Pozitif Ayırımcılık ve Türkiye' de Kadınlar

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Kadın olmanın tüm güzelliğini yaşıyorum ve aslında halimden oldukça memnunum. Bir taraftanda bir daha dünyaya yeniden gelecek olsam erkek olarak gelmek isterdim elbette macera yaşamak ve çok daha farklı koşulları tadabilmek adına ama şimdi nette okuduğum bir yazı öylesine hoşuma gitti ki yani hemcinslerim bana kızsa da ben bu yazıyı bu bölüme eklemek istiyorum.

Kadın üyeler yada kadın misafirler yazıyı tarafsız bir duyguyla okumaya çalıştıklarında ne doğru yazılmış olduğunu farkedeceklerdir. Bazen ben bile içimde erkek ruhu taşıdığımı düşünüyorum aslında ama bu gelip geçici bir durum. Yazıyı lütfen bayan yada bay olduğunuzu bir yana bırakıp sadece insan kimliğinizle okuyun lütfen cinsiyet ayırımı kollamaksızın okuduğunuzda eminim doğruluk payını farkedebileceksiniz.


Ha gayret !

Her yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarını izlerken Türkiyeli kadınların emek dünyasının neresinde olduğunu düşünür dururum. Ülkemin kadınlarının “emek hakları” ilkesine hangi gözle baktıklarını anlamaya çalışırım da, anlayamam…

Sıradan kutlamalar yerine Türkiye’de kadının yeri ve işlevleri konusunu daha cesur bir söylemle irdelemek gerekmez mi?

Özellikle yaşadığımız son süreçte yazılı ve görsel tüm basın organları Türkiye’de kadına uygulanan şiddeti manşetlerine taşıdıkları halde hiç kimse konunun temelinde nelerin yattığını görmek istemiyor. Her toplum kadın ve erkeklerin bir arada yaşamaları ile oluşur. Dünyanın hiçbir yerinde yalnız erkeklerin ya da sadece kadınların birlikte yaşadıkları bir toplum yoktur. Kadın ve erkekler, yaşadıkları toplumu birlikte oluşturduklarına göre, toplumda oluşan ve yaşanan tüm oluşumları bu iki unsurun birlikte yarattıklarını kabul etmemiz gerekir.

Örneğin, bir toplum sanayide gelişirken kadın ve erkek bu başarıyı ortaklaşa yaratırlar. Eğitimde ya da sanatta ileri gitmiş toplumlar yine kadın ve erkeğin el ele çabalarıyla bu sonuca ulaşırlar. Hemen diyalektik düşünelim. Toplumu meydana getiren kadın ve erkekler toplumsal gelişimi birlikte el ele yaratıyorlarsa, herhangi bir toplumun geri kalmışlığı, cehalete teslim olması da o toplumun kadın ve erkeklerinin ortak çabasıyla hayata geçirilir. Daha açıkça sorunun altını çizmek istersek, bir toplumda kadın toplum dışına iteleniyor, şiddet uygulamalarının hedefi oluyorsa, bu olgu da o toplumun kadın ve erkeklerinin birlikte yarattıkları bir gerçeklik olur.

Günümüzde Türkiye’de kadın nüfusun sorunları her gün basının bir kenarından sırıtıyor. İş yapmış olmak için ortalarda boy gezdiren bir sürü kadın sivil toplum örgütü de var. Hele en can sıkıcıları “feminist kadınlar…” Bu kuruluşların hepsi de kadının birey olma haklarını savunmaya çalışırken, kadını birey olarak asla kabul etmiyorlar. Kadın-erkek ayrımcılığına öylesine inanmışlar ki, kadını savunmak isterken onu kafeste korunması gereken ayrı bir varlık olarak sunuyorlar.

