Sinir Bozukluğu ve Etkileri

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Sinir bozukluğu, günümüzde oldukça sözü edilen konulardan biridir. Günlük yaşamın güçlükleri ve insanda yarattığı gerilim, bireyi başarısız kılabilir. Bu konum ise, ruhsal dengesizliklere yol açabilir. Sinir bozukluğunun çok değişik nedenleri ve çeşitleri vardır. Doktorların bu sözcüğü kullanmasının nedeni, olguyu tam olarak karşılamasıdır. Şu iki örneği ele alalım.

Birinci örnekteki kişi yoğun çalışma gerektirmesine karşın işini severek yapmaktadır. İstekli olduğundan ve iyi çalıştığından işin fazlalığından şikâyet etmez. Yoğun bir çalışma temposu içindedir. Ama bir gün, hiçbir neden yokken, aniden değişir. Sabahları kalkmak istemez. Genel bir isteksizlik başlamıştır. En yakınlarıyla bile, birlikte olmaktan zevk almaz.

İkinci örnekteki kişi de, işinde aynı başarıyı göstermektedir. Ama onda da anlamsız şeylerden kuşku duyma başlamıştır. Evden çıktıktan sonra kapıyı kilitleyip kilitlemediğini merak etmektedir. Arabasına bindiğinde korkusu artmaya başlamaktadır. Rahat davranışlara sahip değildir. Saçmalamaktan korktuğu için, toplantılarda konuşmaz. Gereksiz ve yanlış işler yapmaya başlar. Sinirli konumu ile işleri karmakarışık eder. Gerginliği gittikçe artar.

Ruh doktorları ilk örnekteki bireyin büyük bir çöküntü içinde olduğunu, ikincisinin de aşırı kuşkucu olduğunu belirtecektir. Bilimsel olmayan sıradan bir değerlendirme ile her iki kişinin de yaşantılarına katlanamadıkları için, sinir bozukluğu içinde oldukları söylenebilir. Kuşkusuz her insanın gergin anları vardır. Zaman zaman herkes kuşku, bezginlik, yalnızlık ya da uyumsuzluklarla yüz yüze gelir. Bu son derece doğaldır. Ancak kişi, önemli ve sürekli bir gerilim içindeyse ve yaşantısı bu yüzden olumsuz olarak etkileniyorsa önlem alınmasını gerektiren bir sinir bozukluğu söz konusudur.

Sinirli insanlar, sinir bozukluğuna daha kolay mı yakalanırlar?

“Sinirli insanlar” tamlaması, bunalıma özellikle duyarlı insanları belirtir. “Sinirli” insanlar, başka birinin önemsemeyeceği sıradan kasıtsız sözlerden çok alınırlar. Yaşantılarında karşılaştıkları sorunlar karşısında kolay tavır alamazlar; çözümsüzlük, onları daha da sinirli bir konuma sürükler. Bu insanların çocukluk dönemi genellikle sorunlarla doludur. Özellikle aileleri tarafından sevilmedikleri duygusuna kapılırlar ya da başarısız biri olduklarını düşünürler. Bu yüzden kolay kolay kendilerine güven duyamazlar. İşlerin altından kalkamayacaklarını sanıp korkarlar. Kendilerine güvensizlikleri, onları sinir bozukluklarına karşı daha da dirençsiz kılar. Sorunların art arda gelmesi, sinir bozukluğuna düşmeleri için yeterli koşulu oluşturur.

Sinir bozukluğunun uyarıcı ön belirtileri var mıdır?

Birden bire oluverdi bu yanlış sözleri bireyin yakınlarından sık sık duyarız. Gerçekte ise her bunalımın uyarıcısı niteliğinde, ön belirtileri vardır. Bireyin yaşantısında sistemli şeylerde birden bire ortaya çıkan değişiklikler çok önemlidir. Sabahları erken kalkma alışkanlığı olan dinamik biri, geç saatlere kadar yatıp, akşamları da bir koltuk üzerinde anlamsızca zaman geçirmeye başlayabilir. Sakin kişiliği olan biri, aşırı duygusal ve hareketli ya da düzenli bir insan ansızın savruk ve pasaklı olabilir. Karşılaşılan kimi örneklerde de, bir tek olaya karşı aşırı duyarlılığın (örneğin başarısız bir sınav) olduğu görülür. Olayın yol açtığı bezginlik ve yılgınlık olağandan çok uzun sürebilir. Bu durum, düzensiz uykular, mide bozuklukları, hazımsızlık bas dönmesi, bulantı, kadınlarda âdet düzensizlikleri gibi fizyolojik sorunlar doğurabilir.

Bunlardan bir ya da birkaçının gözlenmesi, kişinin kaçınılmaz bir bunalıma gittiğini göstermez. Ancak bu durum, çaba göstermeden üstesinden gelinebilecek bir sorun da değildir. Yapılması gereken şey böyle bir sorunu dallanıp budaklanmadan yok etmeye çalışmak, bu konumdaki insanlara yardım etmektir.

Öte yandan çocukluklarında sevilen, güven duygusu aşılanan kişiler, yasamla aralarında daha kolay bağ kurarlar. Sorunlarla karşılaştıklarında daha cesur ve atılgan olurlar.

Sinir bozukluğu, yalnız sorunlu bir çocukluğun sonucu değildir. Her insanın, bir gün kendini bu noktada bulması olasıdır. Kendilerine güven, olmayan insanlar, bu bozukluğu saklamayı yeğlerler. Duygularını, sıkıntılarını, acılarını gizlerler. Bir kısmı uyuşturucu maddelerle, içkiyle rahatlamaya çalışır. Oysa bu yanlış tutumlar, onları büyük bir hızla, şiddetli bir patlamaya yaklaştırır.

Bir insanın yaşamında duygusal tepkilere yol açan sorunları belirlemek çoğu kez olasıdır. Evlilik sorunları, iş konusundaki sorumluluklar, ekonomik sıkıntılar, yılgınlık, çocuklarla aynı evde yaşama zorlukları, ölümler, boşlukta olma düşüncesi gibi. Kimi insanlar, bu sorunlarla savaşma yoluna giderler, kimileri ise sorunları bastırma yolunu seçer. Bu nedenle, duygusal çöküntülerin birden bire ortaya çıkması söz konusu olamaz.

Sinirsel bunalım sırasında neler olur?

Çeşitli biçimler alabilen bunalımlar sırasında olaylar da farklı biçimlerde gelişir. Yoğun bunalımlar içinde bulunan kişi, örneğin yürek darlığı (anksiyete) içinde bulunan birinden çok farklı davranışlar içinde olur. Ancak çoğu kez bunalımla yürek darlığı bir arada görülür. Depresyon geçiren bir hasta şöyle diyor:

İçimden sürekli ağlamak geliyor. Lavaboda birikmiş bulaşığı görünce dayanamıyorum. Uyuyamıyorum. Yalnız kalmaktan korkuyorum evden de çıkamıyorum. Yemek istemiyorum Ne yiyeceğim, evden nasıl çıkacağım, ne yapacağım konusunda karar veremiyorum. Hiçbir şey yapmak istemiyorum. Dikkatimi uzun süre bir konuya toplayamıyorum.

İştahsızlık, uykusuzluk (ya da tam tersi çok uyumak), genel bir isteksizlik, gerginlik, cinsellik ve iş konusunda ilgisizlik, intihar etmek düşüncesi, duygusal çöküntünün başlıca belirtileridir. Bu gibi insanlarda kendilerini değersiz bulmak ve amaçsızlık oldukça yaygındır.

Kimi zaman yoğun bir suçluluk duygusu yaşarlar, hatta bilmedikleri büyük bir suç işlemiş olmaktan korkarlar. Büyük bir haksızlığa uğradıklarını ya da ölümcül bir hastalığa tutulduklarını düşünebilirler. Böylesi yanlış saplantılar da değişik bir bunalım türüdür.

Kimi zaman ise birey duygusal çöküntüden, aşırı hareketli bir döneme geçer. Anlamsız bir sürü işle uğraşmaya başlar. Uyuyacak zaman bile bulamaz Çevresindekileri şaşırtan uğraşlar edinir. Bütçesini aşan alışverişler yapar. Kendisini önemli olduğuna, yaşamda özel bir yeri ve görevi olduğuna inandırır. Düşünceleri, izlenemeyecek kadar büyük bir hızla değişir. Ancak kısa bir süre sonra aynı çöküntü içine düşer. Bu duruma manik-depresyon denir.

Kimi insanlarda sinir bozukluğu, aşırı endişe ve korku biçiminde görülür. Bu durumda, korku nöbetleri görülür. Ağız kurur, kalp atışları hızlanır, aşırı terleme ile karşılaşılır.

Bu konuda, bir tezgâhtar kızın anlattıkları ilginç bir örnek oluşturmaktadır:

“Müşteri içeri girince yanına gittim. Birden bire ne olduğunu anlayamadım. Konuşamadım. Nedenini bilmediğim bir paniğe kapıldım. Orada duramadım. Bir şeyler mırıldanıp koşarak tezgâhın arkasına kaçtım.

Endişeli biri, kolay kolay dinginleşemez. Ev kadınıysa camları siler, daha yeni düzenlediği mutfağı yeni baştan temizler, çiçekleri sular. Aslında bütün bunlar, kendisiyle baş başa kalmamak için başvurduğu çarelerdir. Düşünmemek için elinden geleni yapar. Ancak davranışları giderek saplantıya da dönüşebilir. Böyle olunca, artık zaman doldurmak için değil, her gün yapması “gerektiğinden” yukarıdaki işleri yapar. Bütün bunlar için gereksiz yere zaman ayırır. Örneğin çalışan bir kadının işe gitmeden önce camlan silmek için erken kalkması, saplantıdan başka bir şey değildir. Endişe, anlamsız bir korku (fobi) şeklinde de kendini gösterir (evden çıkma ya da birine dokunma korkusu gibi). Bunun anlamsız olduğunu bilmek bile, korkudan kurtaramaz kişiyi.

Çoğu insan, kendisini kötü hissedince doktora gider. Ancak yapılan araştırmalar, ruh doktoruna başvuranların sayısının çok az olduğunu göstermektedir. İyi bir doktor (zaman da varsa) hastanın sorunlarını dinler. Fiziksel bir nedeni olup olmadığını anlamak için muayene eder. Çöküntüyü ya da endişeyi azaltmak için ilaçlar verir.

İlaçlar kuşkusuz hastaya yardımcı olur. Açıkça görülen aşırı korkuları azaltır. Böylece birey yaşamını yeniden düzenleme olanağına kavuşur. Ama ilaç sorunların kaynağını yok edemez. Yalnızca hastanın krizi atlatmasını ve düzenli uykuya kavuşarak sakinleşmesini sağlar. Hastaya sorunların üzerine gidebileceği, düşünebileceği bir ortam hazırlar.

İşinin yoğunluğu, konunun uzmanı olmayışı yüzünden bir doktor çoğu zaman bu tür bir hastaya yardımcı olamaz. Hastanın, kendi başına savaşamayacağı sorunlarını, bir doktorun odasında tartışması da her zaman kolay değildir Bu konuda hastanın yapacağı en doğru şey, bir ruh doktoruna ya da psikoterapiste gitmek olacaktır. Çünkü ruh doktorunun fiziksel ve ruhsal muayenesi ya da psikoterapist ile karşılıklı konuşma, sorunları çözebilecek hemen hemen tek yoldur.

Bu uzmanlar, konunun özelliğine uygun ilaçlara (özellikle de intihara eğilimli ileri depresyon durumlarında şok tedavisine) başvurabilirler.

Fobiler ve saplantılar için çoğu kez bir psikologun davranış tedavisine gereksinim olur Bu tedavi, ilaç ve şok tedavisine başvurmadan sorunları kökenine inerek çözmeyi amaçlar. Hastane tedavisine özellikle ağır bunalımlarda gerek duyulur.

Sinirlerinin ciddi bir biçimde bozulduğunu düşünen herkes, kesinlikle doktora gitmelidir. Ruhsal rahatsızlık belirtisi gösteren bazı rahatsızlıkların gerçek nedeni kimi kez fiziksel olmaktadır. Bunun gibi bunalım izlenimi veren kimi bozuklukların gerçek nedeni de inme ya da bellek kaybına açan bedensel bir hastalık olabilir. Hiç kuşkusuz bütün bunları tıbbi kontrol ortaya çıkaracaktır.

Çoğu sinir bozukluğu, önemli bir akıl hastalığına dönüşmez. Pek çok insan önemli endişeler ve ruhsal çöküntüler yaşamıştır. Yakınlarının ya da doktorların yardımıyla bu dönemi atlatmıştır.

Ender karşılaşılmakla birlikte, sinir bozukluğu önemli bir hastalığın Ön belirtisi olabilir. Hasta, iyileşmemekte direnebilir. Bu direncin çoğu kez çözümsüz bir aile sorunu gibi belirli bir nedeni vardır. Küçümsenen bu belirtiler, bireyi (manik-depresyon) manik-çöküntü boyutlarına götürebilir Böylesi önemli boyutlara varmadan önce, saplantı ve fobilerle savaşmak daha kolaydır; hastalığın ileri konumlarında ise uzman doktorların işi oldukça güçleşir.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst