Petek Bal

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Yağmur yağıyor kurak kalbime. Bardaktan boşalırcasına, dinmek bilmezcesine. Bilir mi ki, sevda seline kapılmak ister kalbimin sevgiye muhtaç kapakçıkları… Evet bu son sözcükten de anlaşılabileceği gibi kalp hastasıyım.Doğuştan kalp kapakçıklarından rahatsızlığı olan genç bir kızım.Ruhuma genç diyebilir miyim bilmiyorum.

Tam ayrıntısını bilemiyorum, merak da etmiyorum ama kapakçıklarımda da kalp zarımda da problem varmış.Küçüklüğümden bu yana hastane köşelerindeyim, sedyelerdeyim.Açıkçası nerede olursam olayım benim minik kalbimde uçsuz bucaksız çöller var. Doğar doğmaz tanıştım ben hayat organımdaki rahatsızlıklarla… Bebekken kalbimin delik olduğu söylenmiş melek kalpli anneme.Sonrasında kalp zarında küçük bir iltihap en sonunda da kapakçıklarda açılıp kapanmada bir sorun. Kalp hastasıyım kendimi bildim bileli. Hadi o tamam beni hayata karşı temkinli yapıyor belki. Ama bir sınavım daha var benim bu hayatta. Bir de omurilik felçlisiyim. Tekerlekli sandalyem benim evim, odam, köşem her şeyim.

Hiç yürümedim ben sahilde, ayak parmaklarım kumsalla da tanışmadı, Arnavut kaldırımlarıyla da. Koşarken yüze vuran tatlı serinliği hiç tatmadım.Zıplarken olduğum yerde hiç inip çıkmadı uzun dalgalı saçlarım.Yine de inadına yaşadım ve yaşama sevinciyle dopdoluyum. Her anımdan keyif alacağıma, her dakikamı serüvene dönüştüreceğime yemin ettim düşüşümde ve her anımı resmettim düşümde.Kuytu bir köşede kabuğuma çekilip gözyaşlarıma boğulmak yerine mutluluk gözyaşlarımla yelken açmalıydım yepyeni umutlara…

Tarifi imkansız bir inançla bağlıyım yaşama, her aldığım nefes binlerce şükre aşina, derin mavi gözlerim bir okyanus kalbimse inatçı bir dalga. Her bakışımda mevcudiyetimin verdiği güven bir o kadar da kara sevda.İçine daldıkça açığa çıkan serin sularıma imzalı sanki gündüz gördüğüm rüya.

Pusuda bekleyen rahatsızlıklarım, aman vermeyen fırsat kollar yüreğim serhatsa orda nöbet tutar adeta…Öyle bir panzehir barındırırım ki ruhumda, hiç kimse bilmez saklarım ben onu en can alıcı düşlerimde. Benim panzehirim, gençlik iksirim. Gülüşümle perçinlenen hayattan aldığım zevkim. Her anımı büyülü bir heyecana dönüştürüyorum. Bu teorimi benimle aynı kaderi paylaşan herkese açıklamak istiyorum. Bedenim engelli olabilir belki ama ruhum,gönlüm engel tanımaz bir kısrak. Bazen öyle şahlanıyor ki içimde tutabilene aşk olsun… Bir engeli aşıyorum örneğin diğeri beni kamçılıyor. Engelli koşucusu gibiyim. Hayatımın her anı bir merhaleden ibaret ama engelsiz olup da yaşamı sönmüş bir balondan farksız olanlar bana ibret… Bir hedefi, ideali olmadan ömrünü tüketenler, boş boş kahvehane köşelerinde pinekleyenler ve hiç çalışmadan emeksiz yemeği hayal edenler. Esas engelliler onlar. Çünkü bedenen sapasağlam olup aklı kullanma beceri özrü olanlar onlar bence.

Ben üretiyorum, her soluğumun şükrünü eda edebilmek için çalışıyorum. İnsanlara faydalı olabilmek için her gün kendimle yarışıyorum. Gün doğarken uyanıyor fizik tedavi programım kapsamında yapmam gereken egzersizleri yapıyorum. Sıkı bir kahvaltıdan sonra atölyemin yolunu tutuyorum ve iş hayatım başlamış oluyor. Aslında köşedeki süpermarket sahibinden kasiyerlik teklifi gelmişti bana.Uzun süreli olarak halka açık mekanlardan uzak kalmam gerekli sağlığım açısından. Enfeksiyon riskini artırdığı için maalesef kabul edemedim bu sıcak teklifi. Kibarca red cevabı vererek atölye ekibine dahil oldum. Engelli arkadaşlardan oluşan bir grup mangal yürek… Galoş üretim atölyemiz hem bir iş yeri, hem bir mesire yeri hem de bir okul görevi görüyor. Her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz. Damarımızda akan kanın, kalbimizin atışının ritmini yakalıyoruz. Ayrıca pek çok sektörde kullanılan galoşlarla da endüstürel bir faaliyete imza atmış oluyoruz. Arkadaşlarımız arasında down sendromlu,otistik, sağır dilsiz ve omurilik felçlileri var. Farklı kaderlerimiz var ama aynı çizgide buluşmamız var. Aynı gözle bakmıyoruz belki ama aynı manzaraya bakabiliyoruz farklı açılardan. Süzülüp boğazdan akamadık ama başka bir lezzete sahip petek ballarımız var. Her bal süzme olamaz ki? Olmamalı da zaten. Böyle yaşamanın da elbet ayrıcalıkları var. Eksikliğimize odaklanıp nasıl kenetlenebilirdik ki? Ya da nasıl bir ayrıcalığa sahip olabilirdik? Şimdi düzenlenen kermeslerin, sanat organizasyonlarının,konser ve sergilerin, tiyatro gösterilerinin gelirlerinin bir bölümü bizlere ayrılıyor. Bir çok gönüllü canla başla çalışıyor. Hepsine ayrı ayrı teşekkürlerimi bildiriyorum bu yazım nezdinde. Görünmez kahramanlarımız ve dualarıyla bizi yalnız bırakmayan analarımız kardeşlerimiz var. Kanatsız melek gibi bizim için çırpınan canlarımız var. Bazen hava değişimlerinde ve soğuk havalarda dizlerim sızlar. O zaman sıcacık şefkati gelir aklıma yakınlarımın.Isıtır içimi kır çiçekleri. Hep en güzel tarafı ayrılır yemeklerin benim için sofralarda.Kırda bayırda piknik yaparken kurulan salıncağa ilk ben bindirilmek istenirim. İçimdeki çocuk hiç büyümez böylece.Durup bekler öylece. Hayat hızla akıp giderken ben de hırçın dalgasında köpük olma gayesindeyim. Ama ben bal köpüğü gibiyim. Rengi ahenkli, tadı hoş. Her ne kadar şu an petek bal gibi bir kaderim olsa da. Bir gün süzülüp akıcı bir çiçek balı olacağım.

Biraz atölyedeki arkadaşlardan söz edeyim size. Sağır dilsiz dostumuz Sabri, nasıl cana yakın nasıl hayat doludur ve ikizi Basri. O engelli değil ama yine de bize katılır. Kardeşini ve bizi yalnız bırakmaz. En küçüğümüz dokuz yaşındaki Duru. Dupduru bir güzelliktir o. Yanağındaki gamzesi ve şirin sesi ile mest eder bizi. Türk Musikisinde iyi yerlere gelebilecek olan bir yetenektir o. Doğuştan görme engelli. Feride ilk günden beri aramızda. O da omurilik felçlisi ve zihinsel engelli.Yüreğinde öyle bir liman var ki. Kıyısında tüm engelleri demirli…Sapasağlam ruhuyla aramızda dipdiri bir ruh gibi.

Zaman zaman halk oyunları tertipliyoruz aramızda. Kimi zaman da tiyatro gösterileri. Bazan da uçurtma şenlikleri… Biz yaşamı ıskalamıyoruz.Engellerle engelsiz bir yaşama koşuyoruz.

Halk oyunlarında iddialıyız. Turnuvalara katılıyoruz. Horonu yavaş tepsek de, kolbastıyı dar alanda icra etsek de zeybeğe kendi tarzımızı yansıtsak da iddialıyız. Çünkü biz yaşama sevdalıyız. Can suyumuz oluyor bizim yağmurlar. Karda açan çiçekler gibiyiz.Güneş ışığına hasret bir o kadar da mağruruz. Mağdur ve mahrum gibi görünsek de uzaktan. Biz maşukuz.Zirvede mahkumuz. Çünkü biz ayrıcalıklı ve özeliz.Yağmurda ıslanmış bir kedicik kadar ilgiye ve özene muhtacız belki ama yırtıcı bir şahin kadar da yaşama ve yaşamaya açız.

Kurumuş bir yaprak değiliz sonbaharda ya da batan bir güneş değiliz günün kıyısında. Biz yaşamın yedi rengiyiz.Böyle de bir bakış açısı var. Böyle de bir kulvar var denilebilen akıcı olarak anlatılabilen bir öyküyüz.Çiçek balıyız. Yakıcı bir şeker tadıyız.

Farkındalığımızı artırıp tek yürek olalım. Kaldırımlar kaldıramıyor bazen bizi. Yolları tekerlekli sandalye ile arşınlayanlar olarak merdivenlere çaresizce bakıyoruz.Lütfen yamaçlı geçiş bölümünü çok görmeyelim bizlere. Asansörler dar olmasın. İhtiyaç anında misafir etsin lütfen bizi. Şehrimizde bizler de varız lütfen es geçmeyin bizi. Her sağlıklı birey bir engelli adayıdır. Lütfen ihmal etmeyin bizi önemsemeyi.

Benim naçizane bir önerim var. Yüzümüzdeki gülümsemeyi sabitlemenin, yaşama sımsıkı bağlanabilmemizin bir formülü var. Her sabah kalkarken önce nefes alıp verebildiğimiz için şükredeceğiz. Yüzümüzü yıkarken aynaya bir gülücük atıvereceğiz. Çünkü yaşam bizimle güzel. Biz olmasak eksik kalırdı dünya.Düşüncelerimizde de düşümüzde de engelsiziz.Ruhumuz özgür.Denizimiz alabildiğine derin bir derya.

Her yaptığımız alış verişten, hizmet eğlence sektörüne yaptığımız harcamalardan belli bir kısmı bir ödenekte toplansın örneğin.Bir fon oluşturulsun engelleri yıkmak adına. Kartpostallar,hediyelik eşyalar ve düzenlenecek yarışmalarla gündemde olalım. Sesimiz bulutlara ulaşsın. Biz de varız diyelim bu cihanda. İnadına yaşama tutunmaya çalışan biz engelliler unutulmayalım.Tutsak kalmayalım engellere.

Unutulmamız için çaba sarfedenlere ,unutulmazlar arasına gireceklere ve bu gerçek hayat hikayemi yazmama vesile olanlara binlerce teşekkürler…

Hümeyra İrem ÇETİNEL


29/05/1981 Tarihinde İzmirde doğdum. Doktor bir baba ve eczacı bir annenin küçük kızıyım. Manisa Celal Bayar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği mezunuyum. Evli ve İpek adında 2,5 yaşında bir kız annesiyim.Eşim de tıp doktorudur.Böyle bir yarışmayla gündemde olmaktan çok mutluyum. Çok teşekkürler....
 
Tekerlekli Sandalye
Üst