Tamamlayıcı Tıp Nedir Çeşitleri Nelerdir

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Hastalıkları tedavi etmek için kullanılan ilaçlar ve bir çok tedavinin yanı sıra Tamamlayıcı tıp adı altında hastaların kendilerine olan güvenini kazanmasına yarayan bir destekleyicidir. Tamamlayıcı tıp kapsamına neler hangi tedavi yöntemleri dahildir bunların hepsini yazımızda bulabileceksiniz.
Akupunktur
Ayurveda
Bioenerji
Hipnoz
Kinesioloji
N.L.P.
Osteopati
Reiki
Yoga gibi teknikler bakalım hastalıklarda nasıl fayda sağlıyorlarmış.


akupunkturnoktalari.jpg

Tamamlayıcı tıp, bir hastalığı tedavi etmekte kullanılan birçok değişik doğal sağlık tekniğini kapsar. Bu teknikler binlerce yıldır uygulanmakta olan doğal tedavi yöntemlerine dayanır ve hatta bunlara tıbbın orijinal şekli de denilebilir. Hepsinin bir ortak yanı vardır: semptom veya belirtilere dayanarak hastalığı değil, hastayı veya bireyi bütünüyle tedavi etmeyi amaçlarlar. Bunu da, hastanın bedensel, zihinsel ve ruhsal boyutta yaşam gücünü tedavi ederek yaparlar.

Bazı kişiler Tamamlayıcı Tıp için 'Alternatif' tabirini kullanmışlardır çünkü 'Alopatik' yani modern tıbba bir alternatif oluşturduğunu düşünürler. Ancak Tamamlayıcı ve Doğal Tıp çok daha yerinde bir tanım oluşturur çünkü bu yöntemler insanın bütünsel şifasını amaçladığı için hastanın gereksinimlerini tamamlar. Dolayısıyla Tamamlayıcı/ Doğal Tıp çok daha doğru bir tanımlama olacaktır.



Akupunkturun Hayatımızdaki Yeri

Uzak doğu ülkelerinde daha yaygın kullanımı olan akupunktur tüm dünyada tamamlayıcı tıp konuları arasında en popüler olandır.Yaygın kullanımı toplumsal kültür ve beklentiyi artırdığı gibi araştırmalardada sıkça yer almaktadır.
AKUPUNKTUR NEDİR:
Kelime anlamı olarak düşünüldüğünde iğne batırmak olarak değerlendirilir.Anavatanı olan çinde chen chin olarak isimlandirilen akupunktur batı ülkelerine giderken isim değiştirereki ğne (akus) batırmak (punctura) olarak isimlendirilmiştir.Ülkemizdede bu isimle popülarize olmuştur.
AKUPUNKTUR NASIL UYGULANIR:
Çinde belirlenmiş ve uzun yıllardır uygulanan noktalara değişik iğne batırılarak hastalıkların tedavisi yapılır. Klasik Çin tıbbında, enerji insan vücudunda “meridyen” denilen kanallarda dolaşır. Akupunktur yöntemi, bu kanallarda meydana gelen enerji dolaşım engelini ortadan kaldırarak dengeyi sağlamak ve bu şekilde hastalığı önlemek amacı ile kullanılır. Akupunktur organizmanın kendi kendini tedavi ettiği bir metottur ve en önemli özelliği yan etkisinin olmamasıdır (Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı raporlara göre).

AKUPUNKTURUN ETKİ MEKANİZMASI:

İnsan vücudunun kendi kendini onarım gücü çok yüksektir. Vücudumuzda bu gücü harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır ve bunlara “akupunktur noktaları” denirİnsan vücudundaki belirli akupunktur noktalarına iğneler sayesinde yapılan uyarılarla organizmanın hemen her yerine ulaşabilecek haberler iletilmektedir. Bu iletişim, akupunktur noktasını oluşturan hücrelerden lokal hücresel uyarıların sinir terminallerine ve son olarak da beyne ulaşır. Beyin de bu uyaranı gerekli organlara ulaştırır ve ilgili organ ve uzuvlardaki enerji dengesi düzelir. Dolayısıyla hastalık da ortadan kalkmış olur.Yapılan araştırmalar sonucu uygulanan iğnelerin vücutta endorfin adlı analjezik bir maddenin salgılanışını sağladığı ifade ediliyor. Endorfin vücutta doğal bir ağrı kesici olarak kullanılıyor ve akupunktur sonrası insanların kendilerini daha sağlıklı hissetmelerini sağlıyor. Akupunkturun vücudun kimyasal yapısını değiştirebildiği bu sonuçtan anlaşılabilmektedir. Çinlilerin bir inanışı belki bu yolda doğrulanıyor. Denge vücudumuz için her şeydir.

AKUPUNKTUR NASIL UYGULANIR:
Akupunktur, vücudun belli noktalarına yerleştirilen iğnelerle uygulanır. Vücutta iğne uygulanan bölgelerin her biri bir organı temsil eder. Çin felsefesine göre vücudumuzda tam 2000′nin üzerinde nokta bulunuyor. İğnelerin etkileri yapılan bölge ve uygulama şekline göre değişiyor. Uygulanan iğnelerin etkinliğini artırmak için her noktaya uygun iğne ve doğru iğneler olabilmesi için bazı oynamalar yapılıyor.
Akupunktur tedavisinde sırt, boyun, el, kulak ve vücudun diğer bölümleri kullanılıyor. Birçok hastalığa ilişkin en çok uyarı noktasının bulunduğu uzuvlar ise eller ve kulaklardır.
Uygulanan bu iğnelerin ayrı özellikleri olduğu gibi vücutta doğrusal olarak bulunan belli noktalara uygulanıyor. Uygulama noktalarında pozitif bir enerjinin yayıldığına inanıyorlar ve bu enerjiye qi adını veriyorlar. Çin’de varolan inanca göre Qi de yani yayılan pozitif enerjinin yokluğunda insanlarda dayanılmaz acıların olduğunu ve hastalıkların başladığını biliyorlar. Dolayısıyla Çin felsefesiyle akupunktur uygulaması acıyı engellemekten diğer tüm hastalıkların tedavisine kadar uzanabiliyor. Hatta yapılan mevsimsel terapilerde nezle ve gribi önleyici ve tedavi edici rol oynuyor.
Bazı bölgelere ısıtılmış,eğrilmiş iğneler konulurken yine bazı noktalara da ilaçlı iğneler konulması gerekiyor. Bazı durumlarda iğneler ile birlikte hafif şiddette elektrik akımları da uygulanıyor.

AKUPUNKTUR İLE TEDAVİ EDİLEN HASTALIKLAR:
Solunum Yolu Hastalıkları:
Astım , Bronşit , Sinüzit , Larenjit , Farenjit , Tonsillit ,
Sindirim Sistemi Hastalıkları:
Aft , Diş Ağrısı , Gingivit (dişeti iltihabı) ,Gastrit , Ülser , Kabızlık ,irritabl barsak sendromu
Üro-genital Sistem Hastalıkları: Enüresis nokturna (gece altını ıslatma) , Sistit , Adet düzensizliği , adet sancısı
Endokrin Hastalıklar: Diabet (şekeri düzenlemeye yardımcı)
Cilt Hastalıkları: Akne , Psöriazis (sedef) , Zona ve sekeli , Vitiligo , Ürtiker
Nörolojik Hastalıklar: Migren ve diğer baş ağrıları , Fascial paralizi (yüz felci) , Trigeminal nevraji , Kas hastalıkları , Meniere hastalığı
Psikiatrik Hastalıklar: Stres , Depresyon , Uyku bozuklukları , Psikosomatik hastalıklar
Kalp-Damar Hastalıkları: Taşikardi , Ritm bozukluğu , Hipertansiyon
Romatizmal Hastalıklar: Romatoid Artrid , Behçet , Lupus , Raynaud hastalığı , Artozlar (kireçlenme) , bel ağrıları
Alışkanlıklar: Sigara – Alkol
Alerjiler:Saman nezlesi
Diğer: Kronik yorgunluk , El-ayak yanmaları , Aşırı terleme , Sellülit , Obezite (şişmanlık)

AKUPUNKTURDA KULLANILAN İĞNELER:
Eskiden Çinliler akupunktur iğnesi olarak sivri taş parçaları kullanırlarmış. Akupunktur yöntemi ile tedavide önceleri altın da kullanılmıştır. Altının elektrik potansiyel farkını alışı ve düzeltişi çok önemlidir. Bu yüzden altınla tedavi uygulanan hasta çok daha kolay ve çabuk iyileşme göstermektedir. Ancak bütün bu olumlu özelliklerine karşın altının oldukça pahalı ve yumuşak bir madde olması dolayısıyla akupunktur sırasında vücuda uygulanması, gereken noktalara batırılması zor olmaktadır. Buna bir çözüm yolu bulmak amacıyla, altını iğne haline getirirken içine bazı metaller konmuştur. Altının pozitif bir etkisi vardır. Gümüş de çok iyi bir akupunktur iğnesi olmasına rağmen, biraz negatifliğe yönelik bir özellik göstermektedir. Günümüzde ise, dünyada altın ya da gümüş iğne kullanılmamaktadır. Elektriği altın kadar iyi ileten standart bir çeliğin üretilmesi ile bütün dünyada bu yeni metal kullanılmaya başlanmıştır.
Günümüzde yaygın olarak çelik iğneler kullanılmasına rağmen altın ve gümüş iğneler de kullanılır. Her hasta için yeni steril iğneler açılır ve o iğneler hastaya ait olur, her seans için tek kullanımlık iğneler de vardır.Birçok kişi iğne sözünden çok irkilir. Akupunktur iğneleri çok incedir ve iyi bir teknikle uygulandığında ağrı hissedilmez.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Ayurveda Kendini Tanıma Sanatı

Ayurveda, kendini tanıma ve kendini keşfetme sanatıdır.

Ayurveda kelimesi Sanskritçedir hayat ilmi anlamıda kullanılmaktadır,hayat anlamında ayus ve bilgi veya ilim manasına gelen veda kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur.Ayurveda prensipleri, insanın kendi hayatını ve sağlığını düzenleyebilecek güce sahip olduğunu ve bu gücün kullanılımının mümükün olduğunu tanımlar.Hayatın dört bileşeni vardır;zihin, beden, duyular ve ruh.

Ayurveda’nın iyileştirme sistemi beden, ruh ve akıl arasındaki dengenin sağlanmasına dayanır.

Ayurveda temel amacı:
Sağlığın korunması vehastalığın iyileştirilmesi.

Ayurveda’ya göre depresyon, vesvese, sinirlilik ve uykusuzluk gibi problemler esas olarak zihinsel ve ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır. Ayurveda, bu rahatsızlıklardan uzak kalmanın doğru hayat tarzını adapte etmekten geçtiğini savunur. Doğal denge içinde yaşamak için gerekli olan diyeti, hayat tarzını, hareketleri ve aktiviteleri öğretir.
Ayurveda, doğadaki beş temel elementi boşluk/uzay (akash), hava (vayu), ateş (agni), su (jala) ve toprak (prithvi) olarak ifade eder. Buna göre sağlık, bu beş elementin vücudumuzda tamamen dengede olduğu durumdur. Hastalıklar ise bu elementlerin arasındaki dengenin bozulmasından ortaya çıkmaktadır.

Dosha yapısı:
Elementler insanda biyolojik güçler (dosha’lar) olarak bilinen vata, pitta ve kapha şeklinde kendilerini gösterirler.
Vata hava ve boşluk elementlerinden oluşur ve respirasyon, dolaşım ve düşünce gibi bedenin hareketsel fonksiyonlarından sorumludur. Duygusal olarak da yaratıcılık, esneklik, korku ve vesvese gibi kavramları kapsar.
Pitta ateş ve su elementlerinden oluşmaktadır ve besinlerin ve hayat deneyimlerinin sindirilmesi, açlık ve susuzluk gibi metabolizmayla ilgili fonksiyonlardan sorumludur. Duygusal bağlamda cesaret, hız, kızgınlık ve gurur gibi kavramlarla ilintilidir.
Kapha ise su ve toprak elementlerinden meydana gelir, uyumdan sorumludur ve vücudun yapısını sağlar. Sevgi, bağlılık, hırs ve kıskançlık gibi duyguları barındırır.
Ayurveda’ya göre herkes bu dosha’ların farklı kombinasyonlarıyla doğar ve bu yapıya prakriti denir.
Ayurveda’nın hayata yaklaşımı, vücudun ihtiyaçlarına kulak verip onları karşılamak, zihinsel ve duygusal durumunuzun farkına varıp onları dengelemek ve ruhunuzla olan ilişkinizi derinleştirmek ile açıklanabilir. Bunu yapabilecek tek kişi sizsiniz ve işe kendinizi tanımaktan başlayabilirsiniz
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Bioenerji Nedir

Evren bir enerji okyanusudur.Nesneler arası boşluklar dediğimizde enerjidir.Sürekli titreşim halinde olan kuantlar özel programa organize olup şeyleri oluşturur.Vücuda gelen oluşumları biz isimlendiririz.
Beş duyu ile algılayabildiklerimiz kadar, duygu ve düşüncelerde enerjidir.Onların titreşim sayılarının yoğunluğu,niteliğini ve kalitesini belirler.

Bizlerde belli titreşimlerin “kan-kemik-kas-sinir-doku vs.” birleşimi ile organize olmuş enerji varlıkları olduğumuz kadar bizi canlı kılan özel bir enerji sistemi ile donanmış durumdayız. Evrensel enerji ile sürekli bağlıntıda olan ve ondan beslenen vücudumuzdaki enerji sistemimiz özgün bir yapı oluşturur.
Vücudu kan damarları gibi saran “nadi” dediğimiz enerji kanalları ile bu enerji dolaşır. Belli şekillerde enerji meridyenleri oluşturur. Bu meridyenlerin başlangıç ve bitiş noktaları, özel enerji tetikleme noktaları olduğu kadar, enerji beslemesi yapacağı organ ve sistemleri işaret eder.

Evrendeki herşeyde olduğu gibi bizimde bir manyetik alanımız vardır. Biz ona AURA diyoruz. Auramız bireysel enerjimizin evrene açılan yanıdır. Değişik katmanlardan oluşmuştur. Kadim bilgilerden, bu günkü bilimin ışığında yeniden değerlendirmelerimizle bunun 8-9 katman kadar olduğu bilgilerine ulaştık. herbiri özgün renk ve yoğunluğa, akışa sahip olan aura katmanlarının, bizim enerji kalitemize ve onu kullanabilme yeteneğimize göre(bilinçli veya bilinçsiz) bütün evreni kaplayacak bir enerjidir.

Bioenerji uygulama alanları
Doğumdan son nefese kadar her canlı yararlanabilir. Sonradan bozulan her sistem için faydalıdır.Doğuştan bozukluklar için sadece rahatlık, kolaylık verir.O yapıyı değiştiremez. Çok ilerlemiş,”kronikleşmiş” sorunlarda iyileşme nispeti düşer. Biraz daha yaşam kalitesi artar.

Tavsiye edilen; erken müdahaledir. Hatta sorun olmadan herkesin enerji sistemini kontrol ettirip,aksaklıkları büyümeden dengelenmesini sağlamalı ve bu dengenin devamı, daha da gelişip güçlenmesi için gerekli olanı öğrenmesi uygulaması önemle tavsiye edilir. Bioenerji; sağlık bozulunca başvurulacak son kapı (çare) değildir.Koruyuculuk adına ilk kapı olması en idealdir.
Uygulayıcının hastanın bilinç düzeyine göre konuyu doğru aydınlattıktan sonra terapiye geçmesi lazımdır. Keramet, mucize eller, hikmet gibi hurafe ile işlenen bilinçsiz gösteriler, sadece şovda kalır. Geçici psikolojik rahatlama olur. Kalıcı sonuç için uygulama yapılan konuya dahil edilmelidir.

Uygulayıcı (terapist) sadece bilinçli bir aktarıcıdır. Yaptığı tek şey; hastanın enerji elektrik sistemini yeniden olması gereken düzeye getirmektir.Bir bakıma “AKORD” etmektir.Enerji sistemindeki aksaklık,sorun halledilince her canlıda var olan bioregüler güç vücudu yeniler, sistemler güçlenir. Daima sorunu vücut kendini kendi iyileştirir.
Bioenerji uzmanının hastalıkla hiç işi olmaz. Hastalık onun için o bölgedeki enerji sorununun niteliğidir.Bağlantı meridyenleri,çakra ve auradaki sorun ve denge ile ilgilenir. Aksaklığı yaratan enerji sorununu halleder. Ağrıyı, hastalığı aldım, temizledim diyen terapist, ya kendisi de sadece oradaki negatif blokajı aldığını rahatlama sağladığını bilmiyor, ya da karşısındakini kandırıyordur.

Unutmayalım ki enerji sistemi düzgün, güçlü çalışan kişinin bütün sistemleri düzgün çalışacaktır. Hastalık bedenle sorunun savaşıdır. Galip gelen kazanr. İnsan ya hastadır ya sağlıklı, ya galiptir ya mağlup.
Terapist ya savaş öncesi takviye verir hazırlar, ya da savaş sırası tamir”akord” ederve destek verir, yardımcıdır. Savaş hasta ile sorun arasında birebirdir.

Onun için hastanın konuya dahil olması çok önemlidir. İnanmadan gelen ön yargılı, şüpheli kişilere yapılan uğraşı baştan yanlıştır. Terapist ne kadar verici ise o da o kadar alıcı olmalıdır. Bu da titreşimlerin direnç göstermeden olaya dahil olmasıdır. İnanmayan vücut aura kalkanı kurar. Terapist frekans uyumu ve rezone olmayı başaramaz.
İnanıp güvenmediğiniz doktordan ve ilaçtan; doğru müdahale görsek bile fayda göremeyiz. Kaldı ki enerji terapilerinde bu en önemli konudur.
Bazen olaya inanır, terapiste güvenemeyiz. Bu durumda size sıcak, samimi gelen terapisti seçin. Bu güvenmediğiniz terapistten daha az yetenekli, donanımlı olsa bile sizin için daha uygun olanıdır.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Kinesioloji Enerji Dengeleme Metodu

Kinesioloji, “hareket eden kaslardaki enerji akışının kontrolü” demektir. Kinesiolojinin amacı, bedensel enerjileri harekete geçirerek bedensel ve ruhsal dengeyi sağlamaktır. Kollar ve bacaklar gibi kasların rahat test edilebileceği bölgelerde uygulanan baskı ve bedene soru sorma yöntemi ile sağlığımızla ilgili pek çok bilgi edinebilir ve yapmamız gerekenleri de öğrenebiliriz. Kinesioloji, “kiropratik, akupunktur” gibi birçok Batı ve Doğu tekniğini kendi içinde barındırmaktadır. Kinesioloji’de kaslar çok önemli bir yer tutar. Çeşitli kas hareketlerinin yardımı ile bedendeki enerji blokajları ortaya çıkartılır.

Felsefesi ve ortaya çıkış öyküsü

Kinesioloji, 1960′lı yıllarda Amerikalı Kripraktör Dr. George Goodheart tarafından geliştirilmiştir. Onun görüşüne göre adalesel denge tüm organların doğru çalışması için önemli bir önkoşuldur. Her adele bir Chakra ve belirli organlarla ilişki halindedir. Dolayısıyla kaslardaki bir yorgunluk bir enerji tıkanmasının belirtisi olabilir ve buna bağlı olarak yorgunluklar, konsantrasyon bozuklukları ve psikosomatik şikayetler belirebilir. Goodheart‘a göre vücuttaki her adaleye bir de karşı adale karşılık gelir. Buna göre bir adaledeki kasılmaların ve krampların çözülmesi, ancak o adalenin karşı adalesinin güçlendirilmesi ile mümkün olabilmektedir.

Kinesioloji tekniği

Kinesioloji uygulayıcılarının en önemli metodlarından biri “adale testleri“dir. Böylece adale sistemindeki dengesizlikler ortaya çıkartılabilmektedir. Kinesioloji uygulayıcısı çeşitli kaslar üzerine hafif basınçlar uygular. Normal çalışan adaleler bu basınca dayanabilirken, enerji azlığı çeken adaleler ise bu basınca karşılık vermektedir. Böylece vücuttaki enerji tıkanmaları ortaya çıkarılır. Bu tıkanmaları aşmak için belli başlı refleks noktalarına uygulanan masajlar, rahatlama teknikleri gibi teknikler kullanılmaktadır.

Bunun dışında adale testlerinin sadece uygulanışı dahi enerji akışını düzeltmektedir. Bunu birçok hasta vücudunda hissedebilmektedir. Yani kendilerini gevşemiş, dengeye gelmiş ve rahatlamış hissetmektedirler. İhtiyaç halinde hasta kinesioloji uzmanından evde düzenli olarak tekrar edebileceği egzersizler de isteyebilir. Böylece kinesioloji seanslarının sağlığa yararı pekiştirilmiş olur.

Kinesioloji’nin belli başlı uygulama alanları
- Sırt ağrıları
- Obezite
- Migren
- Adele krampları
- Allerjiler
- Sindirim bozuklukları
- Depresyonlar
- Anksiyete

Kinesiolojinin bir başka önemli uygulama alanı da zihinsel faaliyetin uyarılması ve canlandırılmasıdır. Kinesioloji aşağıdaki alanlara da uygulanabilir.

- Konsantrasyon bozuklukları
- Düşünme zorlukları
- Sınav stresi
- Okuma-yazma zorlukları
- Hiperaktivite
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
NLP İle Hayata Yeni Bir Bakış

NLP ( Neuro Linguistik Programlama ) nedir ne değildir ?

NLP;Sinirleri daha doğrusu merkezi sinir olan beyni yeniden programlamak anlamına gelen bir tanımlamadır.Özü hayata bakışınızı ve bunu dile getiriş biçiminizi yeniden şekillendirmedir.
Başaracağım diye başlanan bir işin başarılma ihtimali nerdeyse % 100 yakındır yeterki gönülden başarılabileceğine inanılsın.Başarılı insanların ortak özelliği başarabileceklerine inanmaları olduğu görülmüştür.

Önemli olan başarılı olunacağı konusunda verilen telkin ve başarısızlığın olmayacağı konusunda verilen telkinlerdir.Telkinler uygun zeminde bilinçaltına veridiğinde etki çok daha artmaktadır.Biliniç düzeyine hitap eden psikoterapide onlarca seansta elde edilen etki N.L.P. İle 1-2 seansta yakalanabilmektedir.Önemli olan hastada kendine güven sağlayabilmektir.
İnsanın yaradılıştan sınırsız bir gücü vardır.Bu gücü keşfetmenin en pratik yolu N.L.P dir.Başarılı insanlar bu gücü kendileri farkedenlerdir.Siz farkedemedinizse N.L.P sizi harekete geçirsin.

NLP yapmaktaki amaç;insanın hayal gücünü genişletmek başarıya odaklama,kendisini güçlü ve mutlu hissetmesini sağlamaktır.Bunlar gerçekleştirilebildiği ölçüde başarı yakalanır.
Kendinize güvenin,her zaman olumlu telkin verin,bardağın hep dolu tarafından bakın ihtiyaç duyduğunuzda NLP Yaptırın.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Osteopatik tedavi yaklaşimi

Osteopati anatomi ve fizyolojiye bağlı kalmak suretiyle tıbbın sağladığı tüm imkanlardan yararlanarak uygulamalarını gerçekleştirir.
Biyomekanik prensipler üzerine kurulu teknikler ve elle uygulanan bir doğal terapi türü olan osteopati sadece adale ve kemik sorunlarında değil, aynı zamanda vücudun diğer işlevsel (fonksiyonel) düzensizliklerinde de uygulanıyor.
İnceleme sonucu osteopatın vereceği tedavi parietal sistemi, kan dolaşımını, organları ve sinir sistemini de göz önünde tutacak nitelikte oluyor. Bütün vücudu ve vücuttaki değişik sistemleri içine alacak şekilde bir yaklaşım gösteriyor.

Osteopat elle uyguladığı tekniklerin yanı sıra kişiye vücudunu nasıl kullanması gerektiği, sorunlarının nedenleri, bu sorunları ortadan kaldıracak öneriler ve günlük hayatında uygulaması gereken egzersizler konusunda da açıklamalarda bulunuyor.

Bugünkü yaşam temposu ve şekli gelişmiş ülkelerde bel ve boyun ağrısını rahatsızlıklar listesinin en başına getiriyor. Osteopatinin bilgisayar önünde uzun saatler geçiren büyük bir kitlenin yer aldığı Batı Avrupa ülkelerinde çok yaygın bir doğal tedavi haline gelmiş olması şaşırtıcı değil. Bugün Türkiye’de de çok yaygın olmasa da osteopati uygulanıyor.
Dr.Still’in ortaya attığı en önemli teori, vücudun sağlıklı kalabilmesi için her organın diğer organlara uyum göstererek çalışması gerektiği. Still’e göre hastalıklar vücudun dengesinin herhangi bir nedenle engellenmesiyle bağlantılı. Bu engel kişinin ev ya da iş hayatından, yemek çeşidinden, spor yapıp yapmamasından, vücudunu taşıma şeklinden ya da psikolojik rahatsızlıklarından kaynaklanıyor olabilir.
Osteopati uzmanlarına göre kas-iskelet sistemi koordinasyonu sağlanmadığında vücut fonksiyonunu tam olarak yerine getiremez. Elle uygulanan bu tedavi yöntemi ağrıyı azaltmak, eklem hareketliliğini ve genel esenliği arttırmak amacıyla yumuşak doku (kas,tendon, kıkırdak, kapsül ve bağ gibi) üzerinde etkili olmaktadır. Yapısal dengenin kurulması vücut fizyolojisine uygun kendi düzenini oluşturmasına olanak sağlamaktadır.

Osteopati yüzyıla yakın bir süredir uygulanan bu doğal terapi yöntemi kas, kemik, eklem ve sinirlerdeki düzensizliklerin belli rahatsızlıkların temelini oluşturduğu anlayışına dayanır. Elle manipüle yada mobilize edilerek harekete geçirilen kas, eklem, organ, kemik ve sinirler, bedenin iyileştirme gücünü ortaya çıkarır. Nedeni bir türlü açıklanamayan sırt, bel, boyun, eklem ve baş ağrıları bu doğal ilaçsız tedavi yöntemi ile iyileştirilebilmektedir.
Osteopati uygulayıcılarının en büyük ilgisi canlı anatomisi ve fizyolojisi üzerinedir. Dr. Still’i takiben, bütün uzmanlar vücuttaki her kemiğin ve yapının doğru yerinin ve görevinin anlaşılmasının ne kadar önemli olduğunu biliyorlar. Bu canlı vücudun normal ve doğru çalışmasının bulunması içinde gereklidir. Osteopati üzerindeki bu çalışmalar yapılar arasında meydana gelen anormal çalışma ilişkisinin oluşumundan kaynaklanan hastalık ve acıların sebeplerini araştırır.

Dr. Still adale sistemini hayatın ilk makinesi olarak düşündü ve bu nazik makinede ki bozuklukların hastalıklara nasıl sebep olduğunu gördü. Bu nedenle bir Osteopat için bütün vücuttaki fiziksel bütünlük hastalık ve sağlık için en önemli faktör olarak görülür. Kemik uzmanlığından çok, Osteopat canlı makinesinin biomekanikteki üstadıdır.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Reiki Evrensel Enerji

Reiki, binlerce yıllık geçmişi olan ve ilk olarak Tibetli Lama’ların RAKU-KEİ adı altında kullandıkları bir tedavi yöntemidir. Günümüzdeki adı ile REİKİ, Japonca’da evrensel yaşam enerjisi anlamındadır.

Reiki, 19. yüzyılda Dr. Mikao Usui tarafından Japonya’da tekrar ortaya çıkarılmıştır. Dr. Usui, Japonya’nın Kyoto kentinde küçük bir üniversitenin yöneticisi olup, hıristiyan bir rahipti. Bir pazar ayininde öğrencisinin sorduğu bir soruya cevap veremedi. Bu, hayatının dönüm noktası oldu. Soru şuydu: “Hz. İsa şifa enerjisi ile hastaları nasıl iyileştirdi? Buna sadece kutsal kitapta yazıyor diye mi inanıyorsunuz yoksa böyle şeylerin gerçekleşmesine şahit mi oldunuz?” Öğrenci, sorularına devam ederek, “Bunu kendi gözlerimizle nasıl görebiliriz?” der. Bu sorular Dr. Usui’nin hayatında o büyük değişikliği meydana getirir. Ertesi gün hocalıktan istifa edip yollara düşer. ABD’ye gider, Chicago Üniversitesi’nde hıristiyan metinler üzerinde eğitim görür ve eski diller üzerine doktora yapar. Buda‘nın da şifa gücüne sahip olduğunu öğrenir. Bu bilgi onu tekrar Japonya’ya döndürür. Araştırmalarını Budist öğretiler üzerine yoğunlaştırır. Birçok manastırı ziyaret eder. Manastırlardaki elyazmalarını okuyabilmek için Sanskritçe ve Çince öğrenir.

Sembollerin Anlamı ve Şifanın Gücü
Yedi sene süren bir araştırma sonucu bulduğu eski bir Sanskrit metninde, Buda’nın nasıl şifa dağıttığına ilişkin bazı sembollere ve tariflere rastlar. Fakat bunlar da tek başına yeterli değildir. Dostluk kurduğu bir rahip, Usui’ye,inzivaya çekilmesini tavsiye eder. Usui, Japonya’da kutsal bir dağ olan KORi YAMA’ya çıkarak, 21 gün boyunca oruç tutup, meditasyon yapar. 21. günün gecesinde meditasyonunu bitirip dua ederken birdenbire gökyüzünde kendisine doğru gelmekte olan parlak bir ışık görür. Bu ışık gittikçe büyür ve tam alnının ortasına isabet eder. Usui, yere devrilir ve kendinden geçer. Transa benzer bir hal içinde iken, daha önce Sanskrit metinlerde okuduğu birçok sembol, çeşitli renklerde gözünün önünde canlanır.

Usui’nin şuuru yerine geldiğinde güneş doğmuştur. Kendisini çok zinde hisseder. Dağdan inmek için yola koyulur. Bu arada ayak başparmağını yaralar. Elini parmağına koyar koymaz kanama durur ve acı yok olur. Artık sembollerin anlamını ve şifanın gücünü bilmektedir.

Ruhsal Yaşam Kuralları
Bunu takip eden yedi yıl, Kyoto kentinin varoşlarındaki bir şifahanede, hastaları iyileştirmek için çalışır. Amacı, tedavi ettiği dilencileri tekrar topluma kazandırıp, çalışmalarını sağlamaktır. Fakat bir süre sonra tedavi ettiği dilencilerin tekrar şifahaneye geri döndüğünü fark eder. Usui sarsılmıştır, kendi kendine bu kişilerin neden yeniden buraya döndüğünü sorar. Ve Usui, fiziksel bedenin hastalık belirtilerini iyileştirdiğini, fakat yeni bir yaşam tarzı aktaramadığını fark eder. Bu durum onu Ruhsal Yaşam Kuralları‘nı oluşturmaya yöneltir:
Özellikle bugün özgür ve mutlu ol.
Özellikle bugün sevin.
Özellikle bugün korunmaktasın.
Şuurlu olarak anı yaşa.
Bereketleri müteşekkirlikle kabul et.
Aileni, öğretmenlerini ve büyüklerini say.
Ekmeğini dürüstçe kazan.
Başkalarını kendin gibi sev.
Her şey için müteşekkir ol ve tüm canlılara karşı sevgi dolu davran.

Yeni Bir Okul
Usui, bir müddet sonra şifahaneyi terkeder ve bu bilgiyi dağıtabilecek öğretmenler yetiştirmeye başlar. Dr. Chujiro Hayashi, Dr. Usui’nin tarafından yetiştirilen öğretmenlerden biridir. Dr.Usui son günleri yaklaştığında, Hayashi’yi Reiki Üstadı olarak ilan eder ve onu öğretilerin özünü korumak ve yaymakla görevlendirir. Dr.Hayashi, Tokyo’da Reiki Şifa Kliniği‘ni kurar.

Büyük ve yok edici bir savaşın yaklaştığını fark eden Dr. Hayashi, kliniğe Hawaii’den tümör tedavisi için gelen ve Reiki öğrenen bayan Hawayo Takata‘yı, 13.cü ve son usta olarak yetiştirir. Bayan Takata, Reiki’yi ABD’ye götürür ve 22 usta yetiştiren Takata’nın görevini 1980 de torunu Phyllis Lei Furumoto üstlenir. Kendisi halen Usui Shiki Ryatto sisteminin büyük ustasıdır.

Reiki ustaları kendi tecrübelerini Reiki’nin özünü değiştirmeden öğretiye eklemektedir. Son yıllarda Reiki hızla dünyaya yayılmaktadır. Reiki, insanın, çeşitli bedensel rahatsızlıklara karşı evrende var olan enerjiyi kullanarak, şifa bulması ve dağıtmasıdır.

Bu yöntemi öğrenmek için iki gününüzü vermeniz yeterli olur. Öğretim sırasında enerji iletme yeteneği, tüm insanlarda bulunan tedavi kanallarını açan bir işlemle, öğretmenden öğrenciye geçirilir. Bu işleme inisiyasyondenir. İnisiyasyon kelimesi kök olarak, Latince “initiatio” dan gelir. İngilizce ve Fransızca’da da aynıdır. Osmanlıca karşılığı ise, “tedriş, irşad” olup, Türkçe anlamı “öğretme, doğru yolu gösterme” dir.

Reiki’de inisiye olan kişi, hasta olan kişiye enerjiyi, elleriyle verir. Bu işlem, uzmanın ellerini, hastanın fiziksel bedeni üzerinde bulunan enerji merkezlerine koymasıyla gerçekleşir. Reiki uzmanı burada sadece aracıdır. Evrenden aldığı enerjiyi başka bir insana aktarmak dışında, özelliği yoktur. Bu aktarım esnasında hem kendini hem de enerji verdiği kişiyi arındırır. Bu enerji kendine has bir zekaya sahiptir. Vücudun neresinde neye ihtiyaç varsa enerji direkt olarak oraya akar ve gereken süre orada kalarak hastalığı tedavi eder.

Enerji alan hastanın da her zaman pozitif düşünceler içinde olması ve inanması faydayı arttırır. Şunu unutmamak gerekir ki, kişi ne kadar enerji (şifa) alırsa alsın, düşüncelerini pozitif yönde değiştirmediği sürece fayda göremeyecektir.

Evrensel Yaşam Enerjisi Hepimizde Vardır
Aslında hepimiz bu evrensel yaşam enerjisi ile doğmaktayız. Artık araştırmalardan biliyoruz ki, insanın fiziksel bedeninin etrafında, onu kuşatan bir de enerji bedeni vardır. Bu enerji bedende çakra adını verdiğimiz 7 adet de enerji merkezi vardır. Doğduğumuz zaman temiz ve açık olan bu çakralar, dünyada yaşarken öfkelerimizle, kıskançlıklarımızla, hırslarımızla, egolarımızla kirlenip kapanır. Kapalı olan enerji merkezlerimiz, evrendeki var olan kozmik enerjiyi bedenimize aktaramaz. Dolayısıyla bir çok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olur. Reiki’nin temel prensibi, tıkalı olan veya dengesiz çalışan bu enerji merkezlerini açıp, dengeli çalışmasını sağlamaktır.

Reiki geleneksel tıp tedavisi görmekte olan hastaların iyileşme sürecini %50 hızlandırmaktadır. Ellerin kullanıldığı her türlü tedavi şeklinde (değişik türdeki masajlar, akupresür v.s) Reiki enerjisi geçerlidir. Reiki, beden ve ruhu dengelediği gibi, zihni de güçlendirir.

Reiki’de Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Diyabet problemi olan hastalar Reiki tedavisi boyunca muntazam olarak kontrole gitmelidir. Çünkü vücudun insülin ihtiyacı seviyesi değişebilir.
Homeopatik tedavi görenlere Reiki başarı ile uygulanabilir.
Kırık-çıkık vak’alarında kemikler bir doktor tarafından yerleştirilene kadar lokal Reiki verilmemelidir.
Hamilelikte karın bölgesine Reiki ek olarak verilmelidir. Bu, bebeği güven ve huzur ile hayata bağlar. Fakat kanamalı hamilelikte Reiki verilmemelidir.

Bir Reiki uzmanının enerji verebilmesi için arınmış olması şarttır. Tüm bu çalışmalara başlamadan önce dönüp kendisine bakmayı öğrenmelidir. Çünkü çevremizde oluşan her şey bizden kaynaklanmaktadır. Onun için sürekli olarak kendi iç dünyasını gözlemlemeli, gerekli değişim ve dönüşümleri yaparak, yükselmelidir.
 

gülümse_hayata

Üye
Üye
Katılım
Kas 9, 2010
Mesajlar
16,299
Tepkime Puanı
15
Puanları
0
Yaş
49
Yogo Yeni Yaşam Tarzınız

Sağlıklı mısınız? Ruh, zihin ve beden dengeniz yerinde mi? Cevap evet ise, mutlu olmanız gerekir. Fakat, kaç kişi, bu sorulara sınırlamaksızın, gerçekten evet cevabını verebilir?

İnsanın, günümüzde doğadan uzaklaşıp kendini kente hapsettiğini hepimiz biliyoruz. Ayrıca içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlar onu giderek artan bedensel ve zihinsel gerginliklerle de karşı karşıya bırakır. Bu gerginlikler bir müddet sonra insanın, ruhsal, zihinsel ve bedensel faaliyetlerini de etkilemeye başlar. Bunun sonucu kişide zihinsel bulanıklık, sinirlilik, psikosomatik rahatsızlıklar, bedensel çöküntüler, başarısızlık, güvensizlik, çevre ile uyumsuzluk ve daha birçok durumlar ortaya çıkar. Zamanla insan yaşama sevincini kaybeder ve mutsuz bir kişi olur. Stresin yarattığı bu durumdan kurtulmak ve rahatlamak için alkole, sigaraya, uyuşturucu maddelere ve uyku ilaçlarına başvurur. Onların vereceği geçici rahatlıkla avunmaya çalışır. Bu yanlış davranış kişiyi daha da çok yıpratır.

Peki insan, sinir sistemini bu gerginliklerden nasıl temizleyecektir? Kaybettiği sağlığını ve mutluluğunu nasıl geri getirecektir? Bunun için izlemesi gereken yol nedir? Bu soruların cevabını bir doğu felsefesi olan YOGA bize anlatmaktadır.

Yoga Nedir?
Yoga, binlerce yıl önce Hindistan’da ortaya çıkmış bir felsefe, bir yaşam bilimidir. Yoga sözcüğü Sanskritçe “birleştirmek veya bütünleşmek” anlamına gelir. Bu felsefeyi uygulayan kişiye de “Yogi” denir. Yoga, bedeni, zihni ve ruhu tamamen eğiten, huzur veren ve kişinin kendini tanımasını sağlayan, dünyadaki en eski kişisel gelişim metodudur.

Yoga’nın mevcudiyetine ilişkin en eski arkeolojik bulgular, M.Ö. 3000 yıllarına kadar gider. İndus vadisinde yapılan kazılarda ortaya çıkartılan bazı taş mühürlerde yoga duruşlarını gösteren figürlere rastlanmıştır.
Yoga’dan ilk kez, M.Ö. 2500 yıllarına ait kutsal yazılar olan Veda’larda bahsedilmektedir. Ancak Veda’ların son kısımlarını oluşturan Upanişad’lar Yoga öğretisinin ve Vedanta felsefesinin temellerini oluşturmaktadır. Vedanta’nın ana fikri şu şekilde belirtilir: Bir tek mutlak gerçek ve bilinç vardır; o da bütün evrenin temeli olan Brahman’dır. (Tanrı’dır)

Yoga insana kendi benliğini tanımasını, dengede tutmasını öğretir.Yaşam daha derinlemesine yaşanır. Çektiğimiz anlamsız acılar, Yoga sayesinde yerini evrensel uyuma bırakır. Yogayla uğraşan insan, kendi “özünün” farkındalığını yaşar. Ve kendini evrendeki her şeye çok daha yakın hisseder. Canlı, cansız her şeye daha derin bir sevgi duyar. Onlarla bütünleşir. Yoga, mutlu ve aydınlık bir insan olmanın yöntemidir. Yoga bir din değildir. İnsanları fiziksel, zihinsel ve ruhsal disiplin yoluyla mutluluğa, başarıya ve “aydınlanma”ya ulaştırmayı amaçlayan bir felsefedir.

Yoga, uzun süreli eğitim gerektiren bir yoldur. Ancak bir yol göstericinin (Yogi’nin) rehberliğinde öğrenilir. M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Patanjali, Yoga Sutra’larında, Yoga’nın 8 basamaktan oluştuğunu söyler. Bunlar:

1. Yama – Ahlaksal kurallara uymayı öğretir. Şiddeti, hırsızlığı, açgözlülüğü, kişinin kendi nefsine hakim olamayışını yasaklar.
2. Niyama – Öz disiplini öğretir. Saflığı, sadeliği ve çalışmayı hedefler.
3. Asana – Belirli pozisyonlardaki vücut egzersizleridir.
4. Pranayama – Belirli ritmlerde nefes alıp vermeyi öğretir.
5. Pratyahara – Duyguları kontrol etmeyi sağlar.
6. Dharana – Belli bir fikir üzerinde konsantre olmayı öğretir.
7. Dhayana – Meditasyon. Düşünce.
8. Samadhi – Meditasyonun ulaşacağı son hedef olup; beden ve duyular dinlenirken, aklın ve ruhun uyanık kalması. Üstün bilince erişme halidir.
DEĞİŞİK YOGA TÜRLERİ
Yoga’nın birçok türleri vardır. Fakat bunlar içinde en çok bilinenleri Karma Yoga, Bhakti Yoga, Jnana Yoga, Hatha Yoga ve Raja Yoga’dır. Her bir yoga türü birbirlerinden birşeyler almıştır. Tüm yoga türleri sonuç olarak, aynı amaca (Brahman, yani Tanrı ile birleşmeye, bütünleşmeye) yöneliktir. Şimdi bu Yoga türlerini tanıyalım.

1. Karma Yoga: Eylem Yogasıdır. Esas olarak dışa dönük insanlar tarafından tercih edilmiştir. Hiç bir kazanç ya da ödül beklemeksizin, kişiye, kendi çıkarını düşünmeden hareket etmeyi öğreterek, kalbi arıtmaktır. Kendinizi yaptığınız eylemlerin sonuçlarından ayırarak, eylemleri Tanrıya adama sayesinde, benliği yüceltmeyi öğretir.

2. Bhakti Yoga: Özellikle duygusal bir tabiatı gerektiren, bağlılık yoludur. Bhakti yogi, bilhassa sevginin gücü ile güdülenmiştir. Her şeyi Tanrı sevgisinin tezahürü olarak görür. Dua ve ibadet yoluyla kendisini Tanrı’ya teslim eder. Duygularına yön verip, onları koşulsuz sevgi ve bağlılık yoluna çevirir.

3. Jnana Yoga: Bilgi ve bilgelik yoludur. En zor yoldur ve irade ve aklın muazzam kuvvetini ister. Jnana Yogi, Vedanta felsefesini öğrenerek zihnini, kendi niteliğini inceleyip araştırmak üzere kullanır.Tıpkı bir bardağın içindeki ve dışındaki alanları farklı algılamamız gibi, kendimizi de Tanrı’dan ayrıymış gibi algılarız. Jnana Yoga, bu yolun takipçilerine, direkt olarak bardağın kırılması ve bilgisizlik örtüsünün kalkmasıyla, Tanrı ile bütünlüğün deneyimlenmesi için yol gösterir. Jnana Yoga uygulanmasından önce, diğer yoga türlerinin öğrettiği bilgilerin kesinlikle tamamlanmış olması gerekir. Bencillikten vazgeçme,Tanrı sevgisi, bedenin ve zihnin gücü, insanın kendisini bilmesi olmaksızın, bu yolda başarıya ulaşılamaz.

4. Hatha Yoga: Batı dünyasının en çok bildiği Yoga türüdür. Hatha Yoga’nın temel özelliği beden yoluyla zihni etkilemektir. Hatha Yoga üç ana bölümden oluşur. Bunlar Asanalar (Duruşlar), Pranayama (Nefes egzersizleri) ve Savasana (Gevşeme). Duruş, nefes alıp verme ve yoğunlaşma (konsantrasyon) üzerine kurulmuş olan Hatha Yoga öğretisi, bedenle zihnin birlikteliğini, bütünselliğini içerir. Hatha Yoga’nın hareketleri dikkatli ve bilinçli bir biçimde uygulandığı zaman, insana pek çok yarar sağlar. Omurga ve eklemler esnek kalır. Özellikle romatizma, kireçlenme, sindirim bozuklukları, damar sertliği, dolaşım bozuklukları gibi çağdaş hastalıklar önlenir. Doğru ve düzenli alıp verilen nefesler bizi nefes darlığından, astımdan korur. Kan dolaşımı normale döner. Ayrıca beyin ve sinir sistemi olumlu olarak etkilenir. Gevşeme egzersizi ise, hareket ve nefes çalışmalarından sonra yapılır. Kaslar gevşek bırakıldığı zaman, zihin de rahatlar. Kişi tam bir huzur ve sükunete kavuşur. Gevşeme uykusuzluğun, sinirsel rahatsızlığın, yorgunluğun ve gerginliğin giderilmesinde çok etkili bir metoddur. Batı dünyasında yapılan birçok tıp araştırmaları, yoga egzersizlerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini doğrulamıştır. Ayrıca yoga, bugün bir psikoterapi aracı olarak da kullanılmaktadır.

5. Raja Yoga: Yoga türleri içinde en seçkin olanıdır. Hatha Yoga uygulamaları kişiyi Raja Yoga’ya hazırlar. Çünkü Hatha Yoga, bedene ruhun egemenliğinin kurulması, kontrolun sağlanması ve böylece daha üstün bilinç merkezlerine ulaşılması için bir araçtır. Raja Yoga bu hazırlıktan sonra insanın “Gerçek Varlığını” ben’ini, ruhunu tanıması ve onu zihin ve beden üzerinde egemen kılmasını amaçlar. Raja Yoga, içimizdeki Tanrısal gücü tanımamızı ve onun içimizdeki ve dışımızdaki dünyaya efendilik etmesini sağlar. Raja Yoga insanı, Tanrısal sevgi, Tanrısal güç, Tanrısal bilgelikle dolu ve Tanrısal alevin bir parçası olarak görür.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst