Stres Nedir, Nelere Yol Açar, Tedavisi Nasıl Olur, Strese Dair Her Şey.

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres organizmanın, bünyelerin, insanın dışsal tepkilere karşı verdiği uyum sağlayıcı uyum koruyucu bir tepkidir. Yani kişi stres tepkisi vererek aslında vücudunu korumaya çalışır.

Stres nedir nelere yol açabilmektedir stresle nasıl başedilir.jpg

Stres nedir? nelere yol açabilmektedir? stresle nasıl başedilir?


Stres; Bireyin kendini huzursuz veya baskı altında hissettiğinde verdiği fiziksel, zihinsel, duygusal ve davranışsal tepkiler bütünüdür.

Ev ve iş hayatındaki olumsuzluklar, baş edilmesi güç yaşam olayları, olumsuz yaşam koşullarına maruz kalma, ayrılık, işsizlik, hastalık, boşanma, ayrılık, gebelik, evlilik, taşınma, seyahat gibi olumsuz/olumlu yaşam olayları kişide strese neden olabilmektedir.

Belirli Stres Etmenleri

Kişinin haksızlığa uğradığını düşünmesiengellenmeler,savaş, huzursuz yaşam koşulları, taşınma, zorundalıkla yapılan şeyler, ırkçılığa maruz kalma, çeşitli kaygı ve korkular,ayrılık boşanma, iş yoğunluğu ve doyum sağlayamama, sakatlık, kazalar, çatışmalar ve kararsızlıklar, Bireyin birden fazla konu arasında seçim yapma durumunda yaşadığı kararsızlık ve belirsizlik durumları, rol çatışmaları yaşaması örneğin; mesleği ile anneliği arasında denge kurmaya çalışan bir anne baba olmak, çatışan fikirler içerisinde olmak, karar verme aşaması, belirsizlikler, Baskılar, beklentileri karşılama çabaları, kişinin kendini gerçekleştirme yaşamdan doyum sağlamaya yönelik çabaları.

Stres Belirtileri : Zihnimiz ve bedenimiz birbirinden ayrı çalışmayan iki sistemdir. Stres zihnimizde beliren psikolojik bir faktör olmasına rağmen bedenimizi çeşitli yollardan etkileyebilmektedir. Yapılan araştırmalar ve deney sonuçları stresin insan vücudunda ne denli hasarlara yol açabileceğini kanıtlar niteliktedir. Bu nedenler hem psikolojik hem fiziksel sağlığımızı korumak için stresten uzak kalmaya çalışmalıyız. Stresin yol açtığı veya tetiklediği psikolojik ve fizyolojik hastalıklardan bazıları şunlardır; depresyon, anksiyete, kalp krizi, yüksek tansiyon, kısmi/tam felç, kanser, diyabet, obezite, ülser, huzursuz bağırsak sendromu, hafıza kaybı, fibramiyalji, boyun ve sırt ağrıları, bağışıklık sistemi hastalıkları, uyku bozuklukları, tiroid hormonu bozuklukları,cinsel işlev bozuklukları vs. Stres alarmı veren psikolojik ve fizyolojik belirtiler ise şunlardır; baş ağrıları, kaslarda gerginlik, tutulmalar, nefes darlığı, kalp atışlarında düzensizlikler, sıcak basması, cinsel istek bozuklukları, kilo değişimleri, yorgunluk, uykuya dalmada güçlük, uyku kalitesinde bozulmalar, ruhsal gerginlik, dikkat dağınıklığı, dalgınlık, kaçış isteği, motivasyon güçlüğü, karamsarlık, öfke patlamaları,yerinde duramama, genel agresyon vs.

Stres ile Nasıl Başa Çıkabilirim?

Öncelikle olumlu düşünme tarzını hayatınıza oturtmaya çabalayın.

Siz ne kadar egzersiz yaparsanız yapın hayatın hep olumsuz tarafına odaklanırsanız, sorununuzdan kurtulmanız güçleşir.

Hayat biraz gerçeklerden, gerçekler yaşanmayacak hale geldiğinde ise neye odaklanacağını bilip içinden çıkarak yaşamaya devam etmekten geçmektedir. Yaşamak bir ihtiyaç, kaliteli yaşamak ise size bağlı olan bir hazinedir. Yaşamanın önemini görmezden gelmeyin. Yaşamınıza değer verin ve onu geliştirin.

Stresli anlarda acil çözümler:

1. Stres etmeninden bir süre uzaklaşın.

2. Derin bir şekilde nefes alıp verin. Diyafram nefesini kullanın. (Elinizi midenizin altına yerleştirin ve akciğerleriniz şişmeyecek şekilde çiçek koklar gibi burnunuzdan nefes alarak karnınızın, elinizin altında kalan kısmını şişirerek nefes alın, nefesi ağzınızdan verin)

3. Gevşeme hareketleri yapın. Kollarınızı başınızı ellerinizi ve bacaklarınızı esnetecek ve gevşetecek hareketler, kısa egzersizler yapın.

4. Zihninize ve işlerinize bir müddet ara verin

5. Ortamdan ve olumsuz düşünceler den uzaklaşmak için 123ten geriye 3er 3er saymak gibi oyalayıcı egzersizler yapabilirsiniz.

6. Gözlerinizi kapatın ve kendinizi güvende hissettiğiniz bir yeri hayal edin.

STRESLE BAŞEDEBİLMEK İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN UZUN VADELİ ÇÖZÜMLER


Stresle başa çıkmak için neler yapılmalı?



1. Öncelikle isteyin.

2. Sağlıklı beslenin

3. Zararlı madelerden uzak durun. (sigara alkol uyuşturucu madde). Bu maddelere o an stresi uzaklaştırdığı sanılarak başvurulur fakat ileride daha büyük stresli yaşam olaylarına yol açabilmektedir.

4. Uyku düzeninize dikkat edin.

5. Egzersiz yapın, yapamasanız bile hareketsizlikten uzak kalın

6. Beklentilerinizin gerçekçiliğini değerlendirin

7. Kararsızlık problemi yaşıyorsanız artı ve eksi hesabı yapın

8. İşlerinizi ertelemekten kaçının

9. Önce büyük ve önemli işlerinizi yapın ve halledin. Küçük işleri ondan sonra halledin

10. İşleri en son ana bırakmayın

11. Size yardım edebilecek birilerinden yardım isteyebilirsiniz

12. Zihninizi kontrol edemediğiniz zaman olaydan biraz uzaklaşın dinlenin ve sonra geri dönün. Zihniniz dolup taşarken üzerine daha da giderseniz motivasyonunuz çökebilir

13. “Hayır” demeyi öğrenin.

14. Değer verdiğiniz insanlara duygularınızı ve düşüncelerinizi anlatın. Sorunlarınızı paylaşın.

15. Az da olsa eğlenceli vakit geçirmeyi hayatınızdan ihmal etmeyin.

16. Bazen aşırı kontrol etmektense biraz daha akışına bırakmalı mıyım diye durumu değerlendirin.

17. Dinlendirici ve yorgunluğunuzu giderici bir duş alın.

18. Vücut masajı yaptırın

19. Yardım edin.

20. Duygularınızı ve olayları kaydedin. Günlük tutmak, yazıya dökmek, hikayeleştirmek vs.

21. Ortam değiştirin: iş, ev, tatil, yeni bir kurs, hobi gibi

22. Boş zamanlarınızı kaliteli geçirin.

23. Ruhunuzu dinlendirin. Sizi rahatlatacak tarzda müzikleri dinlemeyi ihmal etmeyin.

24. İnsanların da size yardım etmesine izin verin. Onlara bu keyfi ve önceliği yaşatın.

Bunlarla daha kaliteli ve sağlıklı baş edebilmek için ise profesyonel bir yardım almayı ihmal etmeyin.


Makale: Psk. Yeşim ERDOĞDU
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Kimler stresten çok etkilenir?

Stresten kimlerin etkileneceğine baktığımızda bu aslında çok fazla karmaşık bir durum. Bunun sebebi de stres organizmanın iyi ya da kötü durumda zaten adaptasyonunu sağlayan bir şey.

2Kimler stresten çok etkilenir.jpg

Stresten En Çok Kimler Etkilenir?

Günlük yaşam krizlerinin ve mücadelenin çok fazla yaşandığı ve başa çıkmanın zorlaştığı meslekler; öğretmenlik, polislik ; fiziki koşulları zorlayıcı, tozlu, gürültülü, aşırı sıcak ya da soğukta çalışılan işler, vardiyalı ya da gece işleri; yoğun rekabet ve zaman baskısı altında çalışan cerrahlar ve gazeteciler. Bir de psikolojik talebin fazla olduğu ama inisiyatif kullanılamayan sekreterlik gibi meslekler yüksek risk altında.


Strese Dayanmak İçin Nasıl Biri Olmalıyım?

Strese dayanıklı olabilmek için katı olmamak gerekiyor. Yani bu esnek yapıyı insan ilişkilerine yansıtmak, en küçük hatalarda parlamamak, affedici olmak, şans vermek gerekiyor. Esnek kişilik deyince şu özellikler ön plana çıkıyor:

Esnek kişilik yapısında kişiler iş ve sosyal çevrelerinden kopuk olmayan
Olaylara daha geniş açıdan bakabilen
İyi iletişim kuran
Rekabet, saldırganlık, gibi durumlarını kontrolde tutabilen
Yaşamdan ve insanlardan olumlu beklentileri olan
Gelecek planları bulunan
Mücadele ve değişiklikten zevk alan
Aşırı mükemmeliyetçi olmayan
Herşeyi kontrol saplantıları bulunmayan
Hoşgörülerini hep en üst düzeyde tutmaya çalışan
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stresin Metabolizmaya Etkileri

Stres anında vücudun verdiği tepki organizmayı korumaya yönelik bir tepki olduğunu biliyoruz. Yüzyıllardır bu değişim çok fazla değişmedi. Yani kişinin stresli anında, tehlike anında verdiği tepki ilkel insandan bu güne neredeyse aynı.



02Stres.jpg

Stres anında vücutta neler olur?


Stresin metabolizmaya etkileri

Hangimiz günlük yaşamımızda çeşitli stres faktörlerinin etkisi altına girmiyoruz ki? Trafik, gürültü, iş sıkıntısı, zaman darlığı, insanlar, umutsuzluk ve daha bir sürü duygu, durum ve düşünce stresi doğurmaktadır. Geleneksel tanımıyla stres başa çıkılması, yok edilmesi gereken bir sorun olarak görülmektedir. Oysa stres aynı zamanda bedeni ve zihni harekete geçiren bir enerji kaynağıdır. Bu enerjiyi iyi kullanmak önemlidir.

Stres mekanizmasında amaç savaşmak veya kaçmak için gerekli enerjinin yaratılmasıdır. Stres altında vücudumuzda farkında olmadığımız tepkiler gerçekleşir. Gözbebekleri genişler, kortizol, adrenalin, kolesterol ve tiroid hormonu artar, seks hormonları azalır, sindirim sistemi yavaşlar, kan şekeri yükselir, kan kalınlaşır ve terleme artar.

Günlük yaşantımızda stresin yarattığı tepkiler sonucu stres ile baş edebilsek herhangi bir sorun yaşamayız. Ancak, kronik olarak strese maruz kalma ile bedenin uyarılmışlık durumu da sürekli hale gelir ve biyolojik denge bozulur. Stresin vücudumuzda yarattığı durumlar aslında mücadele için gerekli ve iyi değişimler olmasına karşın kronik olarak bu değişikliklerin süregelmesi yarardan çok zarar sağlamaktadır.

Kalp Atışları
Stres durumunda kalp atışlarının hızlanması aslında kaslara ve ciğerlere daha fazla oksijen ve enerji pompalanabilmesi içindir. Ancak, günümüzde bize yüksek tansiyon ve kalp krizleri olarak geri dönmektedir.

Solunum Sistemi
Solunumun hızlanması sonucu amaç kanın daha fazla oksijenlenmesidir. Fakat kronik stres altında hızlanan solunum ile daha fazla kanserojen madde de ister istemez solunmuş olur.

Sindirim Sistemi
Stres durumunda sindirim sisteminin yavaşlaması kanın gerekli organlara daha yeterli dağılımını sağlamak ve beden sıvılarını daha uygun kullanmak içindir. Ancak günümüzde sindirim sisteminin yavaşlaması sonucu hazımsızlık, sıkıntı, kramp, şişkinlik, ishal/kabızlık, ağız kuruluğu gibi şikâyetler görülmektedir.

Kanımız
Streste kanımız kalınlaşır. Bu da oksijen taşıma kapasitesi artsın, olası yaralanmalarda kan kaybı daha az olsun, muhtemel enfeksiyonlara karşı savaş gerçekleşsin diye vücudun verdiği bir doğal tepkidir. Bu etkilerin günümüze olumsuz yansıması ise kalp krizleri, felçler ve damar tıkanıklarıdır.

Hormonlarımız
Kolesterol ve kortizol da uzun süreli enerji sağlaması için artar. Kortizol hormonu yağ hücrelerindeki enerjinin kullanılması için salınır. Yağ hücrelerindeki yağlar yer değiştirir ve daha çok göbek çevresinde ve karaciğerde birikirler. Damar sertliği, kalp damar hastalıkları, protein kaybı ve bağışıklık sisteminin zayıflaması da yine kortizolün artması sonucu olmaktadır.

Yine enerji sağlanması için kan şekerinde ve insülin hormonunda artış olmaktadır. Dolayısıyla şeker hastalığı riski ve hipoglisemiler artmaktadır.

Gerek stresin yarattığı hormonal değişiklikler gerekse bu dönemde yaşanan değişikliklere bağlı artan iştah, şekerli ve yağlı gıdaların tüketiminin artması sonucu vücut şekli değişmektedir. Göbek bölgesinde yağlanma artmaktadır. Bu tür yağlanmalar ise yine kalp damar hastalıklarına ve diyabete zemin hazırlamaktadır.

Streste kortizol hormonunun artmasının nedeni, olası alerjik reaksiyonların oluşumuna karşı vücudu korumaktır. Bunun sonucunda günümüzde bağışıklık sistemi git gide zayıflamaktadır.

Tiroid hormonu da stresli durumlarda metabolizmayı hızlandırmak için artmaktadır. Tiroid hormonunun artışı da günümüzde ısıya, toleransın düşmesine, sinirlilik haline, kilo kaybına, uykusuzluğa ve tükenmeye sebep olmaktadır.

Sürekli stres altında olmak kişiyi nasıl etkiler?



Makale: Dyt. İdil İMAMOĞLU
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres ve Stres Yönetimi

Stresle baş edebilirmiyiz? Evet baş edilmeyecek hastalık yoktur. Her türlü hastalıkla baş edebiliyoruz o halde streslede edebiliriz. Sıfır stres istemiyoruz, aşırı stresi bir miktar azaltmak mümkündür.

4Stres ve stres yönetimi.jpg

Stres Yönetimi İle İlgili İpuçları


Stres ve stres yönetimi

Stres birkaç sözcükle açıklamak gerekirse; baskı veya gerilim yaşanılan zamanlarda içine girilen ruh hali şeklinde tanımlanabilir. Ancak stresin sadece yaşanılan olumsuz durumlarda veya olaylarda maruz kalınan bir durum olduğunu söylenemez. Okuldan iyi bir dereceyle mezun olan bir kişi istediği bir firmanın iş görüşmesine yoğun bir stres altında gidebilir ya da hayatlarını birleştiren mutlu bir çift nikahlarında çok mutludurlar ama genellikle en çok strese giren onlar ve aileleridir. Dolayısıyla sadece olumsuz durumlar kişide stres yaratır diye bir genelleme yapılamaz.

Peki stressiz bir yaşam mümkün müdür? Herşeyin her arzu edilen anda olduğu, tüm istek ve arzulara her an ulaşabildiği, bedenin tamamen gevşemiş ve rahat, neşe ve mutluluk gibi pozitif duygular içinde olunan ve zihninde hiç bir sorunun olmadığı bir hayat mümkün mü? Kulağa oldukça hoş geliyor ama böyle bir hayat mümkün değildir, böyle durumlar zaman zaman olsa bile fazla uzun sürmeyen geçici anlardan ibarettir. İnsan doğası gereği hareket etme, risk alma, heyecan yaşama, sorunlarla karşılaşıp onlarla baş etme eğilimi içerisindedir, dolayısıyla hiç bir engelin, sorunun olmadığı bir hayatta ısrarcı olunsa bile belli bir süre sonra sorunsuzluk sorun yaratmaya başlar. İnsan evrimi ve gelişimi için yaşadığı müddetçe sorun teşkil edebilcek durumlara maruz kalmaya meyillidir, belli oranda baskı ve gerilim yaratan bu durumlar doğal olarak belli oranda stresi de beraberinde getirir.

Peki hayatta stres kaçınılmazsa stresin ne gibi bir fonksiyonu olabilir? Stres kişinin hangi ihtiyacını karşılıyor ki onsuz bir hayat pek de mümkün olmuyor? Stresin insan için iki temel fonksiyonundan bahsedilebilir.

1. İnsanı tehlikelerden korumak:İnsan doğası gereği karşılaştığı olumsuz durumlarda “savaş veya kaç” taktiği uygular. Örneğin kişi evindeki bir hırsızı fark ettiğinde ,ya onunla mücadele edip savaş taktiğini kullanır ya da evden çıkma seçeneğine başvurarak kaçma taktiğine başvurur. Benzer şekilde, yaşanılan bir depremde kişi depremi hissetiği anda genellikle verebileceği iki tepki vardır; savaş taktiğini seçip ceninpozisyonunda sarsıntı bitinceye kadar bekler (savunma durumuda bir nevi savaş taktiği olarak kabul edilebilir) ya da kaç taktiğini kullanarak kendini bir an önce açık alana çıkarma çabası içine girer. Bahsedilen bu iki örnekte de kişi hangi seçenekleri seçerse seçsin belli oranda stres yaşar ve yaşanılan bu stres ortaya çıkan tehlikeden bir an önce kurtulma amacı taşır.

2. insanın harekete geçmesini sağlamak:Belli oranda stres insanı hareket geçirir ve kişisel gelişimine katkı sağlar. Bugün çağın büyük firmaları işe alımlarda kişide belli oranda stres olmasını gözetirler; zira tamamen stressiz bir personel onlar için verimsizlikle eşdeğerdir. Stressiz kişilerin işleri savsaklayacakları, kurallara uymada zorluk çıkartacakları ve kendini geliştirme çabası içerisinde olmayacaklarını savunurlar, çünkü stres kişi için itici bir güç görevi görür ve kişinin ilerlemesini teşvik eder.

Başka bir örnek vermek gerekirse; bazı öğrenciler sınav öncesi sınavdan düşük not alacağını düşünerek sınav stresi yaşarlar. Belli oranda bu stresi yaşamaları da onların yararınadır; çünkü bu durum kişinin sınavı önemsediğine bir işarettir. Yaşadığı stres sayesinde öğrenci çalışmayı ciddiyetle sürdürür, aksi takdirde çalışmayı bırakıp, savsaklama ve başarısız olma riski taşır.

Stresin yukarıda bahsedildiği gibi insan için iki önemli fonsiyonu vardır ancak bu fonksiyonlarının sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için herşeyde olduğu gibi stresin de bireyler için bir ölçüsü vardır. Eğer bu ölçü aşılırsa ve stres sürekli bir hal alırsa kişinin hayatında ciddi anlamda sorun teşkil etmeye başlar. Bu durumu daha da açıklamak için stresin evrelerinden bahsetmekte fayda var; Stresin üç evresinden bahsedebilir: Bunlardan birincisi stresin alarm evresidir. Maruz kalınan stresin ölçüyü aşmasıyla beraber zarar verici etkisi devreye girer, bu durum karşısında kişinin bedeni, duyguları, düşünceleri ve davranışları bir alarm verircesine kişiyi uyarır, eğer bu uyarı kişi tarafından fark edilmez ve de önlem alınmazsa stres bir sonraki evreye yani direnç evresine geçer. Direnç evresinde kişi tüm ruhsal bileşenleriyle maruz kalınan strese direnir, adeta onunla savaşır. Alarm ve direnç evresinden sonra stresin üçünçü evresi yani tükenme evresi devreye girer. Bu aşamda kişi ve tüm sistem artık stres karşısında tükenmiş ve pes etmiş durumdadır. Bu evre kişide ciddi anlamda bir takım psikolojik ve psikosomatik sorunlara yol açabilir.

Stresle baş etmede aşağıdaki dört aşamalı yöntemden söz edilebilir;

1. Stres belirtilerini fark etme ve anlama
2. Stres kaynaklarını (etkenlerini) tanımlama ve anlama
3. Kontrol edilebilir stres kaynaklarını kontrol altına alma
4. Kaynakların kontrol edilemeyeceği durumlarda kişinin kendisini desteklemeyi öğrenmesi


1. Stres belirtilerini fark etme ve anlama:

Bu aşamayı daha önce bahsedilen stresin alarm evresiyle özdeşleştirebilir. Yaşanılan stres ölçüyü aştığında kişinin tüm bedeni ve ruhsal bileşenleri; algıları, duyguları, düşünceleri bir şeylerin iyi gitmediğine dair kişiye uyarıda bulunmak için bazı belirtilerde bulunurlar. Bu belirtilerini 4 temel başlık altında verebilir:

1.a) Fiziksel belirtiler: Kalp çarpıntısı, titreme, ellerde terleme, çeşitli bölgelerdeki kaslarda gerginlik ve fiziksel ağrılar (baş, boyun, sırt, bel), sindirim ve boşaltım sisteminde rahatsızlıklar (mide ağrısı, spazmı, ishal, kabızlık), yorgun ve halsiz hissetme, uyku düzeninde bozulmalar, vb.
1.b) Duygusal belirtiler: Huzursuzluk, endişeli olma, çökkünlük, sinirlilik, vb.
1.c) Zihinsel belirtiler: Dikkati toplamada güçlük, unutkanlık, aklın karışık olması, olumsuz düşünceler üzerine odaklanma, takıntılar vb.
1.d) Davranışsal belirtiler: Sosyal ilişkilerde uzaklaşma, çok çalışanların işkolik halini alması, sessiz sakin kişilerin daha da içine kapanması, çevredeki kişilerle sürekli olarak olumsuz içerikli konuşmalar, yapılan etkinliklerden eskisi kadar keyif almama, agresif tutumlar.

2. Stres kaynaklarını (etkenlerini) tanımlama ve anlama

Herkes için stres kaynakları farklılık ve çeşitlilik gösterebilir. Kimisi için yoğun trafikte araç kullanmak önemli bir stres faktörü iken bir başkası için topluluk önünde konuşmak veya önemli bir sınava hazırlanmak olabilir. Yoğun bir şekilde stresli hissedilen zamanlarda stresin kaynağını bulmaya yönelik araştırma yapmak, beslendiği kaynakları sorgulamak oldukça önemlidir. Bunu araştırırken kişinin kendi kendine durup “Şu an stresliyim, gerginim ama bu durumun nedenleri ve kaynağı ne? Stresli ruh halim nereden besleniyor?” diye sorması her ne kadar basit gibi görünse de etkili bir yöntemdir; zira genelde günlük hayatın koşuşturmasında yorulan kişi bu gibi soruları kendine sorup üzerinde düşünmek için çaba sarf etmeyi pek tercih etmez. Bunu yapmak yerine stres halinin kendiliğinden geçmesini bekler veya geçici baş etme becerileriyle rahatlamayı tercih eder. Kişinin kendine bu bağlamda sorular sorması aslında zaten kendisinde olan cevapları da doğurur ve mevcut durumuyla ilgili bir farkındalığa teşvik eder.

3. Kontrol edilebilir stres kaynaklarını kontrol altına alma

Stresin beslendiği kaynağı fark ettikten sonra yapılması gereken davranış kontrol edelebilir ve kontrol edilemez kaynakları tespit edip kontrol edilebilirleri ortadan kaldırmaya yönelik girişimde bulunmaktır. Kontrol edilebilen kaynakların tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı durumlarda ise doğru olan yaklaşım onun etkisini en az indirmek için çabalamak olacaktır. Örneğin yoğun trafikte araç kullanmak kişi için ciddi bir stres kaynağı ise kişi bunu fark ettikten sonra bu durumu kontrol altına almaya yönelik trafiğe çıkmamayı tercihe edebilir ya da etkisini azaltmaya yönelik trafiğin sakin olduğu zamanlarda aracını kullanabilir. Aynı şekilde kişi için stres kaynağı işyerinde birçok sorumluluğu ve işi yüklenmek ise bunu fark ettikten sonra sorumluluğu ve iş yükünü paylaşmak için amiriyle konuşmak veya çalışma arkadaşlarından yardım talep etmek çözüm olabilir.

4. Kaynakların kontrol edilemeyeceği durumlarda kişinin kendisini desteklemeyi öğrenmesi

Stres yaratan durumların kaynağını fark ettikten sonra kontrol edilebilir olanları kontrol etmeye yönelik girişimde bulunmak kimi zaman kolay kimi zaman zor gelebilir; ancak hayatta öyle durumlar var ki tamamen kişinin kontrolüm dışında gelişip onu doğrudan etkileyebilir. Kişi her şeyi bir plan dahilinde kontrol altına alır ama hiç gündemde olmayan öyle bir olay gelişir ki herşey alt üst olabilir. Yine araç kullanmak örneğinden hareket edilirse, kişi araç kullanırken kaza yapmamak için arabasıyla ilgili tüm önlemlerini alsın, tüm trafik kurallarına uysun ve tüm dikkatini araba kullanmaya versin yine de birilerinin kendisine çarpmaması ya da hiç ummadığı bir anda önüne birinin çıkmaması ihtimalini kimse garanti edemez. Bu aşamada durumu kabullenip kişinin kendisini desteklemeyi öğrenmesinden başka çare bulunmamaktadır.


Sonuç olarak stres hayatın olmazsa olmazlarından ve sağlıklı olan yaklaşım stresi yok sayıp onu görmezden gelmek yerine onu mümkün olduğunca kontrol edip olumlu bir enerjiye çevirmektir.


Faydalanılan Kaynaklar:

ÖGPDM: 661 (2187)-(2188), ODTÜ Kuzey, Kıbrıs Kampusu - Öğrenci Gelişim ve Psikolojik Danışma Merkezi, STRES VE STRESLE BAŞETME YOLLARI 3 / 3


Makale: Ümit AKÇAKAYA
Uzm. Psk. Dan. & Psikoterapist
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres ve Stres Kaynakları

Stres bizim sağlığımızı hem psikolojik, hem fizyolojik hemde davranışsal açıdan tehdit eden bir kavram. Biz stresi guruplara ayırırız bunlardan biriside yapılan işin niteliğinden kaynaklanan stres unsurlarıdır.

5Stres ve stres kaynakları.jpg

Stres Kaynakları ve Başa Çıkma Yolları


Hiç kimse sorunsuz bir yaşam sürdürmez. Yaşamın kayıpları ve zorlukları bizi bir karmaşaya sürükleyebilir. Stres; günlük sorunlardan, trafik ve parasal sıkıntılara, aileden birinin ölümü ve önemli ilişkilerde bozulma, boşanma, iş kaybı, emeklilik gibi önemli yaşam olaylarına kadar her şeyden kaynaklanabilir. Stresli yaşam olaylarıyla karşılaşmak depresyon riskini arttırır. Günlük hayatımızın bir parçası haline gelen, pek çok hastalık gibi depresyonun da sebeplerinden olan stres nedir? Strese neler sebep olur ve stresten nasıl korunuruz? Şimdi bu sorulara cevap bulmaya çalışalım.

Stres ve Stres Kaynakları:

Stresin çok çeşitli tanımları yapılmıştır. En genel anlamıyla stres kişiye güç gelen, baskı ve engellenme yaratan, çıkmaza sokan, çaresizliğe sürükleyen, acı veren, bunaltı ve üzüntü verici yaşam olaylarıdır.

Stresin olumsuz ve zararlı bir anlamda ele alındığı görülmektedir. Oysa stres kişiyi zora soksa da, uyumunu tehlikeye atsa da, acı ve bunaltı verse de stresle başa çıkıldığında kişiyi ileriye, mutluluğa, başarıya götüren bir özelliğe de sahiptir. Örneğin hamile olmak pek çok kadın için yorucu, endişe yaratıcı, hatta acı verici bir durumdur. Ancak bebeğini kucağına alabilen bir annenin mutluluğu tartışılamaz. Bu tür nedenlerle bazı araştırmacılar stresin aslında kötü bir şey olmadığını, bundan kaçınmanın mümkün olmadığını ve stresin motivasyon, büyüme, değişim ve gelişme için şart olduğunu belirtmişlerdir. Stres kaynaklarının özellikleri ile ilgili bilgiler gözden geçirildiğinde, stres kaynaklarının üç grupta toplandığı görülmektedir. Bunlar:

a) Günlük olaylar
b) Yaşam olayları
c) Spesifik yaşam durumlarıdır.

Günlük olayları stres kaynağı olarak ele alan çalışmalarda bir sınavın kötü geçmesi, komşunun yaptığı gürültü nedeniyle uyuyamama, baş ağrısı, çocuğunun matematik sınavında başarılı olamadığını öğrenmek gibi olaylar yer almaktadır. Stres yaratan günlük olaylar genel olarak “değişme ve uyum gerektiren süresi sınırlı olaylar” olarak tanımlanmaktadır. Yaşam olaylarını belirlemeye yönelik ölçeklerde eşin ölümü, hamilelik, ekonomik durumda önemli bir değişiklik, emekli olma sayılabilir.

Stresli yaşam olaylarıyla karşılaşmak,örneğin başka bir yere taşınma, çocukların evden ayrılması gibi olaylar depresyon riskini arttırır. Görüldüğü gibi yaşam olayları, günlük olaylardan farklı olarak daha uzun bir sürece yayılan ve yaşam biçiminde genel değişikliklere yol açan olaylardır. Spesifik yaşam durumları yaklaşımında ise anne baba ilişkilerinde sorunların yaşanması, alkol sorunu yaşanan aile ortamı, iş yaşamında sorunların olması, menopoz döneminde olma gibi kronik durumlar ele alınmaktadır.

Çocuklarda Stres:

Kısa bir süre öncesine kadar birçok insan, insanların stres nedeniyle tedavi görmesini garipseyebilirdi. Günümüzde çocukların en az erişkinler kadar stresten olumsuz yönde etkilendiği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Çocuklar duygularını ifade etmekte zorlandıklarından yaşadıkları gerilimi, korkuyu ve olumsuzlukları bizlere anlatamayabilirler. Duyguların ifade edilmesi erişkinler için daha kolaydır. Bu nedenle çocukların stresten daha çok etkilendiği bile söylenilebilir.

Stres insan zihnini meşgul eden, insanın vücudunu ve ruhunu yoran bir çeşit baskı olarak nitelendirilebilir. Stresin birçok sebebi olabilir. Okulda yaşanan kötü olaylar, sınavlarda başarısızlık, arkadaş ilişkilerinin bozulması, çok sayıdaki ev ödevi, hayatın her aşamasının önceden planlanması, anne ve babanın boşanması, dinlenme zamanının yeterli olmayışı gibi nedenler stresin nedenleri arasında yer almaktadır. Vücudun her zamankinden daha fazla çalıştırılması, yetersiz ve düzensiz beslenme, yetersiz uyku, yetersiz egzersiz, aşırı gürültü, hava kirliliği, gıdaların içinde bulunan kimyasal maddeler, kazalar veya yaralanmalar stresin diğer nedenlerindendir.

Bu etkenlerden birkaçı bile bir araya geldiğinde, çocuğunuz başa çıkabileceğinden daha çok sorunla karşılaşmış olur. Birçok aile aşağıdaki belirtilerin ortaya çıkması ile birlikte çocuklarının stresli olduğunu fark eder:

Kalp atışlarının artması ve nabzın yükselmesi
Baş Dönmesi
Kas gerginliği
Gevşeyememe ve rahatlayamama durumu
Gerginlik (sinir krizleri)
Uykusuzluk
Alerjiler
Cilt problemleri
Baş Ağrısı
Yorgunluk

Yukarıda belirtilen belirtiler stres altında olan pek çok çocukta görülmektedir. Ancak belirtiler bunlarla sınırlı değildir. Hiperaktivite, iştah kaybı (bir anda çok fazla yemek yeme isteği ve hemen sonrasında iştahın kapanması), kâbuslar, karabasanlar, çocuk oyunlarına ve oyuncaklarına duyulan ilginin azalması, güven eksikliği, öz güven eksikliği ve dış görünüşe olan ilginin azalması da stresin diğer belirtileri arasında yer almaktadır. Stresli olan bir çocukta karın ağrısı, aşırı sinirlilik hali, uyku sorunları ve mantık çerçevesinde açıklanamayan korkular görülebilir.

Stres, fiziksel belirtileri, zihinsel ve duygusal sorunlarla şiddetlenen birçok hastalığın ana nedenidir. Hastalıkların %50-80′inin nedeni strestir. Ancak bu hastalıkların tek nedeninin stres olduğu söylenemez.

Doğal sağlık tedavileri:

Esansiyel yağlar stresle mücadele için kullanılabilecek en önemli doğal sağlık tedavilerindendir. Esansiyel yağların birçoğu sinir sistemini doğrudan etkileyerek beynin ve vücudun rahatlamasını ve sakinleşmesini sağlar. Esansiyel yağların dışındaki yağlar da stres düzeyinin azaltılması için kullanılabilir. Aromaterapi yağları ile yapılan masaj (özellikle de masaj esnasında annenin çocuğu ile fiziksel teması) sonrasında birkaç damla esansiyel yağ damlatılarak hazırlanmış olan küvet suyu çocuğunuzun dertlerini ve tasalarını alır götürür. Papatya, ıtır çiçeği, lavanta, gül ve portakal çiçeğinden çıkarılan “neroli” adlı esans sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Yağlar vücutta yer alan ve stresle güçsüz bir hal alan adrenalin sistemini de güçlendirir. Biberiye ve limon yağlan adrenalin sistemini güçlendiren yağlardandır. Ancak bu yağları doğrudan çocuğunuzun cildi üzerinde kullanmaktan kaçının. Bu yağları buharlaştırıcı bir etkiye sahip cam bir tüp içine koyarak çocuğunuzun teneffüs etmesini sağlayın.

Masaj strese çok iyi gelmektedir. Çocuğunuz aşırı stres altındaysa, ona mutlaka masaj yapın. Bebekler ve çocuklar masaja bayılır. Ergenlik çağına giren birçok çocuk müzik eşliğinde yapılan omuz masajlarını sever. Çocuğunuz masajı reddediyorsa, kendisini ikna etmeye çalışın. Çocuğunuz televizyon izliyorken, topuğuna yapacağınız masajın da ne kadar etkili olduğunu görebilirsiniz.

Yeterli ve düzenli bir beslenme sistemi en etkili stresle mücadele yöntemlerindendir. B vitamini takviyesi stresle mücadelede kullanılabilir. Vitamin hapı kullanmak istemiyorsanız, çocuğunuzun beslenme sistemine B vitamini içeren gıda maddelerini dahil edin.

C vitamini strese iyi gelen ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir vitamin türüdür. C vitamini çocuğunuzun kendisini daha sağlıklı ve dinç hissetmesini sağlar.

Lavanta, papatya, yulaf, pasiflora ve mine çiçeği tonik olarak kullanıldığında sinir sistemini rahatlatır. Bu bitkilerden birçoğu yatıştırıcı bir etkiye sahip olduğundan sadece yatmadan önce kullanılmaları uygundur.

Ginseng çok iyi bir antistres (adaptojenik) kaynağıdır. Bu nedenle çocuğunuzun yorgun ve stresli olduğu durumlarda, ginsengi tercih edebilirsiniz. Ginseng bağışıklık sistemi üzerinde de oldukça etkilidir ve vücuda enerji verir. Bazı terapistler, stresli dönemlerde çocuklara düzenli olarak ginseng verilmesini tavsiye etmektedir.

Faydalı terapiler:

Ayurveda, homeopati, masaj, refleksoloji, kranyal osteopati, osteopati, müzik tedavisi, meditasyon, hipnoterapi, herbalizm, geleneksel Çin terapileri, akupunktur, sanat terapisi, besin terapileri ve yoga.

Evde yapabilecekleriniz:

Düşük düzeyli stresler, her insan için faydalıdır. Stres gereğinden daha yüksek bir seviyede yaşanıyorsa, sağlığımızı olumsuz yönde etkiler. Bağışıklık sistemimizin güçsüzleşmesi ve direncini kaybetmesi stresin en olumsuz etkilerinden biridir. Stresli bir çocuğun mutlaka sakinleşmesi ve rahatiatıfması gerekmektedir. Çocuğunuz sevdiği bir hobi ile meşgul olursa stres düzeyi de azalır. Çocuğunuza daima anlayış gösterin ve onu yüceltin. Bu şekilde hissettiği stresi en aza indirgemiş olursunuz. Çocuğunuz kendisini ne kadar iyi hissederse, stresli bir durumla karşılaştığında bu durumun üstesinden gelmeyi o kadar iyi başarır.

Çocuğunuzun kendisine zaman ayırmasını sağlayın. Bazı çocuklar çok çalışmaktan ve her zaman birtakım işlerle uğraşmaktan mutluluk duyarlar. Ancak bu tür çocukların bile boş vakte ihtiyacı vardır. Çocuğunuzun stresli olduğunu hissediyorsanız, yapmakta olduğu işe ya da çalışmasına ara vermesini sağlayın.

Ailece bir arada zaman geçirmeye çalışın. Çocuğunuzun arkadaşları ile oynamasına da fırsat tanıyın.

Çocuğunuzun beslenme düzenine özen gösterin. Yiyip içtiklerimizin stres düzeyimizi etkilediğini unutmayın.

Çocuğunuz ile fiziksel temas kurun. Çocuğunuza dokunun, saçlarını okşayın ya da sırtını sıvazlayın.Dokunuşlarınızdan güç alan çocuğunuz kendisini daha iyi hissedecektir.

Çocuğunuzun çok fazla kafeinli yiyecek ve içecek tüketmesine mani olun. Çikolata ve kahve gibi gıda maddelerinde bulunan kafein çocuğunuzun vücudundaki adrenalin seviyesi ile birlikte stres düzeyini de yükseltir.

Çocuğunuzu olumlu düşünmesi için teşvik edin. Çocuklar erişkinler dünyasında yaşanan sorunların çözümü için de hazırlıklı olmalıdır. Aileler çocuklarına stresten uzak bir hayat sağlamakla yükümlü olsa da, tüm çocuklar stresli durumlarda olumsuzlukların üstesinden nasıl gelebileceklerini de öğrenmelidir. Hiçbir şey yolunda gitmese de, çocuğunuz sorunlarını nasıl aşacağı hakkında düşünebilmeli ve ileriye dönük planlar yapabilmelidir.

Çocuğunuzun istediğini istediği şekilde yapabileceği belirli günleri olsun. Tatiller bu tür günler için oldukça uygundur. Bu günlerde çocuğunuzu hiçbir şey için zorlamayın. Çocuğunuz isterse ödevini yapsın, isterse bisiklet binsin, isterse piyano çalsın ya da top oynasın. Bu şekilde çocuğunuzun kendisini hiçbir baskı altında hissetmeden özgür bir gün geçirmesini sağlamış olursunuz.

Çocuğunuzun düzenli olarak egzersiz yapmasını sağlayın ve yapılan egzersizlerin mümkün oldukça eğlenceli olmasına gayret edin.

Çocuğunuzla iletişim kurun. Hislerini ve düşüncelerini ailesi ile açıkça konuşan bir çocuk stresi kolayca yenebilir. Çocuğunuz size açılamıyorsa, en çok güvendiğiniz aile ferdinden ya da öğretmeninden çocuğunuzla konuşmasını rica edin. Çocuğunuza hislerini açığa vurması kadar doğal bir şeyin olmadığını söyleyin. Çocuğunuz ağlamanın ya da öfkelenmenin tüm insanlara özgü tepkiler olduğunu bilmelidir. Ağlamak kadar öfkelenmek de stresi açığa vurduğundan çocuğunuzun sakinleşmesini sağlayacaktır.

Çocuğunuzun yapmaktan hoşlandığı şeyleri yapmasını sağlayın. Resim yapmak, boyama yapmak, kompozisyon yazmak, müzik dinlemek ve sinemaya gitmek çocukların en çok hoşlandığı faaliyetlerdir. Arkadaşları ile vakit geçiren, sporla uğraşan ve kendi odasında yalnız kalarak başını dinleyen bir çocuk stresin de üstesinden gelmeyi başarır.


Makale: Psik. Danş.Ziya ÜNLÜTÜRK
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Strese dayanıklılık ölçeği

STRESE DAYANIKLILIK ÖLÇEĞİ

Aşağıda ki ölçekte durumunuzla ilgili, bilgi almam amacı ile son günlerde, yaşadığınız bazı olaylardan dolayı yaşadığınız bazı belirtiler verilmiştir. Lütfen her maddeyi dikkatle okuyunuz.

6Strese dayanıklılık ölçeği.jpg

Daha sonra, her maddedeki belirtinin Bu gün dahil, son bir haftadır sizi hangi durumların ne kadar rahatsız ettiğini gösteren SEÇENEĞE “Şiddet, derece, sayı vb. ifade edilen” Her soru maddesinde (X) işareti ile işaretleyerek belirleyiniz. Bu bir sınav değildir. Uygulanan ölçek benimle,sizin aranızda gizli kalacaktır. Bu nedenle tüm soruları çekinmeden ve gizlemeden, uygun seçenekte işaretleyerek, durumunuzu belirtiniz.

Sonuç:
Hiç- 0 Bazen-1 Sık- 2 Çok Sık- 3



1- Yaptığım iş yada etkinlikten zevk alırım

2- Yakın çevremle olumlu ilişkiler içindeyim

3- İnsanlara hoşgörü ve yargılamadan, esneklikle yaklaşırım.

4- Gelecekten umutluyum.

5- Tekrarladığım,kötü alışkanlıklarım bulunmamaktadır.

6- Yaşamdan mücadele etmekten, hoşlanırım.

7- İnsanlarla iyi ilşkiler içinde olmayı isterim.

8- Bir günde en az günde 8 saat uyku uyurum.

9- Çok çabuk sinirlenecek kadar, asabi değilim.

10- Sosyal hayat,yaşamımın bir parçası ola gelmiştir.

11- Yeri geldiğinde, öfkemi kontrol edebilirim.

12- Yaşantımda, yeterli olduğum durumlarda vardır.

13- Yaşamımı, başkaları ile paylaşırım.

14- Herşeye rağmen, güvenebileceğim dostlarım da var.

15- İştahımın yerinde olduğuna inanıyorum.

16- Kendimle barışık, olduğuma inanıyorum.

17- Aşırı kiloya sahip değilim.

18- Zaman buldukça spor yaparım" yürüyüş,yüzme,egzersiz vb."

19- Bir güçlükle karşılaştığımda onu yenmeye çalışırım.

20- Toplum "aile" içinde bir yerim var.

21- Bir an için umutsuzluğa kapılsam bile, geçici olacağını bilirim.

22- Duygularımı çekinmeden belirtirim.

23- İstediklerimi yapmak için boş zaman bulurum.

24- Yaşamayı çok seviyorum.

25- Geçmişimdeki olumsuzluklar, beni fazla etkilemiyor.


Makale: Psikolog Halil Türkmen
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stresli ya da az stresli yaşam tarzları
Her birimiz az ya da çok strese maruz kalarak hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Fakat bazılarımız daha çok stresli bazılarımız ise daha az stres hissediyor. Buradaki hissetme kavramı çok önemli çünkü hepimiz bazen aynı olaylara maruz kalıp farklı stres düzeyleriyle yaşamımıza devam ediyoruz. Stres yaşamın olmazsa olmazı, bilindiği gibi de son yılların konusu da değil aslında. Stres hep vardı fakat yaşam hızlandı. Şimdi kendimizi test edelim.

7Stresli ya da az stresli yaşam tarzları.jpg

Hangi yaşam tarzını seçmişiz:

Yoğun stresli yaşam tarzı benimseyenler:

Kişi, kronik ve şiddeti azaltılamayan bir stres hisseder ve yaşar.

Bir ya da çok sayıda stresli durumun içinde hapsolmuş gibidir.

Kişilerarası ilişkilerine de bu yoğun stresi yansıtmaktadır.

Tatsız, sıkıcı, ödüllendirici olmayan işler görmeye daha meyillidir.

Sürekli zamanla yarışır gibidir. Hep yetiştirmesi gereken bir şeyler vardır.

Daha gerçekleşmemiş olaylar için endişe duymaktadır.

Sağlığına dikkat etmez, kötü alışkanlıkları olabilir.

Monoton bir yaşam tarzı benimsemiştir.

Günlük planlarına boş zaman etkinlikleri eklenmemiştir.

Yaşam ciddi ve zordur, mizah duygusu azdır.

Sosyal rolleri kısıtlayıcı ve cezalandırıcı olarak kabul etmiştir.

Pasif bir kabulleniş hakimdir.

Düşük stresli yaşam tarzı benimseyenler:

Kişi stresi kendini geliştirmek, sınamak için kullanacağı bir fırsat olarak değerlendirir.

Ara sıra işlerden uzaklaşacak etkinliklere kaçış yollarını günlük hayatına eklemiştir.

İsteklerini ve gereksinimlerini karşısındakine açıkça belirtir. Saygıya dayalı düşük stresli ilişkiler kurar. Kendini geliştiren ortamlara yönelir.

Gerçekleştirdiği işler başarı yolunda gerçek ödüller sunan, kendini geliştirici, doyurucu ve harcadığı zamana değen işlerdir.

İş yükü kendi sınırlarını zorlamaz. İş yüküne nefes alma dönemleri eklenmiştir.

Başına gelen olumsuz olayları, harcadığı zamana değen işler ve olumlu olaylarla dengeler.

Sağlığıyla olumlu yönde ilgilenir. Alkol sigara kullanımı hiç yoktur ya da sosyal içicilik şeklindedir.

Değişik etkinliklerle hayatında denge kurar. Spor aktiviteleri içindedir, hobiler edinmiştir.

İddiasız basit etkinliklerden zevk alır.

Yaşamın tümünden zevk alarak mizah yeteneğini de kullanmaktaki becerilerini arttırmıştır.

Kalıplaşmış rollerden sıyrılarak doğal gereksinimlerine uygun ilişkiler de geliştirebilir.

Baskı hissettiği durumlarda atılgan davranır.

Her bireyin strese verdiği tepki bir diğerinden farklı olabilir. Araştırmalar A tipi kişiliklerin yukarı örneklenen yüksek stresli yaşam tarzını daha çok benimseyen bireyler olduğu görüşündedir. A tipi kişilik, rekabetçi,aceleci, tezcanlı, olumsuz çıkarımlarda bulunmaya meyilli, B tipi kişilik ise düşük stresli yaşam tarzını benimseyen, sakin, programlı, ölçülü ve dengeli bireylerdir.

Stres tepkisinin fonksiyonel değeri tartışılamaz. Herhangi bir durum karşısında kişiyi eyleme geçiren bir faktör olmakla birlikte bizim için hayati önem taşıyan savaş ya da kaç tepkisinin oluşturulmasını sağlar. Burada kişinin belirlemesi gereken savaşmayı da kaçmayı da dengeli şekilde sağlamaktır. Ancak o zaman kişi dengede olur. Peki bunu ayırd etmek için ne yapmalıyız? Kendi “olumlu stres düzeyi”mizi bulmalıyız. Olumlu stres düzeyi kişilerin kendilerini enerji dolu hissettikleri, kararlarını hızla ve kolayca verebildikleri, baskılar altında sakin kalarak kendileri için en doğru kararları alabildikleri düzeydir. Hiç harekete geçmemek ya da sürekli telaşlı bir şekilde hareket etmek stres düzeyinin olumsuz olduğunu gösterir. Örneğin gerginlikler, iştah değişimleri, istek kaybı, sinirlilik, işe geç kalma ya da hiç gitmeme strese verilen olumsuz tepkilerdir.

Zamanı iyi kullanma, spor yapma, nefes egzersizlerinden faydalanma, hayatımızda farklı seçeneklerinde olduğunu bilmek gibi yeni fikirler ve düşünceler üretme becerilerimizi arttırmak stres karşısındaki tepkilerimizin olumlu yönde gelişmesine yardımcı olabilir.


Makale: Psk. Gülçin DÖNMEZ FİDAN
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Oksidatif Stres Nedir? Nasıl Azaltılır?

Oksidatif stres bir hastalık değil; ölçülebilen bir değeri yok. Kan tahlilleriyle saptanamaz. Ancak hastalıkların oluşmasına zemin hazırlayan bir faktördür.

8Oksidatif stres.jpg

Oksidatif stres

Serbest radikaller vücudumuzda besinlerin oksijen kullanarak enerjiye çevrilmesi sırasında oluşan metabolik yan ürünlerdir. Serbest radikaller (reaktif oksijen türleri) kararsız bir yapıdadırlar ve kararlı hale gelmek için hücrelere saldırarak hasar oluştururlar. Antioksidanlar ise serbest radikalleri etkisiz hale getirerek hücreleri bu hasarlardan korurlar. Serbest radikaller ve antioksidanlar vücutta dengede olmalıdır ki, antioksidanlar serbest radikalleri etkisiz hale getirebilsin. Eğer serbest radikal seviyesi, antioksidan seviyesine göre artar ise serbest radikaller hücrelerde oksidatif hasarlara yol açar ve bu duruma oksidatif stres denir.

Oksidatif stres bir hastalık değildir, ancak hastalığa yol açabilecek ya da hızlandıracak bir etkendir. Genellikle koruyucu sağlık önlemleri için önemli bir uyarandır. Fakat tehlikeli olan oksidatif stresin herhangi bir semptomunun olmamasıdır. Bu durum tespit edilmez ve düzeltilmezse ciddi sağlık sorunlarına ve hastalıklara neden olabilir. Toksin ya da patojenlere maruz kalmak, zayıf antioksidan defans sistemi, düzensiz yaşam şekli, aşırı yoğun egzersiz ve günlük metabolik ürünler, oksidatif strese neden olur.

Bazı durumlarda oksidatif stres seviyesini normale göre daha fazla arttırır.

Örneğin;

Gebelik
Hormon replasman tedavisi
Doğum kontrol hapları
Ağır egzersizler sonrasında
Güneş ışınlarına fazla maruz kalınması
Aşırı alkol tüketiminde
Elektromanyetik radyasyon
Sigara kullanımı
Kronik inflamasyonlar Böyle durumlarda antioksidan alımına daha çok dikkat edilmelidir.

Diyet ve suplementlerle serbest radikalleri azaltıp, antioksidanları arttırmak :

Vücutta antioksidan defans sistemini etkileyen birçok faktör vardır. Bireysel genetik yapı ve vücudun maruz kaldığı çevresel etmenler. Maalesef modern yaşam şekli, çevre kirliliği, stres, düşük kaliteli besinler, dengesiz beslenme, daha çok serbest radikale maruz kalmamıza neden oluyor. Fizyolojik olarak üretilen antioksidanlar bu kadar serbest radikali nötralize etmek için yeterli olmayabiliyor.

Antioksidanlardan zengin besin seçimleriyle beslenme düzenlenerek vücudun serbest radikallere karşı savunması arttırılabilir.

Meyve, sebze ve yağlı tohumları içeren bir beslenme düzeni; vitamin, antioksidan ve diğer antioksidan karakterindeki mikro besin öğeleri için iyi bir egzojen kaynak oluşturur ve oksidatif strese karşı hücresel cevabı arttırır.

Örneğin C vitamini gibi esansiyel vitaminler birçok farklı reaktif oksijen türleri üzerinde azaltıcı ve baskılayıcı etkisi vardır ve insan vücudunda sentezlenemez. Epidemiyolojik çalışmalar, antioksidanlardan zengin beslenen insanların, sağlıklarının daha iyi olduğunu desteklemektedir. Dünya sağlık örgütü (WHO) epidemiyolojik çalışmaların sonucu, günlük en az 400gr meyve ve sebze tüketimini önermektedir.

Hücrenin her parçası farklı bir antioksidan tarafından korunur. Bu nedenle çeşitli beslenmek önemlidir. Örneğin; serbest radikallere karşı, bazı besin öğeleri hücrenin içinde, bazıları hücre duvarının dışında, bazıları hücreyi çevreleyen kanda ve bazıları da hücre membranlarında savunma yapar. Bu nedenle hem egzojen hem de endojen antioksidanlara ihtiyacımız vardır.

Antioksidanlara örnek olarak :

C vitamini hücre dışı sıvıyı korur ve E vitaminini yeniler.
E vitamini hücre duvarını korur.
Karotenoidler (beta karotenoid, laykopen, lutein ve besinlerde bulunan diğer renkli bileşikler, sarı, kırmızı, turuncu gibi,insanların tükettiği meyve ve sebzelerin içeriğinde 60′ın üzerinde karotenoid bulunmuştur.)
Tioller hücre içini korur (lipoik asit ve glutatyon gibi sülfür içeren bileşikler).
Ko-enzim Q10 mitokondriyi korur ve yaşlanmayı yavaşlatır.
Flavonoidler DNA’yı, elastin ve kolajen dokuyu korur böylece yaşlanmayı yavaşlatırlar.
Enzimler; süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz, katalaz, hücrelerdeki serbest radikalleri nötralize eder. Bunlar dışarıdan alınamaz, vücut tarafından üretilen endojen antioksidanlardır. Ancak beslenmeyle alınan selenyum, bakır, çinko ve manganez gibi eser minerallere ihtiyaç duyarlar.

Antioksidan alımını düzenlemek için diyette sık değişiklikler yapmak yeterli olmayabilir. Diyet bir uzman tarafından hazırlanmalı ve gerekli antioksidanları içeren besinler diyete eklenmelidir.

Oksidatif Stresten Korunmak Mümkün Müdür?


Oksidatif stresi azaltmak için genel tavsiyeler :

Dengeli bir beslenmeniz olsun; yeterli miktarda meyve ve sebze tüketin eğer mümkünse bunları organik seçmeye özen gösterin. Bol su için, yağlı, kızarmış ve işlenmiş yiyeceklerden kaçının.
Aşırı şeker ve tuz tüketiminden kaçının ve rafine edilmeyen ürünleri tercih edin.
Alkol alımınızı kısıtlayın. • Daha çok çay (yeşil çay) ve daha az kahve tüketin.
Düzenli bir şekilde orta seviye spor yapın ancak aşırıya kaçmayın. Vücudunuzu çok zorlamak serbest radikal seviyesini arttırır.
Kirlilikten mümkün olduğunca uzak durun, toksik materyaller oksidatif strese neden olur. Endüstriyel kirlilik, araç kirliliği, yiyeceklerdeki toksik maddeler ve sigara dumanından uzak durun.
Uykusuzluk oksidatif strese neden olur, bu nedenle uykunuzu düzenli almaya çalışın.
Uzun süre ultra viyole ışınlarına maruz kalmaktan ve güneş altında kalmaktan sakının. Güneş altındayken mutlaka koruyucu krem sürün.
Kan şekerinizi, kolesterolünüzü ve tansiyonunuzu düzenli ölçtürün ve kontrol altında tutun.
Eğer hormon alıyorsanız (doğum kontrol hapları ya da hormon replasman tedavisi) oksidatif stresinizi kontrol altında tutun.
Aşırı zihinsel ve fiziksel stresten uzak durun.Kendinize rahatlayacak zaman tanıyın ve sizi mutlu eden şeyler yapın.


Makale: Dyt. Andaç YEŞİLYURT
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres İçin Ne Zaman Profesyonel Desteğe Başvurmak Gerekir?

Stres için kişi ne zaman profesyonel desteğe başvuracağını aslında az çok kestirebilir. Artık stresle ilgili durumları sürekli zihninden geçirmeye başladığında bir profesyonel destek alması gerekebilir..

8Stres çağımızın hastalığı değildir!.jpg

Stres için hangi aşamada profesyonel desteğe başvurmak gerekir?


Stres "çağımızın hastalığı" değildir!

Sıklıkla karşımıza popüler dilde “çağımızın hastalığı” tanımlamasıyla çıkan “stres” esasen bir hastalık değildir. Aksine, tehlikeli bir durum karşısında, bedensel ya da ruhsal sınırların bir tehdide maruz kalmasıyla birlikte, doğal olarak gösterilen “kaçma” ya da “savaşma” sinyalinin bir dışavurumudur. Bir çeşit yaşam enerjisi olan stresin hiç olmaması hali, kişinin enerjiden tamamen yoksun olmasını ifade eder ki, böyle bir durumda her hangi bir üretkenlik, motivasyon, problem çözme kabiliyeti, dikkat ve performanstan söz edilemez.

Sağlıklılık sınırları içerisinde doğal kabul edilen ve olmazsa olmaz olan stresin sebeplerine baktığımızda; yeni bir işe başlamak, taşınmak, evlenmek, üniversiteyi kazanmak, aşırı iş yükü, hastalıklar, başarısızlıklar, ekonomik sorunlar, ailevi problemler… gibi olumlu ya da olumsuz pek çok yaşam olayının stres kaynağı olabileceği görülmektedir.

Günlük yaşamda karşılaşılan aşırı stresin belirtileri arasında;

Huzursuzluk, endişe, gerginlik,

Yetersiz, güvensiz, çaresiz hissetme,

Aşırı alınganlık, sinirlilik,

Dikkat ve konsantrasyon sorunları,

Öfke patlamaları,

Özgüven eksikliği, karamsarlık,

Zihnin sürekli dolu ve meşgul olması,

Karar vermekte güçlük,

Nedensiz ağlamalar,

Terleme, kalp çarpıntısı,

Kolayca yorulma,

İshal, hazımsızlık ve kusma gibi sindirim ve boşaltım sorunları,

Uyku ve iştah problemleri,

Sebebi anlaşılamayan ağrılar,

Hastalıklara açık olma.. vb yer almaktadır.

Görüldüğü gibi yaşamın hemen her alanında olumsuz durumlara yol açan stres, kontrol edilemediğinde kısa ve uzun vadede yıkıcı sonuçlar yaratmaktadır. Özellikle uzun vadeli sonuçları arasında; alkol ve madde kullanımı, panik atak, kaygı bozukluğu, depresyon, cinsel işlev bozukluklarının yanı sıra migren, kalp hastalıkları, sindirim sistemi bozuklukları gibi ciddi problemlere rastlanmaktadır. Kendinizi yüksek düzeyde bir stres altında hissediyorsanız ve bu stres düzeyi yaşamınızı olumsuz yönde etkilemeye başladıysa geç olmadan bu konuda bir uzmana başvurmanızı öneririz.

Makale: Uzm. Psk. Yeter KUTLU
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
İş Yerinde Yaşanan Kronik Stres Kaynakları

Kronik stres Amerikan psikiyatri derneğinin açıklamasına göre, tanımına göre bitmeyen dönemler boyunca süren talepler olarak adlandırılabilir.

9İş yerinde yaşanan kronik stres kaynakları.jpg

Kronik stres nedir?


İş Yerinde Yaşanan Kronik Stres Kaynakları

İş yaşamında strese yol açabilecek etmenler, işin yapılış şekli ile ilgili olabileceği gibi, kurumun yapısından, fiziksel çevre koşullarından veya bireysel özelliklerden kaynaklanabilir. Özellikle kurumun doğasında olan bazı özelliklerden oluşan stres kaynakları, çalışanlar için sürekli sorun yaratırlar. Kaynaklar fark edilmeyince etkili bir şekilde stresi kontrol altına almak mümkün olmaz. Bunun sonucunda da kronik stres kaynakları haline dönüşürler
İş yerindeki kronik stres kaynaklarını aşağıdaki gibi başlıklar altında toplamak mümkündür.

Rollerdeki Belirsizlik: Bireyin rolleri konusunda yeterli bilgisinin olmaması durumunda rol belirsizliği görülür. Eğer işin amaçları yeterince tanımlanmamışsa, bir diğer ifade ile birey ne yapacağını bilemiyorsa stres kaçınılmaz olacaktır (Balcı 2000). Belirsizlik durumunda iş doyumsuzluğu, psikolojik gerilim, kendine güvensizlik, yararlı olmama duygusu belirecektir.

Rol Çatışması: Bireyin üstlendiği iki veya daha fazla rolün aynı zamanda ortaya çıkması, böylece bireyde zıt isteklerde bulunulması rol çatışmasına yol açabilir. Örneğin bir işçiden amiri üretimi hızlandırmasını isterken, çalışma arkadaşları üretimi yavaşlatmasını isterse kişi rol çatışması yaşayabilir. Araştırmalar rol çatışmasının çalışanda içsel çatışma yarattığını, işin çeşitli yönleri ile ilgili gerilim oluşturduğunu, iş doyumunu düşürdüğünü, işçinin üstüne güvenini azalttığını ortaya koymuştur.
Kişilerarası Çatışma: İş yerinde üstleriyle geçimsizlik ve çalışanlar arasındaki olumsuz ilişkiler, kişiliklerin uyumsuzluğu, amirlerle, meslektaşlarla ya da memurlarla çatışma ya da tartışma, en basit işlerde bile gerginlik yaratır. Çözümü en zor olan da bu sorundur.

Sorumluluk: Diğer insanların sorumluluğunu üstlenmek, kişilerde gerginlik yaratan bir stres kaynağıdır. Diğer insanların mesleki gelişiminin sorumluluğu bir kişiye yüklenmiş ise, ayrıca işin doğası çok fazla sorumluluk gerektiriyor, ancak yetkiler sınırlı ise, kişi kendini yoğun stres altında hissedebilir. Araştırmalar özellikle insanlardan sorumlu olan yöneticilerin yoğun olarak strese maruz kaldıklarını göstermektedir. Böylece bu insanların diğerlerine göre daha fazla kalp krizi, ülser, yüksek tansiyon sorunları ortaya çıkmaktadır.

Katılım: Kişinin çalıştığı iş yerinde karar verme sürecinde etkisinin olup olmaması, stresin oluşumunu etkiler. Özellikle çalışanları etkileyen kararlarla ilgili olarak çalışanların fikrinin hiç sorulmadığı durumlarda herkes stres yaşayacak, böylece üretim düşecektir. Kararlara katılma ise bireyin kendisine değer verildiği düşüncesine yol açarak çalışanın stresini azaltır.

İş Güvenliği: İşini kaybetme korkusu bireyin benlik saygısının azalmasına yol açabilmektedir. Özellikle yoğun ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde çalışanların stres düzeyleri oldukça yüksek olup, aile çevresini de olumsuz etkilemektedir.

Yönetim Tarzı: Örgütlerin hiyerarşik doğası da stres yaratan etmenler arasında olup, yönetim yapısı ve yönetim tarzı stres oluşumunda etkendir. Otokratik bir anlayışla yönetilen iş yerlerinde, özellikle tepeye doğru yükselen güç kullanımı, çalışanların stres içinde olmalarına yol açar. Özellikle cezanın kullanımı, kişilerde gerilim oluşturur. Hele sınırlı kaynaklar ve sınırlı ödüller için çalışanları yarıştırmak stres yaratır. Performansı yükseltmek için yapılan aşırı yarışma, birinin kazanırken diğerinin kaybetmesine yol açtığından yıkıcı ve maliyeti yüksek olur (Balcı 2000)

Fiziki Mekân ve Çevre Koşulları: İş yerindeki masa ya da oda veya iş alanı, çalışanlar için belli rahatlık ve güven sağlayıcı unsurlardır. İşin fiziksel çevre koşullarını oluşturan hava koşulları, aydınlanma, ısı, gürültü gibi unsurların çalışanların sağlığını, fizyolojik ve psikolojik durumunu etkilediği bilinmektedir.

Yoğun İş Yükü: Birçok çalışan, aşırı iş yükünün kurbanı olmaktadır. Yapılması gereken işin, kişinin iyice emin olmadığı beceri, yetenek ve bilgileri gerektiriyor olması, kaygı ve gerginlik yaratacaktır. Bunun tam tersi de olabilir. İşin hacminin düşüklüğü, bireyin beceri ve yeteneklerinin çok altında olması, işi sıkıcı hale getirebilir.

Vardiya Düzeninde Çalışma: Bu çalışma biçimi, çalışanın normal biyolojik, psikolojik ve sosyal yaşama kalıbını ciddi biçimde bozar. Vardiya çalışması bedenin normal biyolojik ritmi ile çeliştiği için kronik yorgunluğa ve bireyin aile ve sosyal hayatının yıkılmasına sebep olur

Dedikodu: Ülkemizde çalışan insanlara iş hayatından yansıyan önemli stres kaynaklarından biri de "dedikodu"dur. Çalınanların zamanlarının ve enerjilerinin önemli bir bölümünü alan bu olgu ne yazık toplumsal bir hastalık durumundadır. Toplumsal kültürümüz kişileri yüzüne karşı eleştirmeye yönelik değildir. İnsanlar genellikle birbirlerine ya birbirlerinin hoşlarına gidecek şeyleri söylemektedir ya da başkalarıyla ilgili olumsuz düşüncelerini. Bu sebeple toplumumuz insanları kendi başarısızlıklarını ve yetersizliklerini ve özlemlerini başkalarını arkaların*dan eleştirerek, davranışlarına kendilerine göre anlamlar yükleyerek gidermeye çalışırlar. Bu durum da özellikle iş yerlerinde önemli ölçüde zaman ve enerji kaybına neden olduğu gibi, kişisel ilişkilerde de gerginliğe yol açar.

Zaman Yetersizliği: Stres, aynı zamanda zamanı nasıl değerlendirdiğimize bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Bazen yetersiz, gereksiz bir bürokrasi, kırtasiyecilik, rasgele hazırlanmış bir program, kontrol edilemeyen bir durum, sık gelen ziyaretçiler, her an çalan telefonlar, zamanı kontrol altına almamızı engelleyerek hızla akıp gitmesine yol açar. Yapılması düşünülen işlerin zamanında yetiştirilememesi ise, kişide gerginlik ve stresi oluşturur.

Kariyer Engeli: Kişinin iş yaşamında belli bir hedefe ulaşmak, kariyer basamaklarında yükselerek bunun karşılığında daha fazla güç, saygınlık ve para elde etmek, kariyer gelişimini sağlamak yönündeki istek ve ihtiyacının kurum tarafından karşılanamaması ve çeşitli şekillerde engellenmesi çalışanda strese yol açacaktır. Bireyin kariyerinde doyumu ve etkinliği iş stresini kontrol altında tutmasına bağlıdır.

Çalışma hayatında ortaya çıkan stres faktörlerini daha da genelleştirmek mümkündür. Gelir yetersizliği, sınırlı gelişme imkânları, ayrımcılık, zorlu yarışma gibi durumları da göz ardı etmemek gereklidir.

İş yaşamındaki kronik stres kaynaklarının özellikle uzun süreli strese yol açması, üretime ve çalışanların sağlığına olumsuz etki yapmaktadır. En önemlisi çalışanın yönelebileceği iki davranış; işe devamsızlık gösterme ve işten ayrılma davranışıdır. Özde bu davranışlar yüksek düzeyde stresli işten kaçınma davranışının iki yolunu ifade eder. alternatif işten kaçınma davranışı; alkolizm, ilaç bağımlılığı, saldırganlık şeklinde de görülebilir. Tehlikeli olan da bunlardır. İşe devamsızlık ve işten ayrılma davranışı üretimi engelleyebilir.

İş hayatında stres yaratabilen tüm faktörleri tümüyle ortadan kaldırabilmek mümkün değildir. Çünkü bireyin kişiliği, stresten etkilenme düzeyinin farklılığına yol açabilmekte ve herkesin aynı stres faktöründen aynı şekilde etkilenmesi söz konusu olamamaktadır. Bu nedenle tümüyle ortadan kaldırmak yerine stresin azaltılması için örgüt yönetimlerine büyük görevler düşmektedir. Bazı kaynaklar çalışanın verimi için makul bir iş stresinin gerekliliğini de iddia etmektedir.

Bireysel ve örgütsel stratejiler, iş stresinin azaltılması ve kronikleşmemesi yönünde katkılar sağlaması açısından oldukça önemlidir.


Makale: Uzm. Psk. Şahin UÇAR
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres Düzeyi ve Yaratıcılık İlişkisi

Stres Düzeyi ve Yaratıcılık İlişkisi

Stres, fiziksel ve ruhsal sınırların zorlanmasıyla ortaya çıkan bir durumdur.Stres kişide kalp çarpıntısı,terleme, sık sık soluk alıp verme, yerinde duramama, mide bulantısı, baş dönmesi, karın ağrısı, sıksık tuvalet ihtiyacını giderme istesi, sigara içme, alkole yönelme, düşüncesini toplayamama, dikkat problemleriyle görülebilmektedir.

10Stres düzeyi ve yaratıcılık ilişkisi.jpg

Stres kavramı yirminci yüz yılda sanayileşmenin artmasıyla toplumun karmaşıklaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Stres bir çok hastalıklara sebeb olabilmektedir. Bunların arasında kanser, mide ve bağırsak hastalıkları, baş ağrıları, migren, psikolojik rahatsızlıklar gelmektedir. Strese yakalanan kişilerin özellikleri A.Tipi dediğimiz kişilerin özellikleridir. Bunlar hareketli sabırsız geç kalmaya tahammülü olmayan sürekli kafasında bazı sorunlarla meşgül olan hırslı başarısızlığa tahammül edemeyen özellikler göstermektedirler. Bu kişiler daha fazla strese mağruz kalırlar, stresli bir kişilik yapısı çocukluk çağlarından itibaren ortaya çıkar eğer ailede stresli bir kişilik yapısında bireyler var ise çocuklarda da olma ihtimali fazladır.


Stres karşısında kişilerin verdikleri tepkiler benzerdir. Stres eğer uzun sürerse depresyona dönüşebilir; Depresyon ruhsal çöküntü halidir. Depresyonda olan kişi hayattan zevk alamaz sürekli mutsuzdur, intihar düşünceleri gelişebilir. Uykusuzluk, çok yemek yeme veya az yemek yeme, hayattan zevk alamama, umutsuzluk, sürekli ağlama gibi belirtilerle kendini gösterir.


ANKSİYETE: Kaygı olarak tanımlanır bu durum nedeni bilinmeyen korku çeşididir. Belirsizlikler kişilerde kaygı yaratır bir kişi ne zaman ne yapacağı konusunda karar veremiyorsa hayatında belirsizlikler varsa bu durum onda kaygı yaratmaktadır. Bu sebeble hayatımızdaki belirsizlikleri kaldırmak ve karar vermemiz gerekiyorsa da en kısa sürede karar vermek önemlidir. Kararsız kişilerde anksiyete düzeyi yüksek çıkmaktadır, çocuklarda ailenin tutumları yaklaşım biçimleri çocukların kaygı düzeyini etkilemektedir.


ÖRNEĞİN: Sınava girecek bir çocuğun ailesinin ona bu konuda yapacağı baskıcı bir tutum onun sınav kaygısını artıracaktır. Yapılan araştırmalar kaygı düzeyi artıkça yaratıcılık ve başarı bu oranda azalmaktadır. Huzursuz stresli kaygılı bir ortamda kişilerin başarıları ve yaratıcılıklarında düşüşler olacağı bir gerçektir. Bu sebeble çocuklarımızın daha başarılı ve yaratıcı olmalarını istiyorsak onlara mutlu olacakları huzurlu bir ortam sunmalıyız. Bu konuda çocuklarımıza baskı yapmamalıyız ve beklenti düzeyimiz çocuğumuza uygun olmalıdır.


Beklentilerimiz çocuğumuzu aşarsa çocuğumuzun kaygı düzeyi artar bu da onların yaratıcılıklarını ve başarılarını olumsuz yönde etkiler .
Kaygı düzeyiyle başarı arasında ilişkileri ortaya çıkartmak için yapılan araştırmalar göstermiştirki sadece kaygı değil kaygının dereceside önemlidir.
Kaygının şiddeti artıkça başarı ve yaratıcılıkta düşüşler olurken kaygı düzeyi azaldığında artışlar olduğu ortaya konmuştur.
Çocuk yetiştirme tutumlarında yaratıcılık ve başarı üzerinde etkili olduğu yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkartılmıştır. Bu sebeble çocukları yetiştirirken dengeli ve kararlı bir tutum izlenmesi büyük önem taşır anne ve babaların çocuk yetiştirirken ortak kararlar alıp uygulamasında büyük yarar vardır.


Ayrıca çocukların yetiştirilmesinde anne ve babanın dışında kişilerin rol almaması kararları anne ve babanın vermesi de büyük önem taşımaktadır.Çocukla kurulan iletişim yöntemleri çocuğun yetiştirlmesinde önemli bir role sahiptir.


Yaratıcılık problemlere herkesden daha farklı özgün çözümler ortaya koymak şeklinde tanımlanabilir.Yaratıcı kişiler diğer kişilerden genellikle zihinsel bakımdan daha üstün özellikler göstermekte bağımsızlıklarına büyük önem vermektedirler.


Çocukluktan itibaren soyut düşünme yetenekleri diğer kişilere göre daha fazla gelişmiştir, hayal güçleri adeta sonsuzdur. Kimsenin düşünemeyeceği hayallere sahip olabilirler çocuklarda yaratıcılığın gelişmesi için onların bu hayallerini dinlemekte yarar vardır.
Ayrıca onlara kısıtlamalar getirmeden uygun ortamlar sunmakta büyük önem taşır.


Yaratıcılığın gelişmesinde çağrışım yöntemi önemlidir. ÖRNEĞİN masa kelimesi verilip çocuktan bununla ilgili hikayeler uydurması istenebilir. Çocuk masa kelimesiyle ilgili hiçbir sınır olmaksızın o anda aklına ne geliyorsa söylemesi istenir bu teknik çocuklarda yaratıcılığın gelişmesi için önemlidir.

Yaratıcılıkta çeşitli aşamalar vardır:

HAZIRLIK DÖNEMİ: Bu dönemde mantıklı yada mantıksız bir çok fikirler ortaya çıkar böylece süreç başlamış olur.
KULUÇKAYA YATMA: Fikirlerin değerlendirilmesi için geçen süre bu şekilde adlandırılır.
AYDINLANMA: Fikirler içinden en iyisi olduğu düşünülen fikrin seçilmesi aşamasıdır.
SONUÇLARIN İNCELENMESİ: Bu son aşamada,karar verilerek bu konuda harekete geçilir.

ANKSİYETE VE ÇEŞİTLERİ

Ego sürekli olarak üç tehlikeyle karşı karşıyadır.
Engellenmeler ve dış dünyadan gelebilecek saldırılar.
İd' in içgüdüsel ve gerçek dışı isteklere.
Süper ego nun cezalandırılması.

ANKSİYETE ÇEŞİTLERİ:

GERÇEK anksiyete freud, korku ile eş anlamda görür.Bu tür anksiyete,bireyin dış tehlikeyi algılamasından doğan can sıkıcı bir duygudur ve günlük yaşamda,herkes arada bir gerçekçi anksiyeteyi yaşar.Bu tür anksiyete mantıklı ve anlaşılır olması ile nevrotik anksiyete den farklılık gösterir.

TÖREL anksiyete özellikle Süper ego nun vicdan diye bilinen bölümü tarafından onaylanmayan durumlarda ego da meydana gelen suçluluk ya da utanç duygusudur.Törel anksiyetenin kaynağında ceza landırıcı anne & baba ile simgelenen nesnel bir korku mevcuttur.Gerçekten,gerçek anksiyetenin tersine,törel anksiyeteye neden olan durumdan kaçabilme olanağı yoktur.

NEVROTİK anksiyete içgüdülerden gelen tehlikenin algılanmasıyla ortaya çıkar.Bu ,ego nun içgüdüsel istekleri engellenmediği zaman,sonucun belirsizleştiği durumlarda ortaya çıkan korku dur.

Genellikle anksiyete terimi, fobi, korku, stres terimleri ile karıştırılmaktadır.Korku farkına varılan tehlikeye karşı geliştirilen hoşnutsuzluk duygusudur.Bu duygusal tepki ile bir likte, kaçma,saklanma gibi davranışlar ve bedeb de fizyolojk değişmeler olur.Korku,dış çevredeki nesnel bir tehlikeye karşı gösterilen bir tepki iken,anksiyete bireyin bilmediği bir kaynaktan gelen bir korku halidir.

Fobi gerçekte tehlike arz etme olasılığı çok az olan bir nesne veya olaya karşı duyulan abartılmış korkudur.Stres ise,anksiyete ve korku gibi tepkileirn kaynağını oluşturur.
Psikoloji ve biyoloji alanlarında stres,organizmanın işlemini bozan bir baskı zorlanma ve engellenmedir.
Kırıklık,yoksunluk ve çatışma gibi psikolojik streslerin sonucunda,psikolojik savunma tepkileri meydana gelir.Bu tepkiler kişilerde kişilik yapılarına geçmiş yaşantılarına bağlı olarak,tehlikeli bir durum şeklinde algılanmaktadır.


Yapılan araştırmalarda düşük anksiyete düzeyi yüksek anksiyete düzeyi yaratıcılığı belli oranlarda etkilediği görülmüştür.Bunlar kişiden kişiyede farklılıklar gösterebilmektedir, ayrıca kızlarla, erkekler arasında da farklılıklar gözlemlenmiştir.
Farklı kültürler de yetişen çocuklardada farklılıklar ortaya çıkabilmektedir.Kısacası ANKSİYETE düzeyi hem yaratıcılığı hem genel başarı ve okul başarısını etkilemektedir.
Bu sebeble anksiyete düzeyinin düşürmesinde yarar vardır.
BU KONUDA UZMANLARDAN YARDIM ALMAK GEREKEBİLMEKTEDİR: Çünkü her zaman tek başına çözülebilecek bir sorun değildir.


Makale: Psk. Aykut AKOVA
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Ruhsal Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Stresin belirli bir düzeyi aslında hayatımızı daha kolaylaştıran bir şey. Sorun kısmına baktığımızda ise bunun kronikleşmesi stresin uzun süreli hayatımıza yayılması çeşitli problemlere sebep olmakta.

11Ruhsal travma ve travma sonrası stres bozukluğu.jpg

Stres Nedeniyle Ne Tür Psikolojik Sorunlar Yaşanabilir?


Ruhsal Travma ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu

TRAVMA

Ruhsal travma kişinin veya yakınlarının fiziksel/ruhsal bütünlüğüne yönelik olarak gerçekleşen, varlığını tehdit eden olaylara verdiği yoğun korku, dehşet ve çaresizlik durmudur. Bu yaşantılar kişinin olağan deneyim sınırlarının ötesindedir. Olağandışıdır çünkü kişinin normal başetme yetenekleri ile günlük yaşamını sürdüremeyeceği kadar şiddetlidir. Ruhsal travma doğal afetler, iş kazaları, yanıklar, ani gelişen hastalıklar, ani kayıplar ve trafik kazaları gibi kasıtlı olmayan olayların yanı sıra şiddet, cinsel taciz, tecavüz, işkence,tutsaklık gibi insan eliyle gerçekleştirilen olayları da kapsamaktadır. Olayı doğrudan yaşamayıp tanık veya haberdar olanlarda da bu tür olaylar travmatik etki yaratabilmektedir.

Travma deneyimi sonrasında kişinin korkulu, kaygılı, çökkün ve yaşamla bağlarını yitirmiş gibi hissetmesi bir ölçüde normaldir. Bunun yanında bu belirtiler zaman içinde hafifleme göstermiyorsa, kişi sürekli bir tehlike içinde hissediyorsa, acı veren travmatik anılar tekrar tekrar yaşantılanıyorsa Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gelişmiş olabilir.

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU


Travma Sonrası Stres Bozukluğu kişinin güvenliğini tehlikeye sokan ve kişiye çaresiz hissettiren her türlü olaydan sonra gelişebilmektedir. TSSB daha çok gazilerle ve deprem mağdurlarıyla ilişkili olarak bilinmekle birlikte öngörülemeyen ve kontrol edilemeyen bir çok stres durumunda ortaya çıkabilmektedir. TSSB belirtileri kişiden kişiye değişkenlik gösterebilir. TSSB belirtilerinin çoğu travmatik olaydan sonraki saatler ve günler içinde ortaya çıkarken bazen haftalar, aylar, hatta yıllar sonra geliştiği görülebilir. Özellikle aile içi şiddet ve işkence gibi süreğen, tekrarlayıcı travmalarda klasik TSSB belirtileri ile birlikte güvensizlik, yalıtılmışlık, çaresizlik, yoğun öfke dolu düşlemler, utanma, suçluluk, kendine zarar verme düşünceleri ve davranışları gelişebilmektedir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu belirtileri üç başlık altında toplanabilir:

1. Yeniden Yaşantılama :

Elde olmadan tekrar tekrar anımsanan sıkıntı veren anılar, düşlemler, düşünce veya algılar,

Kabuslar (olayla veya başka korkutucu şeylerle ilgili),

Travmatik olay sanki yeniden oluyormuş gibi hissetme ya da davranma,

Olayı çağrıştıran ipuçları ile karşılaşma üzerine yoğun sıkıntı duyma,

Olayı çağrıştıran ipuçları ile karşılaşma üzerine bedensel belirtiler gösterme,

2. Kaçınma ve Tepki Düzeyinde Azalma :

Olayı hatırlatan yer, kişi, etkinlik, duygu, düşünce ve konuşmalardan kaçınma,

Olayın önemli yönlerini anımsayamama,

Hayata ve etkinliklere karşı genel ilginin azalması,

İnsanlardan uzaklaşma ve onlara yabancılaşma duyguları,

Bir geleceği kalmadığı duygusu taşıma (evlilik, iş, kariyer, yaşam beklentisi olmaması)

3. Uyarılmışlık Düzeyinde Artma :

Uykuya dalmada veya uykuyu sürdürme güçlüğü,

Tahammülsüzlük veya öfke patlamaları,

Sürekli tetikte olma hali,

Düşüncelerini yoğunlaştırmakta zorlanma,

Aşırı irkilme tepkileri gösterme,

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU TEDAVİSİ

Travma Sonrası Stres Bozukluğu ne kadar erken tanınıp ele alınırsa tedavi edilme olasılığı o ölçüde yüksektir. Bundan dolayı kendisinde veya bir yakınında TSSB belirtilerini fark edenlerin bir an önce tedavi için başvurmaları önemlidir. TSSB belirtileri yaşamanın bir zayıflık göstergesi olmadığı unutulmamalıdır. Travmanın güncel yaşamdaki yıkıcı etkileri ile başa çıkmak için kişinin geçmişiyle yüzleşmesi, travmaları geçmişin bir parçası olarak kabul etmeyi öğrenmesi gerekir. Acı veren anılardan ve duygulardan kaçınmaya çalışmak doğal tepkilerdir. Bunun yanında paradoksal olarak kişinin kendini geri çekmesi ve anıları geri püskürtmeye çalışması TSSB belirtilerini şiddetlendirmektedir. Duygulardan bütünüyle kaçınmak mümkün değildir (stres altındayken veya savunucu kalkanlar indiğinde hemen başgösterirler) ve kişinin bunu yapmaya çalışması oldukça tüketicidir. Kaçınma nihayetinde kişinin ilişkilerine zarar verir, çalışma yaşamında işlev görmesini engeller ve yaşam kalitesini azaltır.

TSSB tedavisinde ilaç tedavisi önemli bir yer tutar ve etkinliği oldukça yüksektir. Özellikle depresyon ve kaygı belirtilerinin bulunduğu hastalarda ilaç tedavisi önerilir. Günümüzde bu amaçla en sık olarak serotonin geri alım inhibitörleri grubundan olan antidepresanlar kullanılmaktadır. İlaç tedavisi psikoterapi ile birleştirildiğinde tedavi şansı oldukça yüksektir. Psikoterapi sürecinde hasta ile güvenli bir ilişki kurularak şunlar hedeflenir:

Travmatik olaylarla ilgili duygu ve düşüncelerin araştırılıp ele alınması

Suçluluk, kendini kınama ve güvensizlik duyguları ile çalışmak

Tekrar eden istemdışı travmatik anılarla başa çıkmanın öğrenilmesi

TSSB'nin kişinin hayatında ve ilişkilerinde yol açtığı sorunların belirlenmesi

Tedavi süreci bu çerçeve içinde travma mağduru bireylerin duygu ve davranışlarının travma baskısından kurtulması, hayattaki kontrol ve güven duygusunun yeniden yapılandırılması hedeflenir


Makale: Uzm. Dr. Hakan KARAŞ
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres infertiliteye neden olur mu?

Stres infertiliteye neden olur mu ?
Çiftlerin psikolojik durumlarının ve stresin infertiliteye herhangi bir etkisi var mıdır?

İnfertilitenin psikolojik boyutları iki gruba ayrılabilir; psikoljik problemler infertiliteye neden olabilir ya da infertilite ve uzun süreli tedavi psikolojik problemleri ortaya çıkarabilir.

12Stres infertiliteye neden olur mu.jpg

İnfertilite ve psikoloji arasında iki yönlü bir ilişki olduğunu da söyleyebiliriz; infertilite ve tedavisi, eşlerin psikolojisini olumsuz etkilerken, çiftlerin psikolojik durumları da infertiliteyi ve tedavisini olumsuz etkileyebilmektedir. Çalışmalar gösteriyor ki stres infertiliteye neden olabilir.



Psikolojik desteğe ihtiyacım olup olmadığını nasıl anlayacağım?


İnfertilite tedavisindeki herkes duygusal inişler ve çıkışlar yaşayabilir. İlaçların etkisi ve yaşanılan sorunun psikolojik yansımaları duygu dünyasındaki dengesizliklere neden olabilir ki bu da oldukça normal tepkilerdir.


Çift olarak uzun süre tedaviye rağmen çocuk sahibi olamamak birçok psikolojik sorunu ortay çıkarabilir. İnfertilite tedavisinin uzun süren, pahalı bir tedavi olması ve tedavinin nasıl sonuçlanacağının belirsiz olması, toplumsal baskılar, tedavi sürecini eşler için duygusal açıdan daha zor bir hale getirmektedir. Tedavi sürecinde eşler kendilerini dönem dönem veya sürekli olarak kötü hissedebilirler. Aşağıdaki süreçlerden birini ya da birkaçını yaşıyorsanız mutlaka bir psikolojik destek almalısınız;


Günlük aktivitelere olan ilginin azalması
İletişimde ve toplumsal süreçlerde yaşanan güçlükler,
Sosyal yalnızlık
Devam eden depresyon
Hayal kuramama
Sosyal aktivitelerden uzaklaşma,
Enerji ve motivasyon eksikliği,
Yaşama karşı ilgisizlik, keyif alamama ve umutsuzluk,
Konsantre olmakta güçlük, dikkatin dağılması,
Kendini, olayları ve ilişkileri negatif değerlendirme,
Sık ağlama ve umutsuzluk,
Öfke ve kızgınlık duyguları,
Suçluluk ve değersizlik duyguları,
İştahın artması veya azalması, aşırı kilo alma veya verme,
Uyku düzeninin değişmesi, uykuya dalmakta güçlük, sık/erken uyanma, normale göre çok uyuma
Yorgun, huzursuz ve aşırı kaygılı olma,
Alkol veya ilaç kullanmaya başlama veya bu maddelerin tüketimini arttırma,
Tedavinin başarısı konusuna aşırı yoğunlaşma ve bu konularda aşırı endişeli olma,
Kendine zarar verme, intihar ve ölüm düşünceleri.


Makale: Psk. Dan. Dolunay KADIOĞLU
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres ve Kanser

Stres gündelik hayatımızın içinde kaçınmamızın mümkün olmadığı bir durum. Tedavinin başından itibaren yaşanan durumun doğası gereği stres yaşanıyor.

13Stres ve kanser.jpg

Stres kanser hastalarını nasıl etkiler?


Stres ve kanser

Stres kanser ilişkisine dair fikirler son zamanlarda ciddi şekilde gözden geçirilmektedir. Bunun önemli nedenlerinden birisi 1982 yılında varlığı keşfedilen Helicobacter Pylori-Peptic ülser ilişkisidir. Bu ilişki stres ve bedensel hastalık ilişkisine dair en güçlü örneklerden birisinin ortadan kalkmasına yol açmıştır. Nihayet 2005 yılında ilişkiyi saptayan bilim adamlarına (Barry J Marshall, J Robin Warren) Nobel ödülü kazandırmıştır. Ödül yazısında bu iki bilim adamının bir dogmayı yok ettiğinden söz edilmiştir(http: //nobelprize.org/medicine/laureates/2005/press.html]Press Release: The 2005 Nobel Prize in Physiology or Medicine to Barry J. Marshall and J. Robin Warren).

Acaba stres kanser ilişkisi de bir dogma mıdır?

Konu iki açıdan ele alınmıştır. Birincisi kansere sebep olan (etyolojik) faktör olarak stres; ikincisi relapsa (tekrarlamaya) ve ortalama yaşam süresinin kısalmasına yol açan faktör olarak stres. Her iki açıdan da uzunca yıllar cesaretle şu söylenmiştir: stres hastalığın ortaya çıkışında ikincil bir etken olarak rol oynar. Yani hastalık aslında bir genetik zemine sahiptir ama stres ikincil bir etken olarak genetik süreci tetikler. Hastalık ortaya çıktıktan sonra ise ortalama yaşam süresi stresli olanlarda olmayanlara göre daha kısa bulunmuştur.

Her iki soruya da yanıt vermek son derecede zor olmaktadır. Hayvan çalışmalarında bile stres faktörünü izole etmek neredeyse mümkün görünmemektedir. Akut ya da kronik bir stres uygulaması, sosyal ortamdan uzaklaştırma gibi stresörler kanser yapar gibi gözükmekle beraber, her türlü stres uygulamasında endokrin ve immün sistemler dahil olmak üzere o kadar çok sistem etkilenmektedir ki, bunların içinden stresin izole edilip "işte sebep budur!" demek mümkün olamamaktadır. İnsan çalışmalarında bu iş daha da zordur. Stres kanser ilişkisine ilişkisine dair genetik teorilerin en meşhurlarından birisi stresin DNA yapısını bozduğunu ortaya koyan 1985 tarihli bir araştırmadır. Bu araştırmada stresin DNA nın kendini tamir etmesinin bozulduğu ortaya konmuştur. Araştırma psikolog Janet Glaser ve virolog Ron Glaser tarafından yapılmıştır. DNA tamir bozukluğu kanserin ilk aşamalarından birisidir. Ancak konunun ikna edici olabilmesi için geniş vaka serilerinde ve uzunlamasına araştırmalara gereksinim vardır (Azar B: Probing links between stress, cancer; APA Monitor Online, 30 (6), 1999).

Stresin yaşam süresi üzerindeki etkisine dair araştımalar ise bir ara heyecan verici boyutlara çıkmıştır. 1989 yılında David Spiegel, Joan Bloom, Helena Kraemer ve Ellen Gotteil, tıbbın saygın dergilerinden The Lancet (14 volum, syf 888-891) de yankı yaratan bir yayında bulundular. Yazının başlığı "Effect of Psychosocial Treatment on Survival of Patients With Metastatic Breast Cancer” idi. Vardıkları netice kanser hastalarının psikoterapötik yolla streslerinin azaltılması metastazı ve dolayısıyla yaşam süresini etkiliyordu. Ancak bir başka saygın dergisde, oniki yıl sonra bu bulgu reddedildi. Bu kez çok araştırmacılı bir yayın vardı. Ana araştırmacı Pamela Goldwin idi, dergi The New England Journal of Medicine idi (volum 345, 2001, sayfa 1719-26). Goldwin Spiegel’in vardığı sonucu elde edememişti. Ve önceki araştırmanın verdiği sonuçtaki yanlışlığın analiz metodundaki kusurdan kaynaklandığını iddia ediyordu.

Kişisel deneyimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim. Bugüne dek ilgilendiğim hemen her kanser hastası hastalığının ortaya çıkışında bir stres faktöründen söz etmektedir. Ama o faktörü taşıdığı halde kanser olmayan o kadar çok insan vardır ki hastalardan aldığım bilgilere dayanarak bir yorumda bulanmak gerçekten mümkün değildir. Araştırmalar gelince, birbirini reddeden bulgulara bakılırsa, konuyla ilgili ciddi bir araştırma modeli veya standardı sorunu yaşanmaktadır. Buna bir de stresin izole edilmesinde güçlükler eklenince gerçeği bilmekte çekilen zorluk daha da anlaşılır bir hal almaktadır.

Burada kanaatimce en büyük tehlikelerden birisi, H. Pylori olayından sonra kanser-stres ilişkisinin tümden reddedilip bir dogma olarak adlandırılması ve bilimsel ilginin azalması olasılığıdır.

Öyle anlıyorum ki, stres tek başına etkili bir faktör değildir (en azında vakaların büyük çoğunluğunda), ama stres kanserojen sürecin önemli tetikleyicilerinden birisi olsa gerekir.

Kaynaklar:

1. http: //nobelprize.org/medicine/laureates/2005/press.html]Press Release: The 2005 Nobel Prize in Physiology or Medicine to Barry J. Marshall and J. Robin Warren

2. Azar B: Probing links between stress, cancer; APA Monitor Online, 30 (6), 1999

3. Spiegel D, Bloom J, Kraemer H, Gotteil E; Effect of psychosocial Treatment on Survival of

Patients With Metastatic Breast Cancer The Lancet (14) 888-891, 1989

4. Goldwin PJ, Leszcz M, Ennis M, Koopmans J, Vincent L, Guther H, Drysdale E, Hundleby

M, Chochinov HM, Navvaro M, Speca M, Hunter J; The Effect of Group Psychosocial

support on Survival in Metastatic Breast Cancer”, N Engl J Medi, 345; 1719-26, 2001.


Makale: Prof. Dr. Kemal ARIKAN
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres ve Kalp Sağlığı

Stresin kalp sağlığına çok olumsuz bir etkisi vardır. Aşırı stres ister sevinç yönünde olsun, ister üzüntü yönünde olsun aşırı stres kalp sağlığı açısından arzu etmediğimiz bir durumdur.

14Stres ve kalp sağlığı.jpg

Stresin Kalp Sağlığına Nasıl Bir Etkisi Vardır?


Stres ve Kalp Sağlığı

Normal hayatın bir parçası olmasına rağmen stres, kontrol altına alınamadığı zaman duygusal, psikolojik ve hatta kan basıncı yüksekliği, kalp krizi, ritim bozukluğu ve göğüs ağrısı gibi fiziksel problemlere yol açabilir. İlk kez 1930lu yıllarda Hans Selye tarafından tanımlanmış olan stres tanım olarak olumsuz duygu ve olaylar karşısında verilen biyolojik tepkidir.

Nedenleri?

Stresin temel olarak nedenleri şöyledir; hastalıklar, sevilen bir kişinin ölümü, aile-arkadaş ilişkileri, iş yoğunluğu, yeni bir işe başlama, işsizlik, emeklilik, gebelik hali, kalabalık ortamlar, taşınma, kanuni sorunlar, finansal problemler ve mükemmeliyetçilik.

Belirtileri?

Uzun süre stres altında kalınması sonrasında vücut çeşitli uyarı sinyalleri vermeye başlar. Bazen bu davranışsal, duygusal ve sezgisel belirtiler görmezden gelinebilir. Bu belirtiler hissedildiği zaman daha yavaş ve dikkatli davranılmalı, stres kaynağından uzaklaşılmalıdır. Bu belirtiler genel vücut halsizliği, baş ağrısı, ellerde terleme-titreme, yorgunluk hissi, mide şikayetleri, dikkat eksiklikleri, hafıza sorunları, cinsel problemler, kızgınlık, ağlama, depresyon, hızlıduygusal durum değişiklikleri, aşırı duyarlılık, negatif düşüncelerde olma, sinirlilik, üzgünlük, aşırı aç kalma yada yemek yeme, aşırı reaksiyon verme, alkol ve uyuşturucu madde kullanamaya başlama, aile ve arkadaş ilişkilerinde kopmalar görülecektir.

Stresle başa çıkma!

Bu tablolar geliştiği takdirde temel olarak amaç; bu şikayetleri kontrol altına almaktır. Bazı yöntemleri insan kendi kendine geliştirmektedir, bazen de profesyonel yardım alması gerekmektedir. Örneğin; dengeli yeme içme, alkol tüketimini sınırlama, düzenli egzersiz yapma, sigarayı bırakma, günün bazı saatlerinde kendini dinlendirme, mükemmeliyetçilikten uzaklaşma, hobi edinme, kendine yeterince zaman ayırma gibi…

Stresin Kalp Sağlığına Etkisi!

Türkiye'de her yıl 2 milyon kalp damar hastasının 130 bini hayatını kaybetmektedir. Kalp hastalıklarının artmasındaki en önemli nedenlerinden biride strestir. Stres dozu yüksek meslekler, kötü alışkanlıkları da beraberinde getirdiği için kişinin kalp hastalıklarına yakalanma riski yükselmektedir. Modern tıp bir çok klinik çalışma ile stresin kalp ve damar hastalıklarına neden olduğunu göstermiştir. Stres hem kendi tek başına bir risk faktörü iken, hem de kan basıncı ve kolesterol yüksekliğine neden olarak diğer risk faktörlerinin kötü özelliklerini de arttırır. Örneğinin, çok stresli bir ortamda çalışıyorsanız, sigara içmeseniz bile kan basıncınız ve kalp hızınız sanki sigara içen kişiler kadar yüksek olacaktır.

Ayrıca kronik stres altında yaşayan kişilerde adrenalin ve kortizol gibi stres hormonları düzeyi oldukça yükselecektir. Bu hormon yükseklikleri kanın pıhtılaşmasını kolaylaştıracaktır. Bu değişikleri dolaşım ve sinir sistemi üzerinde çok sayıda etkiler yapmaktadır. Tıbbi olarak bu “saldır yada kaç” tablosu kalp hızının yükselmesi, kanına kaslara yönlendirilmesine, kana yağ asitlerinin salınmasına, nefes alma sayısının artmasına, kaslarda gerilmelere neden olur. Sonuç olarak kalp üzerinde

1.Kalp hızı artar, ritim bozuklukları gelişebilir.

2.Kan basıncının artması ile inme riski artar

3.Kan yağ düzeyinin artması ve kanın pıhtılaşma yeteneğinin kolaylaşması ile kalp krizi riski artar

4.Bozulmuş yeme içme, sigara kullanımı, artan kortizol düzeyi “elma” tipi şişmanlığa yol açar, bu da ileri dönemlerde tansiyon, şeker hastalığı ve kanserlerin oluşmasını kolaylaştırır.

Makale: Uzm. Dr. Muharrem ARSLANDAĞ
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres ve Diyabet (Şeker Hastalığı) İlişkisi

Stres diyabete neden olabilir. Stres dediğimiz zaman ciddi ruhsal stresleri anlarız hem de ağır travmalar gibi bedene stres oluşturan durumları anlarız.

15Stres ve diyabet (şeker hastalığı) ilişkisi.jpg

Stres ve Diyabet (Şeker Hastalığı) İlişkisi

Kan şekeri düzensizlikleri beyin ve ruhsal işlevleri etkilediği gibi tersi de geçerlidir. Ruhsal ve duygusal değişimlerden kan şekeri etkilenir. Fiziksel hastalıkların ortaya çıkışında olumsuz yaşam olayları etkilidir. Bedensel hastalıklarla ruhsal hastalıklar yakından ilişkilidir. Fiziksel hastalığı olanlarda, özellikle anksiyete (kaygı) ve depresyon gibi psikiyatrik bozukluklar sıklıkla eşlik edebilir. Psikiyatrik bozuklukların çoğunda da yorgunluk, halsizlik, baş ağrıları, kas ağrıları, barsak düzensizlikleri, mide ülseri, uyku ve iştah bozuklukları gibi bedensel yakınmalar görülebilir. Depresif ve kaygılı kişilik özellikleri fiziksel hastalıktan olumsuz etkilenmeyi arttırır.

Psikiyatrik belirtiler doğrudan hastalığa bağlı biyolojik değişikliklere bağlı olabilir. Serebrovasküler (beyin damar) hastalıklar, Parkinson, Multiple Skleroz gibi bazı hastalıklar doğrudan depresyon ve anksiyete belirtilerine neden olan fizyolojik değişikliklere neden olurlar. Ya da kronik hastalığın psikolojik bir stres faktörü olarak etki ettiği, psikolojik belirtilere neden olduğu düşünülebilir. Fiziksel hastalığın şiddeti, yaşamı tehdit etme özelliği ve işlevselliği etkileme düzeyiyle ruhsal belirtilerin sıklığı yakından ilişkilidir.

Diyabette hastalığın ortaya çıkışı ya da alevlenmelerinde, genetik ya da fiziksel etkenler dışında ruhsal zorlanmalar, yaşam olayları da etkilidir. Doğrudan stresle ilişkili nöroendokrin yollarla kan şekeri düzenlenmesi bozulabileceği gibi, duygusal ve ruhsal gerginliğe bağlı olarak hasta beslenme, insülin kullanımı, fiziksel etkinliklere ilişkin kuralları aksatabilir. Hastalığın inkarı ya da öfke duyguları, hastalığa uyum sürecinde gelişen psikopatolojik savunmalar, hastalığa uyumu güçleştirir. Böylece stres hem stres hormonlarını etkinleştirir; iç ortamı bozar, hem de hastanın dış ortamı ve uyumu bozulur.

Etkin tıbbi tedaviye rağmen kan şekeri düzenlenemeyen olgularda stres ve kaygı önemli bir etkendir. Böyle bir durumda tedavi dozu ve biçimini değiştirmeden önce psikolojik ve psikososyal değerlendirme yapılmalıdır.

Stres, Diyabet Hastalığına Neden Olabilir Mi?


DİYABETTE HASTALIĞA UYUM VE EMOSYONEL TEPKİLER

Yetişkin yaştaki diyabetli hastalarda tedavi gerektirecek şiddette psikiyatrik bozuklukların %20 oranında geliştiği bildirilmiştir. Ancak yarısının tanınamadığı bilinmektedir. O nedenle hastanın muayenesinde bedensel yakınmaların yanı sıra düşünsel,duygusal ve davranışsal durumunun dikkate alınması önemlidir.

Diyabetli hastalarda duygusal tepkiler ve uyum güçlükleri en sık karşılaşılan sorunlardır. Hastalık sonrası ortaya çıkan bu tepkiler hastalığın şiddetine, hastanın kişilik yapısına çevresel faktörlere göre değişmekle birlikte bazı ortak kaygı alanları vardır.En yaygın görülen, içsel ve dış ortamla uyumunu bozabilecek tepkiler ;

Kendi kendine yeterliliği ve bağımsızlığını kaybedeceği korkusu
Bedeni üzerinde denetimi kaybedeceği korkusu
Vücut organ ve bölümlerinin zedeleneceği korkusu
Çevresinin ilgi ve desteğini kaybedeceği endişesi
Cinsel yeterliliğinin kaybedileceği endişesi
Geçmişte yaptıkları ya da yapamadıklarına ilişkin cezalandırılma korkuları
Kronik bir hastalıkla karşı karşıya kalma sonucu özgüvende zedelenme
Hastalığa karşı yas reaksiyonu, isyan duygusu,inkar, kaygı, depresyon, kızgınlık tepkileri.

DİYABETTE PSİKİYATRİK SENDROMLAR VE PSİKOSOSYAL SORUNLAR

Diyabetli hastada davranış, duygu, biliş ve kişiler arası ilişkilerde ortaya çıkan tepkiler hasta, aile ve tedavi ekibi için, tedavi sürecinde güçlüklere yol açabilir. İlerleyen hastalığın kişi tarafından algılanma biçimi, ciddi ruhsal tepkilere neden olabilir. Ruhsal-davranışsal durum diyabetin klinik belirtilerini, gidişini ve tedaviye yanıtını etkileyebilir.

DEPRESYON

Depresyonun fiziksel bir hastalığın sonucunda ortaya çıkabileceği ve özellikle yaşlılarda riskin arttığı bilinmektedir. Çok sayıda çalışmada depresyonun hipertansiyon, kalp hastalıkları, kanser, inme, angina( göğüs ağrısı) ve diyabet gibi hastalıklar için başlatıcı bir faktör olabileceği bildirilmiştir.

Depresyonun eşlik ettiği diyabetik hastalarda motivasyonun azalmasına bağlı olarak kilo alımını önlemek diyet ve egzersiz gibi yaşam biçimini içerecek düzenlemeleri yapmak güçleşebilir. Depresyona bağlı nörohormonal ya da nörotransmitter düzeyindeki değişiklikler ve immun(bağışıklık sistemi) değişikliklere bağlı diyabetin seyrinde kötüleşme olabilir.

Düşük eğitim düzeyi, evlenmemiş olma,sosyal desteğin düşük olması,kronik stresörler, kötü yaşam olayları, ekonomik sorunlar,işlevsellik kaybı depresyon riskini arttırır. Kadınlarda psikolojik sorunlar erkeklere göre iki kat fazladır

Eşlik eden depresyon,hastalığın gidişini olumsuz etkileyebileceği gibi hastalığın komplikasyonlarının (istenmeyen sonuçları) ortaya çıkması da depresif tablonun şiddetini arttırmaktadır.

BELİRTİLER

Hiçbir şeyden zevk alamama, ilgisizlik ve isteksizlik
Değersizlik duyguları, suçluluk düşünceleri yaşadıklarını yaptığı ya da yapmadıklarının sonucu olarak kendisine yönelik bir ceza olduğunu düşünme.
Kendisini değersiz hissetmesi
Başarısızlık ve çaresizlik düşünceleri
Tekrarlayıcı ölüm düşünceleri
Kararsızlık
Ağlama nöbetleri.

Hasta etkin olmasına karşın tedaviyi reddediyorsa, tıbbi durumu dengede olmasına rağmen kendisini iyi hissetmiyorsa, tıbbi durumunun elverdiğinden daha alt düzeyde işlev görüyorsa, ilgi alanlarına yönelik isteği azaldıysa depresyon yönünden düşünmek gerekir.

ANKSİYETE BOZUKLUKLARI

Duygulanımda kaygı, korku, sıkıntı hali olup fizyolojik, bilişsel ve davranışsal belirtileri içerir. Benliğin kendini tehdit altında hissettiği gerilim halidir. Hastalığa bağlı ve ölüm korkusu, hasta olmanın kişi açısından önemi ve sembolik anlamı tehlike ve kaygı duygusu uyandırabilir. Diyabetli hastalarda anksiyete belirtilerinin %40 gibi yüksek oranlarda görüldüğü bildirilmiştir.Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülmektedir.

Şiddeti bozukluk düzeyinde ulaşmayan anksiyete belirtileri de işlevselliği ve yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte ve hastanın tedaviye uyumunu bozmaktadır. Anksiyete bozukluklarının tanınması ve tedavi edilmesi, hastanın uyumunu ve yaşam kalitesini artıracak ve diyabetin düzenlenmesini kolaylaştıracaktır.

Aşırı endişe ve anksiyete durumu
Kişi endişesini denetlemede güçlük çeker
Huzursuzluk, aşırı heyecan, endişe
Kolay yorulma
Düşüncelerini yoğunlaştırmakta güçlük çekme ya da zihnin durmuş gibi olması
İrritabilite (huzursuzluk)
Kas gerginliği
Uyku bozukluğu

Fobiler, özellikle kan ve yaralanma fobileri hastanın kan vermeden ve girişimsel tetkiklerden kaçınması nedeniyle tedaviye devam etmesini engelleyebilir; psikolojik stres ve zorlanmayı artırabilir.

DİYABETLİ HASTA VE AİLESİ

Kronik bir hastalık tanısı konması, kişide olduğu kadar ailede de krize neden olabilir. Önceki ilişkilerin de niteliğine bağlı olarak, hasta ile aile arasında güçlüklere yol açabilir. Ailenin aşırı koruyucu ve kaygılı olması, hastanın olumsuz ve riskli tutumlarını aşırı hoşgörüyle karşılayıp boyun eğmesi ya da ilgisiz, dışlayıcı tutumları hasta ve tedavi ekibi için zorluk yaratır.

İlişkilerin dengeli ve çatışmasız olduğu, duyguların rahatça ifade edilebildiği ve iyi işbirliği yapan ailelerde hastanın uyumu daha iyi olmaktadır. Aile içinde ilgili, ancak aşırı kaygılı ve koruyucu olmayan tutum hastanın uyumunu arttırmaktadır. Varolan çatışmaların rahatça konuşabilmesi, hastalık sonrası duyguların açıkça ifade edilebilmesi olumlu özelliklerdir. Ancak çatışmaların karşılıklı olarak inkar edilmesi, görmezden gelinmesi sorunların çözümünü zorlaştırabilir.

Hastanın ve ailenin hastalığa gerçekçi ve akılcı uyumunda hekimin tutumu da önemlidir. Yeterli zaman ayırma, bilgilendirme, duyguların ifade edilmesine izin verme bu bakımdan yararlıdır. Hastanın kaygılarını arttırmayacak düzeyde doğru bilgilendirme, hastalığın doğru anlaşılması kolaylaştırılır. Tıbbi duruma ilişkin yetersiz bilgi verilmesi, tedavi seçeneklerinin açıkça tartışılmaması hastalığa ilişkin korkutucu ve yıkıcı algılar geliştirilmesine kolaylaştırabilir. Sorunların tanımlanıp çözüm önerilerinin tartışılması, ilerleyen süreçte hastanın tedavi sürecine aktif katılımını kolaylaştıracaktır. Hekimin tüm sorumluluğu alması kadar hastaya yüklemesi de sorun yaratabilir. Doğru tutum ve süreçte ortak katılım önemlidir.

İLAÇ TEDAVİSİ VE PSİKOTERAPİ

Hastada anksiyete bozukluğu ya da depresyon saptandıysa psikotrop ilaç kullanmak gerekecektir. Olguya ya da hastanın psişik durumuna göre ilaç tedavisi, psikoterapi , relaksasyon teknikleri, aile ve grup tedavileri yararlı olabilir.

Psikoterapötik yaklaşımlar hastanın tedaviye uyumunu kolaylaştırması nedeniyle diyabet tedavisinde önemlidir. Diyabetli kişi ihtiyaçları ve dürtüleri ile zorunluluk ve engelemeler arasında denge sağlamak zorundadır. Hastalık ve komplikasyonları, beden görümünde ilişkin endişeler, iş, aile,okul sorunları, aile ve toplumsal rollerde zorlanmalara neden olur. Hastanın insülin gereksinimi, enjeksiyonlar, beslenme ve yaşam biçimi değişiklikleri ve hareket kısıtlılığı yaşam alanlarını kısıtlar. Ancak yaşam boyu süren bir hastalık olması nedeniyle, hastanın yeni uyum ve denge geliştirmesi zorunludur. Diyabetli bir hastada fiziksel tedavi ile psikiyatrik tedavinin eş zamanlı olarak yapılması önemlidir.

Kognitif davranışçı terapinin diyabetik hastalarda başetme becerilerini arttırdığı, anksiyete ve hipoglisemi(kan şekeri düşüklüğü) korkusunu azalttığı bildirilmiştir

Psikofarmakolojik tedaviler ve psikoterapinin birlikte uygulanması tedaviye yanıtı arttırmaktadır. Tedavi ekibinin sağaltım tekniklerinin hasta tarafından kabul edilmesindeki destekleyici tutumu ve hastanın endişe ve duygularını ifade etmesine izin veren tutumu son derece önemlidir. Bilgilendirme ve eğitim göz ardı edilmemesi gereken yaklaşımlardır. Psikiyatrik tedaviler birincil tedaviyi üstlenen hekimlerle işbirliği içinde yapılmalıdır.

Makale: Uzm. Dr. Sevilay ZORLU
Psikiyatrist & Psikoterapist
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres ve Dişetleri

Stres diş etlerini de vuruyor!
Stresin ağız ve diş sağlığı üzerindeki etkisini biliyor musunuz?
Vücudumuz kısa süreli stresle baş edebilir. Ancak kronik stres insanın doğal dengesini bozan bir rahatsızlıktır. Stres sadece psikolojik olarak zarar vermekle kalmaz ayrıca vücutta fiziksel hastalıkların da oluşmasına zemin hazırlar. Yoğun stresin vücudumuza zarar verdiği bölgelerden biri de diş etleridir…

17Stres diş etlerini de vuruyor!.jpg

Diş gıcırdatması ve dişlerleri sıkmak da psikolojik kökenli rahatsızlıklar olabilmektedir.

Sağlıklı dişler için stresten uzak durun!

Çağımızın hastalığı olan stres, diş etlerinin şişmesine neden olabiliyor. Başlangıçta diş eti şişmesiyle başlayan bu durum daha sonrasında ciddi rahatsızlıklara da yol açabiliyor.

Ağız bakımının yeterli yapılamaması diş aralarında kalan bakteri plağının daha da büyümesi anlamına gelir. Bakterilerin artması diş etlerinde şişliğe ve iltihaba neden olur. Diş eti şişmesi kendiliğinden geçen bir hastalık değildir. En kısa sürede bir uzmana başvurulması gerekir.

Stresin diğer etkileri diş gıcırdatma ve diş sıkma

Diş gıcırdatmanın ve diş sıkmasının psikolojik ve fiziksel birçok sebebi olmakla birlikte daha çok psikolojik nedenlerden dolayı ortaya çıkan bir durumdur. Toplumumuzda çok ciddiye alınmayan bu durum önlemi alınmaz ise ileri ki sahalarda tedavisi çok zor sonuçlar doğurabilir.

Bir refleks olarak meydana gelen diş gıcırdatması (Bruksizm) genellikle uyku sırasında dişleri bilinç dışı bir şekilde sıkarak yapılan bir eylemdir. Halk arasında diş gıcırdatma olarak adlandırılır. Çoğu kişi yaşadığı bu rahatsızlığın farkında değildir. Birçok birey bu rahatsızlığı yakınlarının onlara söylemesinden sonra fark eder.

Diş sıkma ve gıcırdatmanın en büyük nedeni stres

Günlük hayattaki zorlukları, duyguların, beklentilerin ve tepkilerin ifade edememesi gibi nedenler diş sıkma ve diş gıcırdatma problemi olarak uyku esnasında bedenimizin verdiği bir tepki olarak ortaya çıkar.

Strese bağlı diş sıkma veya gıcırdatma problemi yaşayanlar için doktor kontrolün de kullanılan kas gevşetici ilaçlar ve psikolojik destek öneriliyor.

Bu hastalıklara stres dışında bireyin kişisel özellikleri de neden olur. Aşırı sinirli, hassas ve titiz bir yapıya sahip olmakta bu tarz rahatsızlıkların ortaya çıkmasında etken rol oynar.

Diş gıcırdatmanın ve sıkmanın dişlere verdiği zararlar

Dişlerin çiğneyici yüzeyinde aşınmalar olur.
Diş minelerinde oluşan rahatsızlık diş boylarının kısalmasına sebep olur.
Dişlerde kamaşma olarak bilinen, soğuğa karşı hassasiyet belirir.
Ani diş sızlamaları gerçekleşir.
Diş ve çene arasındaki bağlarda gevşemeler oluşarak diş sallanmaları ya da dökülmeleri görülür.
Dişlerde kırılma ve diş eti çekilmeleri ortaya çıkar.
Aynı zamanda ağız yaraları, baş ağrısı, çene ağrısı şakak ve yanak bölgelerinde de kas ağrılarına neden olur.
Bu belirtiler diş gıcırdatmasının başlangıcından itibaren görülmeyebilir daha ileriki zamanlarda kişinin karşılaşabileceği problemlerdir.

Tedavi yöntemleri

Diş sıkma ve gıcırdatmanın yol açtığı rahatsızlıklar da "gece koruyucuları" olarak adlandırılan silikon içerikli diş plakları kullanılabilir. Genel anlamda faydalı olan bu plaklar bazı kişilerde tedavi sürecinde yeterli olmadığı saptanmıştır. Bu sebeple kişinin rahatsızlığının seviyesine göre ek olarak kas gevşeticiler, psikolojik terapi yöntemi, eksik dişlerin yerine protez tedavisi uygulanabilir aynı zamanda hatalı yapılmış dolgu ve kaplama varsa bunlarda yenilenebilir.

Makale: Dr.Çağdaş Kışlaoğlu
Diş Hekimi ve Protez Uzmanı
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stresle başa çıkmak için gevşeme egzersizi

Hayatın her anında karşılaştığımız stresli olaylarla başa çıkmak için kullanabileceğiniz yöntemlerden biri de kendi kendinize uygulayabileceğiniz gevşeme egzersizleridir. Bu hafta sizlerle uygulayabileceğiniz bir gevşeme egzersizi örneğini paylaşacağım. Hem rahatlamanızı hem de dinçleşmenizi sağlayan bu yöntemi ihtiyacınız olan her an uygulayabilirsiniz. (bir sınav ya da sunum öncesi, önemli bir toplantıya girmeden, bir tartışma yaşadığınızda ya da kendinizi gergin hissettiğiniz herhangi bir zaman) Size önerim eğer imkânınız varsa aşağıdaki metni yavaş yavaş okuyarak sesinizi kaydedin ve ihtiyacınız olduğunda bu kaydı dinleyin.

18Stresle başa çıkmak için gevşeme egzersizi.jpg

Stresle başa çıkmak için gevşeme egzersizi


Hayatın her anında karşılaştığımız stresli olaylarla başa çıkmak için kullanabileceğiniz yöntemlerden biri de kendi kendinize uygulayabileceğiniz gevşeme egzersizleridir. Bu hafta sizlerle uygulayabileceğiniz bir gevşeme egzersizi örneğini paylaşacağım. Hem rahatlamanızı hem de dinçleşmenizi sağlayan bu yöntemi ihtiyacınız olan her an uygulayabilirsiniz. (bir sınav ya da sunum öncesi, önemli bir toplantıya girmeden, bir tartışma yaşadığınızda ya da kendinizi gergin hissettiğiniz herhangi bir zaman) Size önerim eğer imkânınız varsa aşağıdaki metni yavaş yavaş okuyarak sesinizi kaydedin ve ihtiyacınız olduğunda bu kaydı dinleyin.

Gevşeme Prosedürü

Şimdi oturduğunuz koltukta kendinizi en rahat pozisyona getirin ve gözlerinizi kapatın.

Dikkatinizi nefes alış verişinize yoğunlaştırın. Burnunuzdan derin bir nefes alın… Aldığınız nefesi ağzınızdan yavaşça verin… Tekrar burnunuzdan derin bir nefes alın…1-2 saniye bekleyin ve ağzınızdan yavaşça verin… Her aldığınız nefesle vücudunuza taze, ferah bir hava doluyor. Her nefes verişte vücudunuzun yavaş yavaş gevşediğini fark ediyorsunuz. Giderek vücudunuz ağırlaşıyor ve daha da gevşiyorsunuz. O kadar gevşediniz ki kıpırdamak istemiyorsunuz. Bütün bedeninizin sakin ve ağır olduğunu hissediyorsunuz.
Yavaş ve sakin bir şekilde nefes alıp vermeye devam edin… Şimdi kendinizi rahat ve güvende hissedebileceğiniz bir yer hayal edin. Burası istediğiniz her yer olabilir, yeryüzü, gökyüzü, bir bulutun üstü ya da bir deniz kenarı, ya da bir ağaç altı, ya da sıcacık yatağınız olabilir… Burada kendinizi hem rahat hem de güvende hissediyorsunuz. Kimse sizi rahatsız edemeyeceği bir yerdesiniz. Etraftaki sesleri veya sadece sessizliği dinliyorsunuz… Vücudunuzda bulunduğunuz yerin ısısını hissediyorsunuz… Bulunduğunuz yer kendinizi en rahat hissettiğiniz yer. Buraya gelince sizi rahatsız eden düşünceler, olaylar, durumlar her ne varsa yavaş yavaş bulutlar gibi dağılıyor. Sizi sıkan her ne varsa giderek küçülüyor, giderek sanki su damlaları gibi buharlaşıp uçuyor. Burası öyle bir yer ki sizi bütün sıkıntılarınızdan uzaklaştırıyor… Giderek daha da rahatlıyorsunuz, ferahlıyorsunuz. Kendinizi özgür hissediyorsunuz.

Burası sizin kendiniz için seçtiğiniz özel yeriniz. İstediğiniz zaman buraya gelip, tekrar bu rahatlama duygusunu yaşayabilirsiniz. Şimdi tekrar bedeninize odaklanıyorsunuz. Nefesiniz sakin ve huzurlu. Bedeniniz enerji dolu. Kendinizi dinlenmiş ve rahatlamış hissediyorsunuz.

Şimdi gününüze kaldığı yerden devam etmek için hazırsınız. Hazır olduğunuz zaman acele etmeden yavaşça gözlerinizi açabilirsiniz.



Makale: Uzm. Psk. Yasemin MERİÇ KAZDAL
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres konusunda bilinmesi gerekenler- 1

STRES KONUSUNDA NELER BİLİYORSUNUZ ?- 1
STRES, tüm psikolog, psikiyatrist ve alandan uzmanlarca 'ÇAĞIMIZIN PSİKOLOJİK RAHATSIZLIĞI' olarak, kabul edilmiştir. Bu nedenle, ben çağımızın psikolojik rahatsızlığı olan STRES konusunda aydınlatıcı açıklama yapmak ve bilgi vermek istiyorum.

Stres konusunda bilinmesi gerekenler- 1.jpg

Kırsal yörelerden büyük kentlere göç eden,aile bireylerinin, yeni ortamlara uyum sorunları şehirlerimizin yapısı ' İnsan ilişkileri, hava kirliliği, yaşam koşullarında değişiklik, sosyal ve duygusal ilişkilerde kısıtlama ve uzaklık, ve iletişim biçimleri, iş olanakları,ekonomik koşullar vb' kaynaklanan bir çok sorunlar yaşamalarına ve bu yeni ve alışılmadık, yaşam koşullarının üstesinden gelememe, çözüm üretememe, bu yeni koşullarla mücadele edememe , günlük sorunları çözemeyerek, biriktirmek ve defalarca düşünmek, en küçük olayları abartarak soruna dönüştürmek, yakınlarınız ve sevdikleriniz hakkında çevredekilerin düşüncelerinden ve dedikodulardan etkilenmek, gerçekle bağdaşmayan hayal ürünü kurgulara kaptımak, yersiz şüphelere kapılmak ve olmsuzluklara açık olmak, gereksiz kuşku ve kıskançlıklar, güvensizlikler yaşamak, baş başa olmak ve bunun dışında belirtmediğim bir çok sorun nedeniyle vb. faktörlerin günlük yaşamımızda düşüncelerimizde egemen olması bizi olumsuz etkilemesi sonucu; bu olumsuz koşullarla baş başa olan bireyin yaşamı baskı altına alınmakta, yaşama sevinci ve yaşamdan aldığı hazzın oranı düşerek, hayata, yaşama karşı olumlu düşüncelerin azalması sorunları yaşamakta yada ortaya çıkmaktadır.Kısacası tüm enerjisi bu tür olumsuz düşüncelere kiltlenmektedir.

Bütün bu olumsuz koşullar ve durumlarla boğuşan, bireylerde 'STRES' ' oluşmakta ve bireylerin Fizyolojik Güdü 'Dürtü' ve Sosyal Güdülerinin ve ihtiyaçlarının; ' 'Toplum içinde bir yeri olduğu,kendi kendini gerçekleştirmesi; fiziksel ve estetik,zihinsel, sosyal, kişisel vb. ihtiyaçlarının karşılanması ve bu ihtiyaçlarını bir şekilde karşılarken,yaptıklarının toplumca onay görmesi yada aile, çevre, toplum içinde bir yeri olduğu konusunda güvence duyması; sevgi, ilgi, saygı, onay, kabul vb. görmesi; kendini tehlikede hissetmemek, aile içinde bir yeri olduğuna inanması, güven ve öz güven duygusu gelişmiş olması .....”

Bireylerin, bu temel ihtiyaçlarının 'Fizyolojik ve Sosyal Güdüler' karşılanmaması, karşılanmasında güçlükler yaşanması oranında,daha farklı bir ifadeyle ' Bireylerde, STRES nedeni olan ve stresi tetikleyen faktörler arttıkça;; bireylerde STRES eğilimi artmaktadır.'

Yukarıda belirtilen faktörler, stresi tetikleyici koşullar olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha doğrusu bireyler, yukarda belirttiğim olumsuz koşulları, yaşadıkları oranla doğru orantılı olarak; 'STRES' yaşamaktadırlar. Çağımızda stres oranı ve stres sürecinin uzunluğu ile ilişkili olarak da bir çok 'PSİKOSOMATİK' rahatsızlıklar tetiklenerek ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenle de 'ÇAĞIMIZIN PSİKOLOJİK RAHATSIZLIĞI YADA VEBASI olarak Stres bilinmektedir.

Aslında, stres her canlı varlığın, karşılaştığı olumsuz durumlarla baş etmek için verdiği doğal tepkilerdir. Bu yönü ile düşünüldüğünde her canlı için yaşamsal bir önem taşımaktadır. Hafif düzeydeki stres insanı eyleme geçirici güçtür. Bu nedenle yararlıdır.'Halk arasında, çok çabuk parlıyorsun yada sinirleniyorsun çok agresifsin vb sözler, bu anlamada kullanılmaktadır. ' İnsan yaşamla mücadele ederken, yaşamını olumsuz etkileyen ve tehlikeye düşüren durumlardan kurtulmak için tepkiler verir. Bu tepkiler her bireyin hafif derecede hissettiği heyecan, kaygı,stres gibi doğal tepkilerdir. Yüksek, yoğun ve şiddet düzeyi arttığı ve süreklilik kazandığı oranda tehlikelidir.

Şimdi strese yol açan ve stresi tetikleyen günlük bir olaydan örnek vermek istiyorum. Bu gibi benzeri olaylar yaşamımızın yaşam tarzımızın bir biçimidir. Aslında!...

' Bir gün önce çok güzel bir bahar havası, ertesi gün çok önemli randevularınız var. Sabah kalktınız, hava bulutlu ve basık 'Çok can sıkıcı' Duş alıyorsunuz. Saçınızı kurutup, tıraş olmak istiyorsunuz. Elektrikler kesik. Permatik ile tıraş olup kapıdan çıkıyorsunuz, 15. kattan aşağı ineceksiniz, ancak elektrikler kesik olduğu için merdivenleri kullanmak zorundasınız. 200 üzerinde merdivenden indikten sonra apartmandan çıkıyorsunuz. Arabanıza yöneliyorsunuz, akşam sağlam bıraktığınız arabanın sağ arka farını kırık buluyorsunuz, üstelik bir özür yazısı bile bırakılmamış. Trafikte bir yoğunluk bir yoğunluk, daha önce beş dakika beklediğiniz kavşaklarda 8-10 dakika bekleme durumunda kalıyorsunuz. Kahvaltı için her gün uğradığınız markete uğruyorsunuz. Tam kasada ödeme yaparken, makinenin kağıdı bitiyor. Kasiyer değiştirmek için sizi bekletiyor. Marketin park yerine geliyorsunuz 'orada istenmedik durumlarla karşılaşıyorsunuz'........ Bütün bu aksilikler ve olumsuzluklar yetmezmiş gibi hava kapalı ve çok bulutlu 'Karamsar ve iç bunaltıcı bir hava' . İş yerine varıyorsunuz. Kahvaltı yapıp, toplantı saati için çalışmalarınızı gözden geçirirken; iş yerinizin de elektrikleri kesilmez mi? Türkiye Elektrik Kurumunu arıyorsunuz.Arıza olduğu ancak ne zaman elektriklerin verilebileceği konusunda bilgi verilmiyor. 15-20 dakika sonra toplantı başlayacak. Projenizi, multumedia 'Sinevizyon Gösterimi' ile müşterilerinize sunmak ve onları ikna edebilmek için hazırlık yapmışsınız. ' Proje sunumu uzun süreceği için nootbookun şarjı bitip, sunm yarıda kalıp,rezil olabilirsiniz.' Toplantıyı iptal için müşteriyi arıyorsunuz. Yolda olduklarını söylüyorlar. Ne kadar şassız ve kötü bir gün! Toplantı saati gelip çatıyor ve müşteri de geliyor. Ancak elektrikler, hala kesik. Çay, kahve faslı ile süreyi uzatmyave zaman kazanmaya çalışıyorsunuz. İyiyedoğru ve lehiniz bir gelişme yok. Mola bitince, durumu açıklayarak, toplantının başka bir güne iptalini istiyorsunuz. Bir saat sonra Londra'ya uçacaklarını, iptalin mümkün olmadığını, ayrıca bu anlaşmanın, Londra ile bağlantılı olduğunu ve mutlaka bu gün projenin ele alınıp, görüşülmesi gerektiği belirtiliyor. Siz tüm hazırlıklarınızı 'A Planını' iptal ederek, Diz üstünden umutlarınızı pile bağlayarak, 'B Planı' gereği projeyi sunuyorsunuz. Ama sürenin yetersiz olacağı düşüncesi içinde müşteriyi ikna edeceğinizden, kendiniz de emin değilsiniz. Tam o sırada elektrikler geliyor. Tekrar A Planı devreye giriyor ve müşteri ile işi bağlıyorsunuz. 'Bu olay bu şekilde de sonuçlanmaya bilirdi. Aksilikler devam edebilirdi.' Günlük yaşamımızda bu ve bunun gibi olaylarla, evde, ailede, işte, arkadaş çevresinde vb. yoğun olumsuzluklarla karşılaşabilirsiniz.

İşte bu gibi olumsuz durum ve koşullar 'Bireyi etkilediğinde ve birey kendini tehlikede hissettiği her olayda...' STRES yaşanması doğaldır. Bu gibi olayların süresi uzadıkça ve yoğunluğu arttıkça STRES yaşamak kaçınılmazdır. Ancak bireyin kişilik yapısı, olaylarla baş etmedeki gücü, kendine hakim olması, stresin üstesinden gelmesi vb. her zaman ve her koşulda mümkün olmamaktadır. Bazen bu olumsuz koşullar gün için de devam ediyor ise hele hele çözmek istemenize ve çaba göstermenize rağmen; olayların akışı sizi aşıyor yada çaresiz durumlara düşerek, çözmek istemenize rağmen çözecek adımı atamıyorsanız.... Sizi aşan sorunları bil düşüncelerinizden uzaklaştırmayıp, atıp, tutmaya ve sorun haline getirmeye çaba gösteriyorsanız... İşte bu ve benzeri durumlarda stres kaçınılmaz olarak yakanıza sizi bırakmamak üzere yapışmıştır. Uzun süreli bu durumlarla karşılaşılan bireylerin mutlaka Psikolojik Yardım almaları yararlarına olacaktır.

Bütün bu yukarda belirtilen olay ve olumsuz durumlarda; organizmanın; tehlikelere karşı bu biyolojik tepkisi sonucu; kan basıncı yükselir. Çeşitli hormonlar faaliyete geçer ve özellikle adrenalin, hormon salgılar. Kısacası tehlikeye karşı , vücutta alarm sistemleri devreye girer ve harekete geçerler. Bireyler, tehlikeden uzaklaşmak, olay ortamlarından ayrılmak, bu tehlikeli ve olumsuz durumlardan kurtulmak için harekete geçer, mücadele eder, o koşullardan kurtulmak için çaba gösterirler. Organizmanın ilk tepkisi biyolojiktir., stresin bu biyolojik değişim sürecinde vücut ısısı düşer, kalp çarpıntıları artar,eli,ayağı çözülür ,heyecanın tüm belirtileri gözlenebilir, hormonlar salgı ile faaliyete geçer vb. dış uyaranın organizma üzerindeki etkilerini gözlemleriz.Daha sonra, stres veren olay ve durumdan kurtulmak yada kaçmak veya mücadele etmek için çaba gösterir.

'Psikoterapi Sürecinin önemli boyutlarından biri' Stres durumunu sağlıklı ve organizmayı dış tehlikelere karşı, koruyucu yöntemlerle koruyamayan bireyde;stres bir çok psikosomatik rahatsızlıkların da eşlik etmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Stresin ortadan kaldırılarak, bireye zarar verici aşamaya gelmemesi ve diğer Psikolojik ve Psikosomatik rahatsızlıkları ortaya çıkmasını asgariye indirmek olmalıdır.

Stres durumu uzadığı oranda bireyin mücadele etme gücü azalır ve bu durumla orantılı psikosomatik rahatsızlıklar ortaya çıkar.

Stres durumu, bu aşamalara gelindiğinde çok dikkatli olunmalıdır. Asıl olan bu noktalara gelmeden gerekli psikolojik yardım alınması


Makale: Uzm. Psk. Halil TÜRKMEN
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Stres konusunda bilinmesi gerekenler- 2

STRES KONUSUNDA BİLİNMESİ GEREKENLER VE NELER BİLİYORSUNUZ ? -2
Psikoterapi Sürecinin önemli boyutlarından biri ' Stres sürecinde sağlıklı ve organizmayı dış tehlikelere karşı, koruyucu yöntemlerle çaba göstermek olmalıdır. Organizmayı koruma gücünü kaybemiş yada yeterli mücadele gücünden yoksun bireylerde; strese bir çok psikosomatik rahatsızlıkların da eşlik etmesi kaçınılmaz hale gelecektir.' stresin verdiği olumsuz etkileri ortadan kaldırarak, bireye zarar verici, benliğine tahribata uğratıcı aşamaya gelmemesi ve stresin yol açtığı bir çok Psikolojik ve Psikosomatik rahatsızlıkları ortaya çıkmasını önleyici tedbirleri önceden almak, ilk yapılacak davranış biçimi olmalıdır.

Stres konusunda bilinmesi gerekenler- 2.jpg

Strese yol açan koşulları bilinçli şekilde tanıyarak, ortadan kaldırmak için gerekli düzenlemeleri yapmak, stres eğilimini asgariye indirmenin bir yoludur. ' Ben son günlerde yada aylarda ne gibi sıkıntı ve üzüntü verici durumlarla yada beni zorlayan, olumsuz etkileyen üstesinden gelemediğim, çözemediğim çözmekte zorlandığım ve düşünmekten kendimi alamadığım olumsuz düşüncelerle yada sorunlarla karşılaştım. Bu olumsuz olaylar ve sorunlardan ne kadarını çözdüm, hangilerini çözemedim. Çözemedimse, elimden geleni yaptım mı? ve daha neler yapabilirim? vb.' soruları kendinize yöneltiniz. Sizi aşan yada çözmek istemenize rağmen çözemediğiniz sorunlarla daha fazla boğuşmanın,düşünmenin ve kendinizi üzmenizin bir yararı olmayacağını, elinizden gelen tüm çabayı gösterdiğiniz, tüm bunlara rağmen, hala etkisi altında kalmanın, kendinize zarar vermekten ve yıpratmaktan başka işe yaramayacağını ve yapabileceğiniz bir şey kalmadığı vb durumları akılcı ve mantıklı bir şekilde düşünerek; bu sorunların ve durumların ve düşüncelerin olumsuz etkilerini üzerinizden ve düşüncelerinizden atmak için çaba gösterip, olumlu düşüncelere odaklanıp, enerji harcayınız.

Bireylerdeki stresin şiddeti artığı ve süreci uzadığı oranda, bireyin mücadele etme gücü azalır. Ortada endişe edilir, sorun haline gelmemiş, küçük ve etkisiz şeyleri büyüterek, etkili hale getirerek zararlı çıkacak biri var ise siz olduğunuzu unutmayınız. Düşüncelerimizde yoğunlaşan ve sürekli yaşamımızı olumsuz etkileyen zorlanma ve güçlüklerde oluşan stres, süreç içinde, organizmanın ve bağışıklık sistemlerinin dayanma gücü ve direnci zayıflatır, Bu olumsuz durumla orantılı STRES psikosomatik rahatsızlıkları tetikler eşlik etmesi sonucu bir çok psikolojik kökenli rahatsızlıkların ortaya çıkması kaçınılmaz bir hal alır. Stres durumu, bu aşamalara gelindiğinde çok dikkatli olunmalıdır.

Asıl olan bu noktalara gelmeden stresi tanımamız, olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için çözüm üretmemiz,kendimizi telkin etmemiz, stresin olumsuz etkilerinden korunarak, saf dışı etmemiz gerekmektedir. Tüm bunlara rağmen üstesinden gelemiyorsak, derhal ve acilen stresten benliğimizi koruyucu psikolojik yardım, destek almalıyız. Uzmanın önerisiyle gerekiyorsa terapi alınması; en akılcı bir yol olmalıdır.

Çünkü, bu aşamadaki sorunlar, bireyden bireye; stres yaşanan olaydan, olaya; bireyin direnç ve dayanıklılık durumuna vb. koşullara, özellikle kişilik yapısına göre değişkenlik arz eder. Strese kişinin savunma gücünün ve direncinin zayıflamaya başladığı ve bağışıklık sistemlerinin yetersiz olduğu koşullarda,yakalanmak daha kolay olmaktadır. Sonuçta, aynı koşulların devamı halinde bir çok psikosomatik rahatsızlıklara yatkın olacağı süreçlerdir. Stresin gücünü en çok hissettirdiği ve bireyin bu aşamadan sonra mücadele edecek gücünün kalmadığı aşamalardır. Daha doğrusu insanın kendini en çaresiz hissettiği ve kesinlikle destek, yardım alması gereken boyutta sorunları olduğu konusunda sinyaller, mesajlar bağışık sistemi vermekte, daha ileri boyutta stres bağlı bir çok psikosomatik rahtsızlıkların ortaya çıkmasının yaklaştığı ve süreç içinde yaşanılmasının kaçınılmaz olduğu mesajlarıdır. Bu mesalar....

Danışanın bu aşamada tek yapacağı şey, mutlaka ve acilen Psikolojik destek terapi yardımı alınması konusunda, harekete geçmek olmalıdır. 'organizma gerekli tehlikeye dikkat çekmiştir.' Gerekli terapi desteğinin alınmaması halinde ve uzun dönemli etkilemelerde Stres Kronikleşir.Psikosomatik hastalıklar ortaya çıkar.Yapılacak ilaçlı tedaviler yetersiz kalabilir.

Bireyin, bu aşamadan sonra Ankisiyete, Depresyon Panik Ataka eğilimi artar. Sonuç olarak, daha önce sevdiği ve zevk aldığı durumlardan ve olaylardan zevk almamaya başlar.Kısacası yaşamdan haz ve zevk almamak,yaşamın çekici gelmemesi, yaptığı iş yada eylemlerden haz almaması, dış dünyadan yavaş yavaş uzaklaşarak, uzak çevresinden başlayarak, süreç içinde yakın çevresi ile bağlarını koparması, kısacası dış çevreden ve insanlarla iletişimini ve ilişkilerini kopararak, kendini tamamen dış dünyadan soyutlaması ile sonuçlanabilir. Bireyin kişilik özellikleri, zekası, içinde bulunduğu ve geçmişteki yaşam koşulları, stresle başa çıkmasında büyük rol oynar.

Ayrıca strese dayanıklı olmak yada olmamak kişiden kişiye değişir. Bireyler, günümüzde tüm bu çabalarına rağmen 'PSİKOLOJİK DESTEK' almak istememektedirler. Daha doğrusu bedenimizin her hangi bir organında rahatsızlık oluştuğunda; çok kolaylıkla ilgili hekime yada uzmana görünürken, psikolojik sorunundan dolayı Psikolojik Destek yada Yardım almak için pek duyarlı davranmamaktadırlar.

' Yıllardan beri çevre baskısı faktörü egemen olarak, yanlış algılanan bu durum; 'Psikolog/Psikolojik Danışman yada Psikiyatrist yardımı alan herkes Ruh Hastası, Deli, Sapıtmış, Kafayı Yemiş vb. yakıştırmaların çevrece yapılmasıdır.

Oysa, bu tür sorunlar, her insanın normal karşılaştığı sorunlardır. Normal karşılanmalıdır. Her bireyin başına gelebilir. 'STRES, ANKİSİYETE, DEPRESYON NEVROZ her normal bireyde ortaya çıkacağı gibi bazen de Normalden Sapmalar şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Birey çevresel baskıların etkisinde kalmadan, psikolojik sağlığını düşünerek, sağlığı gerek psikolojik, gerekse psikosomatik sorunlara yol açmadan,acilen bir uzmandan yardım almasında; yarar bulunmaktadır.

UZUN BİR YAŞAM SÜRMENİZ ELİNİZDE...

Stres konusunda açıklamalarımdan da anlaşılacağı gibi Dışa Dönük ve Sosyal Kişilik yapısına sahip, bireyler Stres Eğilimine yatkın olmaktan çok Strese Dayanıklı olmaktadırlar. Çünkü sorunları çözümsüz kaldığında, elimden gelen herşeyi yaptım. Ancak olaylar beni aşıyor. Kendimi boş yere yıpratmamın alemi yok vb. kendilerini telkin yöntemleri kullanırlar. Stresin olumsuz etkilerinden korunmak için günlük aktivitelerle 'gezi,alışveriş, komedi türü filim,tiyatro' ve diğer insanlarla paylaşarak deşarj olabilmektedirler. Aynı şekilde Spor ve Stres Egzersizleri, yoga,yüzme,yürüyüş vb.yapan bireylerde Strese karşı daha dayanaklı olmaktadırlar. Tüm bunların sonucu Strese Eğilimli olan insanlardan daha uzun süre yaşamaktadırlar. Hele hele Psikolog, Psikiyatr, Psikolojik Danışman vb. uzmanlardan bilinçli şekilde yardım alan 'PSİKOLOJİK DESTEK, TERAPİ' bireyler Psikolojik Rahatsızlıklarla MÜCADELE ETMEYİ öğrendiklerinde, psikolojik sorunlar yaşamayacakları için buna bağlı PSİKOSOMATİK RAHATSIZLIKLAR yakalanma riski azalacak; daha uzun süreler yaşayacaklardır.

Günümüzde yine çevre yada Mahalle Baskısı daha baskın çıkarak;çevresindeki kişilerin dolduruşlarından ve görüşlerinden etkilenmek, medyum, şeyh vb. kişlerde çare arama yada türbe ziyareti, muska yazdırma, bez bağlama vb. bilim dışı ve tedavi sağlamayan, kişi ve yerlerden şifa umulmaktadır.

Bazen de manevi inançlara yada dine sığınılmaktadır. 'Bu ibadet yada bir telkin yöntemi olabilir. Ancak rahatsızlığımızı tedavi edici faktörler değildir' 'Ülkemizde bu kesimler Psikolog' dan yardım almaya sıcak bakmazken, uzman olmayan kişilerden yada kendilerine hiç bir yarar getirmeyecek cansız nesnelerden çare ve yarar beklerler. Ülkemiz açısından bu düşündürücüdür.... Normalde, ülkemizdeki her sağlık kurumu yada devlet hastanesinde; görevli uzmanlardan gerekli desteği almaları hem kolay,hem de daha bilimsel olduğu için Psikolojik Sağlığımız için bu özveri kendimiz için yapılmalıdır.'

Günümüzde yapılan bilimsel araştırma ve çalışmalar sonucu, Stresi ortadan kaldırıcı üç yöntem bulunmaktadır.

İlaçlı Tedavi ve Psikoterapi,

Psikoterapi ve Psikolojik Danışma ,

Çeşitli Gevşeme Teknik ve Yöntemleri, günümüzde etkili olmaktadır.

DENEYİMLERİME DAYANARAK, en etkili yöntem Psikoterapi /Psikolojik Danışma yöntemidir. Stresi tanıma, Stres Kaynaklarını Belirleme,

Stresle Başa Çıkma, Stresin Üstesinden Gelme, Strese Dayanıklılık Kazanma, Kişisel ve psikolojik yapımızı denetim altına almak vb. konular da gerekli bilinçlenme kazandırılarak, yeni alışkanlıklar kazandırılan danışanlar, terapi süreci sonunda; 'STRES' durumlarını kendi kontrolleri altına alabilmektedirler. Bazen de 'Gevşeme Teknikleri' de terapi süreci ile paralel yürütülmektedir.

Not: Uyguladığınız Stres TESTİ sonuçları bir kaç gün yada hafta sonra uygulandığında, Diğer Psikolojik testler gibi aynı sonuçları alamayabilirsiniz. Bireylerin Kişilik Özellikleri dışında, günlük yaşam biçimlerinde, alışkanlıklarında ve sosyal yaşam biçimlerinde vb. olumlu değişiklikler...... Strese Dayanıklılık ve Stres ile Başa Çıkma DURUMLARINDA DEĞİŞİKLİK oluşturabilmektedir. Dolayısıyle, bir hafta yada bir ay sonra bir süreçte, testten aynı verileri yada sonuçları alamayabilirsiniz. Kısacası birey yukarda sayılan stresi tetikleyen faktörler ve olaylarla yüz yüze kalması oranında, Stres daha yoğun yaşanacağından yada Stresi hafifleten, tam olmasada kısman stresi ortadan kaldıran koşullar bireye uygun düzenlenmiş 'Terapi yada psikolojik yardım almış olabilir' 'Yaşanan, Stres Koşulları oranında Stres yaşanabilir.' Stres Testin' deki sonuçlar değişebilecektir. ' Bir önce uyguladığınız testte puanlar yüksek yada düşük olurken, bir kaç ay,yıl sonra uygulanıldığında aynı sonuçları vermeyebileceği gibi tersi yada düşükken, yüksek veya yüksekken, düşük sonuçlar verebilir.' Bireyin,stres yaratıcı koşullarla daha az karşılaşması sonucu daha az sters yaşayacaktır. Yaptığınız değerlendirmelerde, acaba ben yanlış mı değerlendiriyorum. 'Testör yada bireyden kaynaklı faktörler dışında' Şeklinde bir sonuça varmamanız için bu açıklamayı yapmak durumunda kaldım.En doğrusu uyguladığınız test sonuçlarını, her soru maddesinin ve tüm testin toplam puanını bir uzmana göndererek Strese Eğilimli yada Strese Dayanıklı OLUP,OLMADIĞINIZI ve Psikolojik Desteğe ihtiyacınız olup,olmadığını uzmandan öğrenmenizde yarar vardır.

NOT: Stres konusunda 1998 yılında kaleme aldığım ilk makalemdir. Sayfamda iki bölüm şeklinde okuyucularıma bilgi vermek amacı ile düzenlenmiştir.

SAYGILARIMLA...


Makale: PSİKOLOG/ PSİKOLOJİK DANIŞMAN: HALİL TÜRKMEN
 
Tekerlekli Sandalye
Üst