Türkiyenin son yıllarda gittikce muhafazakar bir yapıya kavuştuğu, islami duyarlılığın artan bir ivmeyle yükseldiği yönündeki görüşlere neredeyse tüm sosyologlar ağız birliği etmişcesine karşı çıkarak, bunun böyle olmadığını sadece “muhafazakar kimliği olan insanların toplumda daha görünür oldukları için (köyden kente göç, siyasi konjektördeki değişiklik vb. gibi) sayılarının artığının zannedildiğini” söylemekteler...
Bana görede son derece doğru bir tesbit... Şimdiye kadar tarlasında başörtüsüyle çalışan kimsenin görmediği, varlığından haberdar olmadığı genç kızlar-kadınlar büyük şehirle göç ettiklerinde bir anda görünür oldular. Aslında bu insanlar hep vardı. Fakat bizler daha doğrusu Türkiye'yi büyükşehirden ibaret sanan kendi çoğrafyasını tanımayan “entel dantel” takımı yaşamın her alanında gördükleri “başörtülüleri” Türkiye muhazakar bir yapıya bürünüyor şeklinde yorumladılar...
Bu örnektende anlaşılacağı üzre “görünür olmak var sayılmak – görünür olmamak ise yok sayılmak” anlamına geliyor...
Görünür Oldularda Ne Oldu?
Elbette tek başına sokokta görünür olmadılar. Bu insanlar kendi yaşam anlayışlarını, kentin dokusuna, sosyal alanlarına, ve ekonomik yapısına kabul ettirdiler. Örnekse, 5 yıldızlı otellerde haremlik üsulü havuzlar, tekstil ve moda sektöründe kendi giyim kuşamlarını yansıtan milyarlarca dolarlık üretimin yapılması, vb. gibi sıralanacak onlarca şey... Özetleyecek olursak, “bir grubun (buna dini gruplar, siyasi oluşumlar dahil.) içinde yaşadığı topluma kendini kabul ettirmesi, yaşam tarzına uygun düzenlemeleri yaptırması için ilk önce görünür olması ve içinde yaşadığı sosyal çevreyi değişime zorluyor olması gerekmektedir.” Bir başka deyişle “değişim arzusunun ilk adımı görünür” olmaktan geçmektedir...
Bu kısa girişten sonra gelelim asıl meseleye. Tıpkı muhafazakarlık meselesinde olduğunda gibi biz engellilerinde “görünürlük gibi bir meselesi” var. Ülkemize gelen bir şekilde engellilerle ilgili çalışma yapan veya çalışma yapmayıpta bu konuya duyarlı yabancılar sokaklarda engelli birilerini göremeyip veya çok az gördüklerinde bu ülkede engelli sayısı çok az demektedirler... Bu düşüncelerin bir benzeri muhtemelen biz engellilerin dışarı çıkmasını engelleyen mimari düzenlemeleri yapmayan belediyeler içinde geçerlidir. Onlarda sokaklarda hiç engelli yok o halde ne gereği var kaldırımlara rampa yapmanın diyorlardır.
Veya biz tekerlekli sandalye kullanıcıları ayda yılda bir dışarı çıktığımızda gitmek istediğimiz lokantada, veya alışveriş merkezinde sandalyemize uygun giriş bulamayınca doğal olarak bu insanların aklına hiçmi tekerlekli sandalye kullanan insanlar gelmiyor diye haklı olarak yakınıyoruz.
Bu satırları okuyan kişilerin Demirel usulü “Türkiye'de benzin vardıda bizmi içtik” misali “bize sokağa çıkma fırsatı tanındımıki bizde çıkalım” dediklerini duyar gibiyim. Elbette bunu söylemekte son derece haklılar. Fakat ben şeytanın avukatlığını yapıp son derece basit ve anlaşılır Birkaç soruyla biraz beyin jimlastiği yapalım diyorum...
Klasik deyimiyle empati yaparak başlayalım.
Şehrin en işlek caddesinde bir dükkan kiralayıp lokanta açtınız. Ticaretin acımasız şartları içinde ayakta kalmak ve para kazanmak için elinizden geleni yapıyor, müşterilerinizi memnun etmek adına kırk takla atıyorsunuz. Lokantanıza gün içinde ortalama 100 kişi geliyor, bu 100 kişinin 20'si, kapıdan içeri giremeden geri dönüyor. Kapıdan dönen bu 20 kişinin kapıdan dönme sebebi lokantanın girişinde bulunan basamaklar. İki kıytırık basamak için 20 müşteriden oluyorsunuz. Siz o lokantanın sahibi olsaydınız o iki kıytırık basamağı kapınızdan dönen 20 kişi için uygun hale getirmezmiydiniz?
Devam ediyoruz....
Belediye başkanısınız. Siyasetin doğası gereği bir sonraki seçimleri kazanmak için seçmenlerinizi memnun etmek adına belediyenin tüm imkanlarını kullanıyor gecenizi gündüzünüze katarak çalışıyorsunuz. Siz tüm bunları yaparken seçmenlerinizin bir kısmı her allahın günü belediyeye telefon açıp bununlada yetinmeyip bizzat makam odanıza gelerek belediye sınırları içinde kaldırımların belediyeye ait toplu taşım araçların engellilerin erişimine uygun olmadığından şikayet edip duruyorlar. Ama bu şikayetlerin sayısı öyle 3-5 münferit şikayetten ibaret olmayıp bir sonraki seçimde koltuğunuzu altınızdan alacak kadar yoğun bir şikayet trafiği... Siz o belediye başkanının yerinde olsaydınız bu isteklere kulağınızı ne kadar tıkayabilirdiniz? İşin ucunda koltuktan olma ihtimalinin olduğunu düşünerek cevap verin lütfen...
Bana görede son derece doğru bir tesbit... Şimdiye kadar tarlasında başörtüsüyle çalışan kimsenin görmediği, varlığından haberdar olmadığı genç kızlar-kadınlar büyük şehirle göç ettiklerinde bir anda görünür oldular. Aslında bu insanlar hep vardı. Fakat bizler daha doğrusu Türkiye'yi büyükşehirden ibaret sanan kendi çoğrafyasını tanımayan “entel dantel” takımı yaşamın her alanında gördükleri “başörtülüleri” Türkiye muhazakar bir yapıya bürünüyor şeklinde yorumladılar...
Bu örnektende anlaşılacağı üzre “görünür olmak var sayılmak – görünür olmamak ise yok sayılmak” anlamına geliyor...
Görünür Oldularda Ne Oldu?
Elbette tek başına sokokta görünür olmadılar. Bu insanlar kendi yaşam anlayışlarını, kentin dokusuna, sosyal alanlarına, ve ekonomik yapısına kabul ettirdiler. Örnekse, 5 yıldızlı otellerde haremlik üsulü havuzlar, tekstil ve moda sektöründe kendi giyim kuşamlarını yansıtan milyarlarca dolarlık üretimin yapılması, vb. gibi sıralanacak onlarca şey... Özetleyecek olursak, “bir grubun (buna dini gruplar, siyasi oluşumlar dahil.) içinde yaşadığı topluma kendini kabul ettirmesi, yaşam tarzına uygun düzenlemeleri yaptırması için ilk önce görünür olması ve içinde yaşadığı sosyal çevreyi değişime zorluyor olması gerekmektedir.” Bir başka deyişle “değişim arzusunun ilk adımı görünür” olmaktan geçmektedir...
Bu kısa girişten sonra gelelim asıl meseleye. Tıpkı muhafazakarlık meselesinde olduğunda gibi biz engellilerinde “görünürlük gibi bir meselesi” var. Ülkemize gelen bir şekilde engellilerle ilgili çalışma yapan veya çalışma yapmayıpta bu konuya duyarlı yabancılar sokaklarda engelli birilerini göremeyip veya çok az gördüklerinde bu ülkede engelli sayısı çok az demektedirler... Bu düşüncelerin bir benzeri muhtemelen biz engellilerin dışarı çıkmasını engelleyen mimari düzenlemeleri yapmayan belediyeler içinde geçerlidir. Onlarda sokaklarda hiç engelli yok o halde ne gereği var kaldırımlara rampa yapmanın diyorlardır.
Veya biz tekerlekli sandalye kullanıcıları ayda yılda bir dışarı çıktığımızda gitmek istediğimiz lokantada, veya alışveriş merkezinde sandalyemize uygun giriş bulamayınca doğal olarak bu insanların aklına hiçmi tekerlekli sandalye kullanan insanlar gelmiyor diye haklı olarak yakınıyoruz.
Bu satırları okuyan kişilerin Demirel usulü “Türkiye'de benzin vardıda bizmi içtik” misali “bize sokağa çıkma fırsatı tanındımıki bizde çıkalım” dediklerini duyar gibiyim. Elbette bunu söylemekte son derece haklılar. Fakat ben şeytanın avukatlığını yapıp son derece basit ve anlaşılır Birkaç soruyla biraz beyin jimlastiği yapalım diyorum...
Klasik deyimiyle empati yaparak başlayalım.
Şehrin en işlek caddesinde bir dükkan kiralayıp lokanta açtınız. Ticaretin acımasız şartları içinde ayakta kalmak ve para kazanmak için elinizden geleni yapıyor, müşterilerinizi memnun etmek adına kırk takla atıyorsunuz. Lokantanıza gün içinde ortalama 100 kişi geliyor, bu 100 kişinin 20'si, kapıdan içeri giremeden geri dönüyor. Kapıdan dönen bu 20 kişinin kapıdan dönme sebebi lokantanın girişinde bulunan basamaklar. İki kıytırık basamak için 20 müşteriden oluyorsunuz. Siz o lokantanın sahibi olsaydınız o iki kıytırık basamağı kapınızdan dönen 20 kişi için uygun hale getirmezmiydiniz?
Devam ediyoruz....
Belediye başkanısınız. Siyasetin doğası gereği bir sonraki seçimleri kazanmak için seçmenlerinizi memnun etmek adına belediyenin tüm imkanlarını kullanıyor gecenizi gündüzünüze katarak çalışıyorsunuz. Siz tüm bunları yaparken seçmenlerinizin bir kısmı her allahın günü belediyeye telefon açıp bununlada yetinmeyip bizzat makam odanıza gelerek belediye sınırları içinde kaldırımların belediyeye ait toplu taşım araçların engellilerin erişimine uygun olmadığından şikayet edip duruyorlar. Ama bu şikayetlerin sayısı öyle 3-5 münferit şikayetten ibaret olmayıp bir sonraki seçimde koltuğunuzu altınızdan alacak kadar yoğun bir şikayet trafiği... Siz o belediye başkanının yerinde olsaydınız bu isteklere kulağınızı ne kadar tıkayabilirdiniz? İşin ucunda koltuktan olma ihtimalinin olduğunu düşünerek cevap verin lütfen...