Umut: Öykü

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Alarmı çaldı. Yatağından çıkıp okula gitmek için hazırlanması gerekiyordu. İnsanların ona tiksinç bakışlarını gördüğü yeni bir dönem başlayacaktı. Gözlerini dahi açmak istemedi, elleriyle kulaklarını kapatıp alarmın sesini duymazlıktan geldi. Ancak annesi ellerini tutup onları kulaklarından çekti ve "Hadi Umut’çuğum. On beş tatil sona erdi ve artık senin okula gitme vaktin geldi." dedi. Umut ona gitmek istemediğini söyleyen yalvarırcasına bir bakış atsa da gitmeye mecbur olduğunu biliyordu. Annesinin yardımıyla hazırlandı ve beraber yola çıktılar. Okulu yürüme mesafesindeydi. Okulun kapısına geldiklerinde annesi "Ben artık gitmek zorundayım canım. Kimseye aldırış etme, sadece derslerine odaklan. Unutma, yemeğin çantanda." dedi ve oğlunu öptü. Doğum sırasında Umut'un boynuna kordon dolanmıştı ve bir süre nefessiz kalmanın sonucunda; konuşmakta zorlanma, beden hareketlerinde sorun ve zeka geriliği başlamıştı. İsminin anlamını taşımak isterdi, ama maalesef çevresindeki insanlar buna izin vermiyordu. Sınıfına gitti ve sırasına oturdu. Diğer okulum diye hitap ettiği rehabilitasyon merkezini buradan daha çok seviyordu. Orada yaptırılan şeyleri daha çok anlıyordu, daha çok arkadaşı vardı ve öğretmenleri ona tıpkı annesi ve babası gibi ilgi gösteriyordu. Burada kimse onunla konuşmuyor, onlara onlar gibi olduğunu anlatmasına dahi izin vermiyordu.Öğretmenler arada sırada ona toplama çıkarma yaptırıyorlar ama çoğu zaman onu görmezlikten geliyorlardı.Yedinci sınıftaydı ve arkadaşları o kadar değişik şeyler öğrenirken o hala birinci veya ikinci sınıf konularını görüyordu.Onlara imreniyordu bazen.Sonra arkadaşlarını izlemeye başladı,birbirlerini ne kadar çok özlemişlerdi.Yanındaki boş sıraya baktı.Onu özleyen kimse yoktu.
Ders başladığında Umut'un içini daha çok korku kapladı. İlk ders sınıf öğretmenleri olan Salih Öğretmen’leydi. Salih Öğretmen onlara sınıflarına yeni gelen Miray'ı tanıştırdı. Miray daha kapıdan içeri girer girmez Umut'a bakmaya başlamıştı. Umut bir an düşündü ve "Neden herkes gibi acınası bakmıyor bana? Neden gülümsüyor ?" dedi kendi kendine. Daha sonra Salih Öğretmen Miray'a döndü ve aralarına katılmalarından çok memnun olmuş bir ifade ile :
-Nereye oturmak istersin diye sormak isterdim ama maalesef bir tane boş yerimiz var senin için. O da Bahar'ın yanı.
Miray bir an çok şaşırdı :
-İyi de burası da boş, dedi. Umut'un yanını göstererek.
-Evet ama oraya oturmayı istemezsin herhalde. Umut engelli de... dedi sessizce ve Umut'a sahte bir gülümsemeyle baktı.
-Siz benim hem büyüğüm hem de öğretmenimsiniz. Benim değil, sizin bana onları toplumumuzdan dışlamamız gerektiğini öğretmeniz lazım. Eğer şimdi izin verirseniz tabi ki de Umut'un yanına oturmak isterim, dedi.
Salih öğretmen utancından yerin dibine girmişti. İnanamadı ve çekingen bir şekilde :
-Tabi ki izin veririm Miray’cığım, dedi.
Miray, Umut'un yanına çantasını koydu ve ona doğru döndü :
-Merhaba! Ben Miray. Tanışalım mı ? dedi. Sonra da elini uzattı.
Umut önce kendi ellerine baktı. Hastalığı yüzünden sürekli elleri terlerdi. Kalem kutusundan mendil çıkarıp ellerini silmeye çalıştı.Pek silemese de çekingen bir şekilde ellerini uzattı ve kendini zorlayarak :
-Merhaba! Ben Umut, dedi.

Sınıftakiler Umut ile oturmayı tercih ettiği için Mirayla konuşmayı istememişti. Buna çok şaşırdı ama pek de umursamadı. Umut'un gözlerindeki sevinç onun yeni sınıfını sevmesinde etkili olmuştu. Miray asker kızıydı, bu yüzden sürekli şehir değiştirmek zorunda kalıyordu. Yine de buna üzülmüyor. Değişik yerler görmeyi, değişik insanlar tanımayı seviyordu. Derslerinde başarılı,saygılı ve haksızlığa karşı olan bir genç kızdı.Babasının kızıydı o.Bunu söylemek ve bununla gurur duymak çok hoşuna giderdi.Annesi ise sıradan bir ev hanımıydı.Ona bir anne değil,arkadaş gibi yaklaşırdı.
Öğle yemeğini alıp sınıfa geldi Miray. Umut beslenmesini çantasından çıkarmış yiyordu. İkisi de yemeklerini yedikten sonra Umut, Miray'a :
-Yanıma oturduğun ve bana herkes gibi davranmadığın için teşekkür ederim, dedi.
Ancak Miray tam olarak ne dediğini anlamamıştı:
-Affedersin, anlamadım. Bir daha söyler misin? dedi.
Umut yazmayı tercih etti. Araba kapaklı küçük not defterini çıkardı ve ne dediğini yazdı.
-Bunun için teşekküre gerek yok. Bahar'dan daha çok bana göre bir arkadaşmışsın gibi gözüktün ve ben de senin yanına oturmak istedim. Hem sen de herkes gibisin, neden sana farklıymışsın gibi davranayım ki, dedi.
Bu Umut'un çok hoşuna gitmişti:
-Sokakta yürümeyi sevmem çünkü biliyorum, sokaktan geçen teyzeler, amcalar içlerinden bana "Vah zavallı ! Ailesine de yazık kendisine de." diyorlar, yazdı alaycı bir gülümsemeyle.
-İyi de böyle dediklerini nerden biliyorsun?
-Gözlerine bakıyorum. Bakışları o kadar acınası ki içlerinden geçeni yansıtıyorlar.
Donup kaldı Miray. Ne diyeceğini bilemeden sustu. Sonra yazmaya devam etti Umut.
-Okula gelmeyi sevmem çünkü öğretmenler ben yokmuşum gibi davranır, arkadaşlarım yanımdan geçerken iğrenirmiş gibi bakar. Yedinci sınıftayım ama okuma yazmayı, toplama çıkarmayı hep diğer okulumda öğrendim. Buradakiler beni sadece başlarından atmak için çabalıyorlar, sınav yapmadan belli bir not yazıp sınıf geçmemi sağlıyorlar.
-Diğer okulun?
-Rehabilitasyon merkezi. Orada benim gibi birçok arkadaşım var. Öğretmenlerimiz ise bize çok yakın davranıyorlar. Bir şeyler öğretmek için çabalıyorlar.Biliyor musun ? Çıkışta oraya gideceğim, şu an beni mutlu eden tek şey bu.
-Gerçekten senin adına çok sevindim. Ancak bana göre yanlış düşünüyorsun.Oradaki arkadaşlarınla buradakilerin bir farkı yok,dedim ya az önce hepimiz aynıyız aslında. Sadece buradakiler daha olgulaşamadıklarından seni farklı gibi görüyorlar.
-Amcalar teyzeler, onlar da mı olgunlaşamamış?
Bu soru karşısında tekrar susmayı tercih etti Miray. Umut haklıydı. Ne diyebilirdi ki?

-Bir diğer okulumdayken bir de evimdeyken mutluyum. Oralarda bana bakışları değişik olan ya da benimle konuşmayan tek insan bile yok. Yine de anneme üzülüyorum bazen. Tüm günü benimle uğraşmakla geçiyor. Her ihtiyacımı o karşılıyor. Beni sevdiğini söylüyor ve arkasından ekliyor "Sen normal bir çocuksun Umut. Çevredekilerin farklı düşünmesine aldırma. Sen ismin gibi umut dolu ol, güçlü ol, her türlü zorluğu aşabilelim beraber yavrum." Bunu derken gözleri doluyor aslında, sonra odasına gidiyor. Duymadığımı mı sanıyor bilmiyorum ama ağlarken nasıl içini çektiğini duyuyorum. O, her içini çekişinde "Keşke doğmasaydım!" diyorum çünkü doğmamın ona bir yararı olmamış ki. Aksine ona eziyet ediyormuş gibi hissediyorum. Benim yüzümden hiç arkadaşı yok, sebebi onların oğulları gibi olmadığım için sanırım. Top oynayamadığım için, ellerim gereğinden fazla büyük ve sürekli terlediği için, kendi bakımımı kendim yapamadığım için ve derdimi anlatabilecek kadar bile konuşamadığım için olsa gerek. Hatta biliyor musun? Bana kıyafet almak için dışarı çıktığımızda herkesin bize bakışını görüyor ya annem, sanırım benden daha çok üzülüyor buna. Beni sevdiğini biliyorum, ama bu sevgiyi hak etmiyorum. Ben istemez miydim oysa okuldan eve kendim gelip gitmeyi, anneme günümün nasıl geçtiğini hiç susmadan anlatmayı, arkadaşlarımla sinemaya gitmeyi ve karne günü aileme gerçek bir karne getirip benimle gurur duymalarını sağlamayı? Şu anda bu sınıftaki çoğu kişi sınavlardan bile bıkkın ama onların yerinde olup o sınavlara dahi çalışabilmeyi o kadar isterdim ki bunu bilmiyorlar. Sular seller gibi okuyabilmeyi, güzel güzel öyküler yazabilmeyi hatta biliyor musun boyum da uzun ya hani belki iyi bir basketçi olabilirdim. Yine de üniversiteyi bitirince mühendis olmak isterdim. Şimdi ise üniversiteye bile gidemeyeceğim, biliyorum. Annemin asker yolumu gözlemesini, arkadaşlarımın ben askere giderken "En büyük asker, bizim asker !" diye arkamdan bağırmalarını görmeyi isterdim. Ama şimdi biliyorum ki askere dahi gidemeyeceğim. Daha nice isteklerim var, korkularım var aslında. Bir de bunu tek sana anlattım şu ana kadar çünkü sen beni dinledin. Kimse beni senin gibi dinlememişti, içimdekileri anlatmama izin vermemişti.
Bunları tek tek yazdı ve not defteri sonunda dolmuştu Umut'un. Zaten zil çalmıştı. Miray'ın ağzından bir tek kelime dahi çıkamadı. Üzülmüştü. Haline değil tabii ki de isteklerini gerçekleştirememesine üzülmüştü. Elinden onu topluma kazandıracak bir şey gelmeliydi ama ne? Gözlerinin dolduğunu görmemesi için arkasını döndü ve hafifçe yaşlarını sildi. Arkadaşından not defterinin kendisinde kalması için izin istedi.

O aksam olanları babasına da anlattı Miray:
-Bir çözüm bulalım baba. Ne olur. Gördün işte yazanları... dedi, ağlamaklı bir ses tonuyla.
-Aferin sana, babasının kızı. Buluruz elbet! Sen düşün bakalım neler bulacaksın?
-Peki babacığım. O zaman ben odamdayım, dedi ve odasına çekildi.
Düşündü, düşündü, düşündü. O kadar çok düşündü ki uyuyamadı. En sonunda aklına bir fikir geldi ve koştu babasına anlattı. Babası da onay verdikten sonra uyudu. Kendi kendine de "Yarını iple çekiyorum. Her şey güzel olacak Umut." dedi. Umut o sabah Miray'ı göreceği için mutlu bir şekilde kalkarak annesinden hazırlanmasında yardım etmesini istedi. Sonra da beraber okulun yolunu tuttular. Aynı sıralar da Miray da heyecanlı bir şekilde okula gelmekteydi. Servisle geliyordu, evi biraz uzaktı. Sınıfa girmeden önce öğretmenler odasına gitti. Salih Öğretmen gelmişti. Yanına gitti ve konuşmak istediğini söyledi:
-İzin verirseniz bir dahaki rehberlik dersinde size ve arkadaşlarıma bir şey göstermek isterim. Ancak gösterirken Umut'un sınıfta olmasını istemiyorum, dedi.
-Ne göstereceksin? Umutla mı ilgili?
-Lütfen, ne göstereceğim hakkında soru sormayın, ama şunu söyleyebilirim ki evet, onunla ilgili. Onu sınıftan uzaklaştırabilir misiniz?
-Evet, yani müdür beyle görüşüp bir çözüm yolu bulurum, dedi şaşkın ve isteksiz bir ifadeyle.
Aradan bir hafta geçti. Miray’la Umut artık çok yakın arkadaştı. Miray okula gelirken çok heyecanlıydı. Bugün planını gerçekleştirecekti. O heyecanlıydı da Umut şaşkındı. Müdür onu çağırmıştı "Neden? Ne yaptım acaba?" dedi içinden. Aslında Müdür Hüdayi Bey çok iyi bir adamdı. Umut'u çok severdi, ama işleri yüzünden onunla pek ilgilenmeye vakti olmazdı. Umut odaya girdiğinde masasından kalkıp onu öptü. Umut zorlaya zorlaya:
-Niye beni çağırdınız? Kötü bir şey mi yaptım?
-Hayır Umut’çuğum. Sadece işlerimden sana vakit ayıramadığımı gördüm ve seninle sohbet etmek için bir dersliğine öğretmeninden izin aldım, dedi ve konuşmaya başladılar.
Ders başlamıştı. Salih Öğretmen içeri girdi ve öğrencilerle selamlaştıktan sonra Miray'ın onlarla paylaşmak istediği bir şey olduğunu söyledi. Miray tahtanın önüne geçti ve konuşmaya başladı:

-Öncelikle size bunları anlatma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Eğer beni dikkatle dinlerseniz çok mutlu olurum. Bu okula geleli tam bir hafta oldu. Umut’la oturmayı kabul ettiğim günden beri benimle tanışmak için konuşmaya gelen bir tek kişi bile olmadı. Neden? Cevabını vermenize gerek yok, ben biliyorum. Size bu konuşmayı büyükmüş gibi davranmak için yapmıyorum. Gözlerinizi açmanızı ve bu sınıfta bizden biri daha olduğunu görmenizi istiyorum. Onun hiç bir şeyi bizden farklı değil. Hem nereden biliyorsunuz, ilerde sizin de öyle olmayacağınızı? Salih Öğretmen’im, sizin yaşınızda olup kaza geçirdikten sonra engelli olan birçok insan var. Ancak siz Umut'a öyle bir ön yargıyla yaklaşıyorsunuz ki, ilerde siz de öyle olursanız insanların size aynı şekilde davranacağını düşünmeden. Hangimiz isteriz böyle olmayı? Umut da ister mi, hiç düşündünüz mü? İlk geldiğim gün Umut bana bir şey yazdı, izninizle sizlere okumak isterim, dedi ve not defterinde yazanları okumaya başladı. Okuduktan sonra da devam etti:
-Şimdi sen Hakan, neden Umut'a basketbol oynamayı öğretmek istemiyorsun?
-Öğrenemez ki.
-Neden? Toplama çıkarmayı öğretmişler de öğrenememiş mi? En azından sizler oynadığınızda bırakın aranızda koşsun da isteğini bir nebze olsun gerçekleştirelim. Peki sen Nazlı, neden ona tiksinç bakışlar atıyorsun?
-Elleri çok terli ve kirli.

-Dışardan öyle evet, ama merak etme o düşünceli davranıp ellerini siliyor bir şeye dokunmadan önce. Peki siz öğretmenim, neden ona dersiniz hakkında küçük şeyler öğretmek dışında onu görmezlikten gelmeyi tercih ediyorsunuz?
Ses çıkmadı, sustu herkes. Bunu gören Miray devam etti:
-Şimdi ne olur, düşünün. Beni dışlasalar, bana öyle baksalar ve şu anda yaptıklarımı yapamasam ne yapardım diye düşünün ve izin verin, bana anlattığı gibi size de anlatsın içindekileri. Sizinle dertleşsin, gezsin, oynasın. Dünyada birçok insan var engelli olan, ama bazıları önlerindeki engeli kaldırıp bizim bile yapamadığımız şeyleri yapabiliyorlar. Umut ile aralarındaki tek fark, onlara herkes normalmiş gibi davranıyor. Biz ise burada Umut'u çaresizliğe sürüklüyoruz. Bugünden itibaren her şey farklı olsun istiyorum sizden. Lütfen, farklı olsun.

İstediği de gerçekleşti. O günden sonra her şey çok değişti. Hiç konuşmayanlar onunla konuştu. Nazlı, yanından geçerken öyle bakmak yerine gülümsemeyi öğrenmeyi denedi. Hakan, her öğlen yemek yedikten sonra ona basketbol oynamayı öğretti. Öğretmenler diğer okuluyla bağlantıya geçip neler öğretebiliriz diye tartıştı ve ona derste yapabileceği küçük egzersizler hazırladı. Ödevler verdi ve kendi öğrendiklerine uygun sınavlar yaptı. Artık okula giderken heyecanla yatağından kalkıyordu Umut çünkü biliyordu, öğlen yine Hakan’la basketbol oynayacak, arkadaşlarıyla teneffüslerde zorlanarak da yazarak da olsa iletişim kurabilecek ve en önemlisi onlar gibi okula gittiğinde yeni şeyler öğrenebilecekti. Umut “umut” doluydu artık ismi gibi. Hem bundan sonra ailesine gerçek bir karne de getirebilecekti. Tek istediği, rehabilitasyon merkezindeki arkadaşlarının karşına da Miray gibi birinin çıkması ve onların elinden tutup hayallerini gerçekleştirmesiydi. Son olarak bir isteği daha vardı; sokaktaki teyze ve amcalarında sesini ve yalvarışını duymasını istiyordu. En azından onlar da Nazlı gibi bakışlarını değiştirmeyi öğrenebilirlerdi, illa konuşmalarına gerek yoktu...

Ayşe Müge AKTAY

1998'de Ankara'da doğdum. İlk ve Orta öğretimimi yine Ankara'daki Necmi Şahin İlk Öğretim Okulunda tamamladım. Şu anda ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel Lisesinde hazırlık sınıfında okumaktayım. Yazı yazmaya, annemin geçirdiğim zor zamanlarımda "İçinden ne geçiyorsa yaz." diyerek kalemi ve kağıdı önüme koyduğu gün başladım. Şimdi ise çeşitli öyküler, denemeler yazarak bu hobime devam ediyorum.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst