Umut'un Umudu

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,505
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
İşte her şey planladığı gibiydi... Ailesini, sevdiklerini düşündü. Onların bu durumu nasıl karşılayacaklarını, neler olacağını, her şeyi kafasında canlandırdı… Fakat hiçbir şey onu bu kararından döndürmedi.
Aslında kendi de kararsızdı. Bir an bütün yaşadıklarından kurtulacağı düşüncesi onu heyecanlandırsa da, içindeki yaşanamamışlıklara özlem duygusu onu bırakmıyordu. Bunalıyor, soğuk terler döküyordu. Derin bir nefes aldı ve kararını verdi: ölüme gidecekti… Artik fotosentez yapmayacağım, dedi tahta bacağına gülümseyerek. Kalktı, önce güzel bir kahve içti, hatta falına baktı. ‘‘Uzun bir yol göründü Umut Bey’’dedi. Umut… İsmini tekrarladı birkaç kez. Neydi Umut? Umut, beklenti miydi? Dua mıydı? Yoksa hiç olmayacak şeyler için hayal kurmak mıydı? Kafası karıştı, bir sigara yaktı. Çocukluğunu düşündü, efkârlandı. Tek bacağının olmaması O’na yaşam hakkını vermiyor muydu? Ya da yaşamak direnmek miydi? Peki, çocukken yaşayamadıkları hayatın neresindeydi? Tahta bacakla bisiklet süren, koşan, top oynayan yani çocukluğunu yaşayan kim var ki, diye düşündü. Oysa hayallerim vardı, dedi. Yüzücü olmak istiyordu, çok sevdiği denizin derinliklerine inmek, belki biraz mavi olmak, deniz olmak, gökyüzü olmak, özgür olmak istiyordu. Ama bazen hayata 1-0 yenik başlarsınız işte…
Umut’un umutsuz gözleri dolu dolu oldu 2 damla yaş süzüldü. Bitiyor dedi, az kaldı… Ayağa kalktı, tahta bacağını tutarak odasına doğru ilerledi, gözüne kardeşinin askerlik fotoğrafı takıldı. Eline aldı uzun uzun baktı, kendini hayal etti belki de üniforma içinde. Ne çok istiyordu askere gitmeyi “Her şey Vatan İçin” diye kendinden vazgeçmeyi. Askerden döndükten sonra anlatacağı yığınla anıları olmalıydı. Olmadı,olamadı…
Yatağına uzandı, gözlerini kapadı defalarca düşündüğü şeyleri tekrarladı. Kafasında soru işaretleri, nedenler, niçinler…
Ne günahı olabilirdi ki henüz 6 yaşındayken… Lojmanda oturuyorlardı, Umut’un babası subaydı, Selim Bey. Pek mağrur pek sert görünürdü. Çocuklarına çok düşkündü fakat vatan korumakla çocuk korumak arasındaki ince çizgide kaybolup giderdi… 6 yaşındaki Umut’a ve 4 yaşındaki kardeşi Murat’a gözü gibi bakar, onları korur kollardı.
Mevsimlerden yaz, hava sıcaktı. Çocuklar lojmanın bahçesine inmek istediler Selim Subay her zaman ki gibi mırın kırın etti. Anneleri Gülten eşine göre daha ılımlı, daha yumuşaktı. ‘‘Selim, çocuklar haklı, sen onları bahçeye indir, bende bize kahve yaparım bahçede sohbet ederiz, çocuklar da oynar’’dedi. ‘‘Hatta istersen fal bile bakarım sana Selim Subay.’’dedi, gülüştüler…
Babaları çocukları bahçeye indirmiş, bir ağacın gölgesindeki bankta gazetesini okuyordu. Çocuklar, diğer çocukların arasına kaynaşmışlardı bile, hep beraber top oynuyorlardı… Gülten Hanım elinde bol köpüklü kahvesiyle geldi, eşinin yanına oturdu. Hem çocukları izliyor, hem de sohbet ediyorlardı. Selim Subay böbürlenerek, ‘‘Umut’a bak Gülten, nasıl güzel vuruyor topa, gör bak bu çocuk topçu olacak.’’dedi. Gülten Hanım, ‘‘Benim çocuklarım okuyacak Selim, belki öğretmen, belki doktor, belki de asker ama ille okuyacaklar. Allah nasip etmesin benim çocuğuma topçuluk.’’ dedi suratını ekşiterek. Selim Subay bir asker edasıyla: ‘‘Önce adam olsunlar adam…’’ dedi. O an kulakları sağır eden bir patlama sesi duyuldu. Selim Subay irkildi, fincanı elinden düşürdü ve şaşkın gözlerle etrafa bakındı, gözü Murat’a takıldı, bir şeyi yoktu sadece çok korkmuş ağlıyordu. Umut dedi sessiz bir çığlıkla, etrafa deli gibi koşarak Umut diye bağırıyordu ki onu ilerde, mavi topunun yanında kanlar içinde yatarken gördü. Koşarak yanına gitti, Umut’u kucağına aldı ve ‘‘Ambulans, ambulans çağırın!’’ diye ağlamaya başladı. Koskoca Subay Selim, mağrur, sert görünümlü asker çocuklar gibi çırpınıyordu…
Ambulans geldi, Selim Bey Umut’u telaşla ambulansa bindirdi. Gülten Hanım şoktaydı, Murat’ı kucağına almış titreyerek onları uzaktan izliyordu, sessiz ve tepkisiz… Sonunda ambulans acı sireniyle uğultular içinde kaybolmuş caddeleri yara yara hastaneye ulaştırdı onları. Doktorlar telaşla Umut’u acil servise aldılar. Selim Bey kapıda bekliyordu… Aradan, sanki bir asır gibi, 5-10 dakika geçti. Gülten Hanım ağlayarak Selim Bey’in yanına geldi. ‘‘Ne oldu?’’dedi, ‘‘Ne oldu Umut’a Selim?’’ Selim Bey yıkılmış olmasına rağmen kendini toparladı. ‘‘Gülten sakin ol. Umut iyi, hiç bir şey olmayacak’’ dedi. İnsanın içini kemiren, ömründen ömür götüren sessiz bekleyiş 5 dakika sonra doktorun hastane koridorlarını inleten sesiyle bozuldu: ‘‘Nerde?’’ dedi, ‘‘Nerde, Umut’un kopan bacağı? Selim Bey şaşkın, sanki dünya yıkılmış o altında kalmışçasına çaresiz, doktora boş bakan gözleriyle ‘‘Umut’un bacağı mı kopmuş? Nasıl olur ben kucağımda getirdim onu, hiç fark etmedim…’’ diyerek olduğu yere yıkıldı. Gülten Hanım eşine baktı koskoca Selim Bey’in bu çöküşü onu da yıkmıştı, fenalaştı…
Aradan 1 yıl geçti, o hain pusunun konusu Selim Beylerin evinde hiç açılmadı. Umut 7 yaşına girdi, büyüdü, okullu olma vakti geldi. İstemeye istemeye anne babasının yardımıyla okul yolunu tuttu. Okul arkadaşları bahçede İstiklal Marşı söylerken, O arka kapıdan içeri alındı, sınıfına götürüldü, yerine oturdu. Sınıf arkadaşları geldi, öğretmeni geldi. Herkes ayağa kalkıp kendini tanıttı. Sıra Umut’a geldiğinde, Umut çekinerek ayağa kalktı, kendini tanıttı, çocuklar şaşkın gözlerle Umut’un bacağına bakarak gülmeye başladılar, O gün Umut artık tahta bacaktı. Umut hiç belli etmedi kırıldığını, üzüldüğünü. Akşam evde Selim Bey, Gülten Hanım ve Muratçık ayrı ayrı sordular gününün nasıl geçtiğini, arkadaşlarını, öğretmenini. Anne ve babası tedirgindi, Umut’un üzülmesinden korkuyorlardı. Umut hiç konuşmadı… Yemekte babası oğlunun sessizliğini fark etti. ‘‘Oğlum, sen büyüyorsun artık; okula da başladın koca adam oldun.’’ dedi gülümseyerek. Umut baktı, uzun uzun baktı… ‘‘Baba.’’ dedi, ‘‘Bacağım ne zaman büyüyecek?’’ Selim Bey bu ani soru karşısında şaşırdı, üzüldü ama bunları oğluna hissettirmeden, ‘‘Bak oğlum.’’ dedi gözleri gülerek… ‘‘Önce kalbin büyüyecek sonra bacağın…’’ O zamandan beri bekliyor, tam 25 yıl oldu, ya kalbi büyümediği için bacağı ya da bacağı büyümediği için kalbi büyümedi kim bilir… Kimi zaman hüzünlü kimi zaman neşeli ama hep umutlu günler aylar, yıllar geçidi…
Umut artık emekli asker babanın güçlü oğlu, annesinin gözbebeği ve 23 yaşında ki su altı yüzme şampiyonu Murat’ın abisiydi…
Ölüm planıyla uyuyakalan Umut nefes nefeseydi uyandığında, bütün vücudu kaskatı kesilmişti. Rüya değil kâbustu bu, hayata çoktan barış güvercinini uçurmuş Umut için ölüm, en son duraktı. Hemen kalktı tahta bacağını sürükleyerek, hızlı adımlarla bahçeye çıktı. Oturdu, derin bir nefes aldı; hayatını düşündü, Murat’ı, annesini, babasını, çok sevdiği denizi, bulutları, güneşi, yağmuru, karı, hiç binemediği bisikleti, 15 yıl önceki mavi topu… Hiç soramadığı kopan bacağını düşündü. Acaba, dedi acaba o mayına basmasaydım hayatımda neler değişirdi? Sonra ‘‘Sus!’’ dedi kendine ‘‘Sus ve yaşa…’’ O sırada kahvaltıya çağıran, annesinin sesiyle dağıldı düşünceleri. Kalktı tahta bacağını sürüye sürüye içeri gitti, masaya oturdu. Her gün olduğundan daha mutlu, daha umutlu. Şampiyon, dedi Murat’a dönerek. ‘‘Denizlere, balıklara, martılara benden çokça selam götür, onlara beni beklemelerini söyle…
Aradan pek uzun zaman geçmedi; Umut için özel protez bacak yapıldı ve o tahta bacak anılarında kaldı. Umut artık maviydi, engelleri aşan bir yüzücü, balıkların arkadaşı, martıların sırdaşı oldu; hiç olmadığı kadar özgürdü ve tüm Umut’lara adı gibi umut oldu. Dahası da var şampiyon kardeşin şampiyon abisi olmalıydı, evet engelliler yüzme şampiyonu oldu. O subay Selim’in oğlu Umut’tu başka ne olabilirdi ki…
Şampiyon olduğu gün tahta bacağını sakladığı yerden çıkardı, uzun uzun baktı, o gün gördüğü kâbusu düşündü, gülümsedi. Ellerini açtı Allah’a şükretti, teşekkür etti. Ölümü düşündü ve ‘‘İyi ki dedi, iyi ki bu tahta bacakla yaşadım, iyi ki üzüldüm, iyi ki ağladım, iyi ki hiç vazgeçmedim ve en önemlisi iyi ki o gece ölmedim’’ diye düşündü ve tahta bacağını okşayarak fısıldadı; ne demişti Necip Fazıl: ‘‘Ölüler iyi bilir, yaşamak güzeldir… ’’



Pelin KILIÇ
 
Son düzenleme:
Tekerlekli Sandalye
Üst