E
ENB ESKİÜYESİ
Guest
Yeryüzünün her bir noktasında ve zamanın her bir diliminde düşlerimiz olmuştu bizim.
Biz, düşlerimizin bir gün gerçekleşeceğini de biliyorduk!
Bu yüzden sözümüzü bulutlara yazmıştık…
Yere ve göğe yazmıştık…Rüzgarlara konuşmuş, denize dökmüştük içimizi…
Bir gün gelecek sözümüz duyulacaktı!
Ve gün gelecek “biz”den başka söz kalmayacaktı bu evrende!
Çünkü biz, evrenin bölünmez parçalarıydık. Bunu da gayet iyi biliyorduk.
Bu yüzden rüzgarla dans ettik!
Bu yüzden yerin ve göğün tam merkezinde konumlandık biz!
Asırlardır bir çığlığı dillendirdik.
Gözlerimiz, kulaklarımız ve bedenimiz bir çığlığa programlanmıştı.
Aşkla yol alıyorduk!
Bütün ezberlerden haberdardık. Bütün ezberlerin içinde yer aldık üstelik!
İnsandan yana bir türküye inanmıştık biz!
Bir tek dili bilirdik. O da evrensel bilinçle donanmış bir dil!
İnsanın ruhundan kopan bir dildi bu!
İnsandan yana olmayan, içinde aşkı barındırmayan bir dili hiç konuşamayacaktık biz!
Zaten hiç anlayamayacaktık da!
“Asırların çığlığıyla yol alıyoruz” demiştik! Ve “kendi ezberimizi bozmakla başlarız işe” demiştik!
Çünkü asırlardır herkes başkasının ezberini bozmakla meşguldü! Ve böyle sürecekti de uzun bir zaman diliminde…
…
ve zaman “biz”den yana artık
Bulutlardan, rüzgarlardan topladık, ne varsa “biz”e ait!
Denizlere dökülen bütün yürekleri kattık ruhumuza!
Yere ve göğe yazılan her sözü, yerin ve göğün tam merkezinden dillendirmeye başladık!
Karıncalar kadar çoğuz!
Kuşlar kadar çoğuz!
Sesimiz -her yerden duyulacak kadar- gür!
Ve her yer bizim!
Artık çıktık yerin en dibinden ve asırların ötesinden!
Canlar yeniden can buldu “biz” de!
İşte bakın!
bir pınar olduk!
Ve akıyoruz yara yara toprağı…
…
Hatırlar mısınız zamanın birinde “kardeşiz” demiştik!
Ve “acılarımız ortaktı” demiştik!
Evrene hüzünle bakarak yol alıyorduk!
Ve gün geliyordu!
insandan yana bir türkü çalıyordu!
Ve biz; kol kola, omuz omuza –aşkla- yol alıyorduk!
En büyük yumruğunu yiyordu zulüm!
…
“yaşasın evrensel kardeşlik” diyorduk gülümseyerek
Biz, düşlerimizin bir gün gerçekleşeceğini de biliyorduk!
Bu yüzden sözümüzü bulutlara yazmıştık…
Yere ve göğe yazmıştık…Rüzgarlara konuşmuş, denize dökmüştük içimizi…
Bir gün gelecek sözümüz duyulacaktı!
Ve gün gelecek “biz”den başka söz kalmayacaktı bu evrende!
Çünkü biz, evrenin bölünmez parçalarıydık. Bunu da gayet iyi biliyorduk.
Bu yüzden rüzgarla dans ettik!
Bu yüzden yerin ve göğün tam merkezinde konumlandık biz!
Asırlardır bir çığlığı dillendirdik.
Gözlerimiz, kulaklarımız ve bedenimiz bir çığlığa programlanmıştı.
Aşkla yol alıyorduk!
Bütün ezberlerden haberdardık. Bütün ezberlerin içinde yer aldık üstelik!
İnsandan yana bir türküye inanmıştık biz!
Bir tek dili bilirdik. O da evrensel bilinçle donanmış bir dil!
İnsanın ruhundan kopan bir dildi bu!
İnsandan yana olmayan, içinde aşkı barındırmayan bir dili hiç konuşamayacaktık biz!
Zaten hiç anlayamayacaktık da!
“Asırların çığlığıyla yol alıyoruz” demiştik! Ve “kendi ezberimizi bozmakla başlarız işe” demiştik!
Çünkü asırlardır herkes başkasının ezberini bozmakla meşguldü! Ve böyle sürecekti de uzun bir zaman diliminde…
…
ve zaman “biz”den yana artık
Bulutlardan, rüzgarlardan topladık, ne varsa “biz”e ait!
Denizlere dökülen bütün yürekleri kattık ruhumuza!
Yere ve göğe yazılan her sözü, yerin ve göğün tam merkezinden dillendirmeye başladık!
Karıncalar kadar çoğuz!
Kuşlar kadar çoğuz!
Sesimiz -her yerden duyulacak kadar- gür!
Ve her yer bizim!
Artık çıktık yerin en dibinden ve asırların ötesinden!
Canlar yeniden can buldu “biz” de!
İşte bakın!
bir pınar olduk!
Ve akıyoruz yara yara toprağı…
…
Hatırlar mısınız zamanın birinde “kardeşiz” demiştik!
Ve “acılarımız ortaktı” demiştik!
Evrene hüzünle bakarak yol alıyorduk!
Ve gün geliyordu!
insandan yana bir türkü çalıyordu!
Ve biz; kol kola, omuz omuza –aşkla- yol alıyorduk!
En büyük yumruğunu yiyordu zulüm!
…
“yaşasın evrensel kardeşlik” diyorduk gülümseyerek