Sessizliğe İnat

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
SESSİZLİĞE İNAT

Kitaplığın üzerinde hafif tozlu,eski bir defter dikkatimi çekti.Defterin sayfalarından birini açtım ve içinden bir papatya düştü. Bu defterde neler yazdığını, defterin kime ait olduğunu daha da merak ederek papatyanın düştüğü sayfayı okumaya başladım: "Bugün o kadar güzeldi ki...Mehmet'le beraber boğaz turuna çıktık, şiddetli ama çok da rahatsız etmeyen rüzgarı yüzümüzde hissederek etrafımızda adeta dans eden martılara simit attık. Simitler bittikten martılar da daha fazla simit için başka vapurlara doğru uçtuktan sonra birbirini daha yeni bulmuş, sevgilerini birbirlerine nasıl göstereceğini bilemeyen ve bu yüzden de birbirlerine nazlı nazlı davranan çiftler gibi sevgiyle bakışıyorduk. Mehmet bakışlarımdan anlamış olacaktı ki kolunu omzuma attı, ben de onun omzuna başımı koydum ve sıkı sıkı sarıldım, sanki biri onu benden alacakmış gibi. Tur bitene kadar da birbirimize sarılı halde boğazın o eşsiz manzarasını seyre daldık. Tur bitince Mehmet'le bir kafeye gittik. Mehmet lavaboya gitmek için yanımdan ayrıldı; fakat döndüğünde elinde bir demet papatya vardı. En sevdiğim çiçekti elindeki, çiçeği alan da hayatta en çok sevdiğim kişiydi...

Sanırım bu kadar yeterliydi Mehmet'e karşı tarifsiz duygular hissettiğimi bir kez daha anlamak için. Hele ilk çıkmaya başladığımız günler bambaşkaydı. Her sabah mutlu,sevinçli uyanıyordum güne. Çünkü Mehmet benim için yaşam kaynağıydı. Benim için duyamıyor olmam bir sorun teşkil etmemeliydi ona göre. "Duyma yetini geri kazanabilmek için sesleri hissedebilmeli ve bunu başaracağına inanmalısın." derdi hep. "Geri kazanabilmek için..." demişti, evet. Çünkü ben çocukken hayatın, hiçbir şeyin farkında değilken kaybetmiştim duyma yetimi.

Ateşlenmiştim bir gece... Annemler de bir süre beklemişler ateşim düşecek sanıp. Fakat düşmemiş, aksine yükselmiş hem de çok fazla.Ateşim yükselince apar topar doktora gitmek için yola çıkmışız; fakat yolda arabamız bozulmuş. O zamanlar telefonun olmayışı,evimizin köyde olması ve hastaneye uzaklığı.... İşte bu karışıklık içinde ben havale geçirmişim ve o geceden sonra da hiçbir şeyi duyamaz olmuşum.Diğer gün, benim için her şey bittiğinde ulaşabilmiştik hastaneye. Herkes üzgündü bu halime. Doktor da öyleydi; fakat o gece doktor annemlere: "Bu kız bir gün duyma yetisini geri kazanacak; ama ne zaman gerçekleşeceği hiç belli olmaz. Belki yarın belki dakikalar sonra belki de yıllar sonra; ama siz yüreğinizi ferah tutun." demiş ve annemlerde bana doktorun söylediklerini yazarak göstermişlerdi. Elbette ki çok sevinmiştim doktorun söylediklerine. Artık her sabah güne tekrar duyabilme umudu ile uyanıyordum. Ama yıllar sonra bile duyma yetimin geri gelmemesi beni darma duman etmeye, gittikçe umutsuzluğa sürüklemeye başlamıştı. Hiçbir şekilde mutlu olmuyor ya da hiçbir şeyden zevk almıyordum. Bunalımdaydım uzun bir süredir.

Ta ki sessizliğin içimde yarattığı karanlıkta o ışığı – Mehmet’i- görene kadar... Mehmet'le tanışınca bunalımda olmanın kendime bir fayda sağlamayacağını, tam tersi bana zarar vereceğini anladıktan sonra hayatıma, sesizliğime inat Mehmet'in dediklerini yapmaya çalışıyordum.Yine duyma yetimin geri gelmesi umudu ile...Mehmet böyle hissettiğimi bildiği için basit şeyler yapmamı istiyordu. Mesela her boğaz turuna çıkışımızda bana martıların sesini hissetmemi ve hissettiğim sesleri çıkarmamı söylerdi. Az da olsa anımsıyordum martıların sesini; fakat duyma yetimi kaybedeli yaklaşık yirmi iki yıl olduğu için unutmuştum hem martıların sesini hem de ses çıkarabilmeyi. İşte bu yüzden denemelerim hiç de başarılı olmuyordu. Muhtemelen boğuluyormuş gibi sesler çıkarıyordum ki herkes dönüp bana bakıyordu bu kadın deli mi diye. Mehmet yılmamam gerektiğini söyler ve tekrarlatırdı sesleri. Sanırım yine düzgün sesler çıkaramıyordum ki bu sefer insanların ne dediklerini duymamama rağmen, birbirlerini dürtüp benim hakkımda bir şeyler söylediklerini hissedebiliyordum. Onların dediklerini duymamama rağmen konuştuklarını gördükçe içimden bir ses bana “ Hemen o vapurdan atla, denizde sonsuza kadar yüz ve kendi sessizliğinin içinde boğul!” diyordu. Bu sesin dediklerini yapmak, bu sessiz ama bir o kadar da gürültülü dünyamdan ayrılmak için can atıyordum resmen. Bu isteğimi yerine getirebilmek için çok uğraşmıştım; ama her defasında o gürültülü sessizliğime geri dönmüştüm. Nefret etmiştim hayattan, kendimden. Neden duymuyordum ki, duyanlardan farkım neydi ki... Benim duyma yetim alınmıştı. Her şeyi görüp, sesleri duymamaktansa ölmeyi yeğliyordum. Böyle düşündüğüm için de hiçbir denemeyi yapmıyordum artık.Karanlığıma giren ışık da yetmiyordu artık. Hiçbir şey hissetmek de istemiyordum. Sadece üzerime salaş birkaç şey giyip öylece yatmak istiyordum hiçbir şey düşünmeden,hissetmeden... Yılmıştım,tükenmiştim,vazgeçmiştim hayattan.

En sonunda karar vermiştim bu istemediğim, hak etmediğim sessizlikten ayrılmaya. Bu kararımdan vazgeçmeden mutfaktan bir bıçak almıştım ve derin bir nefes aldıktan sonra saplamıştım karnıma bir an önce ölmeyi dileyerek. O an çok derin bir acı hissetmiştim. Bu acının geçeceğini düşünerek kapatmıştım gözlerimi bir daha açmamayı umut ederek. Gözlerimi açtığımda etrafım bembeyazdı. O sesin söylediği şey gerçekleşmişti sanırım, sessizliğimden tamamen ayrılmıştım. Fakat o beyazlığın arasında Mehmet'i görüyordum, yoksa o da mı ayrılmıştı dünyasından? Ama neden! Sadece kendi dünyamdan ayrılıp kendimi rahatlatmak istemiştim? Böyle olmasını istememiştim diye düşünürken doktor giyinimli biri gelip karnıma baktı, ardından hemşire olduğunu düşündüğüm başkaları...Yoksa yine mi ayrılamamıştım sessizliğimden? Bundan emin olmak için kendimi yokladım ve ağzımda kase gibi bir şeyin, kollarımda ise içinden kırmızı bir şeylerin geçtiği boruların olduğunu gördüm. Yine lanetler okuyordum kendime. Ölmeyi bile becerememiştim, sinirliydim. Sinirden kollarımdaki boruları çıkarmaya çalışıyordum ki Mehmet yaşlı gözleriyle koşarak yanıma geldi. Sakinleşeyim diye ellerimi tuttu, yüzümü okşamaya başladı. Yüzümü okşarken gözlerinin içine bakıyordum neler olup bittiğini anlayabilmek için; ama o gözlerini sürekli kaçırıyordu benden. Belli ki onu üzen bir şeyler vardı.

Sakinleştikten sonra Mehmet'e neler olup bittiğini, nasıl hastaneye geldiğimi, ölümüme kimin engel olduğunu sordum. O da doğum günüm için arkadaşları toplayıp eve geldiğini ve kapıdan girince yerde kanlar içinde yattığımı görüp beni hemen hastaneye getirdiğini söyledi. Fakat ben bunun olmasını istememiştim. İstemediğim halde hayat neden benim yaşamam için ısrar ediyordu ki?! Yoksa o tekrar duyabileceğim gün mü yaklaşmıştı? Hayır, yine o saçma umutlara kaptırmıştım kendimi. Halbuki hayat bana acı çektirmek istiyordu, o yüzden benim ölmemi engelliyordu. Mehmet ısrarla hayata tutunmam gerektiğini söyleyip duruyordu. Sanırım haklıydı da bu sefer. Tüm engellere rağmen bazıları için ne kadar değerli olduğumu gözden kaçırmıştım galiba. Kendime söz vermiştim, bir daha en azından beni sevenleri üzmemek için hayattan vazgeçmeyecektim. Yine sessizliğime inat yaşamaya devam edecektim. Evet, hastaneden çıkınca öyle de oldu. Kendimi geliştirmek için çeşitli kurslara gidiyordum. Duyabiliyormuş gibi hissettirecek kurslara: dudak okuma, işaret dili... Kendimi geliştirdikçe daha da bilinçleniyor, hayata olumlu yönlerinden bakmayı öğreniyordum. Artık daha mutluydum; yine güne mutlu, sevinçli uyanıyordum. Ve bir gün her gördüğümde benim olmasını istediğim bir arabanın kapımın önünde olduğunu görünce çok mutlu oldum.Bu da bana büyük bir sevinç yaşattı. Tabii ki tam olarak duyabilene kadar bir şoförüm olacaktı.Arabamı da Mehmet almıştı, farklı illerde olduğumuz için onu daha sık ziyaret edebileyim diye.

Mehmet yine bir haftasonu beni yanına çağırmıştı çok önemli bir şey söyleyeceğim diye ve gittiğimde bana evlenme teklif etmişti. Elbette teklifi kabul etmiş ve çok sevinmiştim. İkimiz de bir an önce evlenmek istiyorduk. Bu sevinçle eve dönmek için yola koyulmuştuk ki bir trafik kazası geçirdim ve bu yüzden düğünümüz bir sonraki yıla ertelendi.Fakat kim bilebilirdi ki duyma yetimin o kaza ile az da olsa geri geleceğini, düğünümde dans şarkımızı duyarak dans edebileceğimi...

Şimdi daha iyi anlıyordum hayatın neden benim ölümümü engellediğini, neden sessizliğime inat yılmadan, usanmadan hayata tutunmam gerektiğini derken,

İçeriden bir ses duyuldu: “Öykü, çıkıyoruz canım!”
Duyduğum bu ses karşısında büyük bir telaş ve heyecana kapıldım ve anladım ki bu ses okuduğum satırların sahibine aitti. Şu an bu sesi duyuyor olabilmekten büyük mutluluk duyarak cevap verdim:
“Geliyorum ANNE!”

Ad-soyad:Burcu Sena YÜKSEL

ÖZGEÇMİŞ

28.09.1998 Ağrı doğumluyum. İlk öğrenimime 2005-2008 yıllarında Ankara Yücetepe İlk Öğretim Okulu’nda başladım. 2008-2012 yılında Malatya Mehmet Akif Ersoy İlk Öğretim Okulu’nda devam ettim. 2012-2013 yılında Ted Isparta Koleji Özel Lisesi’nde lise hayatım başladı. Okul hayatım burada devam etmektedir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst