Yaşam ve Ölüm

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Hemen hemen hiç bir yazısını kaçırmadan takip ettiğim ve bugünki yazısından çok etkilendiğim Can Dündar'ın yazısını sizinle paylaşmak istedim. Yaşam ve ölümü sorgulayan, güçlü kaleminden olsa gerek "ölümün dahi korkulacak bir şey olmadığı" hissi veren yazıyı sizinle paylaşmak istedim.

Can Dündar'ın bugün ki yazısı...

Ne zaman yüklü bir keder bulutu dolaşsa başımın üstünde, “Ağır Roman”a gider elim...
Kitabına değil, albümüne...
Hiçbir albüm, onun kadar canınızı acıtamaz.
Atilla Özdemiroğlu’nun müziği, hançeri sokar yüreğinize; Aysel Gürel’in sözleri, çevirir içinizde...
Ve Yusuf Taşkın’in sesi, ağıtınızı yakar:
“Kördüğüm çember dört duvar,
Can evinde bıkar bu can uçar,
Boş kalır o hanlar, saraylar...”
* * *
Metin Kaçan’ın intiharından sonra dinledim en son...
“Ağır” geldi yine...
Ecelin orağını Azrail’in elinden alıp kendi boynuna dayayanlara saygı duyarım.
İster “cesaret” deyin buna, ister “korkaklık”; ister “isyan” sayın, ister “firar”; az iş değildir, 50’lerinin başında, bir kış karanlığında, “korku”lukları aşıp kendini meçhul bir boşluğa bırakmak...
Cemal Süreya’ca “Üstü kalsın” deyip hayatla vedalaşmak...
Anlamaya çalışırım, ama övmekten kaçınırım.
Bir kez talihsiz bir iş geldi başıma; caydım.
Anlatayım:
* * *
2001 sonuydu.
Kemal Uluer’in intihar ettiği haberi geldi.
40’ındaydı, ressamdı Uluer, tekerlekli sandalyede yaşıyordu.
Yakın arkadaşı Doğan Akın’a “Zamanı geldiğinde son 10 tablomu yapıp her şeye nokta koymayı planlıyorum” demişti.
O zaman geldiğinde 3 ay inzivaya çekilip 9 tablosunu bitirmiş, günlüğüyle birlikte mühürlemiş, ölümünden sonra açılması isteğiyle gizlemişti.
* * *
Benimle ilgili “talihsizlik”e gelince...
Uluer, günlüğünün (“Başucumda Hayat”, YKY, 2002) son sayfalarında Milliyet’teki bir yazıma yer vermişti.
O yazıda tekerlekli sandalyede yaşayan Profesör Mori’nin öyküsünü anlatmıştım.
Mori, öğrencilerine şunu öğütlemişti:
“İnsan ölmeyi öğrenince yaşamayı da öğrenmiş oluyor. Budistlerin yaptığını yapın ve her sabah omzunuzdaki küçük kuşa sorun:
‘-Kariyer, maaş, ev, araba taksitleri... Hayattan istediğim şey bu mu? Olmak istediğim insan mıyım? O gün, bugün mü? Hazır mıyım?’
“Şuraya uzanmış yavaş yavaş ölürken rahatlıkla söyleyebilirim ki, istediğin kadar güce veya paraya sahip ol, yaşamı satın alamazsın.”
Uluer bu yazıyı olduğu gibi almış ve omzundaki küçük kuşa söylediklerini günlüğüne yazmıştı:
“Ölüm şimdi gelse, hazırım gitmeye...”
3 hafta sonra da, 10’uncu ve sonuncu tablosunu bitirmiş, müzik setine “Time to say goodbye” (“Şimdi veda zamanı”) şarkısını koyup önceden hazırladığı poşeti başına geçirmişti.
Onu bulduklarında yüzünde hala tebessüm vardı.
Son satırlarında, “Tüm güzellikleri yaşadım, diğer insanlara da kalsın” diye yazmıştı.
* * *
O günden beri, çekinirim intihara güzelleme yazmaya...
Ama saygı da duyarım, omzundaki minik kuşuyla konuşup kendisiyle hesaplaşanlara...
“İstediğim hayat bu mu” diye soranlara...
Haddinden fazla yaşarsa diğerlerinin hakkından çalmış olacağından korkanlara...
“Bazen ölmeyi beceren ve ölümden, ölümsüz bir şiir yaratabilen biri de bulunmalıdır” diyen Stefan Zweig’a hak veririm.
Metin Kaçan’ı, bir ocak gecesi, “korku”lukları aşıp sonsuzluğa kanat açmaya sevk eden neydi bilmiyorum; ama “Ağır Roman”ı dinleyince anlayabiliyorum:
Bazen, kördüğüm olur dört duvar,
“can evinde bıkar, can uçar,
Boş kalır o hanlar, saraylar...”

Yazıda atıfta bulunulan Kemal Uluer’in Can Dündar'ın önceki yazısı

Ölmeyi öğrendiğinde yaşamayı da öğrenmişsin demektir!





Bir dönem dünyayı sallamış bir efsane grup için ne hazin final!..
Kurucularını çoktan toprağa vermişlerdi.
Artık birbirlerini görmüyorlardı bile...
"En küçükleri"nin ölüm döşeğinde buluştular son kez...
Kim bilir nelerden konuştular.
Çıkan ikili, gözyaşlarını sildi gizlice...
Kalan, ölüm için saat saymaya devam etti.

* * *


Beatles'ın en genç üyesi (58) George Harrisson'ın beklenen ölümü bana Mori'yi hatırlattı.
Mori Schwartz, hayat dolu bir üniversite profesörü...
1994'te vücudunda bir gariplik hissetmiş. 60'lık vücudu artık dans derslerini kaldıramayacak kadar bitkinleşmiş. Doktora gittiğinde yakında öleceği haberini almış:
Hastalık Mori'yi tekerlekli sandalyeye bağlamış. Dersleri bırakmış, evdeki bakıcının kollarında bebekliğe yeniden dönmüş: Kucaklanıp kaldırılır, başkası tarafından yıkanır, poposu pudralanır olmuş.
Düşünmüş o zaman:
"Kendimi bırakıp yok olmayı mı bekleyeyim, yoksa kalan zamanımı en iyi şekilde değerlendireyim mi?"
Sonunda ölümünden utanmamaya ve yaşamla ölüm arasındaki son köprünün bütün ayrıntılarını anlatmaya karar vermiş.
Hayattaki son dersi, "kendi ölümü" olacakmış.


* * *


Önce sevdiklerini toplayıp, onlara bir "canlı cenaze töreni" düzenlemiş.
Bizim ancak ölenlerin ardından yaptığımız sevgi konuşmalarını hayattayken dinleme ve gönlünce cevap verme şansını yaratmış.
ABC televizyonunun ünlü haber sunucusu Ted Koppel'ın programına konuk olunca üne kavuşmuş.
Dünyanın dört bir yanından mektup yazan, röportaja gelen insanlar ona "son yolculuk"u sormaya başlamışlar.
Mori'nin bu sorulara verdiği yanıtlar Türkçede de yayımlandı.
(Mitch Albom, "Öğretmenim Mori'yle Salı Buluşmaları", Boyner Y. 1997) Birbirinden ilginç o yanıtlardan benim aklımda kalan ders şu oldu:
"Herkes öleceğini bilir, ama kimse buna inanmak istemez. Oysa öleceğimize inansak, bazı şeyleri farklı yapardık. İnsan ölmeyi öğrenince yaşamayı da öğrenmiş oluyor. Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omuzundaki küçük kuşa sor:
'- O gün, bugün mü? Hazır mıyım? Olmak istediğim insan mıyım? Kariyer, iyi maaş, araba ve ev taksitleri... hayattan istediğim şey bu mu?'"


* * *


"Şuraya uzanmış yavaş yavaş ölürken rahatlıkla söyleyebilirim ki, istediğin kadar güce ya da paraya sahip ol, yaşamı satın alamazsın" diyor Mori...
"- Son bir 24 saatin olsa ne yapmak isterdin?" sorusuna ise herkesi şaşırtacak kadar sade bir cevap veriyor:
"- Sabah kalkar, jimnastiğimi yapar, ardından çörek ve çayla kahvaltı eder, yüzmeye giderdim. Sonra arkadaşlarımı evde güzel bir öğle yemeğine davet eder, onlara ne kadar değer verdiğimi anlatırdım. Ardından ağaçlıklı bir bahçede yürüyüp renkleri, kuşları seyreder, doğayı içime çekerdim. Akşam sevdiklerimle bir restorana gidip yemek yer ve en güzel kızlarla tükeninceye dek dans ederdim. Ardından eve gelir mükemmel bir uyku çekerdim".



* * *


Sizin bunları yapacak vaktiniz var.
Bütün yapmanız gereken arada bir omuzunuza bir bakış atıp sormak:
"Bugün mü küçük kuş, bugün mü?.."
 
M

mavibalina2012

Guest
Çok anlamlı bir yazı ve paylaşım...Şöyle okuyupta geçilecek cinsten değil...Bazı yazarların ölüm hakkında yazdıklarını okuyunca yaşama daha dört elle sarılırız veya yaşamın anlamını bir kez daha hatta defalarca sorgularız...Hani sorarız ya, bu insanı şair, yazar, ressam, bestekar yapan nedir diye?..İşte bu yazıda cevaplar peşinen gelmiş...Mori bu soruya kendince cevap vermiş,

"- Son bir 24 saatin olsa ne yapmak isterdin?" sorusuna ise herkesi şaşırtacak kadar sade bir cevap veriyor:
"- Sabah kalkar, jimnastiğimi yapar, ardından çörek ve çayla kahvaltı eder, yüzmeye giderdim. Sonra arkadaşlarımı evde güzel bir öğle yemeğine davet eder, onlara ne kadar değer verdiğimi anlatırdım. Ardından ağaçlıklı bir bahçede yürüyüp renkleri, kuşları seyreder, doğayı içime çekerdim. Akşam sevdiklerimle bir restorana gidip yemek yer ve en güzel kızlarla tükeninceye dek dans ederdim. Ardından eve gelir mükemmel bir uyku çekerdim".
 
Tekerlekli Sandalye
Üst