Umut Yolumda

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Umut Yolumda
Yine geç kalmıştık. İstiklal Marşı okunmuş, öğrenciler, çift sıra halinde merdivenleri çıkmaya başlamışlardı bile. Otobüsten inip, koşar adımlarla okulun avlusuna doğru yol alıyorduk. Bu arada, yağmur inatla artarak, özellikle de benimle çarpışıyor, koşmama mani olmaya çalışıyordu. Koca bir otobüs dolusu öğrenci bahçeyi adımlamış, okula girmek üzerelerken, ben hâlâ avluda bir iki adımdan fazla atamamıştım. Hayır, nerede arkadaşlarım, bu arkamdaki köpek de neden havlıyor? Kalbim yerinden fırlayacak gibi. Ah bu köpek! Havladığı için, ayaklarım birbirine dolanıyor. Dermanım tükendi. Yok yok, yağmur da benimle uğraşıyor; geride ben kaldıktan sonra hızını daha bir arttırdı. Hep o miskin çocuğun yüzünden; geç çıkmasaydı evden, onu beklemek zorunda kalmayacaktık. Koşuyorum, koşuyorum, hâlâ bahçenin yarısına gelemedim. Of! Diz kapaklarım ve avuç içlerim çamura bulandı. Tutunacak bir el aranıyorum kalkmama yardımcı olacak.
***
Bizi ilk defa derin uykumuzdan uyandırıp, görmemizi sağlayan, Kapadokya gezimizdi. Tarihi kalıntılara ne kadar da düşkündüm. Bütün yapıyı ayrıntılı olarak dolaşmak istiyordum. Bende o zamana kadar baş gösteren küçük aksaklıklar, bu engebeli alanda saklanamaz olmuştu. Oradaki merdivenlerden desteksiz çıkamıyor, mağaralarda çömelemiyordum. Zaten koşmakta zorlandığımı biliyordum, yürüyüşümün biraz farklı göründüğünü de ailem biliyordu.

Tabii sonrasında hemen doktora başvurmuştuk; süregelen bu hareket kısıtlılığının zayıflık ve iştahsızlıkla alakası olamayacağını nihayet anlayabilmiştik.
Hastanede kas biyopsim yapılırken bulmuştum kendimi. Koridorda bekleyen annem, babam ve kardeşimden de kan örnekleri alınmıştı. Bacağımdan alınan küçük bir parça ve ailemden alınan kan örnekleri, incelenmek üzere İngiltere’ye gönderilmişti. Benim için artık tüm sıkıntılar bitmişti! Yedinci sınıfa geçmiştim, yaz tatilime geri dönebilirdim şimdi. Çok şeyin idrakine henüz varamamışken, ailem, sancılı bir dönemin içerisindeydi.

Sonuçlar ortada: Genetik bir kas hastalığına sahiptim, annem taşıyıcıydı, akraba evliliği kaynaklıydı, ailenin diğer bireylerinde herhangi bir sorun çıkmamıştı. Bir de avantajım vardı ki, hastalığım yavaş seyredecekti. Hastalığın tedavisi henüz bulunamamıştı. Bundan başkası, benim için hiçbir şey ifade etmiyordu; ’’henüz’’ yoktu! Bekleyecektim. Bu kadarla kurtulamıyordum: Yürüyüşüm bozulacak, zamanla yatağa bağımlı hale gelecek, solunum sıkıntısı yaşayarak, yirmili yaşlarda yaşamım son bulacaktı. Bu bilgiler, ailemi yıkmış, benim içinse bilgi kirliği yaratmıştı.

Eve dönüp, kaldığımız yerden devam edecektik yaşama. Buradan itibaren bana düşen ağır yükümlülükler vardı: Her üç ayda bir fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezine gidecek, rutin kontrollerimizi yaptıracak, yeni egzersizler öğrenecek, bunları evde annemin yardımıyla uygulayacaktım.
Hem okulumu, hem de egzersiz programımı düzenli bir şekilde, bir arada yürütebilmem zor oluyorduysa da, başka çarem olmadığını görebiliyordum.
Beni yaşama bağlayan düşünce tarzımı, hastalığımı kavramaya başladığım ilk günlerde benimsemiştim. Mademki hastalığımın hızı egzersizlerle yavaşlayacak, henüz tedavisi bulunmayan hastalık sürecinde zaman kazandıracaktı, o zaman bol egzersiz, yürüyüş, gece ayaklarıma taktığım cihazlarım, yazları havuz… Yapılacaklar listesi belliydi. Henüz kelimesine ne kadar da takmıştım. Bol hırçınlık ve duygu patlamaları da bana eşlik etmeye devam ediyordu.
***
Gözlerim ne kadar da soğuk, kayıtsız ve donuktu yansımasında. Evet, yüzümdeki morluklar büyük oranda açılmış, sarıya dönmüştü. Fark edilemeyecek kadar azalmıştı şişlikler. İşte, bu da dikiş izlerim; ne ilk ne de sonuncusu olacaktı. Bütün izler silindi gözlerimin önünden. Aynada bir küçük kız sureti belirdi. Kırptım gözlerimi. Kapa, aç, kapa, aç… Yok, hâlâ endişeyle bana bakıyor. O küçük yüzün rengi solmuş, dudakları kurumuş, sık sık öksürüyor. Asıl zor günlerin bundan sonra başladığından bihaber…
*
**​
Zorlu bir yedi yılı geride bıraktığımız bu dönemlerde, bizi bekleyen yeni bir sürpriz vardı! Aynı aksilikler, kardeşimde de belirmeye başlamıştı. Görmezden gelip, kaçmayı seçmiştik. Sağlam bir de dayanağımız vardı; kardeşime yapılan kan tahlilleri! Hem, bütün gün benimle aynı evde yaşayıp, etkilenmemesi ne mümkündü! Ruhundaki yıkımı tahmin etmek zor olmamalıydı.

Kan tahlillerinin sonuçları da bize katılarak, görmezden gelme oyununa dâhil olmuştu. Buna rağmen bir an geldi, ne kaçacak köşe ne de bir damla umut…
Aynı teşhis, kardeşime de konulduğunda, hastalığın neler getireceğinin en somut halini bilerek sürdürecektik yaşamımızı.
Bana da, aileme de yeni görevler düşüyordu. Tek vücut, belki de tek yürek olmuştuk. Kardeşim, hastalığının ilk yıllarını daha karamsar bir ruh haliyle geçirecekti. Bende kendi geleceğini görerek başlayacaktı her yeni güne.

Alışmak kelimesinden hoşlanmıyorum. Daha olağan hale gelmişti evimizin havası. Fırtına dinmiş görünüyordu, ama yüreklerdeki kuvveti daha çok sürecekti. Senelerce yüreklerde büyüyen acılar, bir yerden sonra dile gelmeye başlayacaktı. Sohbetlerimiz olacaktı uzayan akşam vakitlerinde. Aralarda da, gelecek kavramı geçecekti belli belirsiz, ağzımızdan çıkmaktan korkarcasına. Kitaplarda arayacaktık sorularımızın yanıtlarını, sohbetlerde dillendirecektik belki de en yüce yakarışları. Bulduğumuzu sandığımız yanıtlar, basitleştirecekti yaşamımızın her anını.

Hastalığımla birlikteliğimin on iki yılını geride bıraktığım dönemlerde, gün içerisinde uyguladığım egzersizlerim, beni daha çok yorduğundan, zamanla azaltıp, kısmen veda etmek zorunda kalmıştım. Ani düşmelerim hem artmış hem de tehlikeli boyuta gelmişti. Sık ve sert düşüşlerimle her geçen gün cesaretim azalsa da, alnımdaki yazının yenisini yazmaya çalışıyorum fütursuzca.

Bunca yaşanılanların arasından başını çıkaran ince bir sızı yokluyordu sık sık bedenimi. Yarım kalan eğitimimi tamamlamanın sırası şimdi gelmişti. Dışarıdan bitirdim üniversiteyi çok büyük bir hevesle. Evdeki tüm düzenlemelere rağmen, yaşam alanımın ne kadar kısıtlı ve zorlu olduğunu bildiğim halde, iş yaşamımın olabilirliğini sorgularken buluyordum kendimi sürekli.

Uyguladığım özel bir şey yok aslında. Maalesef, ilaç tedavim de yok. Hafif ama besleyici gıdalara yer vererek, dışarıda destekle, evde ise kısa mesafelerde desteksiz yürüyebiliyorum. Kendimi seviyorum, azmimi daha çok seviyorum. Son yıllarımda doktorumu hiç görmedim. Ama henüz somut bir gelişmenin olmadığını biliyorum.
Bugüne bakıyorum, yarına, geleceğe… Doktorlara sorarsanız, bizim için olmasa da, başkaları için bir gün mutlaka… Bense, nedense hep bekleyenlerdenim.
 
Son düzenleme:

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
Sevgili Tuba,

Uyguladığım özel bir şey yok aslında. Maalesef, ilaç tedavim de yok. Hafif ama besleyici gıdalara yer vererek, dışarıda destekle, evde ise kısa mesafelerde desteksiz yürüyebiliyorum. Kendimi seviyorum, azmimi daha çok seviyorum. Son yıllarımda doktorumu hiç görmedim. Ama henüz somut bir gelişmenin olmadığını biliyorum.
Bugüne bakıyorum, yarına, geleceğe… Doktorlara sorarsanız, bizim için olmasa da, başkaları için bir gün mutlaka… Bense, nedense hep bekleyenlerdenim.


Öncelikle sana çok çok geçmiş olsun demek isterim. Öykün gerçek yaşamından kesit olduğu için bir hayli güzel olmakla birlikte asıl dikkatimi çeken senin ne kadar yaşama bağlı, güçlü bir kişilik olduğun ve bu yarışmaya katılma cesaretinden dolayı da ayrıca kutlamak isterim.
Ellerine, emeğine sağlık güzel kardeşim. Umutların hep varolsun geleceğe ne kadar umutla bakarsan bil ki hayatta sana gülümsemekten vazgeçmeyecektir.

Sevgiyle kal, umutla kal,
 
Tekerlekli Sandalye
Üst