Tam da Gördüğüm Gibi

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
TAM DA GÖRDÜĞÜM GİBİ

Yavaşça yürüyorum kaldırımdan. Araba sesleri dolduruyor her yeri. Bazıları kızmış belli ya da uyuyakalmış kornanın üzerinde ki uzun uzun bağırıyor araba. Sanki beni bu duygusuz, kör adamın elinden alın der gibi. Kendimi arabaya benzetesim var ama…

Hâlâ yürüyorum kaldırımları bozulmuş Ankara sokağında bana eşlik eden insanlarla birlikte. Sokakta satıcılar bağırıyor, bir çocuk mendil satıyor. Duvar kenarına sinmiş sesi. Kimse ona bakmıyor olmalı. Bir kadının ayağı takılıyor, düşüyor… Eteği dalgalanıyor rüzgârla ya da düşmenin şiddetinden olmalı. Hışırtısı geliyor kulağıma ince eteğin. Zavallı kadın ağlamaya başlıyor. Acıdan değil, yani düşmenin verdiği acı değil bu. Başka bir acı var sesinde. Kadın ağlarken uzaklaştığımın farkına bile varmamışım. Duymaz oldum eteğin sesini. Bir bisiklet hızla yanımdan geçiyor. Adamın kolu omzuma çarpıyor. Uzaklaşırken dönüp bana baktığından eminim. Omzuma dokunma ihtiyacı hissediyorum. Benimki de acıdan değil; bir elin desteğine, dokunuşuna ihtiyacım var. Ama kimse beni görmüyor her zamanki gibi. Ama ben onları görüyorum.

Caddeden karşıya geçmem gerekiyor. Yeşil ışığın yandığını anlıyorum yanımdaki insanların hızla uzaklaşmalarından. Ama ayağım takılıyor benim de o kadın gibi. Birinin bana yaklaştığını hissediyorum, kolumdan tutuyor, hafifçe omzuma dokunuyor. Hissetmiş olabilir mi acımı? Kadının sesinden kokusunu duyuyorum. Yasemin ve vanilya…
-Nasılsınız şimdi?

Konuşamıyorum utancımdan. Niye ki? Sesimde bir tatsızlık mı var? Hayır.
-İyiyim, sağ olun.
Kaba mı davrandım? Yok yok. Kadın koluma giriyor ve yürüyoruz. Nereye gideceğimi biliyor gibi şaşmadan yürümeye devam ediyor. Yüzü nasıl acaba diye içimden geçirmedim değil.

-Esmerim. Saçlarım kısa ve koyu kahve. Kahverengi gözlerim var. Yaklaşık aynı boydayız. Yeşil bir elbise var üzerime. Yeşili çok severim. Siz de sever misiniz?
-Evet, severim yeşili.
Konuşurken kekelemiş olmalıyım. Onun nasıl göründüğünü merak ettiğimi de biliyordu.

-Heykelin önünden geçiyoruz şimdi. Bir adam, seyyar arabasıyla simit satıyor. Bir kadın şemsiyesini açmış yürüyor. Yağmur yağmadığının farkında bile değil. İlerde bir adam mızıka çalıyor, birkaç kişi de çevresinde durup onu dinliyor. Sesini duyuyor olmalısın.
Evet, duyuyorum. Uzaklardan bir mızıka sesi karışıyor gürültüye. Araba ve korna sesleri, insanların dayanılmaz uğultusu bir orkestranın parçalarıymış gibi uyum içinde. Şaşırmamam gerekirdi. Zaten hep aynı melodi değil mi duyduğum?

Kadının sesinde bana dokunan bir şey var. MUTLULUĞU! Çok kolay anlaşılıyor ki kadın mutlu. Bu da beni mutlu etmiyor değil. Kötü insanlar, çevresindeki insanlar için radyasyon etkisi yaratır derler. Mutlu olanlar? Bana ilaç gibi geldi. Çölün ortasında bulunan vaha gibi…

-Merdivenlerden çıkmalıyız. Üst geçitten yolun karşısına geçeceğiz. Basamaklar ıslak dikkat edelim. Üst geçitte küçük dükkânlar var. Bir tanesinde ikinci el kitaplar satılıyor. İkinci el kitapları okumayı seviyorum. Kim bilir kimlerin kitaplarıydı onlar. Bazıları okurken güldü belki, belki de ağladı. Hele üzerine alınmış küçük notlara bayılıyorum. Beğenilmiş kısımların altının çizilmiş olmasına da. Siz de edebiyattan hoşlanır mısınız benim gibi? Belki kendiniz okuyorsunuzdur. Birileri size okuyor da olabilir. Ben size okurum isterseniz. Şiire bayılırım özellikle. Şiir sever misiniz?

Aman Allah’ım! Kadın hiç susmadan anlatıyor, cevabını vermeden onlarca soruyu sıralıyor. Ne kadar da özlemişim dinlemeyi, bana anlatılanı dinlemeyi. Bana, bana… Sadece bana anlatıyor.

-Havalar çok ısınmamışsa da çiçek açtı badem ağaçları. Beyaz çiçekleri buket buket… Hafif kokusu hissediliyor elbet. Yağan yağmur çevreye toprak kokusu saçmış. Doğa bana yaşamı sevmem gerektiğini anımsatıyor. Kendimi hatırlıyorum şu kalabalık sokaklarda. Ben de varım diyorum. Burada üniversite öğrencisiyim. Görme engelli çocuklarla ilgili bir eğitim alıyorum, belki biliyorsunuzdur, özel eğitim. İçinizde nasıl bir dünya yaşadığınızı merak ediyorum.

Konuşma sırası bana gelmişti. Bunu hissetim.
-Benim gibi insanların hayal dünyaları çok geniştir. Çünkü gerçek hayatta olanlarla hayal gücümüzü kısıtlamamış oluruz. Renkleri görmeyebilirim ama kokusunu alabiliyor, duyabiliyorum. İnsanların yüzlerini görmeden onları hissedebiliyor ve tanıyabiliyorum. Kötümser bir insan bende siyahı çağrıştırır, morlaşmış bir siyah. Bana soğan gibi kokar, o kişinden itici bir güç alırım. Mutlu ve sevecen insanların rengi açık mavi ile turuncu karışımıdır. Bal gibi kokar. Bahar gibi. Gel der insana, yanına çağırır.

Sesler… Ayak seslerinin tonlarında insanların duygularını duyarım. Sert ve hızlı adımlar: Acelesi olan ve pek dakik sayamayacağım endişeli insanlar. Araba sesleri, insanların kahkahaları, konuşmalar, köpeklerin havlamaları, yaprakların hışırtısı… Tüm bunlar bana hayatı anlatır. Çevremin portresini ise geniş hayal gücüme dayanarak çizerim. Her çizgi bana ait tabi, her renk ve her şekil.
Kadın yavaşça omzuma dokundu, bana destek veriyor gibiydi.
-Evinize geldik.

Evime mi? Beni tanıyor herhalde. Elbet görmüştür beni buralarda yaşıyorsa. Bana iyi günler dileyerek uzaklaşıyor kadın. Niye adını sormadığıma pişman oldum bile. Ayak seslerini duyamıyorum artık. Sesi rüzgâra karışmış gibi kayboluyor. Yapraklar hışırdıyor esen ılık rüzgârda. Birkaç saat önce yağan yağmurdan ıslanan ceketimi kuruyor. Hafif bir hanımeli kokusu dağılıyor uzaklardan. Ama yine de hissedilen kömür kokusu henüz baharın gelmediğini hatırlatıyor insana. Hâlâ kapıyı çalmadım. İçerden tarçınlı kekin kokusu geliyor. Sevgili annem yine en sevdiğim keki yapmış. Ah annem! Benimle yıllarca ilgilendi. Hiçbir zaman yük gibi görmedi beni. Bazıları var biliyorum, çocuğuna yük gibi davranan nice anneler babalar var. Gerçeği kabullenememiş olanlar çocuklarını da kabullenmediğinden sahip çıkmaz, bırakır gider, bakım evlerine evsiz diye gönderilir, hatta…
Kapıyı çalıyorum yavaşça ve her zamanki gibi. Annemse oğlum diyerek açıyor kapıyı. Sevgiyle boynuma sarılıyor yıllarca yaptığı gibi. Mutfağa yöneliyorum. Annem bir parça kek uzatıyor bana, yüzüme çarpan tarçın kokusundan anlıyorum. Kendimi hissediyorum birden. Şu hayattaki yerimi, varlığımı… Sevgiyi hissediyorum, verilen değeri… Mutluluğu hissediyorum ve anneme hafifçe gülümsüyorum.

Odama doğru yollanıyorum. Pencereyi açıyorum sonuna kadar. Badem ağaçları ne de güzel kokuyor. Küçük çocuklar sokakta top oynuyor. Uzaktan bir çim biçme makinesinin sesi duyuluyor. Gün batıyor yeniden. Trafiğin arttan gürültüsünden anlıyorum. Annem mutfakta bulaşık yıkıyor olmalı, tabak sesleri geliyor. Bir sokak köpeği havlıyor, Bir kuş havalanıyor. Ben de kendimi hissediyorum. Gözlerimin dünyaya açılmamış olması göremediğim anlamına gelmiyor. Pek çok insanın göremediğini görüyorum, biliyorum. Onlar beni biliyor mu, benim varlığımın farkında mı? Olmalı değil mi? Ben de varım. Bu sokaklardan geçiyorum, bu mahallede yaşıyorum. Aynı hastanelere gidiyorum, aynı parklarda dolaşıyorum. Ben göremiyorum oysa insanlar görmezden geliyor. Hayır! Ben de varım, üstelik benim gibi yüzlerce binlerce insanla birlikte. Görmezden gelinmek için hiçbir sebep de yok. Ben de varım, ben de…

YAZAR:
Gülizar YILDIZ

Özgeçmiş:
12 Haziran1993 Balıkesir doğumluyum. İlköğretimimi Balya’daki ilkokullarda tamamladım. Ardından eğitimime Bursa BTSO Ali Osman Sönmez Sosyal Bilimler Lisesi’nde devam ettim. Hemen ardından da üniversite öğretimim için Ankara’ya geldim. Şu an Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. Sınıf öğrencisiyim.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst