Suçlu Hangimiz?

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Yüzümde büyük bir gülümsemeyle telefonu kapattım. Sonunda beklediğim haber gelmişti! Yıllardır evde oturmaktan hem sıkılmıştım, hem de utanıyordum. 29 yaşındaydım ama iş bulamıyordum bacaklarımdan dolayı.
Çocukken geçirdiğim bir trafik kazası sonucu kaybettim bacaklarımı. İlk zamanlarda çok zorlansam, kabullenemesem de alıştım bu duruma ister istemez. Sanırım çocukken daha ağır geliyordu koşup oynayamamak, dışarı çıkamamak… Ancak ailemin, özellikle annemin desteğiyle atlatmayı başardım bu alışma sürecini. Sahip olduklarıma şükrederek alıştım, her şeye rağmen bana destek olan bir sürü insan tanıdığım için alıştım. Keşke herkes benim kadar şanslı olabilse böyle durumlarda. Ortaokul yıllarım ‘engel’lerden dolayı biraz sancılı geçse de lisede durum farklıydı. Zaten derslerine çalışan bir öğrenciydim ve bundan dolayı öğretmenlerim tarafından da destekleniyordum. Daha sonra üniversiteyi kazandım ve ikincilikle bitirdim bölümümü. Asıl zorluk işte bundan sonra başladı. Tüm uğraşılarıma ve araştırmalarıma rağmen bir türlü iş bulamıyordum. Hemen hemen başvurduğum her yerden geri dönüş aldım ancak görüşmelerden sonra hiç kimse bir daha aramadı.
Ve nihayet beklediğim an gelmişti. İlk defa bir kurumdan, engelli olduğumu bildikleri halde olumlu yanıt almıştım!
Annem de bunu duyunca benimle gelmek istedi ancak ben kabul etmedim. Koskoca bir insanın, ne olursa olsun annesiyle iş görüşmesine gitmesi uygun olmazdı. Takım elbisemi giyip son kez aynada kendime baktım ve tekerlekli sandalyemle evden çıktım.
Görüşme yapacağım yere gitmem için her zaman otobüse bindiğim durağın karşısındaki durakta beklemem gerekiyordu. Ancak karşı tarafa geçemiyordum. Çünkü karşı tarafa geçmek için tek seçeneğim vardı: Üst geçit! Üst geçitte yukarıya çıkmayı sağlayan merdivenler vardı yalnızca. Kimse bir rampa yapmayı ya akıl edememiş, ya da gerekli görmemişti anlaşılan. Üst geçidin girişine kadar gelip bekledim bir süre. Birkaç insandan yardım rica etmeye çalıştım ama kimse beni görmüyor, duymuyordu bile. İnsanlıklarını bir düğmeye basıp kapatmışlardı sanki. İnsanların ilgisizliği karşısında çok üzülmüştüm. Kendilerinin de bir engelli adayı olduklarını nasıl unutabilirlerdi?
Karşıya bu şekilde geçemeyeceğimi anlayıp oradan bir taksiye binmek zorunda kaldım. İşe girdiğim takdirde nasıl gidip geleceğimi sorguladım yol boyunca. Her gün taksiye binemezdim. E özel şoförüm de yoktu! Ben bu endişe seline kapılıp, var olan kaygılarımı arttırmakla uğraşırken durduk. Yine yardımla indiğim taksiden, teşekkür ederek ayrıldım.
Binanın önünde bir görevli vardı. Ve de binaya çıkmak için yapılan tamı tamına 5 basamak! Kaba saba görünüşlü, bıyıklı, esmer olan bu adamın göbeği her an patlayacak, zorla kapatılmış yuvarlak bir valizi andırıyordu. Bu görüntüyü gülünç bulsam da şu an, gülünecek en son andı. Görevlinin yanına gidip tam yardım isteyecektim ki adam kabahatimin engelli olmak olduğunu anlayacağım sert bir ses tonuyla: ‘Ne var?’ dedi. Bu muamele karşısında önce şaşırdım, ama daha çok üzüldüğümü itiraf etmeliyim. İnsanların bencilliğinin hastalık derecesine vardığını her gördüğümde irkilirim, alışamıyorum bu benmerkezciliğe, yakıştıramıyorum. ‘Gördüğünüz gibi tekerlekli sandalyedeyim ve bu binada yarım saat sonra bir iş görüşmem var. Şu merdiveni çıkmama yardım eder misiniz diyecektim.’ dedim. Adam şöyle içten gelen bir ‘OF’ çekip, bana hiçbir şey söyleme tenezzülünde bulunmadan binaya girdi. Geri döndüğünde beraberinde bir kişi daha getirmişti. Yeni gelen adam beni kucaklayıp binanın 3.katına(!) çıkardı. Diğer adam da sandalyemi getirdi arkadan. Görüşme yapacağım odaya sandalyeyi koydular önce, sonra da beni oturtup teşekkür etmemi dahi beklemeden aceleyle kapıyı kapatıp gittiler. Karşımdaki bayanla kısa süren bir konuşma gerçekleştirdik. Açılan engelli kadrosuna alındığım için çok şanslı olduğumu söyledi durmadan. Bunun benim en doğal hakkım olduğundan bihaberdi anlaşılan. Kızgınlığımı belli etmemeye çalışarak sabırla dinledim söylenenleri. Sigorta işlemleri için birkaç kağıt imzalamam gerektiğini söyledi ve gerekli belgeleri almak için yan odaya gitti. Birden binanın yangın alarmı ötmeye başladı. Önce panik oldum, herhangi bir yangın anında nasıl çıkardım buradan? Sonradan okuldaki çocukların alarma basıp kaçması geldi aklıma. Biraz olsun rahatlattı bu düşünce beni. Birinin kolu çarpmıştır da çalıyordur diye düşündüm. Ama daha sonra çığlıklar eşliğinde sol taraftan gelen o siyah dumanı gördüm. Bir anda her yer siyah dumanla kaplandı. Bir metreden ötesini seçemez hale gelmiştim. Bir yandan öksürüp, çaresiz ciğerlerimi rahatlatmaya çalışıyor, diğer yandan beni fark etmeleri için çılgınca kollarımı sallıyor avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Aynı anda çığlık sesleri artmaya ve yakınlaşmaya başladı. Kapılar açılıp kapanıyor, yangın elinden geldiğince hızlı bir şekilde eşyaları ve binayı yutuyordu. Daha sonra bulunduğum odanın kapısı şiddetle açıldı ve insanlar akın etmeye başladı. Birbirlerini ite kaka odaya girmeye çalışıyorlardı. Can pazarı dedikleri şey tam olarak buydu. Kurtuldum diyerek inanılmaz sevindim. Ancak bu sevinmenin henüz erken olduğunu az sonra anlayacaktım. O kadar gürültü vardı ki, o kadar bağrışıyor ve panik içindelerdi ki benim feryatlarımı duymuyorlar, duymak istemiyorlardı. Odanın penceresini açıp yangın merdiveninden üçer beşer aşağı inmeye başladılar. Çok küçük bir an için bile olsa normal zamanda beni maruz bıraktıkları bencilliklerini bir kenara koyacaklarını umdum. Ama çabuk söndü bu umudum. İnsanlar normal zamandaki bencilliklerini bu panik ortamında maalesef üçe, dörde katlamışlardı. Tek dertleri kendi canlarını kurtarmaktı. Kesinlikle görmüyorlardı beni, artık emindim. Kattaki herkes yanımdan geçip pencereden aşağı inmişti artık. Sıcaktan kan ter içinde kalmıştım. Hissetmediğim bacaklarımdan vücuduma doğru cehennem ateşi tırmanıyordu aceleyle. Derimin büzüştüğünü, vücudumdaki tüm suyun buharlaştığını hissediyordum. Dişlerimi sıkmaktan çenem kaskatı kesilmişti. Yavaş yavaş eriyordum. Her hücrem feryat ediyordu. Öksürmeyi kesmiştim artık, halim kalmamıştı. Akciğerlerim köskömür olana kadar zehirli havayı soludum durdum. Son gücümle elime bakmaya çalıştığımda gördüğüm manzara karşısında içimden öğürmek geldi. Derim tamamıyla yok olmuştu. Beynim daha fazla oksijensizliğe dayanamayacaktı. Biri boğazımı sıkıyormuşçasına çırpındım. Bir yandan boğuluyor, bir yandan yanıyordum. Her bir anı, her bir acıyı tek tek hissediyordum.
Ağlamaya başladım. Bu o sizin bildiğiniz gibi gözyaşıyla beraber hıçkırıklarla seyreden ağlama değildi ama. Gözlerim yoktu ki artık gözyaşım olsun. Kahrımdan ağlıyordum, üzüntümden, endişemden ağlıyordum. Yüreğimden ağlıyordum. Zaten bu hayatta, bu düzende benim gibilere yer yoktu. Olmasını düşünmek bile saçmaydı. Ağladım. 29 yıldır bir şeylerin değişmesini beklediğim için ağladım. Çok mu şey istemişim diye düşündüm. Yıllar boyu insanların ‘vah vah’ larına maruz kalmış, acıma duygularını sindirmiştim. Artık hiçbir şey duymuyordum. Ne bir çığlık, ne bir feryat… Sadece yangının yakıp kavurma sesi. Keşke birazdan beni tümüyle içine alacak olan yangın insanların bencilliğini de yok edebilse. Hala ağlıyorum. Öleceğim için değil, insanların bu haline ağlıyorum. Ardımda bıraktığım, benim durumumda olan kardeşlerim için ağlıyorum ve diliyorum ki :

Benim yokluğum, onların varlığı olsun…

Adı-Soyadı: Esra AYSEL

1991 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Yalova’da tamamladıktan sonra Haydarpaşa Anadolu Lisesi’ni kazanıp İstanbul’a geldim. Şu an Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 3. Sınıf öğrencisiyim. Hikaye yazmaya merakım ortaokuldaki Türkçe hocamın sayesinde başladı. Kendisinden o zamanlar büyük destek görmüştüm. Özellikle fantastik hikayeler yazmayı çok severdim. Ancak lise giriş sınavları nedeniyle öykü yazmaya fazla vakit ayıramadım ve lisede de maalesef çok üzerine düşmedim. Ama aklımın bir köşesinde hep yazmak istediğim durur hala. Yarışmanızı duyunca da katılmak istedim. Konusu çok ilgici çekici geldi. Bir nebze de olsa engelli insanların sesi olabilmek adına elimden geldiğince yazdım bir şeyler.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst