Tarihin en eski cağlarından beri “ayrımcılığa” tabi tutulan toplumsal kesimlerden biride sakatlardır.
Ortaçağ Avrupası’nda sakatlığı olanlar kötülük, büyücülük, hatta şeytanla ilişkilendiriliyordu. Çocuğu sakat doğan anneler toplum tarafından dışlanıyor sakat çocuk doğurmasını günahından kaynaklandığına inanılıyordu.
Ortaçağ’da yaşanan bu olayları kimileri yüzyıllar önce yaşanmış o zamanki ilkel insan düşüncesinden kaynaklanan sapkınlıklar olarak görebilir. Fakat durum hiç de öyle değil! Modern zamanlar diyebileceğimiz 20. yüzyılın ilk yarısında kendisine çok sayıda taraftar toplayan “öjeni” teorisiyle sakatlara uygulanan zulüm ortaçağ Avrupa sını aratmayacak düzeye geldi.
Öjeni teorisi sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu. Öjeni teorisine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi.
Bu sapkın teori Adolf Hitler tarafından da kabul görmüş iktidara gelmesinin ardından resmi bir öjeni politikası başlatmıştır. Alman toplumu içindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, özel sterilizasyon merkezlerinde toplandılar. Bu kişilere, Alman ırkının saflığını ve evrimsel ilerleyişini bozan parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler'den gelen gizli bir talimata dayanılarak öldürülmeye başlandı.
Nazi dönemi Almanya sında Yahudilere yapılan soykırım sürekli gündemde tutulurken ne yazık ki Sakatlara yönelik uygulanan Nazi politikaları pek dikkate alınmadı. Oysa sakatlar Nazi rejimin belli başlı hedeflerinden biriydi.
Bu yazılanları okuyunca ortaçağ karanlığı ya da Nazi dönemi sapkınlığı diyebilirsiniz. Fakat bu yaşananlar sadece ortaçağ da ya da Nazi döneminde yaşanmadı! 1930 yılında Amerikanın 30 eyaletinde körler, sağırlar, zeka özürlülerin kısırlaştırılması karar alınmıştı. 1970 yılına kadarda bu sapkın anlayış Amerikanın bazı eyaletlerinde sürdü.
Gerek ortaçağ Avrupa sı gerekse yakın tarihimize bakıldığında “Sakatlara karşı adı konulmamış bir savaşın” açıldığını söylemekte bir beis görmüyorum. Adı konulmamış bu savaş kimi zaman bir sakat katliamı, kimi zaman kısırlaştırma, kimi zaman toplumdan izole ederek onları görünmez kılmaya çalışmıştır.
Ve ne yazık ki 21. yüzyılı yaşadığımız bu dönemde bile sakatlar hala ayrımcı bir tutumla karşı karşıyalar.
O gün körler, sağırlar kısırlaştırılıyordu bugün sakatlığı olanların cinselliği toplum tarafından yok sayılıyor.
O gün körler, sağırlar, zeka özürlüler özel sterilizasyon merkezlerinde toplanıyordu bugün evlerine hapsedilerek yok sayılıyorlar.
O gün sakatlar devletin ve toplumun sırtında bir kambur olarak görünüyordu bugün bildik manada sağlam insanlara sunulan hizmetlerin hiç birinden yararlandırılmayarak devletin ayrımcı tutumuna tabi tutuluyorlar.
Adı konulmamış bu savaşta en azından toplumsal farkın dalık yaratmak adına hemen her platformda sesimizi alabildiğince yükseltmeliyiz. Devlet, toplum öyle yada böyle kendi ayıbıyla yüzleşmedikçe bu utanç verici ayrımcı tutum sürüp gider…
Ortaçağ Avrupası’nda sakatlığı olanlar kötülük, büyücülük, hatta şeytanla ilişkilendiriliyordu. Çocuğu sakat doğan anneler toplum tarafından dışlanıyor sakat çocuk doğurmasını günahından kaynaklandığına inanılıyordu.
Ortaçağ’da yaşanan bu olayları kimileri yüzyıllar önce yaşanmış o zamanki ilkel insan düşüncesinden kaynaklanan sapkınlıklar olarak görebilir. Fakat durum hiç de öyle değil! Modern zamanlar diyebileceğimiz 20. yüzyılın ilk yarısında kendisine çok sayıda taraftar toplayan “öjeni” teorisiyle sakatlara uygulanan zulüm ortaçağ Avrupa sını aratmayacak düzeye geldi.
Öjeni teorisi sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu. Öjeni teorisine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi.
Bu sapkın teori Adolf Hitler tarafından da kabul görmüş iktidara gelmesinin ardından resmi bir öjeni politikası başlatmıştır. Alman toplumu içindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, özel sterilizasyon merkezlerinde toplandılar. Bu kişilere, Alman ırkının saflığını ve evrimsel ilerleyişini bozan parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler'den gelen gizli bir talimata dayanılarak öldürülmeye başlandı.
Nazi dönemi Almanya sında Yahudilere yapılan soykırım sürekli gündemde tutulurken ne yazık ki Sakatlara yönelik uygulanan Nazi politikaları pek dikkate alınmadı. Oysa sakatlar Nazi rejimin belli başlı hedeflerinden biriydi.
Bu yazılanları okuyunca ortaçağ karanlığı ya da Nazi dönemi sapkınlığı diyebilirsiniz. Fakat bu yaşananlar sadece ortaçağ da ya da Nazi döneminde yaşanmadı! 1930 yılında Amerikanın 30 eyaletinde körler, sağırlar, zeka özürlülerin kısırlaştırılması karar alınmıştı. 1970 yılına kadarda bu sapkın anlayış Amerikanın bazı eyaletlerinde sürdü.
Gerek ortaçağ Avrupa sı gerekse yakın tarihimize bakıldığında “Sakatlara karşı adı konulmamış bir savaşın” açıldığını söylemekte bir beis görmüyorum. Adı konulmamış bu savaş kimi zaman bir sakat katliamı, kimi zaman kısırlaştırma, kimi zaman toplumdan izole ederek onları görünmez kılmaya çalışmıştır.
Ve ne yazık ki 21. yüzyılı yaşadığımız bu dönemde bile sakatlar hala ayrımcı bir tutumla karşı karşıyalar.
O gün körler, sağırlar kısırlaştırılıyordu bugün sakatlığı olanların cinselliği toplum tarafından yok sayılıyor.
O gün körler, sağırlar, zeka özürlüler özel sterilizasyon merkezlerinde toplanıyordu bugün evlerine hapsedilerek yok sayılıyorlar.
O gün sakatlar devletin ve toplumun sırtında bir kambur olarak görünüyordu bugün bildik manada sağlam insanlara sunulan hizmetlerin hiç birinden yararlandırılmayarak devletin ayrımcı tutumuna tabi tutuluyorlar.
Adı konulmamış bu savaşta en azından toplumsal farkın dalık yaratmak adına hemen her platformda sesimizi alabildiğince yükseltmeliyiz. Devlet, toplum öyle yada böyle kendi ayıbıyla yüzleşmedikçe bu utanç verici ayrımcı tutum sürüp gider…