Ulaşılabilir şehirler, binalar, nesneler

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
ŞİMDİ, BÜTÜN İNSANLIĞI DÜŞÜNMEMİZ İÇİN DAHA ÇOK SEBEP VAR.

Her şeyden giderek daha çok haberdar olmaya başladığımız bir dünya çağındayız. Üzerimize haberler, bilgiler, birikimler yağıyor. Şimdi insan olarak kendimizi, ailemizi, yakın sosyal çevremizi, toplumumuzu ve dünyadaki diğer bütün insanları daha iyi tanıma ve daha iyi anlama fırsatlarının yanından geçiyoruz. Modern iletişim ve bilgi akışı ile insanın yeryüzündeki var oluşu sırasında ortaya çıkan hemen bütün insanlık durumları ile ilgili aydınlatıcı fikirlere sahip olmamız çağımızda daha çok mümkün. Ama öte yandan insan bünyesinin kaldırabileceğinin çok üstündeki uyarımların, yönlendirmelerin ve çekimlerin etkisi ile duyarlılığımız da sürekli aşındırılıyor. Biliyoruz, duyuyoruz, belki anlıyoruz ama harekete geçmiyoruz ya da kendimizi yorgun hissediyoruz. Çok sık tazelenen etkiler, eskilerin izlerini ortadan çabuk kaldırıyor. Şartlar, hızlı unutuşları hazırlıyor. Böylece bazen acılar içinde yüzerken acıların bilincine varamaz oluyoruz.

Halbuki bugün insanlara ulaşmak için geniş imkânlara sahibiz. Şimdi sorunların mahiyetleri ve çözümlerine ilişkin pek çok bilgi ve donanım elimizin altında bulunuyor. O hâlde hayatımızın daha kolay ve daha rahat yaşanabilir bir çizgide bulunmamasının makul bir sebebi olamaz. Ama şu da bir gerçektir ki, hayatlar hâlâ gereksiz birtakım zahmetlerle dolu olarak önümüze geliyor.

Günümüzün dünyasındaki siyasî ve ekonomik şartlar, birçok bireyin ve toplumun umulmadık şekilde acılar ve zahmetler içinde yaşamalarına sebep oluyor. İyiye yöneliş insanlığın temel ruh durumu olmak gerekirken ; az sayıdaki kötülük unsurları, sapkınlıklar ya da çılgınlıklar kolayca ele geçirilebilecek mutlulukları engelleyebiliyor. İhtiyaç içindeki bireylere ve insan gruplarına ulaşılması zorlaşıyor.

Devletler, rejimler ve insanlar, birbirlerinin boğazına sarılıp hesaplaşmayı sürdürmekten bir türlü vazgeçmemektedirler. Günümüzde belki de bu çatışma ve hesaplaşma anlarının yoğunlaştığı bir geçişi yaşamaktayız. Öte yandan insanlığın hırpalandığı ya da darbe aldığı dönemler belli gelişmiş duygu ve ruh hâllerinin de ortaya çıktığı zamanlar olmaktadır. Çünkü şuur uçurumun kenarında uyanmaktadır.

Acılar daha yoğun şekilde çekilmeye başlanmışsa, insanlığı daha fazla düşünmeye başlamamız gerekiyor ve aslında doğal olarak da bu durum gerçekleşiyor. Duyarlılığımız sağlam bir donanıma kavuşuyor. Kendimiz de hırpalandığımızda birtakım insanları ve toplumları daha fazla düşünmeye, anlamaya başlıyoruz. Dünya bir bunalım yaşamakta ise, insanların birbirlerine daha çok sahip çıkmalarının gerektiği anlar çoğalmış demektir.

2003 yılının Avrupa’da özürlüler yılı olarak kabul edilmesi birtakım insan topluluklarının sorunlarına gerektiği şekilde eğilinmesi için ancak küçük bir vesiledir. Oysa toplum kendi bünyesini iyi analiz etmeli ve dokusunu sağlamlaştırmak için sürekli duyarlı olmalıdır.
BİRLİKTE ULAŞMAK, PAYLAŞMAK VE ARINMAKTIR.

“Ulaşılabilirlik” ilk anlaşılma anında mekânsal ilişkilerin düzeni ile ilgili bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Bu kavramla ilk plânda ; inşa edilmiş çevrelerin, şehirsel alanların, binaların, evlerin ve nesnelerin insanla tarafından kullanılabilme ve yararlı olma mertebelerini anlatmak istiyoruz. Bir şehirsel çevrede, hangi insanlık durumunda bulunurlarsa bulunsunlar, bütün insanlar rahatça hareket edemiyor ve özgürce dolaşamıyorlarsa gerçek bir ulaşılabilirlikten söz etmek mümkün olmaz. Aynı şekilde, yanlış düzenlenmiş fiziksel duruşlarından dolayı herkesin kullanamadığı binalar “ulaşılabilir” değillerdir ve hayatın her bireye ait olması gereken doğal akışını engellerler. “Ulaşılabilirlik” bütün insanlara sunulması gereken mekânsal özelliklerle ilgili olarak ortaya çıkar ama çok daha olgun ve geniş bir şekilde anlaşılması gereken bir kavram olduğu hususunda da bize güçlü çekimlerle yaklaşır.

Ulaşılabilirlik aslında birlikte kullanmak ve paylaşmaktır. Hayatın bir insana sunabileceği bütün konumlar ve mutluluk tablolarının herkese açık olması gerektiğini bize hatırlatan bir kavrayışa çok dönüktür. Şehirsel çevrede ve mimarideki ulaşılabilirlik özürlü, hasta bünyeli ya da yaşlı insanların da bizimle birlikte hayatın doğal akışında yer almaları demektir. Alanlar ve mekânlar gibi güzellikler, zenginlikler ve mutluluklar da insanca paylaşılabilir.

Düzgün yüzlü şehirlerde düzgün ruhlu insanlar yaşarlar. Her yere ve her şeye birlikte ulaşmaksa arınmak demektir. Dayanışma ve paylaşma demektir.


MİMAR VE TASARIMCI İÇİN “ULAŞILABİLİRLİK” TEMEL BİR BİLİNÇTİR.

Şimdi şehir plâncısı, mimar ve tasarımcı gibi çevremize biçim vermekte olanlar malzemelerini, biçimlendirme yöntemlerini ve elde etmek istedikleri son ürünü oldukça yeni bir bilincin ışığında düşünmek zorundadırlar. Belki yeryüzündeki her üretim hep insan ağırlıklı olmuştur ama şimdi sonuçlar çok daha fazla insan ağırlıklı olmalıdır. Yani meseâ mimar bir an için bile olsa biçim kaygılarının etkisiyle özgürlüklerden taviz vermemelidir. Hatta hayata ve insana olumsuz bir etki parçası dokunur diye kendi meslekî tatminlerinden de hemen tamamen vazgeçmelidir. Şehirci, mimar ve tasarımcı en olgun, en zarif ve en saygılı biçimde görevlerini yapmalı, maddeyi şekillendirmeli ve sessizce kullanıcının önünden çekilerek onu hayatın akışıyla baş başa bırakmalıdırlar .

Maddeye pek çok tarzda biçim vermek mümkündür ama insanın bunların hepsiyle aynı ölçüde uzlaşması söz konusu değildir. Göze hoş görünen her zaman insanca olan değildir. Dönel bir merdiven plânda güzel durabilir, ya da karşımızda spiral bir küpeşte ile ilk anda şaşırtan bir hareket olarak sahneye çıkabilir. Ama insan gerçeğinin ve özgürlüğünün toprağa akışı demek olan adımlarımız için olgun bir şefkat eli değildir dönel merdivenler. Yalnız körler, ihtiyarlar, çocuklar ve hamile kadınlar için değil hepimiz için de düz kollu ve sahanlıklı merdivenler daha bir özgürlüğe açılan çizgilerdir.

Ya da bir zamanlar çokça kullanılan doğal taşla döşeli, geniş ve derin derzli yaya yolları uzaktan tabiatla iyi bir uyum gibi algılanabilir. Ama onlarda çekilen zahmeti siz bir de tekerlekli sandalye sakatına, köre, yaşlıya, çocuğa ; daha sonra da ayakkabı topuklarına sorun. “Denizi sev ama kıyıda dur!” diye bir söz vardır. Güzel olduğu söylenen bazı biçimler de aynen böyle uzaktan seyretmek içindir. Onlarda gönlünüze göre bir özgürlük yaşamanız pek o kadar kolay olmaz. Zaten hayatta da böyledir : Kendini fark ettirmeden alçak gönüllüce işlevsel olan işimize yarar, iddialı olmak için ortaya atılansa çok zaman bizi yorar.
ULAŞILABİLİRLİK, BİÇİM VEREN İNSANLAR İÇİN BİR FELSEFEDİR.

Daha özgür olmak isteyen ve özgürlük sunmak isteyen şehir plâncısı, mimar ve tasarımcı için “ulaşılabilir oluş” u aramak, talep etmek ve kurmaya çalışmak temel bir hayat kavrayışı olmak gerekir. Mademki dünyadan, insanlardan, insanlık durumlarından şimdi daha fazla haberdarız ; o hâlde şimdi kendimize daha tutarlı bir konum bulmalıyız, daha olgun bir hayat görüşü ve felsefe ile biçimlendirmeye başlamalıyız. Kafamızda bütün insanlık ve insanlık durumları bulunmalı, oluşturduğumuz çizgiler daha insanca olana açılmalıdır.

“Ulaşılabilirlik”, mutluluğun mümkün olduğu ile bağlantılıdır. Biçimin niteliği kendi başına doğrudan insan için iyi veya kötü olanla bir ilişki kurmaz. Biçim kendi içinde bir tutarlılık ve dirilik taşıyabilir ama bu onunla birlikte mutlaka rahatça yaşayabileceğimiz anlamına gelmez. Önemli olan insanın önünün açılmasıdır. Bu da bütün insanların önünün açılması demektir, yani gerçek bir ulaşılabilirliktir. Biçim vermeyle ilgili felsefemiz bu bakış açıları altında gelişiyorsa bilgilerimize, yeteneklerimize, maddeye ve çevreye daha geniş bir anlayışla yaklaşmamız mümkün olur.

Sosyallik çerçevesi ortaya çıkınca, yani insanın doğal konumu olan bir topluluk içinde yer alış başlayınca çözümler değişebiliyor. İnsan teki için doğru olan, akıllıca olan, mümkün olan, ulaşılabilir olan ; insanlar bir araya geldiklerinde yanlış ya da yetersiz olabilir. Meselâ, bir metro vagonu tekerlekli sandalyedeki sakat bir kişi için de, bir kör için de, bir çocuk için de, bir yaşlı için de ve normal hareketliliğe sahip bir genç insan için de uygun bir tasarıma sahip olabilir, yahut bunların her biri için ulaşılabilir olabilir. Ama aynı vagonda bazen tesadüfen bu insanların hepsi ya da çoğu bir arada bulunuyorlarsa ortaya bir sorun çıkabilir. Yahut meselâ, bir tuvalet herkesin kullanabileceği özelliklere sahip kılınmış olabilir ama mümkündür ki, tuvaletin bulunduğu binanın insanlar tarafından kullanılma şekli ve binadaki insan hareketlerinin niteliği yüzünden bu uygun tuvalet istenen mahremiyeti sağlamamaktadır.

Neticede ulaşılabilirlik, fiziksel çevrenin duruşuna karar verdiğimiz anda da, insanın ilişkileri ve mutluluğu üzerinde büyük etkisi olan bir anlayış olarak harekete geçirildiği anda da felsefî bir temele oturtulmalıdır. Ama bu temel bir tekil yapı değil, büyük bir sistemdir. Bağlantıları ve zincirleme genişleyen halkaları ile “Ulaşılabilirlik” insanın mutluluğu ve özgürlüğü için kavrayıcı ve destek verici bir sistemdir.

İNSANA DAHA FAZLA VE DAHA GERÇEKÇİ OLARAK YÖNELİYORUZ.

“Ulaşılabilirlik”, hiçbir ayırıma uğratılmadan bütün insanlara ve insanlık durumlarına daha duyarlı şekilde yaklaşmanın bir ölçüsü olarak ortaya çıkmaktadır. Şimdi yeni bilgilere, yeni araçlara, yeni süreçlere sahibiz ve bunları insanın mutluluğu ve özgürlüğü için kullanmalıyız. Ülkeleri, şehirleri, inşa edilmiş çevreyi, binaları, eşyaları ve nesneleri şekillendirmede rolü olan bütün mesleklerin mensupları sorumluluklarını, yeryüzündeki yürüyüşünde insana daha fazla yardımcı olabilmek için, bir ihtimam derinliğine kavuşturmuşlarsa ; daha ulaşılabilir şehirler, ulaşım sistemleri, mekânlar, binalar ve nesneler yaratıyor olacaklardır.

2003 Avrupa Özürlüler Yılı aslında epey bir zamandır gelişmekte ve farkına varılmakta olan bir biçim verme anlayışının bir kere daha yüksek sesle vurgulanmasıdır. Çevremizin düzenlenmesindeki makul ve insanca yaklaşımların özürlülerle ilişkilendirilmesine artık gerek kalmayacaktır ve bu çizgi sürecektir. Çünkü yalnızca bütün insanlar için iyi, akıllıca ve güzel olana doğru yola çıkılmaktadır. Ulaşılabilir bir dünya, bütün insanlara daha duyarlı ve daha gerçekçi bir yöneliş demektir ve özürlü olsun olmasın herkes için vazgeçilmez bir fikirdir..

ULAŞILABİLİR ŞEHİRLER, BİNALAR, NESNELER

Günümüzün dünyasında bütün insanlık iç içe yaşıyor. Yeryüzü acılarının ve sevinçlerinin çoğundan iletişimin gücüyle haberdar oluyoruz. Öte yandan insanlığın karşılaştığı bütün sorunlar ve bunların çözümleriyle ilgili pek çok bilgi ve sistem analizlerine de şimdi sahibiz. Ama yine de çağımız bunalım ve çatışmaların yoğun yaşandığı bir zaman parçası.

Önemli bunalım noktalarından birisi de çevrenin, yaşama ortamlarının ve nesnelerin biçimlendirilmesi sırasında çok insanca, yani aslında rasyonel davranılmamasıdır. Doğru olan, iyi olan ve gerçekte güzel olanlar ; hangi insanlık durumlarında bulunurlarsa bulunsunlar bütün insanlara ve mutluluk tablolarına açık ve ulaşılabilir olanlardır. Şehirsel çevremiz, binalarımız ve nesnelerimiz bütün insanlar için ulaşılabilir kılınmalıdır. Uygarlık günümüzde budur.

Birlikte ulaşmak, paylaşmak ve arınmaktır. Şehir plâncısı, mimar ve tasarımcı gibi çevremize biçim vermekte olanlar malzemelerini, biçimlendirme yöntemlerini ve elde etmek istedikleri son ürünü sağlam anlayışların ışığında düşünmek zorundadırlar. Maddeye pek çok tarzda biçim verilebilir ama bu biçimlerin hepsi insana aynı yakınlıkta durmazlar. Güzel olan da her zaman en insanca olan değildir. Meselâ, dönel merdiven bir mekânda güzel durabilir ama insan adımlarına en şefkatle kucak açan biçim o değildir.

Bu bildiri ; tasarımcının, kendisini ve sorunlarını çözmek için biçimler yarattığı insanları en geniş özgürlüklere taşımaktaki sorumluluğuna işaret etmek istemektedir.

Şükrü Sürmen (Mimar)
 
Tekerlekli Sandalye
Üst