Sarı

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Her sabah sınıfıma girer girmez önce krem rengi küçük çiçekli perdeleri açıyorum. Amacım içeri ışığın girmesi değil zira bunun farkına bile varmayacaklar. Yine de kornişlerden gelen sesi duyduklarında gülümsüyorlar ve bu beni mutlu etmeye yetiyor. Onlar perdelerin çiçekleriyle aynı renkte olan sıra örtülerinin kırışıklıklarını düzeltirken ben yoklama yapıyorum. Ellerinin altındaki tek bir kırışıklığa dahi katlanamıyorlar. Bu, onlara doğuştan gelen yetilerden herhangi biri.
Onları güne hazırlamak için ilk dersimin yarım saatini güzel oyunlara ayırıyorum. Bugün “bir şeyleri bir şeylere benzetme oyunu” oynayacağız. Bu ismi kendileri buldular ve bende kabul ettim. Önce gönüllüler iki varlık arasında ilişki buluyorlar sonra bizler onlara puan veriyoruz. Böylece günün birincisi seçiliyor.
Asya başlıyor önce, devamını Behzat getiriyor. İlk beş kişinin en yüksek puanı ise Serhat’a ait.

“Sıra sende Umut. Önce neyi neye benzettiğini sonra da nedenini söyle. Bakalım kaç puan vereceğiz sana.”
“Sonsuzluk 8’e benziyor. Çünkü dün ablamlara öğretmenleri sonsuz kelimesinin simgesinin yan yatmış 8 olduğunu söylemiş.”
Herkes gülmüştü.

“Bu olmadı bence Umut. Kaç verelim çocuklar?”
“5 olsun!”
“8 dedi 8 olsun öğretmenim.”
“Onu herkes bilir 1 verelim öğretmenim.”
“Tamam arkadaşlar 5 verelim ortalarda olsun. Şimdi geldik sana Zehra. Sen neleri benzeteceksin?”
“Özgürlük sarıya benziyor. Çünkü Güneş’in rengi sarıdır ve eğer Güneş’e gidersen özgürsündür.”
“Güneşe gitmezsek özgür değil miyiz yani?”
“Özgürüzdür ama düşünsenize güneşe gidersek yerçekimi bile bırakır ayak bileklerimizi. Ben sarı diyorum.”
“Öğretmenim nasıl bir şey sarı?”
“Güneş gibi dedim ya!” diyor Zehra.
“Trafik lambalarının ortasında olurmuş.” Diyor Emre.
“Hani geçen sene aslanların yeleleri sarı gibidir demiştiniz öğretmenim.”
“Annemin saçları da sarıymış.”
“Sarı nasıl?”
“Sarı ne?”
Sarı nasıl anlatılır hiç sarı görmemiş birine?

Onlara sarıyı anlatamayacağımı anlıyorum. Küçük bir oyunla konuyu özgürlüğe çekiyorum. Özgürlüğün ancak dört duvar arasında ya da George Orwell’in 1984 adlı romanında olduğu gibi düşünsel bir şekilde olabileceğinden bahsediyorum. Buna rağmen hapishanede geçirdikleri onca yıl içinde daha çok ünlenen Nazım Hikmet’i, Dostoyevski’yi, Maksim Gorki’yi, Miguel de Cervantes’i, Oscar Wilde’ı, Yılmaz Güney’i, Necip Fazıl Kısakürek’i anlatıyorum. Özgür olmamalarının, onların dünyanın en ünlü yazarları ve şairleri olmalarına engel olmadığını söylüyorum. Sarıdan uzaklaşsalarda konuyu kendi engellerine getiriyorlar. Bu sefer Beethoven’dan bahsediyorum ve diğerlerinden.
“Mesela.” Diyorum “Mesela bizler öyle sizin gibi elimizle etrafı yoklayıp hareket edemeyiz. Bence bu çok önemli bir yetenek. Siz beni karanlık bir odaya koyun bakalım gülmekten ölürsünüz.” Kıkırdıyorlar.
Artık gülümsüyorlar, inanmışlar. Güvenmişler bana.

Bu okula ilk başladığım günü hatırlıyorum dolu dolu geçirdiğimiz ikinci dersin sonunda. Onları hayata alıştıracağımdan adım gibi emindim. Hiçbir zorluk çekmeyeceklerdi.
Ama benim onların hayatına alışacağımdan hiç emin olamadım.

ELİF KÜLAH

İlkokul döneminde Ankara çapında öykü yarışmalarında dereceler almış olup lise dönemimde okul dergilerinde 8 adet hikayem yayımlanmıştır. Üniversite hayatımda küçük çaplı sergilerde fotoğraflarım yer almıştır. KALEM dergisinin 6. ve 8. sayılarında iki adet hikayem yayımlanmıştır. 2013’ün ilk aylarında raflarda yer alan BAMBU dergisi yayın kurulu üyesiyim. Okul hayatımın izin verdiği sürece BAMBU dergisinde ve sosyal ortamda fotoğraf ve öykülerime devam ediyorum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst