İnsanlar hayatı “kavramlar ve semboller” üzerinden anlamlandırır.
40 Yıllık kendi yaşam serüvenimde hayatın anlamını sorgulayan ve hala cevabını bulamayan ben, kalkıp ta sizlere bir filozof edasıyla yaşamın anlamını anlatacak değilim. Zaten adım gibi eminim ki biz engelliler kadar bunun sorgulaması yapan başka bir kesim daha olmamıştır.
Duymaktan gına geldiğimiz “daha kötüsü de olabilirdi” diyerek ölümü gösterip sıtmaya razı etme niyetinde de değilim. Bu topraklarda yüzlerce yıldır toplum mühendisleri hep daha kötüsünü göstererek içinde bulunduğumuz durum ne kadar b… olursa olsun şükretmemiz, sorgusuz sualsiz “buna da şükür yahu” dememiz gerektiğini beynimizin bir yerlerine kazıyıp durdular. Benim meselem bize dayatılan bu öğretilerin aslında rasyonel akıldan ne kadar uzak olduğunu, alta yatan başka siyasi emellere hizmet ettiğini bir dost meclisinde yapılan sohbet edasıyla anlatmak.
Kırgın, Kızgın, Yorgunuz…
Dışarda, sokaklarda, şehrin kalbinde hızla akan bir yaşam ve o yaşamın hızına, yavaş, aksak, hasta bedenleriyle yetişemeyen yüzbinlerce engelliyi düşünüyorum. Onların hayallerini, umutlarını düşünüyorum. Akranları gibi, her insan gibi bir kadının ve ya erkeğin kollarında olma arzularını, sevişme isteklerini düşünüyorum. İstedikleri, istediklerimiz sıradan herkes gibi bir yaşam.
Bu sıradan herkes gibi olma isteğine verilen yanıt belli. “Sen herkes gibi olmazsın çünkü engellisin.!”
Birileri bu sıradan isteğe verilen sıradan yanıta isyan ettiklerinde ise aynı sıradan yanıtı alırlar. “daha kötüsü de olabilirdi, sus ve haline şükret.!”
Oysa bu isteklerin hiç biri yapılması, gerçekleştirilmesi imkansız şeyler ve dahası bizim yavaş, aksak, hasta bedenlerimizden kaynaklanan şeyler değil. Bu sitede daha önce yüzlerce binlerce kez yazıldığı gibi gerekli mimari düzenlemeler yapıldığında hepsi gerçekleşecek şeyler. Onların neler olduğu bilindiğinden papağan misali tekrarlamak istemiyor meselenin kalbine iniyorum.
Toplum Mühendislerin Şartlanmış Zihin Yönetimi
''Siz, yardım edilmiş yoksullar görmek istiyorsunuz; biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk..!''
(Victor Hugo)
Yöneticiler için, Kadınlar, engelliler, yoksullar, kısaca savunmasız ve toplumda bir kenara itilmiş gruplar, yönetilmesi ve oy devşirilmesi en kolay kesimdir. Bu yüzdende kendi varlık sebebi olan bu kesimin ortadan kalkmasını istemezler. Tamda bu noktada toplum mühendisleri devreye girer ve kitlesel algı yönetimini devreye sokarlar.
Nasıl?
Toplumun demografik yapısına göre değişen bu yöntemlerin en etkililerinden biri dini inançlar üzerinden zihin kontrolü yapmaktır.
Eşit bir yaşam isteğine kim karşı çıkabilir ki? Düz mantık la baktığımızda kimse karşı çıkamaz. Ama kazın ayağı öyle değil. Üst akıl hiçbir zaman düz mantıkla hareket etmez, her zaman dolambaçlı yollara giderek kendi yolunuzu kaybetmenizi sağlar.
Hedef şaşırtma:
Bunun suçlusu biz değil, kader.!
Bir insanın kaza yada doğuştan engelli olmasının izahı belki kader kavramıyla yapılabilir ama onun sokağa çıkamama nedeni kader değil bir torba çimentoyla yapılacak rampanın yokluğudur.
Algı yönetimi bu konuda o kadar başarılı olmuştur ki, dünya üzerindeki tüm dinler “eşit yaşamdan” söz ederken bu eşitliğin bozulmasına neden olan insanlar, topu dine atıp işin içinden kolayca çıkabiliyor.
Sevgili dostlarım, kader arkadaşlarım. Sizlerden bilimsel bir keşif yapmanızı beklemiyorum. Meselenin özü bu kadar basitken, bu basit ve kirli oyuna gelmemenizi istiyorum.
Hangi tanrıya inanırsanız inanın emin olun “eşit yaşam hakkınızı elinizden alan” inandığınız tanrı değildir..!