Hatta AKP Hükümeti bu konuda bir de kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık uygulamalarına başvurmaya çalışıyor. Oysa yanlış olan kadının ayrımcı düşünülmesidir. Kadın da tıpkı erkek gibi sadece toplumun bir parçasıdır. Erkek toplumda hangi görevlerle yer alıp, karşılığında neler elde ediyorsa kadın için de aynı şartlar geçerlidir. Batı toplumlarında bu böyle… Türkiye’de ise, kadının geleneklere sığınıp kendi ekseni etrafında işlevler edinme eğilimi belki de bugünkü sorunların ana sebebi oluyor.

Türkiye’de kadın, kendisini erkeğin tam yanında değil de arkasında bir gölge olarak kabul ediyor. Üstelik bu kabulleniş eğitimli kadınlar için bile söz konusu oluyor. O zaman da kadın-erkek ayrımcılığı [kendiliğinden] ortaya çıkıyor. Bu ayrımcılıkta kadının kendi istekleri doğrultusundaki her oluşumu adeta perde arkasından çabalarla gerçekleştirmeye çalıştığını görüyoruz. Lütfen ve özellikle kadınlar olarak dürüst olmaya çalışalım. Sokaklarda “kadın hakları, kadına şiddete son” yürüyüşleri yapmadan önce lütfen televizyonlarınıza bir göz atıverin. Bütün Türkiye kadınlarının iştahla seyrettikleri programlara bir bakıverin…

Özellikle son yıllarda hemen her kanalda yer alan evlenme programlarına bir göz atın. Ekrana gelen her kadın kendisine talip olan erkeğin önce “neleri” olduğunu sorguluyor. Evin var mı, emekli maaşın var mı? gibi… Bunlara sahip olmayan erkeğe paçavra muamelesi yapıp adeta “o halde neden buraya geldin” sorusunu yöneltiyor. Demek ki Türkiye’de kadın, erkeği “onunla evlenilerek bir şeylere sahip olunacak meta olarak” kabul ediyor. Bu programlar fakir halk tabakalarının kadınları tarafından hiç kaçırılmadan izleniyor ve fakir kadınlar oralarda kendi geçim şartlarını yüklenecek olan erkeği, daha açık bir deyişle “meta”yı arıyorlar.

Bu yönelişin sonunda da kadınlar büyük bir zevkle giyinip süslenerek, emek dışı elde edilecek bu “beleşe konma” senaryosunu [ellerinden geldiğince] başarıyla sürdürüyorlar Televizyonlardaki dizileri şöyle bir gözden geçirin. Her birinde ya holding patronlarını ya da sermaye sahiplerini elde etmeye çalışan kadın modelleri, ya da sarayın hareminde padişahı ele geçirmeye çabalayan ve bu nedenle de dişilik özelliklerini ön plâna çıkartan kadınlar deste deste boy gösteriyor…

Hiçbir dizide emek mücadelesi veren bir kadının hikâyesi anlatılıyor mu?

Bunları seyreden kadınlarımız birey olmanın ne demek olduğunu biliyorlar mı?

Birey olmak istiyorlar mı?

OYSA BİREY OLMAK, BİR DİĞER İNSANIN EMEĞİNİ KULLANARAK KENDİNE GEÇİM ALANI SAĞLAMAK YERİNE KENDİ EMEĞİNİ KULLANARAK KENDİ GEÇİM ALANINI KURMAKLA SAĞLANIR. ÖNCE KENDİ AYAKLARINIZIN ÜZERİNDE DURURSUNUZ SONRA BİR ERKEĞE ELİNİZİ UZATIRSINIZ. YOLDAŞ OLMAK ÜZERE!..

Bana gördüklerim, toplumda yaşadıklarım Türkiye’de kadın nüfusun çok büyük kısmının birey olmak istemediğini, sadece erkekler tarafından koruma altına alınmak istediklerini anlatıyor. Yazık ki, Türkiye’de kadın okumak istemiyor, eğitimi pek sevmiyor, hayatı ve içinde yaşadığı toplumunu sorgulamaktan kaçınıyor, kendi öz çıkarları doğrultusunda kendi küçük hayatını sürdürmek istiyor. Bu hayatı sürdürebilmek için de pozitif ayrımcılığa gönül veriyor. Katlanıyor, boyun eğiyor…

Gözlerimizi, pek beğendiğimiz Batı kültürüne çevirelim. Dünyada sanayi devriminin ilk yaşandığı İngiltere’de o devrim erkeğinin yanında onun elini tutan kadınla birlikte başarılmıştı. “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ABD’li kadınların sanayi devrimine ışık veren kadınların peşinden gidişiyle ortaya çıktı. Batılı ülkelerde hiçbir alanda kadın-erkek ayrımı yok. Onlar kendilerinin özgür ve müstakil bireyler olduğunu biliyorlar. Sadece özel hayatlarının özel ilişkilerinde kadın ve erkek olabiliyorlar. Güzelim ülkemde ise, özellikle kadın nüfus tarafından istenen ve desteklenen bir kadın-erkek ayrımcılığı var… Batı kültürünün tüm inceliklerini bilen büyük lider Mustafa Kemal ATATÜRK, sanayi devrimi geçirmemiş ülkemizde insanların birey olabilmeleri için elinden geleni yapmış, kadını Batılılardan önce birey olma haklarıyla donatmıştı. Hiç mücadele etmeden kucağına doldurulan nimetlerin kıymetini bilememiş olan kadın nüfusumuz, hâlâ pozitif ayrımcılığın peşinde koşuyor… Hâlâ eğitimsiz ve sorgulamaktan uzak yaşamak istiyor. Onların yönlendirdiği toplum da giderek geriliyor.

ASLINDA HER TOPLUMU KADINLAR YÖNLENDİRİR. ÇÜNKÜ HER DOĞAN ÇOCUK ANA KUCAĞINDA İLK TERBİYEYİ ANASINDAN ALMAYA BAŞLAR. YANİ HER ERKEĞİ BİR KADIN HAYATA HAZIRLAR.

Toplumumuza alıcı gözüyle bir bakın. Hâlâ erkek egemen bir toplumda yaşadığınızı düşünerek pozitif ayrımcılık peşinde koşuyorsanız, egemen davranışlı erkek nüfusu işinize öyle geldiği için, sizler bu düzenin yapı taşlarını yaratıyorsunuz, demektir. Sizler kendi emeğinizle ayakta durmak yerine yetiştirdiğiniz erkek çocuklarla geleneksel ataerkil aile yapısı kurmak, cazibesine kapıldığınız tüketim toplumu modelini erkek nüfusun üzerinden sürdürmek istiyorsunuz demektir. Hâlâ kiminiz örtünmeyle, kiminiz evlenmeyle uğraşmak yerine emeğinizi hayatınızın odak noktasına alarak birey olmaya çabalarsanız, inanın ki hiçbir erkek size engel olmaya çalışamayacaktır.

Yeter ki sizler, erkekleri meta olarak değil, hayatınızın yoldaşı olarak görmeye çalışın. Onların emekleriyle değil, kendi emeklerinizle toplum yaşamındaki yerinizi alın, çocuklarınıza özgür iradenin ne işe yaradığını öğreterek hayata hazırlayın. Toplumsal değişimi ve gelişimi ancak o zaman yakalamamız mümkün olacaktır.

Şimdi neyi kutluyorsunuz?

Sizlere verilen hakların değerini bilmek yerine onları bozuk para gibi harcamışsanız, dünya emekçi kadınlarının kutladığı “kadınlar günü” sizin için pek de bir şey ifade etmiyor olabilir… Emeğin ve birey olmanın değerini anladığınız ve aile yapılarınızda özgür iradeyi kurabildiğiniz zaman pozitif ayrımcılık diye de bağırmazsınız.

O zaman da kadınlar günü sizlerin de günü olacaktır.

Ha gayret !..
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
11013250_10155724672650322_4784499690585624756_n.jpg
 
Son düzenleme:
Tekerlekli Sandalye
Üst