Sosyal Eğitim: Eğitim ve Sosyoloji İlişkisi

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Aslına bakarsanız her birimizin içinde yaşadığı toplumda her gün yaşadığımız olaylar üzerinden bir tespitte bulunmak niyetindeyim. Yakın tarihten birkaç örnekle başlamak istiyorum.



11 Mart 2011 günü Japonya, 9 şiddetindeki deprem ardından da yaşanan tsunami felaketi ve Fukuşima nükleer santralinde yaşanan sızıntı ile sarsıldı. Bu felaketlerin toplam bilançosu milyarlarca dolar, yıllar sürecek çevre felaketi ve en önemlisi yüzlerce can kaybı oldu. Felaketin büyüklüğünü gözünüzde canlandırmanızı istiyorum. Şimdi bahsetmek istediğim durum tam da felaketin yaşandığı o günlerden. O dönemde tv de izlediğim bir görüntüden kareleri elimden geldiğince tasfir etmeye çalışayım. Haber şu şekilde; deprem ve sonrasında yaşanan felaket nedeniyle elektrik, su ve telefon hatlarının kesilmesi üzerine dış dünya ile iletişimi kesilen bir kasabaya devlet seyyar tuvaletler, mutfaklar ve telefon kulübeleri kurdu. Benim için çarpıcı olan tablo ise şu oldu; günlerdir yakınlarından haber alamayan ve/veya yakınlarını kaybeden, evlerini yurtlarını kaybetmiş, yarı aç yarı tok çocukları kucaklarında onlarca Japon metrelerce uzanan telefon kuyruğunda bekliyor. Başları önlerinde, sessiz ve tek sıra.



İkinci örneğim başka bir fotoğraf karesinden. Her yıl okyanus kıyılarını kasıp kavuran fırtına ve tayfun haberlerine her birimiz aşinayızdır. Bu felaketlerin ne denli yıkımlara yol açtığını her yıl takip ederiz.



Geçtiğimiz yıllarda bir gazetede gördüğüm bir fotoğraf ve haber şu şekildeydi. Okyanusa kıyısı olan Amerikan eyaletlerden birine bu büyük fırtınalardan biri hızla yaklaşmaktaydı. Amerikan hükümeti olağan üstü hal kararı alarak ilgili şehrin acil boşaltılması talimatını verdi. Bu talimat üzerine insanlar araçlarıyla şehri boşaltmaya başladı. Fotoğrafı ise gözünüzde canlandırmanızı istiyorum. Şehrin belkide en önemli karayolu olan üç şeritli bir otoban. Üç şeridin tamamı dolu, araçlar kontak kapatmış durumda. Yer yer araçlarından inen insanlar göze çarpıyor. Aksi yönde şehre doğru yol alan birkaç kamu aracı göze çarpıyor. Ve sıkı durun. Bu korkunç tabloda bizim görmeye alıştığımız bir eksiklik var. Emniyet şeridinde bir tek araç dahi yok. Sanırım insanlar yeterince korkmamış, aceleleri bekleyenleri veya merak ettikleri yakınları yok. Hiç biri kamu görevlisi veya yüksek makamlarda ego sahibi kişiler değil.



Yukarıdaki örnekleri okuyunca şunu düşünmeden edemiyor insan, aynı tablo bizim ülkemizde olsa neler yaşanabilirdi? Her gün trafikte diğer vatandaşlardan daha acil işleri olan onlarca insan emniyet şeridini kullanıyor. Ya da 7 gün ve 24 saat kamu adına görev başında olan yetkililer. En basit sıra ve kuyruklarda dahi önemli ve acil işleri olan insanlar olduğumuzu diğer vatandaşlara anlatmaya çalışıyoruz.



Bu örnekleri içinde yaşadığımız toplumda sadece bir günde onlarcası ile çoğaltmamız mümkün. Benim bu noktada sormak isteğim şu ki; toplum içinde uyum içerisinde yaşamak ve kişisel sınırlar noktasında farklı coğrafyalarda neden bu denli farklılıklar bulunmakta olduğu.



Bu durumla ilgili eminim ki bilim adamları onlarca araştırma yapmışlardır. Temel sorun sanırım eğitimle ilgili. Eğitim ve sosyoloji ilişkisi. Sosyal hayata uyum sağlamış bireyler yetiştirebilmekte. Özgürlüğümüzün sınırının bir başka bireyin özgürlüğünün sınırında sona erdiğini öğrendiğimizde sanırım birçok sosyal sorunumuzu da aşmış olacağız.

Yazar: Erdem Gömüç
 
Tekerlekli Sandalye
Üst