellerle birlikte yapılan tedavilerde iyileşme oranları son derece yüksektir. Tedavi sürecinde ilk önce 'Panik', sonra kaçınılmaz olarak eşlik eden 'depresyon', en son da 'beklenti anksiyetesi' iyileşmektedir.''


AA
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Panik atağı kalp kriziyle karıştırmayın

Uzmanlar her insanın stres altında ömrü boyunca 2-3 kez panik atak yaşayabileceğini ancak panik atak halinin kalp kriziyle karıştırılmaması gerektiğini belirtti.

Ani ve beklenmedik durumlarda çarpıntı nefes darlığı, titreme, terleme, elde kolda uyuşma ölüm ve delirme korkusu şeklinde kendini gösteren panik atağını her insanın hayatında 2-3 kez yaşadığını vurgulayan Bursa Doruk Sağlık Grubu Psikiyatri Uzmanı Dr. Yunus Emre Koçak, panik atak geçiren kişinin kalp kriziyle karıştırılmaması konusunda uyarıda bulundu.

ŞEKER VE TANSİYON YÜKSELEBİLİR
Aşırı stres ve yorgunluk dönemlerinde ortaya çıkan hastalığın aslında insan beyninin kendisini korumak için geliştirdiği bir refleks olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Emre Koçak, "Ataklar sırasında tansiyonun yükselmesi normal ve sağlıklı bir tepkidir. Ataktaki hallerine bakarak tansiyon hastası ya da kalp hastası olduğu düşünülmemelidir. Şekeri ya da tansiyonu olan kişinin atak halinde şeker ve tansiyonun yükselmesi normaldir. Bu nedenle doğru nefes kontrol teknikleriyle hastanın atakla nasıl baş edebileceğini bilmesi önemlidir." dedi.

EN UZUN ATAK 10 DAKİKA
Panik atağa etken olan en önemli nedenler arasında aileden birinin ölümü, ayrılık hali ve yalnızlığa sebebiyet verecek her türlü nedenin sayılabileceğini ifade eden Koçak, ölçülebilen en uzun atağın 10 dakika sürdüğüne dikkat çekti. Atak hali daha uzun süren kişilerin arka arkaya birkaç atak birden geçirdiklerini kaydeden Koçak, bunun nedenlerini şu şekilde açıkladı. " Kalp krizi geçirirsem çocuklarıma kim bakar? Annem babam ne yapar? Hastaneye yetiştirebilirler mi? gibi düşünceler atağın üst üste yaşanmasına neden olur."

TEDAVİDE SONUÇ YÜZDE 95 OLUMLU
Hastalığın bilincine varmanın tedavinin olumlu sonuçlanmasında büyük etken olduğunu ifade eden Dr. Yunus Emre Koçak, her insanın ömrü boyunca 2-3 defa panik atağı geçirebileceğini, hastalık sayılabilmesi için bu durumun süreklilik arz etmesi gerektiğini ifade etti. Tedavide ilaca ek olarak terapi uygulandığında sonucun yüzde 95 olumlu olduğunun altını çizdi.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Panik atak kader değil!

Panik bozukluk, düzenli tedaviyle tamamen ortadan kaldırılabilecek bir hastalık



Panik bozukluğu olan hastaların yaşadıkları en önemli sorun, atak sırasında başvurdukları acil servislerden “Bir şeyiniz yok” yanıtını almak. Bu nedenle doktor doktor gezen hastalar var

Türkiye Psikiyatri Derneği Anksiyete Bozuklukları Çalışma Birimi Üyesi Psikiyatr Dr. Şeref Özer, panik bozukluğunun düzenli bir tedaviyle tamamen ortadan kalkabileceğini söylüyor. Tedavide 2 temel yaklaşım bulunuyor. Bunların ilaç tedavisi ve bilişsel davranışçı terapi olduğuna dikkat çekiliyor. Dr. Özer, “En iyi sonuç, bu 2 yaklaşımın birlikte uygulanmasıyla alınır” diyor.

HERKESE İLAÇ GEREKMEZ
Yapılan bilimsel araştırmalarda, panik bozukluğunun ortaya çıkışından, bazı beyin hormonlarının eksikliğinin ya da düzensiz çalışmasının sorumlu olduğu ve yapılan çok sayıda araştırmayla bu sorunun bazı ilaçlarla giderilebileceğinin kanıtlandığı belirtiliyor. Kullanılan ilaçların, panik atakların önlenmesinde ciddi yarar sağladığına dikkat çeken Dr. Özer, “Buna rağmen her hastaya ilaç gerekmeyebilir” diyor. Panik atak sayısı çok fazla olmayan, sosyal ve mesleki işlevlerindeki bozulmanın az olduğu olgularda, sadece terapiyle tedavi de mümkün olabiliyor.

HİPNOTERAPİNİN YARARLARI VAR
Panik bozukluğunun tedavisinde, etkinliği kanıtlanmış antidepresif ilaçlar kullanılıyor. Anksiyolitik etkili bazı ilaçların da yararları olsa da bağımlılık yapıcı etkileri nedeniyle çok tercih edilmedikleri belirtiliyor. İlaç tedavisinin hastalarda yüzde 50100 arasında olumlu sonuç verdiği görülüyor. İlaç tedavisi dışında en etkili yöntemin bilişsel-davranışçı terapi olduğuna dikkat çekiliyor. Bu terapide, panik atak belirtilerine ilişkin yanlış inançların düzeltilmesi, panik atakla baş edebilme eğitimi ve ‘Panik atak gelecek’ endişesiyle geliştirilen davranışların sağlıklı olanlarla değiştirilmesine yönelik alıştırmalar gerçekleştiriliyor. Özer, NLP’nin panik bozukluğunda etkili olduğuna ilişkin bilimsel kanıt olmadığını, hipnoterapininse tedaviyi kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı yararları bulunduğunu söylüyor.

DOKTOR DOKTOR GEZİYORLAR
Panik bozukluğu olan hastaların en önemli sorununun, atak sırasında başvurduğu acil servislerden, “Bir şeyin yok!” denilerek geri gönderilmesi olduğu belirtiliyor. Bu durum hastaların doktor doktor gezmesine neden oluyor. Hastalara geçirmekte oldukları nöbetin zararsız olduğunun, kalplerinde veya ciğerlerinde sorun bulunmadığının, bu durumun onları öldürmeyeceğinin anlatılması gerekiyor.

Panik atak hastasının yakınları ne yapmalı?

* Atak sırasında hasta yakınlarının sakin ve sabırlı olması, hastayla birlikte paniğe kapılmamaları, hastaya kendisine bir şey olmayacağı yolunda telkinde bulunmaları gerekiyor.
* Her panik atak sırasında acile başvurma ya da defalarca tetkik yaptırma isteği karşısında hastaya bunların gereksiz olduğunun anlatılması öneriliyor.
* Hastanın, ‘Panik gelecek’ endişesiyle yapmaktan kaçındığı davranışların düzeltilmesi, uygulamalarında özendirici ve güven verici yaklaşım içinde yardımcı olunması isteniyor.
* Hastanın panik hastalığından kaynaklanan davranışlarını, ‘Naz’, ‘Kapris’ ya da ‘Rol yapma’ olarak değerlendirmemek gerekiyor. Aksine, böyle durumlarda hastaya destek verilmeli.

BAĞIMLILIK RİSKİ
Amfetamin, kokain ve esrar gibi bazı uyuşturucu maddelerin alımı ya da bağımlısı olunan alkol, benzodiazepin ve barbiturat gibi ilaçların kesilmesi halindeki yoksunluk krizi sırasında panik atağa rastlanabiliyor. Panik hastalarının, endişe ve korkularını yenmek ve rahatlamak için, ‘Benzodiazepin’ türevi ilaçları ya da alkolü daha sık almaya başlayıp bir süre sonra dozunu artırarak bağımlı hale gelebildikleri belirtiliyor. Aşağıdaki durumlarda tedaviye direnç artıyor:

* Hastada panik bozukluğuna ek olarak alkol ya da madde bağımlılığının bulunması.
* Hastanın gördüğü sosyal desteğin ya da aile desteğinin az olması ya da hiç olmaması.

Kişiyi uykusundan uyandıran türü de var

UYKU sırasında ortaya çıkan ve kişiyi dehşetle uykudan uyandıran, ‘Uyku panik atakları’ ve ciddi bir ölüm ya da çıldırma korkusu olmaksızın diğer belirtilerle birlikte seyreden, ‘Korkusuz panik atağı’ gibi atak türlerinden söz edilebiliyor. Psikiyatr Dr. Şeref Özer, panik hastalarının en az üçte birinde uykuda gelen panik atakları saptandığını, korkusuz panik ataklarınınsa görece seyrek olduğunu dile getiriyor.

Öleceğini sanırken düzeldi

A.C., 24 yaşında bir hasta. 3 ay önce ev temizliğinden sonra dinlendiği sırada, aniden başlayan kalpte sıkışma, çarpıntı, ter boşalması, nefes almakta zorlukla öleceği korkusuyla eşi tarafından acil servise götürülmüş. Muayeneler sonucu bir şeyi olmadığı söylenmiş ve eve gönderilmiş. Ardından 4 farklı doktora gitmiş ve yine bir şeyi olmadığı söylenmiş. Sonraki günlerde aralıklı olarak 4 atak daha geçirince, kan tahlilinden MR'a kadar her türlü tetkiki en az 2'şer defa yaptırmış. Her an bir krizle öleceğine inanmaya başlamış. Yalnız kalamıyor, sokağa yalnız çıkamıyor, 'Kriz geçiririm' diye ev işlerinden bile uzak duruyormuş. Son gittiği doktorun önerisiyle psikiyatra başvurmuş. Panik bozukluğu tanısıyla tedavi görmeye başlamış. Doktoru tarafından verilen antidepresif ilaçların ve psikiyatrının yön göstericiliğinde, 1 yıl süren düzenli tedaviyle iyileşmiş.

PANİK ATAKLA İLGİLİ DOĞRU SANILAN 5 YANLIŞ

* Atak sırasında hemen ilaç yutulması panik atağı durdurabilir:
YANLIŞ! Atağın süresi zaten kısadır. Bu nedenle etkisinin aynı anda ilaç alınmasıyla ortaya çıkması mümkün değildir. İlacın etkisi ortaya çıkıncaya kadar panik atak çoktan bitmiş olacaktır.

* Bazı gıdalar panik atağa neden olur:
YANLIŞ! Hiç bir yiyecek panik atak geçirilmesine neden olmaz.

* Panik atakları bitince tedavi kesilmelidir:
YANLIŞ! Hastanın tedavisi erken dönemde kesilirse bir süre sonra rahatsızlık yeniden başlayabilir. Bu nedenle panik ataklar tamamen geçmiş olsa bile, tedaviyi ortalama 6-12 ay daha sürdürmek gereklidir.

*Panik bozukluğu tedavi edilemez. Tam tersine bu bozukluk ömür boyu sürer:
YANLIŞ! Panik bozukluğu yeterli süre ve yeterli dozda uygun ilaç tedavisiyle ve psikoterapi uygulandığı zaman tümüyle iyileşebilen bir hastalıktır.

* Panik ataklar sırasında kalbin bu denli hızlı çalışması kalpte gerçek bir zarara yol açar:
YANLIŞ! Böyle bir gösterge olduğuna ilişkin ciddi bir kanıt yoktur.

BUNLARI YAPIYORLAR

Atak nedeniyle görülen başlıca davranış bozuklukları şöyle sıralanıyor:

* Atak sırasında gerekebileceği düşünülen ilaç, su, yakınının telefon numarası gibi şeyleri yanına almak.
* Atakların gelmesine neden olduğu düşünülen şeyleri yapmaktan ya da yiyip içmekten kaçınmak.
* Spor, cinsel ilişki, ev işi ve bazı yiyecek-içeceklerden vazgeçmek. * Zamanının çoğunu hastaneye yakın yerlerde geçirmek, şehirlerarası yolculuklardan kaçınmak.
* Dışarıya çıkarken rahatlamak amacıyla alkol ve ilaç almak.
* Çıldırma korkusu yüzünden kimseye zarar vermemek için kesici aletlerden, yüksek yerlerden uzak durmak.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Panik Atak Kadınlarda Daha Sık Görülüyor!

Son yıllarda halk arasındaki günlük dile de yerleşerek neredeyse depresyonu tahtından indirecek bir semptom olma yolunda ilerliyor panik atak.


"Panik atak hastasıyım", "panik atak geçireceğim" gibi tabirler gün geçtikçe çevremizde daha da yaygın hale geldi. Peki nedir bu panik atak? KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi Uzman Klinik Psikoloğu Merve Büyükkucak Panik atak ile ilgili en çok merak edilenleri açıkladı!

Panik çok ani ve beklenmedik şekilde gelişen, kişiyi çaresiz ve işlevsiz kılan yoğun bir korku ve panik halidir. Bu atakların en büyük özelliği kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, nefes alamama, mide bulantısı, baş dönmesi, el ve ayaklarda uyuşma, titreme, sıcak basmaları gibi birtakım bedensel şikayetlerin bu korku haline eşlik etmesidir. Bu şikayetlerin yanı sıra kişi o esnada kontrolünü kaybedeceğine, bayılacağına, kalp krizi geçireceğine, öleceğine veya kimsenin ona yardımcı olamayacağına dair ciddi endişeler yaşar. Bu ataklar, yaşayan kişi tarafından hem fiziksel hem de duygusal olarak oldukça zorlayıcı ve yorucu deneyimler olarak tanımlanabilir. Öyle ki, atakların sonrasında sakinleşmek ya da atakların etkisinden kurtulmak oldukça uzun süreler alabilmektedir. Zaman zaman bu ataklar gece uykuları sırasında da görülebilir. Gün içerisinde yaşananlara oranla sıklığı daha az olmasına rağmen bu ataklar, kişiyi sebepsiz bir korku ile aniden uykusundan uyandırabilir ve kişinin sakinleşerek kendine gelmesi epey uzun zaman alabilir.

Ataklar daha çok geceleri görülür!

Çok tipik olarak fiziksel bir sebebi olmadan tekrarlayıcı birden çok atak geçiren, yeniden bir atak geçireceğine ve kontrolünü kaybedeceğine dair ciddi korkuları olan ve bu ataklar ışığında davranışlarında çeşitli değişiklikler ve kısıtlamalar yaşayan insanlar bu noktada panik bozukluk tanısı alırlar. Burada ayırıcı tanı konusu önem kazanmaktadır; zira, diğer anksiyete spektrumundaki hastalıklarda, posttravmatik stres bozukluğunda, ya da bazı maddelerin intoksikasyonu ya da geriçekilme reaksiyonlarında da panik atağa benzer seyirler gösterebilir. Ayırıcı tanı tedavini seyri açısında büyük önem teşkil etmektedir.

Panik atak kadınlarda daha sık görülüyor!

Genellikle kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülen ve yaşamın çeşitli dönemlerinde de ortaya çıkmasına rağmen en sık genç yetişkinlikte kendine gösteren panik atağın ortaya çıkışını anlamak üzere günümüzde değin birçok teori ortaya atılmış. Özellikle son yıllarda bu konudaki araştırmaların sayısında artışlar meydana gelmiştir. Bunların en ünlülerinden biri "korkunun korkusu" ya da başka bir deyişle "korkudan korkmak" kavramından yola çıkarak bedensel duyumların bir kez kaygıyla eşleştiğinde takip eden her seferinde bu duyumların kaygı ve korkunun habercisi, tetikleyicisi haline gelebildiğini ifade etmektedir. Bu döngüye ek olarak söz konusu kişi aynı zamanda bedeninde gelişen fiziksel semptomları da bir felaket gibi yorumlamaktadır. Bu yorumlar da kaygı ve korkunun daha da artmasına sebebiyet vererek döngüyü daha da kuvvetlendirmektedir.

Kendini çok dinleyen Panik atağa daha yatkın!

Panik atak aynı zamanda son yıllarda kaygıya duyarlılık kavramı ile de ilişkilendirilmektedir. Buna göre son yıllarda yapılan birçok yabancı kaynaklı araştırma vücudundaki değişimlere hassas olan, fiziksel semptomları felaket olarak yorumlamaya daha yatkın olarak tanımlanan kaygı hassasiyeti yüksek insanların panik atak geçirme risklerinin bu hassasiyeti daha az olan insanlara göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bunu destekler nitelikte, bu atakların duygu ve düşüncelerden daha çok bedensel duyumlarına odaklanan ve duygularını söze dökme becerileri görece daha zayıf olan kişilerde görüldüğünü de söylemek mümkündür. Bu kişilerin daha çok zihninin bedensel duyumlarla ve değişikliklerle meşgul olduğu söylenebilir. Halk arasındaki tabiriyle belki "kendini, bedenini sık sık dinleyen" kişiler bu gruba rahatlıkla dahil edilebilirler.

Kayıplar ilk atağı tetikleyebilir!

Biyopsikososyal yaklaşım ise diğer birçok duygusal sıkıntıda olduğu gibi paniğin biyolojik hassasiyetler, düşünce şekli, ve birtakım sosyal stresörlerin birleşimi ile ortaya çıktığını ifade etmektedir. En başta genetik geçirgenliğin etkili olduğunu, ailesinde panik atak yaşayan bireyler bulunan kişilerin hayatlarının bir döneminde benzer ataklar geçirme olasılıklarının böyle bir aile öyküsü olmayanlara oranla elbette ki daha fazla olacağı bilinmektedir. Bu yönde ortaya atılan başka bir teori ise vücudumuzun gerçek ve fiziksel bir tehdit karşısında harekete geçen ve kendimizi korumamıza yol açan bir dizi fiziksel ve zihinsel mekanizmalardan oluşan alarm sisteminin ortada gerçek bir tehdit ya da tehlike yokken gereksiz yere harekete geçmesi şeklinde açıklanabilir.

Buradaki temel mekanizmalardan birinin kişinin içinde bulunduğu durumu yanlış yorumlaması olduğu belirtilmekte olsa da yine de bu durumun tam olarak nasıl ortaya çıktığı sorusu henüz tam bir yanıta kavuşmamıştır. Atakları tetikleyici sosyal faktörlere bakacak olursak ilk atağın genellikle kayıpla bağlantılı bir stres faktörü ile tetiklenebildiğini söylemek mümkündür. Örneğin geçirilen büyük bir hastalık, bir yakının ölümü, iş yaşamında bir stres, veya büyük değişimler atakları tetikleyebilmektedir. Bunun yanı sıra birçok araştırma geçmişinde fiziksel ya da cinsel taciz öyküsü olan kişilerin bu atakları yaşama riskinin böyle bir yaşam öyküsü bulunmayan kişilere oranla daha yüksek olduğunu göstermektedir.

Genellikle panik atağa depresyon eşlik eder!

Panik ataklara yönelik yapılan araştırmalar ve klinik bulgular hastalık sürecini en çok etkileyen faktörlerin yaşanan panik atakların sıklığı, kaygının derecesi ile panik bozukluğa sıklıkla eşlik eden depresyon gibi diğer zorlanmaların varlığı olduğunu göstermektedir. Bunların yanı sıra hastalığın sürecini ve devamlılığını etkileyen en önemli faktörlerden biri ise birçok hastada görülebilen kaçınma davranışıdır. Buna göre, kişi bir kez bir yerde panik atak geçirdiğinde yeniden atak gelecek diye korkarak gerçek dışı bir korku geliştirebilir ve bu durumlardan ve ortamlardan kaçınmaya başlayabilir. Bu bazen öyle bir noktaya varabilir ki kişi evinden çıkmaya korkar hale gelebilir. Bu durum agorafobinin eşlik ettiği panik bozukluk olarak tanımlanır ve agorafobinin geliştiği durumlar, ya da daha genel bir deyişle kaçma ve kaçınmanın eşlik ettiği durumlar hastalığın sürmesine ve daha kötü bir prognozu olmasına büyük etki eder. Böyle bir durum elbette ki bu atakların kişinin kendini birçok aktiviteden de alıkoyması anlamına gelerek yaşamını iyice kısıtlamaya başlaması açısından da büyük önem taşır.

Panik atak mutlaka tedavi edilmeli!

Hem klinik bulgular hem de bu alanda yapılan araştırmalar panik atakların tedavi edilmemesi durumunda kendiliğinden geçme ihtimalinin neredeyse yok denecek kadar az olduğunu, ciddi anlamda kronikleşebilme riskinin yüksek olduğunu göstermektedir. Bu nedenle bu atakların yaşanması halinde tedaviye başvurmak oldukça önemlidir. Ancak bu hastalar çoğunlukla birçok tıbbi tetkikten geçmiş şekilde ruh sağlığı uzmanlarına ulaşırlar. Bu birçok hasta için aslında son duraktır. Çünkü ilk etapta kendilerine bir şey olacağından korkarak panik içerisinde hastanelere veya en yakın sağlık kuruluşlarına başvururlar. Fakat aldıkları sonuç bir anlamda hayalkırıklığı yaratma derecesindedir çünkü sonuçlar bedensel şikayetlerinin fiziksel bir dayanağı olmadığını gösterir. Bu noktada somut bir şey duyamamak ve bu nedenle de o esnada somut bir tedavi şekli ile karşılaşamamak, kendisine ne olduğunu ve semptomlarını anlamlandırmakta zorlanan hastaları bir türlü rahatlatmaz. Hatta ruh sağlığı uzmanlarına başvuran hastalar dahi şikayetlerinin halen fiziksel bir dayanağı olduğuna inanmak ister, bu şekilde bir tedavi sürecinin daha kolay olacağını düşünürler ya da bunun ruhsal bir sorun olduğunu bir türlü kabul etmek istemezler, veya birçoğu doktorların birtakım şeyleri gözden kaçırmış olabileceklerine dair müthiş endişe duyarlar. Özellikle tedavinin başlangıç aşamasında yine sıklıkla doktora gitme, çeşitli tahliller yaptırma gibi davranışlar içerisine girebilirler. Bu hasta grubu bu anlamda ne yazık ki tedavide işbirliği sağlamanın görece biraz daha güç olduğu, kısmen dirençli vakalardır denebilir. Ancak işbirliği sağlandığında da tedavisi mümkün olan bir durumdur.

Fiziksel bir dayanağının olmaması yaşanan bu kaygı ve korkunun büyüklüğü ile bunun ciddiye alınması gereken ve tedavisi mümkün olan bir durum olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu süreçte birçok hasta için medikal destekle birlikte psikoterapi en etkin çözümü sunar. Ancak atakların çok sık olmadığı, kişinin yaşam kalitesini ve günlük işlevselliğini büyük oranda bozmadığı durumlarda ilaç tedavisi bir uzman değerlendirmesi sonucunda önerilmeyebilir. Fakat ilaç desteği tedavi protokolünün bir parçası olmasa dahi psikoterapi olmazsa olmaz bir parçasıdır. Psikoterapi çalışması ile hastanın bu semptomların gelişmesine sebep olan duygusal faktörleri ve düşünce süreçlerini anlaması, bu faktörlerle nasıl baş edeceğini, anksiyeteyi azaltıcı ve kontrol altına alıcı çeşitli rahatlama tekniklerini ve bu atakları engellemeyi ya da başladığında kendisini yatıştırabilmesini öğrenebilmesi hedeflenir. Salt ilaç tedavisinin uygulandığı durumlarda atakların zaman içerisinde nüks etme riski oldukça yüksektir. Eğer siz de bu şikayetleri yaşıyorsanız mutlaka gecikmeden bir uzmana başvurmanız ve tedavi sürecine mümkün olan en kısa sürede başlamanız önerilir.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Panik Atak Onunla Başaçıkabilirsiniz

Ani kaygı nöbetlerine eşlik eden çarpıntı, aşırı terleme ve bulantı gibi belirtilerle kendini gösteren panik atak, son yılların en yaygın rahatsızlıkları arasında yer alıyor. Hastaların yaşamını alt üst edebilen bu hastalık, doğru tanı ve tedavi yöntemleri ile kontrol altına alınabiliyor. Psikiyatri Bölümü’nden Uz. Dr. Mehmet Güdük, panik atak belirtileri ve bu durumla başa çıkabilme yolları hakkında bilgi verdi.

PANİK ATAK TEK BAŞINA BİR HASTALIK DEĞİL
Panik atak birçok psikiyatrik hastalığın dışında; tiroid bozuklukları, kan şekerinin düşmesi, kalp ve akciğer rahatsızlıkları, beyin tümörleri, epilepsi, kansızlık, çeşitli enfeksiyonlar, vitamin eksiklikleri, aşırı kafein tüketimi ve bazı ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Panik atak tek başına bir hastalık değil, birçok psikiyatrik veya fiziksel rahatsızlığın belirtisidir.

PANİK ATAK ESNASINDA ORTAYA ÇIKAN BEDENSEL BELİRTİLER

Çarpıntı, kalp atışlarını duyumsama, kalp hızında artış olması, terleme, titreme, nefes darlığı, boğulma hissi, soluk kesilmesi, göğüste ağrı, sıkıntı, bulantı, karın ağrısı, baş dönmesi, bayılma hissi, olayları ve çevreyi bir sis perdesinin gerisinden bulanık algılama, kendine yabancılaşma, uyuşma ve karıncalanma, üşüme, ürperme, ateş basması, kontrolü yitirme, çıldırma ya da ölüm korkusu panik atak sırasında ortaya çıkan belirtiler arasındadır. Panik atakta bu belirtilerin en az dört tanesi görülmektedir.

KENDİNİZİ RAHAT HİSSETTİĞİNİZ BİR YERDE HAYAL EDİN
Panik atak esnasında, öncelikle kişinin uygun bir yere oturması gerekir. Burundan yavaşça nefes alınıp, 5 saniye tutulduktan sonra, yavaşça dudaklar büzülerek nefes verilmelidir. Kişi kendini rahat hissettiği bir anını gözünde canlandırarak, dikkatini burada toplamalıdır. Çevredeki ayrıntılara odaklanmaya çalışılmalıdır. Panik atak nöbeti yaşadığını düşünenler korkacak bir şey olmadığını ve bu durumun birazdan geçeceğini içinden tekrarlamalıdır.

Panik atak hastalarına öneriler;
Panik atak kesinlikle kontrol altına alınabilir. Umutsuzluk ve karamsarlıktan kaçınılmalıdır.
Panik atak başka hastalıkların habercisi olabilir. Mutlaka psikiyatriste başvurulmalıdır.
Psikiyatrist ve psikoloğun önerilerine uyulmalı, tedavileri eksiksiz uygulanmalıdır.
Kişi yakınlarının da panik atak hakkında bilgilenmesini sağlamalıdır.
Düzenli ve sağlıklı beslenmeye özen gösterilmelidir. Aşırı yemekten ve uzun süreli açlıktan kaçınılmalıdır. Kahve, çay, asitli, gazlı içeceklerden ve enerji içeceklerinden uzak durulmalıdır.
Sağlıklı ve nitelikli uyku için önlemler alınmalıdır.
Düzenli spor ve yürüyüş yapılmalıdır.
Nefes ve gevşeme egzersizleri, günlük alışkanlık haline getirilmelidir.
Hobilere, keyif alınan aktivitelere ve sosyal-kültürel etkinliklere daha fazla zaman ayırılmalıdır.
Sağlıklı bir cinsel yaşamın, sağlıklı bir ruhsal durum için önemli olduğunu unutulmamalıdır.
Panik atak, biyolojik ve psikolojik nedenlere bağlı tıbbi bir durumdur. Zafiyet, doğaüstü güçler veya inanç eksikliği ile ilgisi yoktur. Ruh sağlığı alanında uzman olmayan kişilerden ve yöntemlerden uzak durulmalıdır.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
PANİK ATAK SIRASINDA NE YAPILMALI?

Panik atağın ortada hiçbir tehlike yokken ortaya çıkan yanlış bir uyarı olduğunun altını çizen Aziz, atak sırasında hastaların 20'den geriye sayarak kendilerini iyi hissedecek bir şeyler düşünmelerini ve burundan nefes alıp ağızdan vererek oturmalarını tavsiye etti.



 
Tekerlekli Sandalye
Üst