Yaşamın İçinden

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
YAŞAMIN İÇİNDEN
Acı bir fren sesiyle sarsılmıştı etraf. Bir anda saniyelerle ölçülebilen bir sessizlikten sonra beyaz lüks görünümlü bir arabadan paniğe kapılmış ne yapacağını bilmediği her halinden belli olan bir çıkışla arabasından koşarcasına inmişti genç adam.
Uzun ve esnaflarla dolu olan bir caddeydi, şen şakrak sakinleriyle evlerin pencerelerinin önünde sarılı morlu çiçekler barındırdığı birkaç basamağı geçmeyen temiz merdivenlerin evlere ayrı bir şirinlik kattığı bu beldede kendi halinde yaşantısı olan bir ailenin 2.çocuğuydu Hatice. Annesi ve babası onun için ellerinden geleni yapmaya çalışmış, ama imkânlarının verdiği olanaklardan öteye gidememişlerdi. İki yaşında yüksek ateşten havale geçiren Hatice işitme duyusunu kaybetmişti. Annesi ve babası onun işitme engelli olduğunu öğrendikten sonra bu durum için birbirlerini suçlamaları tam bir yıl sürmüştü. Hatice’nin eğitimi için önceleri bilinçsizce sürdürülen çabalar zamanla yasal haklarını aramaya kadar dönüşmüştü. Ne yazık ki yasal haklarını bilmeleri onların maddi durumlarının yetersiz olması nedeniyle hukukta ki boşlukla savaşamayacak hale getiriyordu. Babası iki çocuğun sorumluluğuyla emekliliğinden sonra taksicilik yapmaya başlamıştı. Annesi Fatma ise ev hanımıydı. Bütün vaktini kızları ile geçiriyordu. Hatice’nin ablası Hülya, Hatice den üç yaş büyüktü. Anne ve babası ona Hatice’nin durumunu ne kadar anlattılarsa da Hülya bu durumdan çok rahatsız olmuştu. Oyunlar oynadığı kardeşi bir anda onu duymaz hale gelmişti. O zaman beş yaşında olan Hülya da bu duruma anlam veremeyip kardeşinden yavaş yavaş uzaklaşmıştı. Aralarında ki güven ortamı da böylece uzun bir süre kopma noktasına gelmişti.

Hatice ise şimdi 6 yaşında, bulunduğu beldenin özel eğitim merkezine devam eden kumral, kahverengi gözlü, ufak tefek görünüşlü, hassas ve duygusal bir çocuktu. Öğretmeni Hatice’nin bireysel eğitiminden sonra annesiyle konuşarak Hatice’nin özgüveninin gelişmesinden, bunun için ona karşı annenin takındığı korumacı tutumdan vazgeçmesini ve ona ufak sorumluluklar vermesini söylemişti.

Öğretmenin bu sözleri üzerine Fatma o gün Hatice’yi bakkala göndermeye karar verdi. Hatice annesinden para alarak evlerinin birkaç metre uzağındaki bakkala doğru yola çıktı. Annesinin evin balkonundan onu izlediğinden haberi yoktu. Küçük Hatice bakkala kadar gitmiş ve kendisine verilen sorumluluğu yerine getirmişti. Ama bir anda onunda elinde olmayan bir durum ortaya çıktı. Bakkaldan çıktığı sırada cihazlarının pili bitmişti. Duyma seviyesi yavaş yavaş azalmış ve bir anda ortalık sessizliğe bürünmüştü. Arkasından gelen arabayı fark etmeyip bir anda yola atladı ve şimdi onun sessizliğine çevresi de bürünmüştü. Yere düşen küçük kıza ilk haykıran balkondan onu izleyen annesi olmuştu. Hatice’nin korku dolu bakışları çevredekilerin başına toplanmasıyla ağlamaya dönüşmüştü. Arabasından inen genç adam ne yapacağını bilmez bir halde bağırmaya başladı.” Gördünüz kendisi yola atladı benim bir suçum yok.” Hatice’yi tanıyan esnaf ise genç adama onun işitme engelli olduğunu anlattı ve genç adamın suçluluk duygusu yerini bir anda acıma duygusuna bıraktı. Çevredekiler Hatice’nin duyamadığını pillerinin bittiğini anlayınca onunla iletişim kurmakta oldukça zorlanmıştı. İşte annesi de olay yerine koşup kızına sarılmıştı bile. Annesi Hatice de fiziksel bir sorun olmadığını görünce ancak sakinleşebilmişti. Her ihtimale karşı genç adam Fatma Hanımı ve Hatice’yi arabasına alarak hastaneye götürmeyi teklif etti.

Anne bu teklifi hemen kabul ederek ağlamakta olan küçük kızını kucakladı ve hastanenin yolunu tuttular. Neyse ki korkulan olmadı. Hatice’nin sadece kolunda incinme vardı. Fatma Hanım genç adamla tanışmayı ancak hastanede akıl edebilmişti. Genç adam ne söyleyeceğini bilmeden lafa başladı.
“Kusura bakmayın, bir anda çıktı önüme fark edemedim. Sizin için elimden ne gelirse yapmaya hazırım. Hatice’nin durumu için çok üzüldüm.” Bu lafa karşı Fatma Hanım, “ben kızıma acımanızı istemiyorum. O işitme engelli olmasından önce bir çocuk ve siz bir çocuğa çarpmış olmaktan çok engelli birine çarptığınız için kendinizi suçluyorsunuz” dedi.
“Özür dilerim beni yanlış anladınız dedi genç adam. Ben ilçede çalışıyorum. Belediye başkanının şoförüyüm. Adım Faruk. Çarpma esnasında Hatice’nin bir cihazı kırıldı. Hiç değilse ona yeni bir cihaz temin ederek hatamı telafi etmek istiyorum. ”Tam bu sırada Hatice’nin babası Hüseyin koridorun ucunda göründü. Koşar adımlarla onlara yaklaştı. Telaşla Fatma’ya kızını sordu. Hatice’nin doktorun yanında olduğunu, iyi olduğunu öğrenince Faruk beyle konuşmaya o da dâhil oldu. Faruk’un iyi niyetinden ve yardımsever tavrından dolayı şikâyetçi olmadılar. Şoför Faruk da Hatice’nin cihaz masrafını karşılamaya söz verdi.

Olayın üzerinden 2 hafta geçmişti. Bir gün evin kapısı çalındı. Hatice ve Hülya ders çalışıyordu. Fatma mutfaktan çıkıp kapıya koştu. Kapıyı açtığında karşısında gülümseyen iki adam vardı. Biri şoför Faruk diğeri Belediye başkanıydı.

Faruk olaydan öylesine etkilenmişti ki Hatice’nin kulak arkası cihazını almak ona yetmemişti. Belediye başkanı ile konuşup Hatice’yi ziyarete gelmişlerdi. Fatma birkaç saniye duraksamadan sonra, “Buyurun buyurun hoş geldiniz” diyerek onları içeriye davet etti. “kusura bakmayın çat kapı rahatsız ettik” diye karşılık verdi belediye başkanı. İçeri geçtiklerinde ayağa kalkmış çekingen bir şekilde beklemekte olan iki küçük kızla karşılaştı, ikisini de öpüp sevdikten sonra koltuğa oturdu. Önce Hülya “hoş geldiniz” dedi misafirlere. Daha sonra Hatice yarı anlaşılır bir şekilde ablasının sözlerini tekrarladı. “hoş geldiniz.” Belediye başkanı Fatma ya Hatice’nin durumunu, karşılaştığı zorlukları ve neler yaptıklarını sordu. Fatma ise derin bir iç çektikten sonra anlatmaya başladı.

“Hatice 2 yaşında havale geçirerek işitme duyusunu kaybetti. Onun için yapılabilecek bir ameliyat vardı ama buna bizim gücümüz yetmedi. Doktorlar implant takılırsa anlaması ve sesleri ayırt etmesi daha çok gelişir dediler. Şuanda 6 yaşında ve kulak arkası cihaz kullanıyor, sesleri duyuyor ama pilleri bittiği zaman çok zorlanıyor. Özel eğitim merkezine gidiyor. Tam bu sırada başkan araya girdi.” Anaokuluna gitmiyor mu?” “Gitmiyor” dedi Fatma üzgün bir şekilde. Daha önce bir anaokuluna başvurduk ama müdür bey engelli öğrenciyi alamayacaklarını söyledi. Müdür beyin bu tavrı bizi çok üzdü. Bizde o günden sonra başka bir kuruma gitmedik. Tam bu sırada belediye başkanı araya girdi “ MEB Özel eğitim hizmetler yönetmeliğine göre özel eğitim gerektiren her bireyin başvurduğu okul öncesi eğitim kurumlarına ve ilköğretim kurumlarına kaydı yapılır dedi. Elbette biliyordu Fatma, ama insanların ona karşı tepkisi üzüyordu onları. Bir anne baba olarak çocuklarının dışlanmasına göz yumamıyorlardı. Oysa Hatice ne kadar içten, ne kadar hayat dolu bir çocuktu, ama onunla iletişim kuramayan insanlar onu anlayamayacaklardı ve o da insanlara hep uzak kalacaktı. Belediye başkanına gelen bir telefonla sohbeti yarıda bırakıp kalktılar. Belediye başkanı ayrılmadan önce Hatice için istedikleri bir okula gidip kayıt yaptırabileceklerini, bunun için yanlarında olduklarını söyleyerek oradan ayrıldı.

Aradan geçen bir seneden sonra Faruk’u tekrar kapılarında buldu Fatma ve Hüseyin çifti. Bu kez tekti ve ellerinde poşetlerle karşılarında duruyordu. Hatice ve Hülya’nın okul ihtiyaçları için bir şeyler almıştı. Kendi çocuğu olmadığı için bu iki kız çocuğuna içtenlikle yardım ediyordu. O yıl 1. sınıfa başlayan Hatice karşılaşacağı zorluklardan habersiz okula başlamanın heyecanı içindeydi. İşte okul kapısından içeri girmişlerdi bile. Annesi Fatma ve ablası Hülya ve kendisi de oldukça heyecanlıydı. Ailesi onu normal bir okula kayıt ettirmişlerdi kayıt esnasında okul müdürü, öğretmenlere işitme engelli bir öğrenciyi sınıflarına alıp alamayacaklarını sordu okulda bulunan 3 öğretmen de sınıflarında işitme engelli bir öğrenciyi kabul edemeyeceklerini söyleyince Fatma ve Hüseyin bir kez daha yıkılmışlardı. Çocuklarının öğretmenler tarafından bile dışlandığını görünce diğer çocukların ve velilerin ona karşı nasıl yaklaşacaklarını az çok tahmin edebiliyorlardı. Neyse ki bir öğretmen Hatice’yi alabileceğini söyledi, ve Hatice Nurgül öğretmenin sınıfına kayıt oldu. O gün annesi ders sonuna kadar okulda bekledi. Çocukların okula alışma süresi geçtikten sonra Nurgül öğretmen sık sık Hatice’nin durumunu diğer çocuklara uygun bir dille açıkladı. Nurgül öğretmen nöbetçi olduğu bir gün çocukların teneffüste Hatice ile oynamadıklarını gördü. Ders zili çalıp sınıfa girdiklerinde çocuklara Hatice’nin çok iyi bir arkadaşları olduğunu oyunları hep beraber oynamaları gerektiğini söylemesi üzerine bir öğrenci, ”ama onun kulağında bir şey var neden onu takıyor?” diye sordu. Bunun üzerine Nurgül öğretmen: “ bazı arkadaşlarınız gözlük takıyor gözleri daha iyi görsün diye Hatice de kulakları daha iyi duysun diye onları takıyor dedi.

Nurgül öğretmen elinden geldiğince sınıfta çocuklara oyun oynattığında Hatice’yi başkan yapıyordu. Çoğu kez Hatice’yi diğer çocukların arasına katmak için çabalıyordu. Ama onun da zaman zaman Hatice ye karşı nasıl davranması gerektiğini bilemediği de oluyordu. Kendisi sınıf öğretmeniydi. Bu yüzden Hatice’nin devam ettiği özel eğitim merkezinde ki işitme engelliler öğretmenine birkaç kez gidip ondan bilgi almıştı. Sınıfta ki diğer velilerle sık sık toplantı yapıp çocuklarına engelli bireylere nasıl davranmaları gerektiğini anlatmalarını istemişti. Nurgül öğretmenin çabalarıyla Hatice okulda mutluydu. Arkadaşları artık onunla oyun oynuyordu. Derslerinde diğer arkadaşlarından biraz geriydi. Çünkü okuduğunu anlamada güçlük çekiyordu. Bu yüzden anlama sorunu diğer derslere de yansıyor ve matematik dersinde problem çözmede ya da diğer derslerde okuduğunu anlamada, atasözlerini, mecaz anlamlı sözleri anlamada zorlanıyordu.

Okulda ve derslerinde ona en çok yardımcı olan şüphesiz ablası Hülya’ydı. Kardeşine her konuda yardım ediyor, onu koruyup kolluyordu. Böylece Hatice ilkokulunu bitirmişti. Ama onu yeni zorluklar bekliyordu. Çünkü bulunduğu beldede özel eğitim iş okulu yoktu. Yakın bir ilde bulunan iş okuluna gitmesine ailesi izin vermedi. Aradan geçen bir seneden sonra Fatma ve Hüseyin taşınmaya karar verdi. Hatice’nin iş okuluna gidip kendisini herhangi bir alanda geliştirebilmesi için oraya yakın bir yere taşındılar. Hatice artık kendisini bir alanda geliştirebilecekti. Yalnız bulunduğu yerden taşınması, onun yeni oturacağı yerde aynı zorluklarla tekrar karşılaşacağı anlamına geliyordu. Ama Hatice bu zorluklara göğüs gerebilecek kadar büyümüştü. Zaman zaman o da annesine “ben neden böyle oldum?” diye sorsa da annesinin değişmeyen cevabıyla karşılaşıyordu. “kızım Allah diyordu annesi, Allah sana böyle bir dert verdi sen güçlü ol diye” zaman zaman da Hatice’nin insanları anlayamamaktan kaynaklanan hırçın davranışları oluyordu. Zaten duygusal bir insan olan Hatice bazı geceler ağlamaktan kendini alamıyordu. Yeni taşındıkları bu mahallede yine ona farklı davranan arkasından acıma duygusuyla konuşan, engelli bireylerle nasıl iletişim kuracağını bilmeyen ve onunla iletişim kurmayan yaşıtları vardı. Küçüklüğünden beri bu sorunlarla büyümüştü Hatice ve artık insanlara karşı bir farkındalık uyandırmak istedi. Engelli birinin gözünden engelli olmayı onlara anlatmalıydı. Tüm bunları düşünerek oturdu kalemin kâğıdın başına ve şu cümleler döküldü dudaklarından satırlara;

“Ben farklıydım ve fark edilmek için uğraştım. Fark edildim, daha çok itildim. Oysa hepinizden daha çok ihtiyacım vardı sevginize, ilginize. Ben bana verilen bu dertle yaşamaya alışmışken benimle yaşamayı kabul etmeyecek olanlarınız vardı sizin içinizde. Benim farkım daha çok ilgiye, daha çok sevgiye daha çok eğitime ihtiyacım olmasıydı. Benim gibi farklı olan birçok arkadaşım sizin ilginizi bekliyor. Bize engelli gözüyle baktığınız her an bizi daha çok engelleyeceksiniz. Oysa biz hayatın her alanında sizin yanınızda olarak size yardım etmeye hazırız. Biz engelli değiliz bizi engellemeyin. Bizim sesimiz olun ki daha gür duyuralım sesimizi…”
Sabah evlerinden işe ve okula gitmek için çıkan komşular kapılarında bir kâğıt ve içinde yazılmış birkaç satır notla karşılaştılar. Hepsinin gözleri dolmuştu..

DUYGU SAVAŞ

Merhaba adım duygu savaş. 22 yaşındayım. Karadeniz teknik üniversitesi işitme engelliler öğretmenliği bölümünden mezun oldum. Şuan bir rehabilitasyon merkezinde çalışmaktayım. İstanbul Beykoz da oturuyorum,bekarım ailemle yaşıyorum.
 

Gazoz Agacı

Moderatör
Moderatör
Katılım
Nis 23, 2012
Mesajlar
9,302
Tepkime Puanı
64
Puanları
48
Yaş
54
“Ben farklıydım ve fark edilmek için uğraştım. Fark edildim, daha çok itildim. Oysa hepinizden daha çok ihtiyacım vardı sevginize, ilginize. Ben bana verilen bu dertle yaşamaya alışmışken benimle yaşamayı kabul etmeyecek olanlarınız vardı sizin içinizde. Benim farkım daha çok ilgiye, daha çok sevgiye daha çok eğitime ihtiyacım olmasıydı. Benim gibi farklı olan birçok arkadaşım sizin ilginizi bekliyor. Bize engelli gözüyle baktığınız her an bizi daha çok engelleyeceksiniz. Oysa biz hayatın her alanında sizin yanınızda olarak size yardım etmeye hazırız. Biz engelli değiliz bizi engellemeyin. Bizim sesimiz olun ki daha gür duyuralım sesimizi…”
 
Tekerlekli Sandalye
Üst