Sevginin dili

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,524
Tepkime Puanı
196
Puanları
63
Yaş
50
Facebook sayfamızdan ( https://www.facebook.com/EngellilerGenTr ) bize ulaşan bir üyemiz kendi yazdığı öyküyü paylaşmamızı istedi. Öykü aşağıdadır. İyi okumalar...

-----------

SEVGİNİN DİLİ

Bu benim zihinsel engelli oğlumun çok özel anlarından birinin öyküsüdür.

Alperen’im 4 yıllık özel eğitim sonrası 1 yıllık bir kreş deneyimi onun da sonrasında ise M.E. B. ‘in uygun gördüğü kaynaştırma programı için anasınıfına gitmeye başlamıştı.
Evet anasınıfına gitmesi gerekiyordu ancak hem Alperen hem de ailemiz için bu çok zor bir karardı. Çünkü ülkemde henüz engelli çocuklar ne toplumda ne de okullarda kabul görmüyorlardı. Hangi okula, hangi öğretmene göndermeliydik bunu uzun uzun kişisel gelişim uzmanımızla görüştük, araştırdık çünkü hangi okula başvursak öğretmenlerimiz çok zorlanacaklarını ve oğlumun sorumluluğunu alamayacaklarını söylüyorlardı üstelik bunu onu tanımaya çalışma gayreti göstermeden kestirmeden giderek yapıyorlardı. Onlar için bu işin en kolay yolu bizim özel eğitime devam etmemizdi. Bu şekilde tam 8 ilköğretim okulu bizi başından savdı. Hatta bu okullardan birinde öğretmen, çocuğunuzun başına gelebilecek hiçbir tehlikenin sorumluluğunu almayacaklarını ancak bu şartla kabul edeceklerini söylediklerinde çok kızdım ve çok üzüldüm.

O daha minicikti. Bembeyaz tombik elleri, sürekli gülen gül yüzü, üzüm üzüm gözleri ve ince narin yapılı vücuduyla öylesine korunmaya muhtaçtı ki… Üstelik ben ona 6 yıldır gözümden bile sakınacak kadar özenle bakıyordum ve bizim için okul çok daha tehlikeli bir ortamdı anlayacağınız. Yarım yamalak konuşmasıyla, dengesiz yürüyüşüyle sıksık düşecek, kalabalık ortamlarda çabucak hastalanacaktı belki de.

Aman Allah’ım çok zor bir karardı bu… Ama olsun yıllardır birçok hastalıkla baş etmedik mi? Hatta 6 aylıkken bu yaşamaz dedikleri oğlum bu zamana kadar öyle şeylere direndi ki hayata tutunmak için, önce aylarca yerde yuvarlandı, sonra komando gibi süründü sonra oturarak poposunun üzerinde ilerledi daha sonra normal bebekler gibi emeklemeye geçti ve en sonunda fizik tedavi desteği ile 4.yaşında yürümeye başladı. Biz azimli bir ikiliydik anlayacağınız. Kimselerin kendi çocuklarını engelli diye sokağa bile çıkarmadıkları dönemde ben oğlumla her yere güle oynaya gitmemiş miydim? Evet, evet bunu da yapabilirdik. Güçlü olmalı ve oğlumu anasınıfın deneyiminden mahrum bırakmamalıydım.
Nihayet kendisinin de engelli bir çocuğu olan bir rehber öğretmen arkadaşımız bize kendi okulunu tavsiye etti. Okula gittim ve anasınıfı öğretmeni ile tanıştım. Gayet sakin, olgun ve deneyimli bir bayandı öğretmenimiz. İlk etapta onun da çekinceleri oldu tabi ki ancak öğretmene benim de okul öncesi öğretmeni olduğumu, yalnız şu anda çalışmadığımı ve kendisi ile her zaman yardımlaşabileceğimizi söyleyerek Alpek’imi anasınıfına yazdırdım. Oğlum kendisine “Alpek” derdi.

Öğretmen okulun ilk haftası diğer çocukların da alışma dönemi olduğunu ve zorlanacaklarını bildirerek Alpek’i okula bir hafta sonra başlatmamı rica etmişti. Öyle yaptık. Zaten oğlum okulu çok seviyordu, yıllardır okula gittiği için alışma gibi bir sorunu olmayacaktı.

Okula başladığımızda biz çabuk alıştık ama çocukların ve velilerin bize alışması pek de kolay olmamıştı. Her anne-baba çocuklarından farklı gördükleri oğlumun zararlı olacağını, çocuklarına maddi ya da manevi sakıncalarının olacağı konusunda hemfikirdi. Bense bütün sabrımla ve sükunetimle onlara Alperen’in uzun yıllar özel eğitim aldığını ve en önemlisi sevgi ile büyütüldüğünü, çocuklarına herhangi bir zarar vermeyeceğini anlatıyor, her birini ayrı ayrı ikna etmeye çalışıyordum. Günlerce, haftalarca aynı sabır ve sakinlikle sürekli oğlum ve diğer çocuklar arasında iletişim kurdurmaya çalışarak hem velilere hem de öğretmenimize destek oluyordum.

Okulun açılmasından 2 ay kadar geçmişti ancak hala her fırsatta çocuklar Alperen’in sandalyesini uzak bir köşeye taşıyıp onu kendilerinden soyutluyorlardı. Yavrum, o da sırf sınıfta kalmak için hiç sesini çıkarmadan öylece oturuyordu. Ben ve öğretmen çocuklara Alperen’in her ne kadar birçok şeyi yapmakta zorlanan ve hatta destek ve yardıma muhtaç birisi olduğunu, ancak kendilerinin bu tavrını anlayıp çok da üzüldüğünü, onu da aralarına alıp etkinliklere katılması gerektiğini defalarca anlatmak zorunda kalıyorduk.
Öğretmenimiz Alperen’i tanıdıkça çok sevdi. Tecrübesi ve yumuşak tavrı ile her geçen gün çocuklarla oğlum arasındaki iletişimi artırıyordu. Alperen onlarla birlikte şarkı söyleyemiyor ama el çırparak eşlik ediyordu zaman zaman resim gibi kabiliyet gerektiren faaliyetlerde ise rastgele önündeki sayfayı boyuyor, diğer çocukların yaptıklarını kıskanıp yırtıyordu. Kısacası artık iletişimleri belli bir olgunluğa ermiş, ona sabreder hale gelmişlerdi. Hatta sorumluluk alarak yemek saatlerinde yemek yemesinde, kıyafetlerini giyip çıkarmasında kızlar anne görevi üstlenmişler, erkekler ise bahçede oynarken düşüp kendisine bir zarar vermesin diye kol kanat germeye başlamışlardı. Velilerinin ufak tefek kazalarda korkup Alperen’in onlara zarar verebileceğini söylediklerinde çocukları artık arkadaşlarını savunuyor ve onu koruduklarını anlatıyorlardı.

Artık veliler, çocuklarının Alperen’le olmasının bir ayrıcalık olduğunu, onlara sabır, şefkat ve sorumluluk bilincini kazandırdığını söylüyorlar ve bu duruma çok sevindiklerini bildiriyorlardı. Ben de her gördüğümde, göstermiş oldukları sabır ve anlayıştan ve çocuklarının Alperen’e doğru yaklaşımlarını sağladıklarından dolayı onlara teşekkür ediyordum. Bu arada özel eğitim öğretmenimiz de ara ara okula gelip olanları gözlemiş ve onun sosyal yönden ne kadar geliştiğini söylüyordu bana. Çocuklar Alperen’den, Alperen de çocuklardan farkına bile varmadan birçok şey öğrenmişlerdi.

1-2-3 derken 4 yıl boyunca her sene başı aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayarak geldik. Oğlum yazı yazmayı ve okumayı öğrenmemişti belki ancak insanlarla çok güzel iletişim kurmasını öğrenmişti. Bu 4 yıl gerçekten çok uzun ve yorucu gelmişti bize. Sanırım bu sene okulu bırakacaktık. Kişisel gelişim uzmanımız benden son bir ricada bulundu, “Kezban hanım gerçekten çok yoruldunuz belki ancak lütfen bir sene daha 25 çocuğumuzun engelli birisi ile nasıl yaşanacağını öğrenmesine katkıda bulunun.” demişti. Evet, çocuklar birbirlerinden bir şeyler öğreniyorlardı, oğlum da okuldan ve arkadaşları ile birlikte olmaktan mutlu idi fakat diğer çocuklar anasınıfını bitirip 1.sınıfa geçtikçe biz aynı yerde her sene diğer çocukların ilerlemesini seyretmek içimi acıtmıyor desem yalan olurdu. Bir anne için bu durum gerçekten zordu ama Alpek’im mutluydu ve bunun için 1 sene daha devam etme kararı aldık.

5. yılımızın bitimine yakın bir gün Alperen okula yaklaştığımız sırada bana “anneee” dedi. “Efendim annem?”dedim. “Alpek?” dedi ve eliyle mikrofon tutar vaziyette hazır ola geçercesine bir şeyler mırıldandı. Aman Allah’ım, oğlum andımızı okumak istiyordu. Şimdiye kadar ona hiçbir şeyi yapamazsın dememiştim. Hep hadi annem yapmaya çalış, yapabilirsin
diye cesaret vermiştim. Ama bu? Bu seferki çok başkaydı ve sadece yutkundum. Sanki ciğerlerimi de yutmuştum, içim çok acıyordu. Alperen ise vazgeçmiyordu. Tam bir hafta aynı şeyi anlatmaya çalışıyordu ben de tamam annem, tamam kuzum, sen de bir gün okursun diyerek geçiştiriyordum. Öyle ya tam 5 yıl boyunca anasınıfından bir arkadaşı andımızı okuyordu ve alkışlanıyordu. Oğluşum da bunu istiyordu. Kolay mı? Her sene bunu sessizce izlemiş ve istemişti belki de. Ben bile bu kadarını anlayamamıştım. En sonunda yine bir gün aynı ısrar karşısında dayanamadım ve okula vardığımızda platformda konuşmasını bitirmek üzere olan müdür muavininin yanına koştum, “Hocam! Bu gün andımızı Alperen okuyabilir mi?” dedim. Müdür muavini büyük bir şaşkınlıkla, nasıl yani dercesine bir bana bir Alperene bakıyordu. Biliyordu ki Alperen konuşamıyordu. Bense çoktan anasınıfı öğrencilerinden 2 kız öğrenciyi gözüme kestirmiştim. Yanlarına koşarak kızları ve Alperen’i platforma çıkardım ve mikrofonu Alperen’in eline tutuşturup, “işte böyle annem” dedim. “Hadi kızlar andımızı okuyabilirsiniz…”

Kızlar çok hoşlanmışlardı bu durumdan. Alperen ortalarında, ikisi iki yandan eğilerek mikrofonda andımızı okumaya başladılar. Oğlum ise gururla dudaklarını kımıldatıyor, kendince bir şeyler mırıldanıyor, büyük bir içtenlikle andımıza eşlik ediyordu. Öğretmenler, veliler, öğrenciler, kısacası herkeste bir şaşkınlık vardı. Andımız bitti ve kısa bir sessizliğin üzerine oda ne!? Anasınıfı arkadaşları inanılmaz bir şekilde “Alperen sen bizim her şeyimizsin.” şeklinde tempo tutmaya başlamışlardı, derken 1. , 2. , 3. , 4. Sınıftaki diğer arkadaşları da bu tezahürata eşlik etmeye başlamışlardı. Dakikalarca Alperen alkışlandı. Ağlamaklı bir şekilde etrafıma göz gezdirdiğimde tüm velilerin ve öğretmenlerin gözleri dolmuş bize bakıyorlardı. Okul müdürü yanıma gelerek, “Kezban hanım bravo. Bunu da yaptın ya helal olsun” dedi.
İşte buydu ya, kaynaştırma bizi gerçekten kaynaştırmıştı. Bu muhteşem bir paylaşımdı. İşin ilginç tarafı, anasınıfındaki çocuklara böyle bir tezahüratta bulunmalarını kimse söylememiş, onlar içlerinden geldiği gibi bağırmışlar ve 5 yılın ürünü 5 sınıf da kendini göstermişti. Gözlerde gözyaşı, kalplerde ise sevgi seli akıyordu. Artık engeller kalkmış, sevginin dili konuşuyordu
 

septik

Editör
Editör
Katılım
Şub 9, 2012
Mesajlar
3,405
Tepkime Puanı
450
Puanları
83
(_)= Güzeldi.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst