Terör Hiçbir Şekilde İslami Bir Yöntem Değildir!

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
İslam Ve Terör


TERÖRÜN TANIMI

Türkçe’ye Fransızca “terreur” sözcüğünden geçmiş olan “terör” sözcüğü aslında Latince kökenlidir. Bunun anlamı ise; “korkudan titreme ve titremeye sebep olmaktır”.

Fransızca Petit Robert sözlüğünde; “Bir toplumda bir gurubun halkın direnişini kırmak için yarattığı ortak korku” olarak tanımlanır.

Oxford İngilizce sözlükte; 'Genellikle siyasal nedenlerle, halkın gözünü korkutmak ve halkı yıldırmak için dehşet öğesini kullanmak' olarak tanımlanır.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde; 'Yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma, tedhiş' olarak tanımlanır. Tedhiş ise; dehşete düşürme, sürekli ve sistemli şiddet hareketleri, cinayet vb. faaliyetlerle korku uyandırma, yıldırma, terör, demektir.

Terörün ıstılah tanımının; bu sözlük tanımlarında geçtiği gibi korku, şiddet, sindirme, dehşet yoluyla bir siyasi amacı gerçekleştirmeye yönelik silahlı propaganda yöntemi olduğu noktasında dünyada toplumlarda genel bir kabul vardır.

Bu tanımlarda ortak olarak, toplumlarda şiddetli korku salma, yıldırma havası estirmeye vurgu yapılmaktadır. Bunun aracı olarak da şunlar kullanılmaktadır; adam kaçırmak, insanlara işkence yapmak, öldürmek ve pazar yerlerine, okullara, sinemalara, tren, metro, otobüs, uçak, gemi gibi toplu taşıma araçlarına ve onların istasyonlarına ve limanlarına vb. yerlere bomba yerleştirmek, ateşli silahlar ile tarama yapmak ya da kimyasal silahlar ile toplu katliamlar yapmak.

Bu araçlar ile terör estiren şahıs ya da guruplar aslında sadece şahıs yada örgüt isimlerini duyurmaktan öte hiç bir şey elde etmiyorlar.

TERÖRÜN DOĞURDUĞU SONUÇLAR

Terör toplumlarda can ve mal güvenliğini ortadan kaldırır. Zira teröre maruz kalan guruplar da tepkisel olarak terör yoluyla intikam almaya yönelirler. Terör terörü doğurur ve insani yaşam ortamını tamamen ortadan kaldırır. İnsanların bir çoğu kendisini hem savcı, hem hakim, hem infaz memuru olarak görüp bazı fertleri ve insan guruplarını kendilerine göre suçlu ilan ederek infaz etmeye yönelirler. Bu da haksız yere binlerce insanın öldürülmesine, yaralanmasına, mallarının telef olmasına yol açar.

Kısacası terör; fitne, fesad, kaos, anarşi, zulüm demektir. Terör insanlık suçu demektir.

Böylesi bir anlayış İslam’da olmadığı ve asla tasvip edilmediği için müslümanların ıstılahında / termilojesinde “terör” terimine yer verilmemiştir. Onun için “terör” müslümanlara yabancı bir terimdir.

Teröre kaynaklık ve yataklık yapan, zemin oluşturan kültür ve ideoloji asla İslam değildir, bilakis Batı kültürü ve ideolojileridir. Zira Fransız ihtilalinden sonra şimdiki formatına ulaşmış olan Batı kültürü ve yaşam tarzı Komünizm ve Kapitalizm gibi insanlığın başının belası olmuş fitne, fesad, zulüm ideolojilerini üretmiştir. Nitekim Komünizim anarşi ve terörü yayılma yöntemi olarak benimsemiştir. Kapitalizm de “kaostan yeni düzen çıkartma” ilkesi ile sürekli kriz, fitne, çatışma, kaos çıkartmayı sömürü için üslup olarak benimsemiştir. Yani ister komünizm ile olsun ister kapitalizm ile olsun terörü üreten ve terörizimle beslenen Batı kültürüdür.

Günümüzde küresel ve ulusal kapitalistlerin sömürgeci yayılma üsluplarından birisi de terörizim olmuştur. Onu üretip kullanıyorlar ve onun bahanesi ile ülkeleri işgal edip oraların stratejik servetlerini ve mevkilerini ele geçirmeye çalışıyorlar.

Terör bir insanlık suçudur. Günümüzdeki asıl teröristler de küresel ve ulusal kapitalist güçler ve onların eli altındaki “devlet” denilen taguti örgütlenmelerdir.

Onun için mevcut devletlerin ve onlara bağlı yada uydu kurum ve kuruluşların “terör” tanımlarına değer vermiyoruz. Zira gerçekci değildir. Çoğu saptırma, karalama, iftira, yoluyla kendi çıkarlarına göre yapılan tanımlar yada ithamlardır. Günümüzdeki her devlet kendi rejimine, çıkarına karşı olanı “terörist”, “terör yanlısı yada destekcisi” olarak itham etmektedir. Mesela; Rusya’nın işgaline karşı direnen Afgan halkı o zaman ABD’nin Avrupa Devlet’lerinin menfaatlarına uygun düştüğü için “kahraman direnişciler”, “mücahidler” olarak anılmıştı. Rusya ise onları terörist ilan etmişti. Aynı Afganistan halkı ABD’nin ve NATO’nun işgaline karşı da direniş gösterince birden “teröristl” oluverdi.! .

Müslümanların evlatlarından bazılarının adlarının çeşitli nedenlerle ve şekillerde bazı terör eylemlerine karışmış olması nedeni ile hemen “İslami terör” yaftalaması yapılmaktadır. Halbuki yahudi, hristiyan, hindu yada budist gibi başka din mensupları ister fert olarak, ister örgüt olarak ister ise devlet olarak daha kapsamlı, kanlı, vahşi terör eylemleri yaptıkları halde hiç bir şekilde “yahudi terörü” yada “hristiyan terörü” yada “hinduzim terörü” yada “budizim terörü” denilmemektedir. Neden? ! ..

İşte bu iki örnek, dahi mevcud devletlerin ve onların güdümündeki medyanın “terör ve terörist” tanımlamalarının ne kadar subjektif ve saptırıcı olduğunun kanıtıdır.

Mevcud devletler “terörle mücadele” adı altında asimetrik bir savaş yaptıklarını itiraf etmektedirler. Yani aslında sömürgeci devletler birbirleri ile sömürü pastasının paylaşımı üzerine kavga yapıyorlar. İşte bu kirli-pis savaşlarında birbirlerine karşı “terör” silahını kullanmaktadırlar.Faturasını da ortak düşman olarak gördükleri ve şu anda devleti olmayan “garib” durumda olan İslam’a biçmektedirler.

Böylece yeryüzünü içine düşürüldüğü zulümattan yani zulüm, fitne, fesattan, kirli bilgi ve cehaletten vahşetten kurtarıp insanlığı nura / aydınlığa, adalete, asayişe, ilme ve insani değerlere, huzura, güvenliğe, esenliğe kavuşturacak olan İslam’ı karalamaya çalışmaktadırlar. Ancak çabaları boşunadır. Zira gecenin en karanlık olduğu anı sabaha en yakın olduğu andır. Onlar kinlerini, fitne ve fesadlarıyla, zulümleriyle siyasi varlıklarının / devletlerinin ömürlerini uzatamayacaklardır. Allahu Teala’nın bildirdiği şu hakikat kesinlikle gerçekleşecektir;

“Allah'ın nûrunu (risaleti İslam’ı) ağızlarıyla (iftiralarıyla) söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” (Tevbe; 32)


TERÖR İSLAMİ HİÇBİR AMAÇ VE AMEL YÖNTEMİ DEĞİLDİR !!!

1- TERÖR İSLAM`A DAVET YÖNTEMİ OLAMAZ!

“İslam’a davet” denildiğinde insanların anladığı; ya İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davettir, ya da müslümanları İslam’ın kurallarına uymaya davettir. Bunların ikisinin de yönteminin terör olamıyacağının izahı ise şöyledir:

-İSLAM DİNİNE GİRMEYE DAVET

İslam dinine girmeye yani müslüman olmaya davet; kişinin İslam’a inanması için aklına ve gönlüne hitab ederek akletmesini sağlamak yoluyla olur. Bunu Allahu Teala şöyle emrediyor:

“Rabbının yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış. Muhakkak ki Rabbın; yolundan sapanları en iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl: 125)

İslam dinine girmeye davet ve İslam muhalifleri ile tartışma, hem bu ayeti kerimenin hem de insan tabiatının gereği olarak delil ile ve hüsnü / güzel muamele ile olur. Baskı, şiddet, tehdid yani terör ile olmaz. Zira terör kişilerin akıl ve gönüllerini açmaz bilakis kapatır, sevdirmez nefret ettirir, benimsetmez inkar ettirir.

Nitekim Allahu Teala, Resulüne ve onun şahsında mü’minlere gayri müslimleri İslam’a davet hususunda zorba ve baskıcı olmamayı gayet açık şekilde şöyle emretmektedir:

“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.” (Kaf:45)

“Artık sen, öğüt verip hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici, bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette bize aittir. “ (Gaşiye: 21-26)

“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? ” (Yunus: 99)

İslam’a davet karşısında kör ve sağır, katı, tavır sergileyenlere karşı takınılacak tutumu da şu şekilde açıklıyor:

“Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar görürsün, oysa onlar görmezler bile. Sen afv yolunu benimse (onlara aldırma) , örfü (İslâm'a uygun olanı) emret ve cahillerden yüz çevir.” (A’raf: 198-199)

Müslümanlar tarih boyunca, Allahu Teala’nın, resulünün şahsında kendilerine yaptığı bu çağrılara kulak vermişler, insanları İslam dinine girme konusunda terörü yada terörvari hiç bir yolu asla benimsememişlerdir. Bunun delili müslümanların arasında yaşıyan gayri müslim toplulukların asırlardır varlıklarını sürdürebilmiş olmasıdır. Örneğin; Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta bir Hıristiyan topluluk olan maruniler, süryaniler gibi topluluklar, Mısır’da kıptiler, Orta Asya’da ermeniler, Kafkaslarda gürciler, Anadolu’da rumlar, ermeniler, yahudiler, Balkanlar’da hıristiyan Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar vb. gibi.

Eğer müslümanlar Allahu Teala’nın o hitaplarına kulak vermemiş olsalardı bu gayri müslim unsurlar müslümanların bağrında varlıklarını sürdüremezlerdi. Ya sürgün edilirlerdi ya da soykırımına maruz kalırlardı. Avrupalıların müslümanlara İspanya’da ve Bosna’da yaptıklarını bu gayri müslim unsurlara mülümanlar yapmadılar. Asırlardır müslümanların yönetiminde yaşıyan İspanya’da şimdi hiç müslüman topluluk kaldı mı? ! ..

Müslümanlar böylesi soykırım terörü gibi bir insanlık suçu işlemediler. Çünkü dinleri buna izin vermez. Bilakis o bu gayri müslim unsurlar müslümanların zimmeti altında (koruma ve himayesi altında) güvenlik ve huzur içinde varlıklarını sürdürdüler.

-İSLAM’IN KURALLARINA UYMAYA DAVET

Bu davetin muhatapları müslümanlardır. Bu, müslümanların biribirlerine “hakkı tavsiye”, “marufu emretmek ve münkerden nehyetmek”, “Allah’ın emirlerini “hatırlatmak” sorumlulukları kapsamındadır. Bu sorumluluğu yerine getirme yöntemi asla terör değildir.

Allah’ın emir ve nehiylerine uymayanlara uygulanması söz konusu olan müeyyideleri / şeri yaptırımlar ve cezaları dünyada uygulama yetkisi hiç bir müslüman fert ve cemaata ait değildir. Şeri müeyyidelerin uygulanması sorumluluğu bütün müslümanlaradır. Ancak bu sorumluluğu yerine getirme yetkisi müslümanların biat yoluyla nasbedecekleri halifeye aittir. Yani Hilafet Devletine aittir. Hilafet Devleti kurulmadıkca hiçbir kimse şeri müeyyideleri uygulama yetkisine sahip olamaz. Buna rağmen Hilafet Devletini kurmak için çalışmak yerine şeri hükümlerden kaynaklanan müeyyideleri uygulamaya kalkanlar ancak yetkisiz iş yapan fitne ve fesatcı konumuna düşerler ve terör üretirler. Bu ise asla caiz değildir.


2- İSLAM’IN HÜKÜMLERİNİN HAKİM KILINMASININ YANİ İSLAM DEVLETİNİN KURULMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR !!!

İslam devletinin kurulmasının yöntemi, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimizin siretidir / takip ettiği yoludur. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem, Mekke’de başlayıp Medine’de sona eren 23 yıllık risalet siretinde İslam Devletinin nasıl kurulacağını İslam Davetinin aleme devlet eliyle ve cihad yoluyla nasıl taşınacağını, nasıl korunacağını müslümanlara gösterdi. O halde müslümanlara düşen, onu model örnek edinerek onun bu siretinden takip edilecek işaret taşlarını çıkartıp o yolda yürümeleridir.

Onun yolundaki önemli işaret taşları şunlardır:

-Toplumsal değişim çalışması yapması. Bu da toplumda eğemen, baskın fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamları İslami fikir, duygu, kriter / ölçü ve nizamlarla değiştirme isteği uyandırmak için çalışmakla olur.

-Bu çalışma ise, ne yapacağını, niçin ve nasıl yapacağını bilen basiret üzerine kurulu sadece İslam akidesi ve fikirleri ile donanmış, sadece İslam’a davet eden bir fikri-siyasi kitle ile olur.

-Bu kitle, çalışmasında hak ile batılı karıştırmadığı gibi taguti güçler ile asla uzlaşma masasına oturmayı da kabul edemez.

-Bu çalışmada sadece Allah’a dayanılır. Nusret / toplumu değiştirme ve devleti kurma neticesine ulaşmak sadece Allah’tan beklenir.

Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem siretinde bu değindiğimiz noktalara riayet ederek çalışmış. Ashabı ile oluşturduğu kitlesi ile basiret üzere, toplumdaki her türlü cahiliyye inancı, ölçüsü, anlayışı ve kurallarını eleştirmiş, batıllığını, yanlışlığını, zulmünü deşifre etmiştir. Hakkı yani vahiyle gelen doğruları açıkca duyurmuştur. Böylelikle toplumda bir fikri dalgalanma oluşturmaya çalışmıştır.

Bundan rahatsız olan baskın, zorba yöneticilerin kendisine ve ashabına karşı kullandıkları işkenceye, şiddete ve kaba kuvvete, teröre rağmen o asla aynı yöntemle tepki vermemiştir. Sabır ve basiretle neticeyi yani nusreti sadece Allah’tan bekleyerek tebliğ yoluyla çalışmasını sürdürmeye devam etmiştir. Sonunda bu sabırlı ve ısrarlı, basiretli çalışma Medine’de semeresini bulmuştur. Medine toplumunda İslam ile değişme isteği oluşmuştur. Allah’ın nusreti de gelince ilk İslam Devleti orada kurulmuştur.

Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde anlatmayı ileride Allah izin verirse ele alacağımız “İslam’a Davet Yöntemi” isimli çalışmamıza bırakarak şunu vurgulamak istiyoruz; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem, İslam devletini kurma sürecinde hiç bir şekilde tepkisel davranışlara, zorbalığa, teröre başvurmamıştır. O, Sallallahu Aleyhi Vesellem ve ashabı, Allahu Teala’nın şu ayeti kerimede belirttiği yolunda sebatla devam etmişlerdir:

“De ki: “İşte bu, benim yolumdur. Ben bana tâbi olanlarla birlikte, basiretle Allah'a davet ediyorum. Allah'ı (her çeşit noksan ve kusurdan) tenzih ediyorum. Ben, aslâ müşriklerden değilim.” (Yusuf: 108)


3-İSLAM DEVLETİNİN İSLAM DAVETİNİ ALEME TAŞIMASININ YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR!!!

İslam Davetini aleme taşımanın anlamı, “ i’lai kelimetillah” yani “Allah’ın kelimesinin en üstün kılınması “dır. Başka bir ifade ile Allah’ın dininin aleme hakim kılınmasıdır. Bunun yolu-yöntemi ise cihaddır. Cihad; insanların dinlerini zorla değiştirip müslüman olmalarını sağlamak için yada mallarını mülklerini zorla alıp köleleşmelerini sağlamak yada ülkelerinin zenginliklerini ve stratejik mevkilerini elegeçirerek sömürgeleşmesini sağlamak için yapılmaz. Cihad asla bir terör eylemi değildir. Gayesi ülkelerdeki küfür-taguti, azgın/taşgın, arsız, cani, zalim, mücrim ideolojiler ve yönetimler yüzünden var olan fitne, zulüm, fesad / düzensizlik ve her türlü kirlilikleri ortadan kaldırıp yeryüzünün tamamında Allah’ın sözünün geçmesini sağlamaktır. Yani Allah’ın dinini hakim kılarak tüm insanları zulümattan nura, aydınlığa, adalete, güvenliğe, esenliğe ve temizliğe kavuşturup insanların hidayete girmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasını sağlamaktır. Bu Allahu Teala’nın şu emri gereğidir:

“İslam'a çağrıldığı halde, Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez. Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu kafirler hoş görmese de tamamlayıcıdır. Müşrikler hoşlanmasalar da Resulünü, bütün dinlere üstün / hakim kılmak üzere hak din ve hidayet ile gönderen O’dur.” (Saff:7-9)

“Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.” (Enfal: 39)

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Halkı zâlim olan şu ülkeden bizi çıkarıp kurtar ve kendi katından işlerimizi düzene koyacak bir sahip ve kendi tarafından bize bir yardımcı gönder» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyor- sunuz? ! İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytan yolunda savaşırlar. Öyle ise ey müminler haydi, şeytanın taraftarlarıyla savaşın. Şeytanın hilesi, cidden zayıftır.” (Nisa:75-76)

Bu anlamda cihadı İslam devleti yapar. Fert yada gurupların bilhassa günümüzde böylesi imkanları olamaz. Bu mücadelede hedef; fitne, fesad, zulüm, cehalet odağı durumundaki tağuti devletlerdir. Yani taguti yöneticiler ve onların maddi gücü durumundaki askeri varlıklardır. Hedef, müslüman olmasalar da sivil halk ve fertler değildir. Onun için onlara yönelik hiç bir terör eylemi cihad esnasında dahi caiz kılınmamıştır.

İslam’da cihad; cihad ahkamı ile disipline edilmiştir. Cihad, rastgele sırf intikam duygularıyla yapılan bir savaş değildir. Hidayetin önündeki engelleri aşmak, kapıları açmak anlamındaki “fetih cihadı” öncesi söz konusu ülkenin yöneticileri İslam’a girmeye davet edilirler. Kabul ederlerse, ideoloji ve rejimlerini terk edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesi ve o ülkede de İslam ahkamının hakim kılınması sağlanır. O ülke insanlarından İslam devletinin tebası olmak istemeyenlere ülkeyi terk etmeleri için fırsat sağlanır. Ülkede kalmak isteyenler ise müslüman olmasalar da zimmet akdi / sözleşmesi kapsamında İslam devletinin tebası olurlar. Onların can ve malları İslam devletinin koruması altındadır. Onların imkanı olanlarından zimmet ahkamına göre haraç alınır.

Eğer o yöneticiler İslam’a girmeyi yani müslüman olmayı kabul etmezler ise; yönetimlerini ilga edip ülkenin İslam ülkesine dahil edilmesini kabul etmeleri istenir. Bunu da kabul etmeyip İslam Davetinin önünde durmakta inatcı ve ısrarcı olurlar ise, o zaman İslam devletinin orduları tarafından fetih operasyonu ile onların maddi / askeri güçleri kırılıp ülkenin kapıları açılarak o ülke insanlarının zulümattan kurtulup nurla / hidayetle buluşmaları sağlanır.

Bu operasyonlarda asla teröre yer verilmez. Hatta cihad ahkamına göre; ekili arazilere, ağaçlara ve hayvanlara dahi zarar verilmez.


4- İSLAM DEVLETİNİN ÜLKESİNE KARŞI YAPILAN SALDIRILARI DEFETMEDE DE YÖNTEM TERÖR DEĞİLDİR !!!

İslam devleti, hem İslam ülkesini hem de tebasını tüm düşman saldırılarından korumakla yükümlüdür. İslam ülkesine yapılan bir saldırıyı kırmaya ve saldırganı defetmeye çalışır. Gücü yettiğince saldırgan orduyu gerekirse tamamen imha eder. Fakat “aşırı gitmez” yani saldırgan ülkenin savaşa fiilen katılmayan sivil halkını kendi evlerinde, köylerinde, şehirlerinde katletmeye, tepelerine bombalar yağdırmaya ve onlar üzerinde terör estirmeye kalkmaz. Zira Allahu Teala bunu şu şekilde emretmektedir:

“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara: 190)

Müslümanlar Allah’ın bu emrine tarih boyunca riayet etmişlerdir. Devlet varken dahi devlet imkanları ile terör estirmemişlerdir.


5-MÜSLÜMANLARIN NEFSİ MÜDAAFA YÖNTEMİ

-GAYRİ MÜSLİM ÜLKELERDE YAŞIYAN MÜSLÜMANLARIN MARUZ KALDIKLARI ÇEŞİTLİ SALDIRILARA KARŞI KOYMA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR!!!

Mesela ABD ve Avrupa ülkeleri gibi gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar ister çeşitli guruplar tarafından ister ise hükümetlerin aldıkları bazı kararlar yoluyla olsun dinlerine, değerlerine, kutsallarına saldırı, hakaret, baskı söz konusu olduğunda, kendi inançlarını ve müslüman kimliklerini korumaya çalışırlar. Bunun için; o toplumdaki ideolojik değil de salt insani hamiyet duygusu ile hareket eden etkili fert ve grupların desteğini alarak yapılan bu haksızlığa, ahlaksızlığa karşı fikri mücadele yoluyla kamuoyunun dikkati çekilmeye çalışılır. Kamuoyu desteği alarak bu saldırıların engellenmesine uğraşılır. Buna imkan yoksa yani gösterdikleri tepkiler kamuoyunun kendi aleyhlerine çevrilmesine yol açıyor ise, o saldırılara aldırmazlar, din ve kimlikleri üzerinde sebat ederler. Karşı tarafa saldırı yapmazlar.

Eğer saldırıların dozacı tahammül sınırlarını aşarsa yani doğrudan mal, can, namusa yönelirse, yapılacak iş, o ülkeyi terk ederek din, mal, can, namusunu koruyabileceğini umduğu bir başka ülkeye hicret etmektir. Yapılması gereken o ülkede saldırganlara karşı maddi çatışma ortamlarına girmek yada terör estirmek değişldir! .. Zira Allahu Teala resulünün şahsında şöyle buyurdu:

“Rabbinin adını an ve bütün benliğinle O’na yönel. O, doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl. “ (Müzzemmil: 8-10)

“Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?) ” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya! ” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır. Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah’a ve resulüne hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa: 97-100)

Bu ayetlerin ışığında da anlaşılacağı üzere; halkı müslüman olmayan gayri müslim ülkelerde yaşıyan müslümanlar aslında azınlık konumundadırlar. Onların bu konumları Kur’an’da geçen “mustazaflar” kapsamında değerlendirilirler. İşte onların, dinlerinde fitneye düşürülmek yani inanç ve müslüman kimliklerini kaybetmek yada can, mal, namus güvenliğini kaybetmek durumları ile karşılaştıklarında yapacakları iş, o ülkede kavga yapmak, terör çıkartmak değil de o ülkeden ayrılmaktır. Yani hicret etmektir, terör değil! ...


-İSLAM TOPRAKLARINDA HALKI MÜSLÜMAN ÜLKELERİN, KAFİR DEVLETLERİ TARAFINDAN İŞGAL EDİLMESİ DURUMUNDA NEFSİ MÜDAFAA YÖNTEMİ DE TERÖR DEĞİLDİR !!!

İşgalci kafir devletleri, bir halkı müslüman ülkeyi işgal edince, o ülkede yaşıyan müslümanların o işgalci kafirlere karşı koymaları can, mal, namus, din ve topraklarını savunmaları üzerlerine hem haktır hem de vecibedir. İşgalci güçler tamamen yok edilesiye kadar yada ülkeden atılasıya kadar onlara karşı direnirler. Ancak bunun ötesine gitmezler. İşgalci devletin hakim olduğu ülkelerde sivil halka karşı intikam amaçlı terör eylemleri yapamazlar. Yaptıkları zaman kendileri haddi aşmış ve haksız konuma düşmüş olurlar, zalim olurlar. Allah zalimleri ve haddi aşanları sevmez. Nitekim Allahu Teala şöyle buyuruyor:

“Haram ay haram aya karşılıktır. Hürmetler (dokunulmazlıklar) karşılıklıdır. Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.” (Bakara: 194)

SONUÇ


Yukarıda yapılan izahlardan da anlaşılacağı gibi terör hiç bir şekilde İslami bir yöntem değildir.

-Gayri müslimleri İslam’a davet yöntemi terör değildir.

-Müslümanları İslam kurallarına uymaya davet yöntemi de terör değildir.

-İslam hükümlerinin hakim kılınmasının yani İslam devletinin kurulmasının yöntemi de terör değildir.

-İslam devletinin yeryüzünde İslam Davetini taşımasının yöntemi de terör değildir.

-İslam devletinin ülkesine karşı yapılan saldırıları defetmede de yöntem terör değildir.

-Halkı müslüman olmayan ülkelerde yaşayan müslümanların maruz kalabilecekleri saldırılara karşı koyma yöntemi de terör değildir.

-Halkı müslüman ülkelerin kafir devlet yada devletler tarafından işgal edilmelerine karşı mücadele yöntemi de terör değildir.
 

kartalreis

Üye
Üye
Katılım
Tem 26, 2011
Mesajlar
703
Tepkime Puanı
50
Puanları
28
Muhakkak Allah insanlara zerre kadar zulmetmez, ama insanlar kendilerine zulmediyorlar. Yunus/44

Zulmetmekten, zulme uğramaktan Allah a sığınırız...
 
Tekerlekli Sandalye
Üst