Türk Edebiyatı / İncelemeler

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Orhun Yazısı

Orhun Kitabeleri.jpg

Göktürk İmparatorluğu'nun resmi yazısı olan Orhun yazısının başlangıcı çok daha eskilere gider. Birçok kişi, Orhun yazısının Göktürklerle birlikte kullanılmaya başlandığını sanır ama işin doğrusu bu değildir. Türklerin çok daha eski dönemlerde de kendilerine özgü yazıları vardı ve bu yazı Orhun yazısının atası idi. Yazının icat nedenlerinden biri devlet yönetimi olduğuna göre, Göktürk İmparatorluğu'ndan önce kurulmuş ve çok geniş alanlara yayılmış bulunan Türk devletlerinin (Büyük Hun, Batı Hun, Ak Hun gibi) yazılarının olmadığını ileri sürmek biraz safdillik olur. Ancak, bu eski Türk kültür andaçları, bozkırın sert iklim koşullarında yok olup gitmiştir. Zaten, Göktürk anıtlarında kullanılan Orhun yazısının mükemmel bir yapıya sahip olması, bu yazının çok daha eskilerden kaldığının bir kanıtıdır.

Kaynaklar ve araştırmalar, Orhun yazısının Göktürklerden önce de kullanıldığını ortaya koymaktadır. Çinli gezgin Hiuen-Tsang (7. yüzyılın ikinci yarısı), Göktürklerden önce Ak Hunların da yazılarının olduğunu ve bu yazının Göktürklerin kullanmış olduğu Orhun yazısı ile aynı olduğunu bildirir. Bizanslı tarihçi Prokopios da (6.yy.), Ogur Türklerinin kendi yazılarını kullandıklarını kaydeder. Bizanslı Menandros'a göre, İstemi Yabgu'nun 568 yılında Bizans İmparatoru'na yolladığı mektup da "İskit (Türk) yazısı" ile yazılmıştı. Menandros'un İskit kelimesi ile anlatmak istediği, Göktürkler'dir.

Taspar (Tapo) Kağan (572-581) için, bir budizm kitabı olan Nirvana Sutra'nın Türkçe çevirisi yapılmıştı. Hazar Kağanlığı ile Batı (Avrupa) Avar Kağanlığı'nda da Orhun yazısı kullanılmıştır. Mayatskiy kazılarında ele geçen seramik parçaları ve tuğlalar üzerinde bulunan yazılar bunun kanıtlarıdır. Ayrıca Macaristan'da bulunan ve Orhun harfleriyle yazılmış olan dört satırlık yazıt, Batı Apar dönemine aittir.

Bizanslı Priskos (5.yy.ortası) anılarında, Hun yazmanlarının ayrı bir yazı ile hazırladıkları metinleri Attila'ya okuduklarını söyler ki bu da Avrupa Hunlarının kendi öz yazılarının bulunduğunu kanıtlar. Orhun alfabesinin harflerinden oluşan Tuna Bulgarlarının yazısı, bu Hun yazısının devamıdır. Demek ki, 4.yy.da Avrupa'ya gelen Hunlar, Orhun yazısını da birlikte getirmişlerdi.

Asya Hunlarının milli yazıları da oldukça yaygındı. Çin yıllıkları şöyle der: "Uygurların ataları Kao-kü'ler Çince yazar, fakat Hunca da yazarlardı. Klasikleri, Hun dili ile okurlardı". Buna karşın, daha sonraki dönemlerdeki Çin yıllıklarında, Türklerin yazılarının bulunmadığına ve Göktürklerin de yazı bilmediklerine dair kayıtlardan kasıt, onların Çin alfabelerini kullanmamalarıdır. Yoksa aynı Çin kaynakları, Türklerin Orhun yazısı ile yazdıklarını birçok kez bildirmektedir. Mesela, yukarıdaki Türklerin yazılarının bulunmadığını bildiren Çin kaydından 40 yıl önce, yine aynı Çin kaynakları, Kök Türk yazısından söz etmektedir.

Son yıllarda Orta Asya'da yapılan keşiflerle, Orhun yazısının Hunlardan daha önce de kullanıldığı ortaya konulmuştur. Isık Göl yakınlarındaki Esik Kurganı (Altın giysili adamın mezarı), 1970'de açılmış ve içindeki gümüş bir çanağın üzerinde Orhun yazısı ile yazılmış satırlara rastlanmıştır. Esik Kurganı, MÖ 5-4. yüzyıldan kalmadır. Ayrıca, Tanrı Dağları'ndaki MÖ 2. yüzyıla ait Kuray Kurganı'nda da Orhun yazısı ile yazılmış 5 harflik bir metin vardır. İlerideki kazı ve araştırmalarla birlikte bu örneklerin çoğalacağı muhakkaktır.

Orhun Yazısı'nın Kökeni

Orhun yazısının nereden çıktığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu yazının kökeni ile ilgili başlıca görüşler şunlardır: İskandinav run'ları, Arami, İrani, Eski Türk damgaları, Sogd, Pehlevi, Parth, Grek. Her nedense, araştırmacıların çoğu, Millî Türk Yazısı'na Sami (Arami) ve İndo-İrani bir köken bulmak için yoğun bir çaba göstermektedirler. Ancak bu görüşler pek inandırıcı değildir. Nedenleri de şunlardır:

Öncelikle, Türk-Orhun harfleri çentme-oyma (runik) nitelik taşırlar ki Türklerin çevresindeki kavimlerden ne İranlılar, ne Hintliler, ne de Çinliler bu tür harf kullanmamışlardır. Arami alfabesi ve ondan türeyen yazılar da (Armazique, Parsi, Pehlevi, Sogd vb) çentme-oyma nitelik taşımazlar. Karakter bakımından Orhun yazısına en yakın tek alfabe batıdaki eski Germen runik yazısıdır ki, Orhun-Türk yazısı ile Germen runik yazısı arasında ne tarihi açıdan, ne de dil açısından bir ilgi yoktur.

Arami alfabesindeki 22 harfe karşılık, Orhun alfabesinde 38 harf vardır ve Orhun yazısının Arami ya da İrani bir alfabeden kaynaklandığını öne sürenler, bu alfabelerin daha o çağlarda Türkler tarafından Türk dilinin fonetiğine göre nasıl düzeltilip geliştirildiğini açıklayamamaktadırlar. Türk yazısına köken olduğu iddia edilen Pehlevi ve Aramazique yazıların ilk örnekleri en erken milat sıralarına indiği halde, Türk yazısının ilk örnekleri çok daha eskilere, MÖ 5-4. yüzyıllara (Esik ve Kuray kurganları) değin gitmektedir.

Orhun yazısının kaynağı hakkında ileri sürülen görüşlerden en doğrusu ve akla yatkın olanı, bu yazının Eski Türk damgalarından çıktığı görüşüdür. Nitekim Çinliler, Eski Türklerin değnekler üzerine çentikler çizerek, ok ucuyla balmumu üstüne işaretler yazarak haberleştiklerini ve resmi belgelerini saptadıklarını bildirmektedirler.

Orhun yazısının Türk buluşu olduğunu söyleyenler, bu yazının eski Türk damga ve işaretlerinden çıktığını kabul ederler. Gerçekten de Orhun yazısındaki harflerden OK sesini veren harf ok'a, (A)Y sesini veren harf Ay'a, (E)S sesini veren harf (s) süngüye, (E)B sesini veren harf ev'e (Eski Türkçe'de "eb"), (A)T - T(A) sesini veren harf dağ'a (Eski Türkçe'de "tag"), (E)L sesini veren harf el'e, (E)R sesini veren harf de er'e yani adam'a benzemektedir.

Orhun Yazısı'nın İmlası

Orhun yazısı, Göktürk Anıtları'ndan önce Yenisey yazıtlarında da kullanılmıştır. Yenisey yazıtlarında 150'den fazla işaret vardır. Bu işaretlerin sayısı Göktürk Anıtları'nda 38'e düşürülmüştür (sözcük ayırma işareti hariç). Yukarıdaki tabloda bir örneğini gördüğünüz Orhun Alfabesi, 38 harften ve bir sözcük ayırma iminden oluşur. Harflerin karakteri, genel olarak, kesin ve düz çizgilerden oluşması ve birbirleriyle bitişmemesidir. Orhun yazısı sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Alfabedeki 38 harfin 34'ü ünsüz, 4'ü ünlüdür. Kimi ünsüzlerin ince ve kalın ünlülülerle ayrı ayrı kullanılan iki türü vardır. Kimi ünsüzler ise iki sesin birleşmesinden oluşur.

Sözcük başı ve içinde A harfi yazılmaz ama sözcük sonunda muhakkak belirtilir. Bunun nedeni, ünsüz işaretlerinin çoğunun A ya da E ile başlayıp yine A ya da E sesi ile biten ses öbeği değerinde olmasıdır. Örneklerde, ince ünlülerle birlikte kullanılan S harfinin bazen Ş sesi yerine kullanıldığı görülür. Benzer biçimde Ş harfi de bazen kalın S sesi için kullanılmıştır. Sözcük başındaki I, İ, O, U, Ö, Ü ünlüleri her zaman yazılır.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Kutadgu Bilig'de Töre

Kutadgu Bilig; kutluluk bilgisi, saadet bilgisi, devlet olma bilgisi, devlet idaresi bilgisi manalarına gelen eser Yusuf Has Hacip tarafından Balasagun'da yazılmaya başlanmış. 1069-1070'te Doğu Türkistan'daki Kaşgar şehrinde tamamlanmış ve Doğu Karahanlı Hükümdarı Tavgaç Ulug Buğra Kara Han Ebu Ali Hasan bin Arslan'a takdim edilmiştir.

İnsanı merkez alan eser, gerek fert olarak gerek cemiyet halinde yaşayan insanları iyi bir siyasetle idare edilip, dünyada ve ahirette mesut olabilmeleri için tutulacak yolları gösterir. Bunu ise kendilerine sembolik isimler verilen dört ana kişi arasındaki diyaloglardan faydalanmak suretiyle gerçekleştirir. Alegorik bir biçimde bu eserde yaşatılan dört şahıs dört farklı fikri ve görevi temsil ederler. Bunlardan Küntogdı hükümdar görevinde, kanun ve adaleti, Aytoldı vezir görevinde, saadeti, Aytoldı'nın oğlu Ögdülmiş aklı ve ilmi ve Aytoldı'nın diğer oğlu Odgurmuş ise akıbeti temsil etmektedir. Türklerin İslamiyet'e girdiği dönemlerde yazılan Kutadgu Bilig gerek fert bazında gerek toplum bazında insanları saadete ulaştırmak için bir yandan Îslam geleneğine bir yandan da eski Türk devlet anlayışına büyük önem vermiştir. Türk boylarının örfî hukuk uygulamalarının büyük Türk hükümdarları tarafından düzenlenmesiyle meydana getirilen "törü" (töre) ve Tanrı tarafından Türk hükümdarına bahşedilen "kut" (baht, devlet, talih) Türk devletlerinin ve Türk hakimiyet anlayışının temelini teşkil eder.

Türklerin tarihin her devrinde büyük devletler kurmaları ve bu devletlerin dönemlerindeki dünya siyasetine yön vermeleri kuşkusuz iyi bir devlet teşkilatlanması dolayısı ile bu teşkilatlanmaya yol çizen töreleri ile mümkün olmuştur. Eski yaşantılarına, geleneklerine büyük önem veren Türkler, Îslam dinini kabul ettikten sonra da törelerinden çabucak kopamamışlardır. Bundan dolayıdır ki Yusuf eserini yazarken yaşadığı dönemin şartlarının, havasını çok iyi tahlil etmiş ve o dönemdeki Türk toplumunun yeni kabul ettiği din ile birlikte hala devam en eski devlet teşkilatlanmasındaki önemli yapılanmaları beceriyle göstermiştir.

İşte, devletin oluşmasında, devam etmesinde ve "Kut" almaya hak kazanan hakanın bunu elinde tutarak devletini payidar kılmak, halkını saadete eriştirmek için izlediği yolda gerekli olan prensipleri ortaya koyan törenin Karahanlı dönemi Türk - Îslam toplumu arasındaki önemi Yusuf'un eserine de yansımış, hatta tamamıyla eserde yer almıştır. Kutadgu Bilig'in "Kut kazanma bilgisi" anlamına gelmesi, Kut'un ise töreye bağlı kalmak suretiyle kazanılması ve elde tutulabilmesi törenin eserdeki önemini arttırmıştır. Bundan dolayı söyleyebiliriz ki Kutadgu Bilig bir bakıma baştan sona törenin katıldığı, onun hükümlerinin ve dayandığı prensiplerinin gösterildiği bir eser mahiyetindedir.

Töre kavramı, Kutadgu Bilig'de "Küntogdı" sembolüyle anlatılmıştır. Küntogdı anlamı itibariyle güneş manasına gelmektedir. Güneşin tabii yapısına benzetilen törenin yerine konulmuştur. Eserde işlenen ütopik devlet fikri içerisinde Hakanı temsil etmektedir. Yani, Küntogdı=Hakan=Töre=Güneş olarak sembolleştirilmiştir. Küntogdi'nin ifadeleriyle açıklanan güneş=töre benzetmesinin ne kadar yerinde olduğu ortadadır. "Güneşe bak, küçülmez, bütünlüğünü daima muhafaza eder, parlaklığı hep aynı şekilde kuvvetlidir." , "Benim tabiatım da ona benzer, adalet ile doludur ve hiç bir vakit eksilmez" , "İkincisi - güneş doğar ve dünyayı aydınlatır, aydınlığını bütün halka eriştirir, kendinden hiçbir şey eksilmez" , "Benim de hükmüm böyledir, ben ortadan kaybolmam; hareketim ve sözüm bütün halk için aynıdır." , "Üçüncüsü- bu güneş doğunca yere sıcaklık gelir, o zaman binlerce renkli çiçekler açılır." , "Benim bu törem hangi memlekete erişirse, o memleket baştan başa kayalık dahi olsa, hep düzene girer." Tanrı iradesinin , tabiat nizamını tesis edişiyle törenin beşeriyeti ıslahı arasındaki tabîi ahengi düşündürmektedir. Nitekim "Güneş doğar temiz veya kirli demeden her şeye aydınlık verir, kendisinden bir şey eksilmez." , "Benim de hareketim tıpkı böyledir, herkes benden nasibini alır" , "Bir de güneşin burcu sabittir, bu sabit dediğim, temeli sabit olduğu içindir." , "Güneşin burcu Arslan'dır ve bu burç yerinden kımıldamaz; yerinden kımıldamadığı için evi bozulmaz." , "Benim tavır ve hareketime bir bakın; benim de katiyen değişmez."

Töre'nin yalnız toplumu düzeltmek değil onun refahını da yükseltmek amacını ise "Asıl dilediğim şudur, bana gelen kimse zenginleşsin, benim sayemde kudret ve nüfusu artsın." prensibiyle daha açık bir şekilde görebilmekteyiz. Kutadgu Bilig'de aklı temsil eden Odgurmış'ın Küntogdı'ya verdiği nasihatlerinde töre'nin toplumla ilgili diğer prensiplerini de görebiliriz; "Sen bu halkın yükünü yüklenmiş bulunuyorsun; uyanık ol, gafil bakınma. Düşünerek hareket et" , "Bir sürü aç kurt senin etrafında toplanmıştır, ey kahraman hükümdar koyunlarını iyi muhafaza et." , "Memlekette bir kimse bir gece aç kalırsa, onu Tanrı sana soracaktır, gözünü aç."

Kutadgu Bilig'de törenin meydana getirilmesinden, idaresinden sorumlu iki türlü insandan bahsedilir. Bunların birisi bey, diğeri alim (bilge) kişidir, "Bak, iki türlü asîl insan vardır, biri bey, diğeri alim; bunlar insanların başıdır." , "Bunlardan başkalarının hepsini hayvan sürüsü say; hangi tarafı istersen o tarafı tut." ... ayrıca bilgili beylerin dahi iyi töreler de koyacağı altı çizilen diğer bir husustur.

Toplum düzenini ve insan mutluluğunu amaç edinen törenin ortaya koyduğu bazı yasaklar ve kurallar vardır. Bunlar Kutadgu Bilig'de, Küntogdı'nin ağzı ile dile getirilmiştir, "Benim beğenmediğim şeylerden biri yalandır, ondan sonra zulüm edenler gelir" , "Sonra da haris tabiatı ve olgun olmayan insanlar ile aceleci olanlar ve gözü doymayanlar" , "Benim işime gerçekten yaramak istiyorsan, bu bir kaç şeyi kendinden aklında tut..."

"Kut gibi, Tanrı da temizliği sever, temizlik ile insan iyi ad kazanır." insan işini, gücünü hesap ile yapar, yıl, ay, gün zamanı hesap ile tayin eder. "Kendi menfaatini güden insan olmaz; halkın menfaatini düşünmelidir." gibi Kutadgu Bilig'in birçok yerinde törenin ortaya koyduğu iyi hasletlerde vardır.

Diğer bir taraftan töre, sadece iyi ve kötü kurallar koymakla kalmamış, toplumun bütün birimlerini ilgilendiren konulara da temas etmiştir.

"Ömür aziz değil, emek azizdir, emek boşa giderse bunun acısı uzun seneler gitmez"le emeğin değerine, "Tanrı her şeye bir sebep yaratır, iyi ve kötü her şeyi o nasip eder." , "Çocukların iyi veya kötü olmalarına anne ve babaları sebep olur." sözleri ile aileye, "Her işi bilerek ve danışarak yapmalıdır, danışmayan her işinde zarar görmüş ve sonunda pişman olup inlemiştir."le de istişareye, toplumu ve insanı etkileyen birçok noktaya değinmiştir.

Kutadgu Bilig'de töre kavramının çok büyük bir şekilde önem verdiği hususlardan biri ise ahlaktır. Töreye göre ahlak; insanın tabii nizamı ile uyum içinde bulunması; kendi fıtratını ihtiyaç duyduğu, bünyesindeki manevi istidatlarının, öz cevherinin, gönlünün tekamülünün hayat bulması için uyulması gereken ilahî prensiplerdir... Töre'nin ahlak anlayışında bir iyilik ve kötülük mücadelesinin olduğunu görürüz ki bu bize Uygur Türklerinin bir ara kabul ettiği Manihaizm dinin bile etkisini hala koruduğu gerçeğini gösterir. Bu mücadelenin temelinde ise kötülüğün devamlı zayıf kalması ve bundan dolayı iyiliğin güneşini gölgelemek istemesi oluşturur.Töre kavramının Türk toplum hayatında büyük bir öneme sahip olması ve ferdî ilişkilerin düzene konmasında büyük işlevlerde bulunması, onun doğal olarak bir adalet anlayışına sahip olmasına neden olmuştur.

Odgımış'm Küntogdı'ya; "Tanrı, seni adalet için bu mevkie getirdi; haydi adil ol, adalet içinde yaşa." ifadesiyle törenin adaleti sağlayan bir sistem ve Tanrı emri olduğuna temas etmiştir. Bütün bunların neticesinde; Kutadgu Bilig, mana olarak töre mucibince kut kazanma bilgisi vermektedir. Yani "töre"yi anlatmaktadır.

Eski Türk medeniyetinin ve toplum düzeninin şah damarı denilebilecek kadar önemli bir mefhum olan törenin fikrî ve ahlakî sistemi Kutadgu Bilig'deki şekliyle tatbikatta da çoğu kez görülmüştür. Zaten buna Türk tarihinin pek çok devri şahittir. Sonuç olarak diyebiliriz ki; Yusuf Has Hacib'in eseri, merkezine töreyi alan, törenin hükümleriyle insanı mutluluğa, saadete ulaştırmayı hedefleyen bir sistemi, yani Türklüğün veya Türk'ün dünya görüşünü anlatır.
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Manas Destanı'nın İncelenmesi

Manas Destanı'nın Oluşumu ve İçeriği

Tarihin çeşitli devrelerinde değişik coğrafyalarda büyük devletler kurmuş olan Türk milleti, boylar halinde geniş bir coğrafyaya dağılmışlar ve hayatlarını idame ettirmişlerdir. Bu Türk boylarından biri de Kırgız Türkleridir. Kırgız Türkleri Isık Gölü çevresinde, Çu, Talas ve Tekes ırmaklarının yukarısında Altay, Pamir, Tiyanşan dağlarında yaşayan; tarihi kaynaklara göre tarihte ismi geçen ilk Türk boyudur. O dönemdeki devlet adını bugüne kadar muhafaza etmiştir.

Çin tarihi kaynaklarında M.Ö 2.yüzyıl'da Hun Türkleri ile ilgili bazı olayların bahsinde Kırgız adı "Gengün" şeklinde zikredilmektedir. Çince'de bu kelimenin "Kırgız" kelimesine karşılık geldiği bilim adamları tarafından ispat edilmiştir. Büyük Hun İmparatorluğuna M.Ö 2. asırda dahil olan Kırgız Türkleri, Büyük Hun İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra III. asırda "Hakas Devleti" adıyla bilinen büyük bir devlet inşa etmişlerdir.

Kırgız Türkleri VII. asırda Göktürklere tabi olmuşlardır. Göktürkler için Kırgız Türklerini itaat altına almak oldukça zor olmuştur. Bilge Kağan, Kültigin ve Tonyukuk kitabelerinde Kırgız Türklerine yapılan seferlerden bahsedilmektedir. Uygur Türkleri ile VIII. asırda ittifak kurarak Göktürk devletini yıkan Kırgız Türkleri, bir asır sonra Uygurları sürerek "Kırgız Devleti"ni kurdular.

16-17. asırda Kalmuk ve Moğollara karşı mücadele veren Kırgız Türkleri, 18. asırda Türkistan'da oluşan hanlıklara tâbi oldular. Kırgızistan 1860-1881'de Ruslar tarafından işgal edilmiştir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nde meydana gelen büyük çözülme ile Kırgız Türkleri bağımsızlıklarına kavuşmuştur.

Bugün "Kırgız Cumhuriyeti"nin yer aldığı coğrafi mekan ana hatlarıyla şöyledir: Güneyinde Tanrı dağları, kuzeydoğusunda Isık gölü yer almaktadır. Kuzey sınırlarından Çu ve Talas nehirleri akar, güneyinde Çin Halk Cumhuriyeti, batısında Özbekistan Cumhuriyeti, güneybatısında Tacikistan Cumhuriyeti, kuzeyinde Kazakistan Cumhuriyeti bulunur. Kırgız Cumhuriyeti'nin başkenti Sovyetler Birliği döneminde Frunze'dir, bağımsızlığını kazandıktan sonra başkenti Bişkek olarak değişmiştir.

Kırgız Manasçı.jpg
Kırgız Manasçı

Oluşumu

Dünyanın en uzun destanı özelliğini taşıyan ve dünya edebiyatının şaheserleri arasına giren Manas Destanı, Kırgız Türklerinin milli destanıdır. Bu büyük eser Türklerin ve Kırgız Türklerinin tarihi devirlerdeki kültürlerinin izlerini taşır. Manas Destanı'nın oluşumu konusu henüz tam olarak aydınlığa kavuşturulamamıştır. Bu konuda çeşitli görüşler beyan edilmiştir; ancak yaygın bir görüş bin yıllık bir tarihten söz etmektedir.

Orta Asya ve Çin ilişkileri uzmanı arkeolog Bernştam Manas Destanı'nın oluşumu hususunda şu fikri beyan etmiştir: "Manas Destanı” Kırgız Türklerinin Yenisey ırmağı boyunda Minusin bozkırlarında IX. yüzyılda devlet kurdukları devirde meydana gelmiştir. Bu devletin basında Yaglakar Han bulunuyordu. Moğolistan'dan gelen düşmanları kovdu. Başka boyların da kendisine katılması ile çok kuvvetlendi. Sayan- Altay dağlarının güneyini aldı. Tanrı dağlarına kadar geldi ve ordusunun bir kısmını buraya bıraktı. Kırgızların ataları daha M.Ö bu Tanrı dağlarını tanımışlardı.

A.Bernştam'ın dayanmış olduğu yazılı belge kuzey Moğolistan'da bulunan Göktürk harfleri ile yazılmış kitabedir. Bu kitabeyi yazan şahıs "Ben Kırgız oğluyum" ifadesin! kullanmıştır. Suci kitabesinin bir Kırgız beyine ithafen inşa edilmiş olduğu "Ben Kırgız oğlu Boyla Kutlug Yargan Kutlug Bağa Tarhan'ın buyruklarının ügesiyim" cümlesinden anlaşılmaktadır. Ötüken Kırgızları'nın Suci yazıtları başta olmak üzere Talas yazıtları gibi Göktürk harfleri ile yazılmış kitabeleri vardır.

Dünya destanları hakkında araştırmalar yapan ünlü bilim adamı V.Jirmunsky, Manas Destani'nı oluşturan tarihi olayların ancak 15 ve 18. asırlarda geçtiği görüşündedir. Ayrıca, Manas'ın tarihinin tamamen şekillenip bitişini, 16-17. yüzyılda görülen Kalmuk Savaşları'nın aydınlattığı fikrini savunmaktadır. Kırgız edebiyatçısı Yunusaliev ise destanın 9-11. asırlarda oluştuğu fikrindedir. Bernştam ve Yunusaliev'in destanın oluşumu ile ilgili beyan etmiş oldukları asırlar birbirine yakındır.

Dr. Moldobayev, "Manas Destanı"nın muhtevasında yer bulmuş tarihi olayları aşağıdaki yedi devre ayırmıştır. Bunlar:

1) Hunlar ve onların devri (M.Ö yüzyıl, M.S 5. yüzyıl)
2) Eski Türk ve Kırgız devri (6-9. yüzyıl)
3) Kara Kıtay ve Karahanidler devri (9-12 yüzyıl)
4) Moğol devri (13. yüzyıl)
5) Altınordu ve diğer hanlıkların devirlerindeki tarihi hadiseler (14-16. yüzyıl)
6) Cungar ve Ayrat- Kalınlık devri (15-18. yüzyıl)
7) Son dönemde yapılan ilaveler (19-20. yüzyıl)

Ayrıca Dr. Moldobayev “Manas Destanı'nın Kırgız Cumhuriyeti'nin Kara Kıtayları kovduğu devirde oluştuğu görüşündedir.

Son dönemlerde yapılan çalışmalara göre, Kırgız tarihinin en iptidai zamanlarından 18. asrın sonuna kadar yer alan olayların destanda yansıtıldığı görülür. Bu tarihin üç aşaması şöyledir:

1) Yenisey devri (ilk zamandan 9. asrın ortasına kadar)
2) Altay devri (9. asrın ikinci yarısından 15. asrın başına kadar)
3) Tanrı dağları devri (15. asırdan 18. asrın sonuna kadar)


Destanla İlgili Çalışmalar

Manas Destanı ile ilgili ilk ciddi çalışmalar 19. yüzyılda yapılmaya başlanmıştır. Manas Destanı'nı ilk defa yazıya geçirerek onu edebiyat dünyasının değerli bir hazinesi yapan değerli şahsiyet Kazak Türklerinden alim Türkolog Çokan Velihanoğlu'dur. Destanı ilim dünyasına tanıtmış ve hakkında malumat vermiştir. O, 1856'daki Isık- Köl civarına yapmış olduğu seyahat esnasında Karkara Yaylasın’da destanın bir bölümünü tespit etmiştir. Çokan'ın tespit ettiği "Köketay Han'ın Ası" diye adlandırılan bu bölüm ilim çevrelerinde; büyük değişikliklere uğramayan, tarihi devirlerine ait özelliklerini muhafaza eden ve ilmi açıdan büyük değere sahip olan nüshalardan biri olarak kabul edilmektedir. Çokan'ın Manas'la ilgili olarak en çok üzerinde durduğu konu Manas Destanı'nın muhteva planı onun hangi devirleri aydınlattığıdır. Çokan'ın Manas'tan bahseden ilk yazısı 1861'de "Rus Coğrafya Cemiyeti Yazıları" mecmuasının l. ve 2. kitaplarında çıkmıştır. Çokan Velihanoğlu bu çalışmasında Manas Destanı'nı şu şekilde tarif ediyor: "Sarp kayalarda yaşayan Kırgızlarda tek bir destan vardır. Bu destan Nogay devrine ait olan Manas Destanı'dır. Bu destan Kırgızların mitolojisini, masallarını her türlü geleneklerini bir kahraman çevresinde toplamış Kırgız ansiklopedisidir. Kırgız İlyadası gibi bir şeydir. Kırgızların hayat tarzları, gelenekleri, görenekleri, ahlak ve dini telakkileri, coğrafyası tıp bilgileri, başka uluslarla olan ilişkileri bu destanda ifadesini bulmuştur”.(Çokan Velihanoğlu Eserleri sah. 71-72)

Ünlü Türkolog W. Radloff Manas Destanı'nı bir bütün olarak yazıya geçirmiştir. Kırgız Cumhuriyeti’ne yaptığı ilmi seyahatler esnasında birçok manasçıdan varyantları dinleyerek yazıp aldığı bölümleri birleştirerek, 11 ciltlik "Kuzey Türk Boylarının Halk Edebiyatlarından Örnekler" adlı eserin 5. cildinde yayınlandı. Radloff Almanca tercümesiyle destanı dünyaya tanıtmıştır. Radloff’un yayınladığı "Manas Destanı" 12.452 mısradan ibarettir. Bu mısralar destanın içeriğine göre şu şekilde ayrılmaktadır:

a) Manas'ın doğuşu 1649 mısra
b) Almambet'in İslamiyet'i Kabulü, Gökçe'ye ve ondan sonra Manas'a ilticası 1862 mısra
c) Manas'la Gökçe'nin muharebesi, Manas'la Kanıkey'in evlenmesi ve Manas'ın öldükten sonra dirilmesi 2686 mısra
d) Bokmurun 2595 mısra
e) Köz Kaman 2540 mısra
f) Semetey'in doğuşu ve Semetey 1078 mısra

Radloffun "Manas"a yazmış olduğu 26 sahifelik önsöz "Manas" destanından ziyade genel olarak destanların mahiyeti hakkında olup ancak bu münasebetle Türk destanlarına ve Türk şiirine temas eder.

Batı dünyasında "Manas Destanı" hakkında çalışma yapan diğer bir bilim adamı da L. Von Almasy'dir. Bu bilim adamı "Manas Destanı"nın el yazması bir nüshasını görmüş, bundan istifade etmiştir. Bu hususta yayınlamış olduğu bir makalesinde; "Manas"ın yirmi bin beyit; "Semetey" ve "Seytek" destanlarının da otuz bin beyitten ibaret olduğunu ve hakiki halk destanı olan bu eserin İslami tesirler altında kaldığım yazmaktadır. Destanın bütün varyantlarıyla planlı bir şekilde yazıya aktarılması 20. asırda mümkün olabilmiştir. Destanın birinci bölümü meşhur Manasçı Sagımbay Orazbakoğlu'nun ağzından 1922-26 yıllarında kaleme alınmıştır. Bu manasçının ölümünden sonra Sayakbay Karalayaev'in ağzından destanın 3. kısmı eksiksiz bir şekilde yazıya aktarılmıştır.

Kırgız Türklerinin dünya edebiyatına kazandırmış olduğu ve dünyanın en büyük destanları arasına giren "Manas Destanı"nın Türkiye'de tanınmasını sağlayan mümtaz şahsiyet Abdülkadir İnan'dır. Abdülkadir İnan "Manas Destanı"nı değerlendiren makaleler yanında nesir olarak da Türkiye Türkçesine kazandırmıştır. Bu eserleri 1972-1992 yılları arasında üç kez basılmıştır. "Makaleler ve incelemeler" adlı eserinde "Manas Destanı" hakkında 9 makalesi mevcuttur.

Kırgız Türklerinin bağımsızlığa kavuşması ile Türkiye'de Kırgız kültürüne ilgi artmış ve bu yönde yapılan çalışmalar daha da yoğunluk kazanmıştır. Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali ,Radloff tarafından derlenen "Manas Destanı"nı Türkiye Türkçesine aktarmıştır. Keşen Yusupov'un nesir olarak yazdığı Manas metni Prof. Dr. Fikret Türkmen ve Alimcan İnayet tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. Ayrıca Prof. Dr. Fikret Türkmen'in "Manas Destanı Üzerine İncelemeler ve Çeviriler I" adlı eseri yayınlanmıştır.

W. Radloff'un "Proben" olarak tanınan eserinde yer alan "Manas" başlığı altındaki birinci bölüm üzerinde Yrd. Doç. Dr. Naciye Yıldız çalışmıştır. Bu çalışma doktora tezi olarak hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Bu bölüm 7 başlıktan meydana gelmektedir. Ayrıca bilim adamları tarafından Manas Destanı'nı çeşitli açılardan değerlendiren birçok makale yazılmış ve yayınlanmıştır. Ülkemizin başvurusu neticesinde UNESCO 1992 yılında almış olduğu karar ile 1995 yılını "Manas Yılı" olarak ilan etmiştir. Manas Yılı ülkemizde pek çok üniversite, kurum ve kuruluş tarafından çeşitli etkinliklerle kutlanmıştır. Manas Destanı ile ilgili çok sayıda kitap ve makale neşredilmiştir. Bütün bu çalışmaların koordinatörlüğünü "Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı" üstlenmiştir.

Manas yılı olarak kabul edilen 1995 yılında en kapsamlı kutlama Kırgız Cumhuriyeti’nin başkenti Bişkek'te gerçekleştirilmiştir. Bişkek'te düzenlenen büyük organizasyona Türkiye'den çok sayıda bilim adamı iştirak etmiştir. 26-28 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilen "Manas Destanı ve Dünyanın Epik Mirası" konulu bilgi şöleninde bilim adamları tarafından 226 bildiri sunulmuştur. Bu bildirilerin 22 tanesi Türkiye'den giden bilim adamları tarafından sunulmuştur. Bu bilgi şöleninde Manas Destanı bütün yönleriyle değerlendirilmiştir. Manas, yüzyıllardan sonra kahramanı olduğu şaheserle Türk dünyasının Bişkek'te bir araya gelmesine vesile olmuştur.

Manas Destanı'nın ana temasını, Manas'ın Kırgız Türkleri için vermiş olduğu özgürlük mücadelesi ve onları bir bayrak altında toplama ülküsü oluşturur. Temel ideoloji öz yurdundan uzaklaşan ve dağılan halkı bir bayrak altında birleştirme olduğundan, hadiseler bu ideolojiye paralel olarak Manas'ın dış düşmanlara karşı vermiş olduğu mücadeleler ile bağlantılı olarak anlatılıyor. Manas Destanı öncelikle Nogaylar devri Kazak- Kırgız ortak hayatlarının sonra 1100 yıllık Kırgız Türklüğünün daha sonra bütün Türk alemini benzeştiren değerler dünyasının edebi ve ebedi sembolüdür.

Nogaylar, eski Türk boylarından biridir. Bugün Nogaylar dağınık bir coğrafyada hayatlarını idame ettirmektedirler. Bir kısmı Karaçay-Çerkes Cumhuriyetinde; bir kısmı Dağıstan'da; bir kısmı Stavronal eyaletinde ve Çeçenistan'da yaşamaktadırlar. Tarihte 15-17. asırlar Nogayların; Kazaklar, Kırgızlar, Karakalpaklar ile komşu olarak onlarla sıkı bağlar kurarak yaşadıkları zamanlar diye tanınır. Bu zaman Orta-Asya Türk halklarının destanlarında da "Nogay Çağı" diye belirtilmiştir. Türklerin içtimai hayata bakışlarını, diğer milletlere karşı aldıkları tavırları gösteren ilk edebi metin Orhun Abideleri’dir. Orhun Abideleri'nde "aç milleti doyurmak, çıplak milleti giydirmek, yoksulu bay kılmak, dağılmış birbirinden uzaklaşmış, esir ve köle olmuş boyları toplulukları derleyip hür ve bağımsız bir devlet kurmak” ülküsü yer alır. Paralel duygu ve düşüncelere Manas Destanı'nda da rastlamak mümkündür.

Manas Destanı'nın oluştuğu coğrafi mekan dikkat çekicidir. Tanrı Dağları’nda Isık Göl ve çevresinde hayatlarını idame ettiren Kırgız Türkleri, Manas Destanı'nı kendileri için kutsal bir emanet görmüşler ve bugüne kadar getirmişlerdir. Kuzeydoğu Türkleri için Ötüken ne derece önemli ise Güneydoğu Türkleri için de Tanrı Dağları aynı ölçüde kıymete sahiptir. Eski Türk destanı olan Alp Er Tonga destanından bizi haberdar eden ve bu destandan bize bazı parçalar ulaştıran Kaşgarlı Mahmut da Tanrı Dağları'ndan gelmiş ve Türklüğe karşı gösterdiği engin sevgisi ve bağlılığı bu dağlara bağlı ananelerden mülhem olmuştur; Türklere dair yüce Tanrı’nın sözlerini naklettikten sonra "onları (Türkleri) yeryüzünün en yüksek yerine, havası en temiz ülkelerine yerleştirmiştir" diye izahındaki "yüksek yer" şüphesiz Tanrı Dağları’dır. Alp Er Tonga'dan bahseden diğer bir Türk müellifi, Balasugunlu Yusuf Has Hacip'tir. O da Tanrı Dağları'nın oğludur. "Oğuz Destanı"ndan, "Dede Korkut Destanı"ndan, "Ergenekon"dan bahseden ve 17. asrın en büyük Türkçüsü olan Ebulgazi Bahadır Han da Tanrı Dağları'nda dolaşmıştır. Onun rivayet ettiği destana göre, "Türk'ün babası oğullarına buyurdu ki; Türk'ü kendinize hakan biliniz. Onun sözünden dışarı çıkmayınız... Türk pek akıllı ve terbiyeli kişidir." Babasının ölümünden sonra dünyayı dolaştı. Nihayet bir yeri beğenip oraya yerleşti. Bu yere "Isık-Köl" denilir. "Isık -göl" halk etimolojisine göre "sıcak göl" demek ise de, "mukaddes göl" manasına gelen "Izık -Kol" denilmiş olması daha uygun bulunmuştur. Manas Destanı, Türklerin çok eski tarihlerden beri kutsal olarak benimsedikleri coğrafi mekanda (Isık Göl, Tanrı Dağları) oluşmuştur.

Manas Destanı, muhtevası itibariyle göçebe ve savaşçı Kırgız Türklerinin hayatını bütün ayrıntısı ile yansıtır. Kırgız Türklerinin mitolojileri en eski dini telakkileri evlenme ve düğün adetleri, eğlenceleri, sevinçleri, üzüntüleri, tabiat ve düşmanları ile mücadeleleri, cenaze merasimleri, şölenleri ... bu destanda ana hatları ile kendisine yer bulmuştur.

Manas Destanı'nın ilk parçasından bugüne kadar eski geleneksel motiflerin bütün varyantlarında aynı şekilde ele alındığı çeşitli araştırmalar ve incelemeler neticesinde görülmektedir. Kırgız Türklerinin çeşitli dönemlerdeki duygularını, düşüncelerini, ızdıraplarını, sevinçlerini yansıtan Manas Destanı'na, her dönemde yeni unsurlar eklenerek zenginleştirilip, geliştirilmiştir. Destan, en eski devirlerden günümüze kadar meydana gelen hadiselerin hiçbirini dışarıda bırakmamış her devirde cereyan eden önemli hadiseleri bünyesine dahil etmiştir.

Manas Destanı'nda muhtelif kültür tabakaları görülmektedir. Bunun sebebi, Manas Destanı'nın çok eski devirlerden beri Kırgızlarla beraber hayatını sürdürmüş olmasıdır. Bundan dolayıdır ki tabakalaşma bakımından diğer milli destan ve hikayelerimizden daha karışıktır. Çünkü bu destanı meydana getiren Kırgız Türklerinin hayat tarzları da normal seyrini takip etmemiş, bir devirde ziraat ve şehir hayatına geçerken daha sonra göçebe ve avcılık hayatına gerilemişlerdir. 8. asırda yüksek bir kültüre malik olan Kırgız Türkleri, 9. asırda göçebe ordular halinde görülmüşlerdir. Aynı devirde çeşitli yabancı kültürlerin tesiri altına da girmişlerdir. Bir taraftan Çin, Hind, Tibet kültürleri, diğer taraftan İran - İslam kültürü, son asırlarda ise Avrupa -Rus kültürü. Manas Destanı'nda bu kültürlerin tesirleri görülmektedir.

Kırgız Türklerinin etnografyası yanında destanın bütün bölümlerinde savaş hadiselerine geniş yer verilmiştir. Manas Destanı'nda anlatılan savaşlar asıl destandaki olaylardan ziyade, 16-17. yüzyıllarda cereyan eden Kırgız Kalmuk savaşları, belki Orta- Asya ve Doğu Avrupa Türklerinin putperest Kalmuk ve Çinlilerle yaptıkları savaşlardır. Kalmuk istilası bugün Nogay, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek destanlarında anlatılan eski savaşlara ait hatıraları unutturmuştur. Bu savaşlarda Nogaylı boylarda olan alpler unutulmaz kahramanlıklar göstermiş olacaklar ki destanlardaki efsanevi alpler dahi Nogaylı sayılmaktadır. Nitekim Manas Destanı'nın baş kahramanı da Nogaylıdır. Bu durum destanda "Sarı Nogay Er Manas" mısrası ile dile getirilmektedir. Eski destanlarda anlatılan savaşları ve düşmanları yerine 16. yüzyıldan sonraki Kalmuk- Oyrat savaşları geçtiği gibi destanlardaki inanç ve adetler yerini Müslümanlıktan gelen bazı efsane ve menkıbelere bırakmıştır. Bununla beraber bu destanlarda eski destanların kahramanları, inançları ve motifleri de muhafaza edilmiştir.

Nogay halkı ile ilişkilerin kuvvetli olduğu devirler, Manas Destanı'nın meydana gelmesinde çok etkili olmuştur. Manas'ın Nogay boyundan olmasıyla ilgili motife destanın bütün nüshalarıyla birlikte Seyfeddin'in eseri olan Mecmatü't- Tevarih'te de rastlanır. Manas adı, 16. yüzyılda Tacikçe yazılan bu eserde Toktamış Han'ın arkadaşı olarak geçmektedir. Mecmatü't-Tevarih adlı eserde Manas, Kalmuk Colay'a karşı Müslümanlar safında savaşmış ve ele geçen Kalmukların müslüman olmalarına vesile olmuştur. Orazbakoğlu varyantında Kaplan Manas tarafından Nogay ismi şu şekilde zikredilmektedir:

Şöhretli yerim Nogay diyerek
Bu iş nasıl kolay olur diyerek
Kaplan Manas Bahadırı
Halkı için kaygı çekerek

Destanda yer alan kahramanların savaşı her varyantta benzer özellikler taşır. Manas'ın Colay ile savaşı, onbir Duu-du ile olan savaşı Tekes Han'ı yenmesi, Akunbeşim'i yenmesi, Altay'dan Ancıyan'ın göçü Manas'ın Kaşkar'ı kendine karatması, Şooruk Han'ı yenip kızı Akılay'ı alması gibi savaş hadiseleri "Manas"' destanının ananevi konularını oluşturan olaylardır.

Destanın konusunu, destanın oluştuğu zamandan 19. yüzyıla gelene kadar Kırgız Türklerinin yaşamış olduğu tarihi olaylar meydana getirmektedir. Bunun içindir ki destan her devre ait vakaları kapsamaktadır. Destanın zengin bir içerik kazanmasında Türk boylarının ortak ataları olan Hunların, Göktürklerin tesiri olmuştur. Kırgız Türklerinin Çinlilere, Kıtaylara, Kamuklara karşı verdikleri bağımsızlık mücadeleleri çok geniş bir şekilde destanda yer almaktadır. Bu mücadelelerin sembolleşmiş başbuğu Manas'tır.

840 yılında Uygur Kağanlığı ile yapılan ve Kırgız Türklerinin zaferi ile sonuçlanan savaşta, Külük Buga Tarkan adlı bir Uygur komutanı Kırgız Türklerinin safına askerleri ile birlikte geçerek, Uygurların mağlubiyetinde önemli ve tarihi bir rol oynamıştır. Bu tarihi hadisede dikkati çeken nokta Manas Destanı'ndaki Kalmuk prensi Almambet ile Külük Buga Tarkan arasındaki benzerliktir. Destanda Almambet Kırgız Türklerinin safına geçmiş ve Manas'ın en yakın arkadaşı olmuştur. Tarihi bir hadisenin Manas Destanı'na yansıtılmasına başka bir örnek de şudur: 1517 tarihinde Çağatay hanlarından Sultan Seyid Han Kırgız Türklerine saldırır. Bu devirde Kırgız Türklerine önderlik yapan Muhammed Kırgız'dır. Bu saldırı esnasında Muhammed Kırgız'ın yardımcıları kendisine ihanet eder ve Kırgız orduları mağlup olur. Tarihçi Muhammed Haydar bu hadiseyi şu şekilde nakletmektedir; Kırgız sürüleri Seyid Han tarafından ele geçirilir, yardımcıları tarafından ihanete uğrayan ve düşmana teslim edilen Muhammed Kırgız ise esir olarak Kaşgarya'ya götürülür. Manas Destanı'nda da bu şekilde yapılmış bir ihanete dikkat çekilir. Destanda ihaneti yapan hainlerin başı Kançora'dan bahsedilir. Kançora Manas'ın oğlu Semetey'in en yakın yardımcısıdır. Fakat iktidar hırsı Semetey'e ihanet ile sonuçlanır ve Semetey düşmana teslim edilir. Manas, asırlar boyunca Kırgız Türklerinin başından geçen tarihi hadiselerin sanatkarane bir biçimde ortaya konulduğu bir eserdir.

Manas'ın idealleri Türk cihan hakimiyeti mefkuresine paralellik göstermektedir. Destanın özünde, bağımsızlık ve milli birlik savaşı veren bir destan kahramanının şahsında Türk devletlerinin birlik mücadelesi yatmaktadır. Değişik coğrafyalara sürülen Kırgız Türklerinin ümidinin ve dileğinin Talas'a ulaşmak olduğu, destanın başından sonuna kadar vurgulanan temalarından biridir. Destandaki iyi kahramanların şahsi görüşüne göre, insanların arzuladığı bütün güzellikler Talas'ta yani Kırgız yurdunda bulunur. Bu nedenle Talas'tan çıkan her kahraman vatanseverdir. Onların halk ve vatan için yaptıkları mücadele de bu epik vatan içindir. Talas'ı düşman ele geçirdiğinde halkın hayatında trajik ve sıkıntılı bir zaman başlamıştır. Talas Kırgız Türkleri için "Ata Vatan”ı simgeleyen bir ideolojidir.

Manas birçok epizotta Türklerin bulunduğu her yeri "il"i, kendi yurdu sayar. İslam memleketlerini kafirlerden kurtarmak için savaşır mücadele verir. Manas Destanı'nda İslamiyet, kahramanların ve Kırgız Türklerinin kimliğinin tarifinde belirleyici bir unsur olarak yer almaktadır. Bu unsur zamanla bir ülkü haline dönüşmekte ve Manas'ın mücadelesinin esasını teşkil etmektedir. Destanın temel ideolojisine göre Manas kafirlerle savaşıp İslam’ın yolunu açacak; sonunda komşu bütün kavimleri Kırgızların bayrağı altında toplayacaktır.

Destanda alplerin at koşturdukları coğrafi alan çok geniştir. Bu coğrafya, Pekin (Beecin) şehrinden Kırım'a Orhun ırmağından Rum ülkesine, Hint ülkesinden Kuzey Buz denizi kıyılarına kadar uzanmaktadır. İç feodal çarpışmaları ile dış/Oyral-Cungar, Kalmuk / yağmacı saldırıların geçtiği devirler XI- XVIII. yüzyıl Manas Destanı'nın gelişmesinde önemli etkenleri olan karmaşık dönemlerdir. Bunlar destanın klasik durumuna gelene kadar gelişmesini gösteren anlamlı dönemler olmuşlardır. Manas metinlerinde, Manas ve neslinin en büyük düşmanı Çinliler ve Kalmuklar olmuşlardır. Bu iki devlet sürekli Kırgız Türklerine saldırmış ve eziyet etmişlerdir. Bu milletlerle yapılan savaşlar, mücadeleler destanın ana konularından birini teşkil etmektedir. Tarihi bilgilere göre, Türkçe konuşan halklar, yüzlerce yıl Batı Moğolistan'da Çungarya'da yaşayan Oyratları, Kalmuklar olarak adlandırmışlardır.

Ruslar da onları "Kalmuk" adıyla tanımışlardır. Manas Destanında diğer bir mücadele de iç çekişmeler olarak yaşanmıştır. Jirmunsky'e göre; iç çekişmelerin yoğun bir şekilde tezahür ettiği devir, Manas'ın oğlu Semetey'in dönemi olmuştur. Semetey ve Seytek bölümlerinde kendi çıkarlarını devlet ve millet çıkarlarının üstünde gören ve bu çıkarlar için ülkede kargaşaya sebep olanlara duyulan nefret dile getirilmiştir.

Kendi öz kültürünün dışında başka bir kültürün değerler sistemi ile yetişmiş ve o kültürün tesirinde kalmış ferdin vatanı ve milleti için felaket olacağı fikri destanda işlenmiş en çarpıcı konulardan birisidir. Cakıp Han'ın kardeşi Köz Kaman Kalmuklar içinde yetişmiş ve oğulları da orada terbiye görmüşlerdir. Bunlar Manas'a gelmişlerdir; ancak Manas'ın annesi bunu kabul etmemiş ve şu ifadeyi kullanmıştır:

Adı Burbulcun olandan ne hayır!
İsmi Dubrulcun olandan ne hayır!

Kalmuklarla, yani Manas Destanı'ndaki Kırgız Türklerinin baş düşmanlarından birisi ile Manas'ın mücadelesi sırasında bu kardeşler, Manas'a, Kırgız Türklerine ihanet ediyorlar.

Manas Destanı'nda bilgelik müessesesine verilen ehemmiyeti görmek mümkündür. Bu insanlara derin saygı gösterilmektedir. Bilgeler devlet adamı, komutan yetiştirir; zor durumlarda ortaya çıkarak konu hakkında fikir beyan ederler. Müşavirler, Manas, Semetey ve Seytek'in danıştığı, fikir aldığı insanlar konumundadır. Oğuzlardaki Dede Korkut'un, Göktürklerde Tonyukuk'un görevini Manas Destanı'nda bilge insan Bakay üstlenir.

Cakıp Han Manas'ın her yönden (dini, siyasi, askeri ) eğitilmesi görevini bilgili ve tecrübeli Bakay Han'a verir. Bakay Han bilgeliğin, tecrübenin sembolüdür. Manas'ın bir bilge tarafından muntazam bir şekilde eğitilmesi önemlidir. Çünkü Manas ilerde ordular yönetecek ve bir milletin geleceğini tayin edecektir.

Manas'ın çocukluğu, yetişmesi üzerine erişebildiğimiz kadarıyla Radlof’un rivayeti dışında diğer rivayetlerde fazla durulmamaktadır. Yalnız Radloff’un rivayetlerinde babası Cakıp'ın onun yetişmesi için zengin, kültürlü, savaşçı ve dindar bir kişi olan Bakay Han'ın eğitimine verdiğini görüyoruz. Bakay Han eğitmekle kalmayacak her zaman onu gözetip kollayacaktır.

Manas bir han olarak halkına karşı sorumluluklarını yerine getirmekte, bütün halkını zengin etmekte, attan yaya, aştan aç, dondan çıplak, baydan yoksul koymamaktadır. Biz bu anlayışı Türk milletinin abidevi eserlerinden olan Orhun Abideleri'nde "Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim, yoksulu bay kıldım, dağılmış, birbirinden uzaklaşmış, esir ve köle olmuş boyları, toplulukları derleyip hür ve bağımsız bir devlet kıldım" şeklinde rastlamaktayız. Türk dünyasının sahip olduğu bu iki metinde görüldüğü üzere, Türk devlet anlayışında "Han halk için vardır" anlayışı hakimdir. Han yoksul halkı zengin eder, açları doyurur, çıplakları giydirir. Eski Türk geleneklerinde halk Han'a kutsal insan gözüyle bakardı. Çünkü onlar sıradan insanlardan farklıdır ve adetleriyle Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcileridir. Hanlar olağan üstü bir şekilde doğar ve büyürler.

Destan kahramanı yani epik kahramanın sahip olduğu ideolojiye, halk için çarpan yüreğine bakılarak değerlendirilir. Bu kahramanlar bünyelerinde barındırdıkları hususiyetleri ile halkın dilinden düşmezler, ağızdan ağıza dolaşırlar ve bir epik alan içerisine yerleşip pek çok kahramanın hareketlerine yön veren temel motivasyon kaynağı olurlar:

Kaplan Manas Bahadırı
Halk için Kaygı çekerek
Kadir Mevlam korusun diyerek
Dirseği yere değmedi
Sinirinden gözüne uyku girmedi
 

Murat.Y

Üye
Üye
Katılım
Eyl 9, 2014
Mesajlar
1,998
Tepkime Puanı
0
Puanları
0
Manas Destanı'nın İncelenmesi

Manas Destanı’nda bölümleri birbirine bağlayan kuvvetli bir bağ vardır. Bu bağ halkı ve vatanı sevmektedir. Temel ülkü, halkın huzurlu, vatanın hür ve barış içinde olması için gerekirse ölmektir.

Türk kahramanlık destanlarında kahramanlar olağanüstü hususiyetler taşır. İslamiyet’ten önceki Kök-Tengri, Buda ve Mani dini çevrelerinde oluşan Türk destanlarında merkezi kahraman Tanrı tarafından olağanüstü güçlere sahip olarak yaratılmış ve dünyayı nizama sokacak bir yiğit olmak üzere memur edilmiştir. Bögü-Kağan ve Oğuz Han'dan farklı olarak Manas'ın doğumu dua ile olmuştur. Manas'ın doğumu ile ilgili motifler her varyantta farklı özellik gösterir. Orozbakov varyantında; Manas'ın doğumundan önce, Akımbek'in atı Toruncak'ı aramaya gittiği sırada Mendibay adlı çocuğa rastladığı ve bu çocuğa Manas'ın tuğları hakkında haber verdiği anlatılmaktadır. Cakıp, Cıyırdı, Böktölöt kahraman bebeğin doğumu konusunda düş görmektedirler. Karalaev rivayetinde ise; Çin hanı Esenkan, Manas'ın doğacağını ve onun kendisine zor bir düşman olacağını önceden falcıdan öğrenir. Han adamlarını Manas'ı bulup öldürmeleri için görevlendirir. Cusup Mamay rivayetinde uzun zaman çocuğu olamayan Cakıp, ormanda bir ev yapar ve kısır karısını bu evde yalnız bırakıp gider. Çünkü inanışa göre ormanda yalnız başına bırakılan kısır bir kadının çocuğu olabilirmiş. Çıyırda gebe kalır ve bir kız çocuğu olur. Bu kız çocuğuna Karlıgaç ismini koyarlar. Ancak ikinci kez Çıyırdı'nın ormana bırakılması gururuna dokunur. Çıyırdı köyüne döndükten sonra tekrar gebe kalır. Henüz doğmamış olan Manas ormandaki Çıyırdı'ya yiyeceğini götüren Magdim'ın oğluna ve yaşlı Adılbek'e görünerek gelecekteki kahramanlarını haber verir.

Destanda, Manas merasim ile liderliğe kabul edilir. Bu törende kutsal olarak kabul edilen unsurlara rastlamaktayız. Manas, Kırgız Türkleri tarafından kutsal kabul edilen Koşay Alp'in huzuruna gelir. Bu inanışına göre bu Alp'ı Tanrı'nın kanatları gölge olup korumaktadır. Tanrı'nın gölgesindeki Koşay Alp'in huzurunda Manas ve kırk yiğidi diz çöküp onu selamlarlar. Koşay Alp de altından yapılmış kuşağını onun boynuna dolar. Halk doksan kara boğa kurban eder.

Destanda nesiller arası bağlantı kesintisiz bir şekilde görülmektedir. Destana ismini veren Manas Kırgız Türklerinin bağımsızlığı için mücadele vermiş sonra ise onun ülküsü, oğlu ''Semerey" ve torunu "Seytek" ve ondan doğan "Kenen", "Alımsarık" ve "Kulunsarık" tarafından sürdürülür. Burada kahramanlara yol gösterip, gelecekteki görevini iyiyi, kötüyü anlatan, Bakay, Sarıtaz, Kanıkey gibi bilge insanlar vardır.

B.M. Yunusaliyev'in fikrine göre "Destanın hacmi onun nesiller arasında korunan devamlılık ve tekrarı ile bağlantılıdır. Manas hakkında söylenen destan sona erdikten sonra, onun oğlu Seytek hakkında hikayeler söylenir. Destanda kahramanın ecdadı her zaman anılır ve önceki neslin faaliyetleri ile sonraki neslin görevi birbirini tamamlar. Doç. Dr. Aynek Caynakova Manas'ı oluşturan destanlarda aynı olan geleneksel kompozisyonu şu şekilde şemalaştırmıştır:

Destandaki Geleneksel Olaylar

1) Manas'ın doğumu ve çocukluk çağı
2) İlk kahramanlıkları
3) Manas'ın Kanıkey ile evlenmesi
4) Büyük Sefer
5) Manas'ın ölümü


Semetey'deki Geleneksel Olaylar

1) Semetey'in doğumu ve çocukluk çağı
2) Semetev'in ilk kahramanlıkları
3) Ayçürök ile evlenmesi
4) Konurbay'a karşı savaşı
5) Semetey'in ölümü ve kayboluşu


Seytek Bölümündeki Temel Olaylar

1) Seytek'in ailesinin dağılması
2) Seytek'in doğumu
3) İç düşmanlarla karşı yapılan savaş
4) Seytek'in evlenmesi
5) Dış düşmanların zaferi

Yukarıda görüldüğü gibi her biyografik bölüm kendi içinde olayın başlamasına ve sonuçlanmasına etki eder, fakat aradaki asıl ideoloji ve onu harekete geçiren asıl kahramanın sosyal durumu aynıdır. Her tekrarın sonuca ulaşması için önceden sakin hayat sona erer. Halkı bu durumdan kurtaracak olan cesur oğulun geç olması veya hiç olmaması bütün Kırgızları üzer. Bu sırada gelecek olan kahramanın anne ve babası, soylarının devamsızlığı olasılığından dolayı çok üzgündür.

Türk destanları içinde Köroğlu, Oğuzname'de de Manas'ta olduğu gibi kahramanların idealleri soylarından türeyenler tarafından devam ettirilir. "Daireleşme" adını verdiğimiz bu özellikleri ile söz konusu eserler epos seviyesine ulaşmışlardır. Kahraman olarak doğan Manas ölür; ama onun idealleri ölmez, Manas Destanı bitmez. Ayrıca Manas dairesine ya doğrudan bağlı olan veya onun tesirinde tasnif edilen, Er Töştük, Toltay, Seytek Köbön Batır, Çoyun Alp gibi hacmi pek fazla olmayan destanlarda bulunmaktadır. Bu özellikleri ile Manas Destanı; Oğuz Destanı ve Köroğlu ile birlikte epos niteliğine sahip 3 destanımızdan birisidir.

Manas'ın ataları hakkında bilgilere çeşitli Manas metinlerinde rastlamak mümkündür. Manas'ın ecdadı hakkında ortaya konulan soy ağacı her varyantta farklılık arz eder. Bu soyağacı varyantlarda şu şekildedir:

Sagımbay Orazbakoğlu varyantında; Karakan-Oğuz Han- Alanca-Baygur-Babırkan-Tüböy- Kögöy-Nogay- Cakıp

Karalayev varyantında; Tügölkan-Babbırkan-Böyön-Cayan-Nogay-Balakan-Cakıp

Radloffve Çokan Velihanoğlu'nda; Manas'ın atalarından biri Bögöykan olarak, Karakan'da Cakıp'ın olarak babası geçer.

Bu şecerede geçen "Karahan" ismi dikkat çekicidir. Oğuz Destanı'nda Kara Han Oğuz Han'ın babası, Manas'ın ise dedesidir. Manas babası Cakıp Han'a ecdadını sorduğunda o şöyle cevap verir: "Ecdadımız Kırgız Türkleridir. Onlar, Çinlileri kovup büyük bir coğrafyaya hükmetmişlerdir. İlk atamız Karahan'dır. Karahan'dan bütün Türkler türemiştir. Karahan'ın oğlu Oğuz Han'dır; biz de onun neslindeniz." Destanda Kırgız Türkleri soylarını Karahan'a bağlamıştır.

Radloffa göre Manas Destanı'nda tabiat üstü olaylar ve korkunç bir masal dünyası tasvir edilmiyor, aksine toplumun duyguları ve hayatı, bu toplumu oluşturan fertlerin temayülü ve ülküsü terennüm ediliyor. Manas Destanı'nın kahramanları, meziyetleri ve zaafları ile gerçek kişilerdir. Destanda geçen bazı olağanüstü olaylar en çok süs olarak kullanılmışlardır.

Destanda genellikle mübalağalar ve olağanüstülükler savaş tasvirlerinde ve kahramanların savaş hazırlığı yaptığı bölümlerde göze çarpmaktadır. Manas'ta kahramanların mücadeleleri, kahraman tasvirleri, kahramanlık ve kahramanlara ait unsurlar (kıyafet, silah, at) geniş bir şekilde ele alınır. Bir milletin geleceği bu şahısların göstereceği olağanüstü kahramanlıklara bağlıdır.

Kahramanlar fiziki üstünlükleri yanında birer fazilet abidesidir. Adaletlidirler, dürüsttürler, verdikleri sözleri yerine getirirler. Madde ve mana birleşerek ideal bir insan tipi meydana gelmiştir. İdealize edilmiş kahramanlar her şeyi ile normal insanlardan farklıdırlar. Her birinin yanında yardımcı ve onları koruyan bir ruh mevcuttur. Destanda Manas'ın silahları şu şekilde tasvir edilmektedir; zırhını Çin, Rus ve Kalmuk ustaları özenerek yapmışlar; kılıcı yapılırken kömür için ormanlar yakılmış; kılıcının suyu verilirken Başat ırmağı kurumuş; kılıcını kışın iç yağı ile, yazın yeşil otlarla sarmışlar, nihayet insan kanı damlatarak tavını ikmal etmişlerdir. Hikaye edilen vakalar ise harikulade olaylar değil Kırgız hayatının kendisidir.

Destanda alplerin, silahların, savaş meydanlarının, atlarının tasviri yanında tabiat tasvirleri de kendine yer bulmuştur. 1968'de vefat eden saz şairi Bekmurat Manas Destanını genişletmiş, destanda Kırgız Türklerinin merkezi olan Aladağ dağlarının ve Talas havzasının güzelliklerini terennüm etmiştir. Manas Destanı, gerek hacmi gerekse muhtevası itibariyle şaheserlik basamağına yükselmiş, nadir destanlardan birisidir. Bu özelliği ile Türk dünyasının ve Kırgız Türklerinin gurur kaynağı olmuştur.

Türk destan geleneği içinde Manas Destanı ve diğer Türk destanları birçok açıdan benzerlik göstermektedir. Çünkü hepsi aynı folklorik anlayıştan kaynaklanmaktadır. Türk dünyasına ait diğer büyük destanlar (Oğuz Han Destanı, Dede Korkut, Köroğlu) ile Manas Destanı'nın içermiş olduğu olduğu motifler paralellik göstermektedir. Bu paralellikler, hadiselerde, hadiselere bakış açılarında, hadiselerin tasvirlerinde, kahramanlara, varlıklara yüklenen manalarda kendini göstermektedir.

Manas Destanı'nın; Hakas Destanı Altın Arıg, Nogay Kahramanlık destanları, Ediye Batır, Çora Batır, Dede Korkut Destanı ve birçok Türk Destanı ile çeşitli yönlerden benzerliği bilim adamları tarafından incelenmiş ve dikkatlere sunulmuştur. Destandaki bazı kahramanların diğer Türk destanlarındaki kahramanlar ile aynı adı taşıdığı görülmektedir. Oğuz Destanı'nın Reşideddin rivayetinde Oğuz Han'ın babası şeklinde gösterilen Kara Han Manas Destanı'nda Yakup Han'ın babası olarak geçmektedir.

Böyön Han'ın balası
Gayretli doğan Kara Han
Kara Han'ın balası
Gayretli doğan Cakıp Han

Manas Destanı'nın ana kaburgası, diğer Türk destanlarına benzemektedir. Türk boyları farklı coğrafyalarda hayatlarını sürdürseler de ortak değerlere sahiptirler. Bu ortak değerler onlara kültürel bütünlük sağlar ve coğrafi sınırları ortadan kaldırır.

Destanın Hacmi

Manas Destanı, hacmi bakımından dünyanın en büyük destanlarından biridir. Elli civarında zengin varyant ile bir milyona yakın mısra olarak günümüze kadar gelen Manas Destanı'nın, "Manas", "Semetey", "Seytek", "Alımsarık", "Kulunsarık" olmak üzere 5 dairesi mevcuttur. Manas Destanı, edebiyat dünyasının diğer büyük destanlarından olan; Odysey'in 12110 İlyada'nın 15693 mısra olduğu düşünülürse bu destanlardan yaklaşık 20 kat 100.000 beyit tutarındaki Maharabata'dan ise 2,5 kat daha büyüktür.

Manasçılardan yazılıp alınan varyantların sayısı yaklaşık altmıştır. Sagımbay Orazbakoğlu varyantı 1922-1926, Rodloff Varyantı 1862-1869, Sayakbay Karalayev varyantı ise 1936- 1956 yılları arasında tamamlanmıştır. Rodloff’un tespit ettiği Manas Destanı Colay ve Er Töştük epizodlarıyla beraber 19,368 mısradır. Rusya'da meydana gelen devrimden sonra Kırgız Türkleri'nin aydın gençleri, Rus bilginlerinin de yardımıyla, Manas Destanı'nın üstüne eğilmeye başladılar. 1917-1924 yılları arasında bu destanın 400,000 mısra tutan metni tespit edildi. Bu metinlerden üç epizod yayınlandı. Bunlar;

1) Semetey'den bir bölüm Manas'ın oğlu Semetey hikayesinden bir parça, Arap harfleriyle Kırgız Türkçesiyle 3620 mısradır. 1925'te Moskova'da basılmıştır. Manasçı Tımbek rivayetidir. Tespit eden Arabayoğlu'dur.

2) Büyük Çin Seferi epizodu (Kırgız Türkleri buna "Çon Kazat" yani "Büyük Gazavat" derler.) Bu kısmın Rusçaya çevirisi yayınlandı. Manasçı Sagımbay Orozbakoğlu rivayeti aşağı yukarı 28,000 mısradır.

3) Er Töştük epizodu. Rus harfleriyle Kırgız Türkçesiyle 13,200 mısra, 1956'da Frunze'de basılmıştır. Manasçı Sayakbay Karalayev rivayetidir.

Sayakbay Karalayev'in rivayet ettiği Manas metni 400,000 mısradır; Orazbakoğlu'ndan ise 1922-26 yıllarında 250,000 mısra tespit edilmiştir. Rodloff’un tespit etmiş olduğu "Semetey" bölümünün iki rivayetinin içeriği kısaca şöyledir:

"Manas'ın ölümünden sonra Semetey ve annesi Kanıkey, Manas'ın kardeşleri Abeke ve Köböş ile babası Cakıp tarafından kötü muameleye maruz kalırlar. Kanıkey bu yüzden oğlu Semetey ve Manas'ın annesi Çokan ile (başka rivayetlerde Çıyırdı ismi ile geçer.) Cakıp'tan kaçar ve kendi babasına sığınır. Semetey, Abeke ve Köböş'ün yaptığı kötülüklerin intikamını almak için geri döndüğünde annesi Kanıkey bu iki küstah adamı öldürür ve Çokan da kendi kocası Cakıp'ı öldürür." Bunlar Rodloffun 1078 mısrayı içeren ilk rivayetinin içeriğidir.

Rodloff’un kaydettiği ikinci rivayet, Semetey'in en sevdiği iki arkadaşı Külçoro ve Kançoro ile yaptığı icraatlara dayanır. Almambet'in oğlu Kançoro ise kahramanın ölümüne sebep olan bir haindir. Semetey bölümünün bu rivayeti serinin üçüncü bölümü olan Seytek'e kadar devam eder. Seytek, Semetey'in Ayçürök'ten olan oğludur. O, büyük annesi Kanıkey'i tutsaklıktan kurtarır ve babasının cinayetinin intikamını almasına yardım eder. Ayçürök, Akınkan'ın kızıdır ve Kököş 'ün oğlu Ümütöy'le nişanlıdır. Ayçürök kuğu kızının özelliğini taşır, ama bu durum Radloff’un rivayetinde sadece ima edilmiştir. Arkadaşlarının yardımıyla Semetey, Ayçürök'ün gönlünü almayı başarır.

Radloffun bir araya getirdiği "Semetey" bölümünün bu iki rivayeti dışında, Kırgız ilim adamları tarafından değişik rivayetler kaydedilmiştir. Ancak bu rivayetlerden sadece, Sayakbay Karalayev, Togolok Moldo ve sapak Rismendeev rivayetleri eksiksizdir.

Sayakbay Karalayev'in rivayeti iki cilt halinde yayınlanmıştır. Sayakbay Karalayev'in rivayetinin konuşu kısaca şöyledir:

"Manas'ın kardeşlerinden Köböş, Manas'ın ölümünden sonra Kanıkey'le evlenmek ister. Bu evliliği önlemek için Kanıkey, Bakay, Cıyırdı ve Semetey ile Buhara'ya babası Temirkan'ın yanına kaçar. Semetey'i Kanıkay'in ağabeyi İsmail büyütür ve Semetey Bakay ile birlikte ilk defa Talas bölgesine gider. Burada büyük babası Cakıp'ı babasının kız kardeşi Kardigaç'ı ve iki amcası Abike ve Köböş'ü görür. Ardından Buhara'ya geri döner ve Talaş bölgesinde bulunan Kırgızlar'a karşı büyük bir ordu toplar. Sonradan meydana gelen çatışmada Abike, Köböş ve Cakıp ölürler. Manas'ın 40 yareni kaçar, ama Semetey onların peşini bırakmaz ve hepsini öldürür. Semetey'le Çinkoca arasındaki tartışmadan sonra, Çinkoca Toltay'a kızı Ayçürök'ü vermesi için Akankan'a baskı yapmada destek olur. Ama Ayçürök bir kuğu kılığına girip kaçar ve Semetey'i eş olarak seçer. Ayçürök Semetey'in dikkatini çekmek için onun beyaz renkli doğanı Akşumkar'ı çalar. Semetey Külçora ve Kançora ile doğanını aramaya başlar. Sonunda Ürgençte Ayçürök'e rastlar ve onunla evlenir.” Sonraki bölümlerde Çinkoca ve Toltay, Semetey ve arkadaşlarına karşı düşmanlıklarım sürdürürler. Çeşitli çatışmalar sırasında Manas ve Semetey'in düşmanları Toltay, Çinkoca, Konurbay ve Neşkara öldürülürler. En sonunda Ümötöy'le yapılan savaşta Semetey de şehit olur.

Karalayev'in rivayetinde bölümler ve bölümlerin hacmi şu şekildedir:

1) Manas, 84514 mısra
2) Semetey, 316157 mısra
3) Seytek, 84697 mısra
4) Kenen, Alımsarık, Kulunsarık 15186 mısra

Destana Manas'ın ataları hakkındaki hadiseleri anlatan bir masal ile başlanılan Karalayev varyantında; atalarının devrinde ülke bütünlüğünün düşmanlara karşı nasıl korunduğu tasvirler ile anlatılmaktadır. Kırgız Türklerini bir bayrak altında bütünleştiren Karakan'ın vefatından sonra Kıtay ve Kalmuk hanları Molta ile Alooke'ye mağlup olup Kırgız'ın başkaldıran alpleri dağılıyor, Cakıp'la Akbalta Altay'a sürgün olarak gönderiliyor.

Cusup Mamay'da Manas rivayetinde Kırgız Türkleri'nin ataları Enesay'dan çıkmıştır ve Cakıp'ın babası Oruz Han öldükten sonra Kalmuk Hanı, Kırgız Türklerine savaş ilan ederek, onları her yöne dağıtmıştır. Gerek Karalayev gerekse Mamay'ın rivayetlerinde temelde birleşilen konu Kırgız Türklerinin değişik coğrafyalara sürgün edilmesi ve öz vatanlarından uzaklaştırılmalarıdır. Soyakbay'da Kırgız Türkleri Ala-Dağ'dan; Mamay'da ise Enesay'dan Altaylara sürülmüştür.

Manas Destanı'nın muhtevasında yer alan İslami unsurlar, Sagımbay Orozbakoğlu ve Yusuf Mamay rivayetlerinde daha belirgindir. Hz. Peygamber'in tüfeğinin Bakay vasıtasıyla ona emanet edilmesi Hz. Ali'nin kılıcının Ak Kojo tarafından ona getirilmesi gibi hususlar, diğer İslami motiflerle birlikte kahramanın gücünün pekiştirilmesi önemli olmuştur.

Manas Destanı’nın "Büyük Sefer" babı 12 epizodu içermektedir. Eserin tamamı 159 sayfadan oluşur. Bu 12 epizod şunlardır:

1) Seferin ilanı
2) Manas'ın orduya hitabı
3) Manas'ın zevcesi Kanıkey ile görüşmesi
4) Sefere azimet
5) Almambet'in kumandan tayin edilmesi
6) Keşif
7) Tilki ve Arkor ile karşılaşma
8) Tek gözlü devle mücadele
9) Dev cüsseli Kanışay kadınla mücadele ve onun imha edilmesi
10) Konurbay'ın mağlubiyeti
11) Madı Han ile mücadele
12) Harbin sonu

"Büyük Sefer" epizodunda büyük düşman olan Çin'e yapılacak sefer konu edilmektedir, ilk planda silahlar, atlar, sefer hazırlıkları tasvir edilmektedir. Ordunun başkomutanı olarak Bakay tayin edilir. Sonra Manas orduya hitap eder. Bu epizotta Almambet'in Çinliler hakkında söylediği bazı sözler manidardır. Mesela; Çinlilerin hilekar bir millet olduğunu ve sivri kargılarla onları yenmenin mümkün olamayacağını söyler. Türk tarihinin derinliklerinde ilk Türk devletinin (Hun, Göktürk) Çin entrikaları sunucunda bölünüp yıkıldığını görmekteyiz Büyük Türk devletleri Çinlilere karşı silah gücüyle galip gelmişler ancak Çin entrikalarına mağlup olmuşlardır. Bu mevzuya en anlamlı örnek olarak Bilge Kağan'ın Çinliler için Orhun Abidelerinde söylemiş olduğu hikmetli sözleri verebiliriz:

"Çin'in tatlı sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp pek çok Türk yok oldu...Türk milleti yok olsun diye oradaki kötü kişiler onları kışkırtır dururmuş. Uzak kavimlere kötü hediyeler verir, yakındakilere ise iyi hediyeler vererek onları böyle teşvik edermiş. Bu sözü dinlemeyip onların yakınlarına varan pek çok bilgi bilmez (cahil) kişi öldü."

Manasçılık

Kırgız Türklerinde Manas Destanı'nı ezbere bilme yeteneğine haiz olan ve bu yeteneği meslek edinen destan anlatıcılarına "Manasçı" adı verilmektedir. Kırgız Edebiyatı Terimler Sözlüğü'nde manasçının tanımı; "büyük destan Manas'ı meydana getiren geliştiren halk arasından çıkan kabiliyetli insan" şeklinde yapılmıştır.

İlk manasçılar, bizzat Manas'ın yarenleri olan "Irçı Iramanoğlu" ve "Caysan Irçı"dır. Bu alpler Manas'ın kahramanlık hikayelerini destanlaştırmışlardır. Bu geleneği Tolubaycınçı ve Toktogul Irçı devam ettirmiştir. Efsanelere göre ilk olarak Manas'ı onun çorolarının (silah arkadaşlarının) biri Irama'nın Irçı Uul'un (oğul) Manas vefat ettiğinde ağıt şeklinde söylediği rivayet edilmektedir. Destandan öğrenildiği kadarıyla Irçı Uul'un (Ozanoğlu ) asıl ismi Karatay Tüp adlı Issık Göl'ün doğu tarafındaki bölgede Kalmuklar'ın Orgo Han'ın vezirlik yapan Kazak kökenli Iraman'ın oğlu olduğu söylenmektedir. Orgo'yu Manas mağlup ettiğinde Orgo'nun hanımı Samankül Iraman'la Karatay'ı yanına alarak iki oğlu için merhamet ve bağışlama dilemek için Manas'a gider. Manas onları bağışlayarak serbest bırakır. Fakat Karatay'in belagat ve sanat yüklü konuşması hoşuna gider ve çoro olarak yanına alır. Irçı Uul, Manas öldüğünde onun menşei ve başından tarihi olayları bir şiir şekline döker.

Türk destan geleneği içinde destan anlatıcılarına değişik Türk boylarında farklı isimler verilmiştir. Bunlar:

1) Saha Türklerinde "olonghosut"
2) Hakaslarda "Haycı"
3) Altay ve Şoorlorda "Kaycı"
4) Tuvalarda "Toolçu"
5) Kazak ve Karakalpaklarda "Cırav"
6) Özbek ve Türkmenlerde "Bagşı ve Bahşı"
7) Başkurtlar'da "Sesen"
8) Tatarlarda "Çiçen"
9) Tofalarda "Ülegerçi"
10) Azerbeycan Türklerinde "Aşıg"
11) Kırgız Türkleri "Manasçı, Irçı, Çomokçu, Akın"

Yukarıda sayılan destan anlatıcılarından "Manasçı" terimi dikkat çekmektedir. Çünkü diğer Türk boylarında yer alan destan anlatıcılarından hiç biri anlatmış oldukları destanın adı ile isimlendirilmemiştir.

Manasçılık, Kırgız Türklerinde mesleklerin yücesi sanatların en üstünü olarak kabul edilir. Bu mesleğin kendine has özellikleri vardır. Meslek icracılarının bir takım özel yeteneklere sahip olması gerekmektedir. Çünkü Manas Destanı Kırgız Türklerinin tarihini, kültürünü, dinini, dilini, birikimlerini aksettiren ve bir sanatkarın sahnede icra ettiği muazzam bir oyun olma özelliğine sahiptir. Manasçının, Manas Destanı'nı çok iyi bilmesinin yanında geniş bir kültüre de sahip olması gerekmektedir. Manasçı ozanlar, ilk olarak destanı çeşitli yönleri ile özümserler. Daha sonra da iç alemlerine yansıyanlarla birlikte yaratıcılık kabiliyetleri ile destana kendilerinden bir şeyler katarak destanı yorumlarlar. Özgün bir söyleyişe ulaşan bir manasçı, yeni bir Manas varyantı meydana getirir.

Manas'ın günümüze kadar ulaşmasında manasçıların katkısı büyüktür. Göktürk kağanlığı devrinden günümüze kadar birçok olay ve kahramanın Kırgız halkının vicdanındaki tesirleri Comokçu'nun ağzından bu destanın bünyesinde günümüze taşınmıştır. Bu özelliği ile Manas, eski, orta ve yakın çağlardaki olay ve kahramanların hatıralarını sözlü gelenekte muhafaza edip yaşatan nadir Türk destanlarından biridir. Abdulkadir İnan'a göre Manas Destanı yüzyıllar boyu sürüp gelen "manasçı" denilen saz şairlerinin kolektif eseridir. Her devrin "manasçısı" bu destana kendi devrinden bazı unsurlar ilave ederek destana zengin bir muhteva kazandırmışlardır. Kırgız Türklerinin unutmadığı bir çok ünlü manasçı vardır. Bunlardan birisi Keldibek adlı manasçıdır. Söylentilere göre manasçı 1750 yılında doğmuştur. O, Manas Destanı'nı terennüm etmeye başladığında çobanlar sürülerini bırakıp obaya dönerler, hayvanları da arkalarından Manas'ı dinlemeye gelirler, kurtlar bile sürülere dokunmazlarmış. Manasçının anlatım tekniği ve üslubu onun ustalığını belirleyici bir etken olmuştur.

Türk boylarının destancılık geleneklerinde görülen mektep oluşumu, manasçılık geleneğinde de vardır. Manasçılar stil ve üslup bakımından birbirinden ayrılırlar. Manasçılık mekteplerinin oluşumunda usta-çırak müessesesi önemli rol oynamıştır.

Manasçılık mektepleri hakkında ilk bilgi veren Muhtar Avezov olmuştur. Avezov bu mektepleri ikiye ayırmıştır. Bunlar:

a) Narın Mektebi
b) Karakol Mektebi

Daha sonra Kalim Rahmatilün manas mekteplerini 3 kola ayırmıştır. Bu mektepler:

a) Isık- Köl Mektebi
b) Tiyanşan Mektebi
c) Tüştük Mektebi

Manasçılık mektepleri üzerinde çalışan son araştırmacı Prof. Dr. Raisa Kıdırbayeva'dır. Kıdırbayeva manasçılık mekteplerini 4 kola ayırmıştır. Bunlar:

a) Çuy Mektebi
b) Isık-Köl Mektebi
c) Tiyanşan Mektebi
d) Tüştük Mektebi

Bu mekteplerin temsilcileri olan manasçılar ise şunlardır:

1) Çay Mektebi: Keldibek, Balık, Naymanbay, Akmat
2) Isık-Köl Mektebi: Nazar, Çoyuke Sayakbay, Şabay Acizov, Mambat Cokmorov'dur.
3) Tiyanşan Mektebi: Sagimbay, Şabak, Irısmendiyov, Bayımbet, Abdırahmanav, Togolok, Bağış Tımbek, Aktan Tınibekoğlu
4) Tüştük Mektebi: Canibay Kocake, Dosu Taşmetov, Kalbek Cumaagulov, Togaybek, Muratov ve Çal kadıkoy.

Bu tasnif manasçıların yetişmiş oldukları coğrafi bölgeler esas alınarak oluşturulmuştur.

Manasçılıkta aşamalar vardır. Kırgız Sovyet Ansiklopedisi'nde yapılan tasnife göre, Manasçılar, Manas'ı tam olarak bilip bilmemelerine, anlatım tekniklerine, destan okuma yeteneğine göre dörde ayrılır. Bunlar:

1) Çon Comokçu ( büyük manasçı)
2) Çunagı manasçı (gerçek manasçı)
3) Camakçı manasçı (vasat manasçı)
4) Üyröncük manasçı (çırak manasçı)

Manas'ı başından sonuna kadar bilen, söyledikleri yeni bir varyant sayılan, destanın ana muhtevasından kopmadan hadiselere yeni unsurlar katan, kopuzu mükemmel bir şekilde çalan ve sanatkarane bir üsluba sahip olan manasçılara "Çon Comokçu" ismi verilir. Bu gruba destanı söyleyen en tanınmış manasçılar dahildir. Keldibek, Tımbek, Çoyoke Sagimbay ve Sayakbay bu sıfata layık görülmüştür.

Destandaki hadiseleri iyi bilen ancak destanın muhtevasına kendiliğinden ilaveler yapamayan manasçılara "Çımgı Manasçı" adı verilmiştir. Gerçek manasçılar destanın bir bölümünü iyi bilirler. Örneğin M. Musulmankolov. Togolok Moldo, Ş. Rismendiyev gerçek manasçılardır. Üyröncük manasçı ise büyük manasçılardan destan söyleme ustalığım öğrenme ve destanda geçen olayları zihne yerleştirme aşamasında olan gençlere verilen isimdir.

Manasçılık geleneği ile aşıklık geleneği arasında bazı paralellikler görülmektedir. Bu paralelliklerden biri atışma, diğeri ise görülen rüya neticesinde mesleğe başlamaktır. Akınlar halk önünde atışmaya Manas'la katılırlar. Manas'ı en güzel kim anlatırsa atışmayı o kazanır. Manasçılık geleneğinde manasçılar destanı görmüş oldukları rüya neticesinde anlatmaya başladıklarını dile getirirler. Manas okumaya başlamadan önce hemen bütün manasçılar: "Düş gördük, düşümüzde Manas da vardı, onu için Manas Destanı'nı okumaya başladım" derler. Manas, rüyalarına girdiği insanlara o günden sonra kendisini, kendi tarihini, destanını anlatmasını telkin eder. Görülen rüya neticesinde destancılığa ve aşıklığa başlama motifi Türk dünyasında oldukça yaygındır.

Manasçılık mesleğinde usta - çırak müessesesi esastır. Çırak destanın bölümlerini, Manas'ın geçmişini, kopuz çalmasını, manasçılık için gerekli bütün esasları ustasından öğrenir. Çırak ustasının her türlü hizmetinden sorumludur. Ünlü manasçılardan Tımbek Congbaş'ın; Sagimbay Keldibek'in; Sapak Balık'ın; Akbat Sagımbay'ın çırağı olmuştur.

Sonuç olarak Kırgız Türklerinin destancılık geleneğinde, Türk dünyası destancılık geleneğine paralel olarak destancılık mektepleri vardır. Bu mektepler ve bu mekteplere bağlı manasçılar Manas Destanı gibi bir büyük eserin bu güne kadar gelmesinde ve dünya edebiyatının sayılı eserleri arasına girmesinde büyük rol oynamışlardır.



Onur GÜRMAN'ın Türkler adlı programından alınmıştır.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst