Yaşlı Adam

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Yaşlı adam, uyandığında gözlüğüne uzandı ve ayağa kalktı. 13 yaşındaki torunun yanına gitmesi gerekmekteydi ve o gecikmişti. Oğlunun trafik kazası geçirmesinden sonra elinde kalan tek değerli varlığının yanına gitmek için acele ediyordu. Yolda ona alabildiği tüm şekerlemeleri, doğum günü pastasını ve torununa aldığı hediyeyi poşetlere doldurarak evin yolunu tuttu. İçeri girdiğinde torununun bakıcısının, torununa yemek verdiğini gördü. Gelirken yanında getirdiği pastayı hazırladı ve torununun doğum günü hediyesini mutfağın tezgâhına bıraktı.

Ellerinin titremesine aldırmayarak mumları yaktı. Bakıcı mutfağa girdiğinde kısa bir süre çığlık attı, sonra içerideki adamı tanıyınca çığlık, yerini tebessüme bıraktı. Bakıcının tüm yardım isteklerini reddeden yaşlı adam, ona içeride beklemesini ve sürprizi bozmamasını söyledi. Tüm hazırlıkları yaptıktan sonra salondaki ışıkları söndürdü ve pastasıyla birlikte doğum günü şarkısını söylemeye başladı. Odaya geçtiğinde torunun ona sevinç ile baktığını fark etti ve bu mutluluğunu hediye ile süsledi. Hediyeyi içeriden getiren bakıcı genç çocuğa uzatarak ‘dedenin hediyesi’ dedi içten bir ifade ile. Çocuk aldığı hediyeyi teşekkür ederek açtı ve içinden çok güzel bir not defteri ve kâğıt çıkardı. Dedesinin hediye alabilecek yeterli durumu olmadığının farkındaydı. ‘bunun ile çok güzel eserler çıkarabilirsin oğlum, küçüklüğünden beri yazmaya yetenekli olduğunu biliyorum.’ Diyen dedesinin yanağına kocama bir öpücük kondurduktan sonra bakıcısından onu yatağına götürmesini istedi. Dedesinin gittiğini fark ettikten sonra eline kalemi aldı ve bir şeyler karalamaya başladı. Tüm yazdıklarını siliyordu.

En sonunda yazdıklarını okumamaya karar verdi. Sadece yazıyordu artık. Birkaç saat yazdıktan sonra artık saatin epey geçtiğini fark etti. Siyah renkli kalemini defterinin üzerine bıraktıktan sonra hayaller kurmaya başladı. Hayallerinde dedesiyle birlikte televizyonda gördüğü o büyük şehre, New York’a gidiyordu. İzlediği an etkisinde kalmıştı; Büyük binaların olduğu, insanların birbirlerine dikkat etmediği o görkemli şehre. Orayı gezince daha mutlu olacağına inanıyordu. Ama şu an dedesinin buna imkânı olmadığı bildiği için bu konuyu yanında açmıyordu. Ama bunu da not edecekti not defterine. Tüm not ettiklerini bir gün çok büyük biri olduğunda yeni nesillere gösterecekti. ‘Bakın, ben buralara kolay bir şekilde gelmedim, aştığım engeller oldu, sizler de kendinize engeller koymayın.’ Diyebilecekti. Annesinin ve babasının ölümüne yol açan trafik kazasında, kendisi sakat kaldıktan sonra dedesiyle yaşamaya başlamıştı.

Dedesi işe gittiği zamanlar, ona bakıcısı bakıyordu. Bu durumdan rahatsız değildi, toplumda farklı bir yer edindiğini bildiği için insanların ona saygı duymasını hoş karşılıyordu. Engelinin iyileşmesi gibi bir dileği de yoktu, onun yerine ileride büyük bir yazar olmayı istiyordu. Büyük bir yazar olup, edebiyata büyük katkılar sağlayacaktı. İçindeki anne sevgisini yazarak sağlayacaktı. Kaleme döktüğü her kelime aslında onu annesine yaklaştırıyordu. Bu yüzden daha fazla yazmak istiyordu, annesini daha fazla yanında tutabilmek için. Her gece yatağa erken saatte geçip, daha fazla yazmaya başladı. İçinden geçen her duyguyu, yaşadığı anıları büyük bir sanatçı edasıyla kâğıda aktarıyordu. Aradan geçen bir yılın sonunda defterinin yapraklarının bittiğini fark etti. Dedesinden yeni bir defter istemesi gerekecekti. Zaten doğum günü yaklaşıyordu, yeni bir defteri getirirdi dedesi. Doğum günü geldiğinde dedesinin kahvaltı masasında heyecanla beklediğini fark etti. Onu bu kadar gülümseten şeyin nedenini soracaktı ki, masada iki tane bilet olduğunu fark etti. Gördüğüne inanamayarak biletleri eline aldı, New York’a gidiş dönüş biletiydi bunlar.

Hayallerinin yerine gidebilecekti. Bu onun yazmayı hedeflediği kitabına büyük bir katkı sağlayacaktı. Dedesine biletleri nasıl aldığını sordu. Dedesi açıklama yaptı:' Sana geçen sene defteri hediye etmemin nedeni de buydu oğlum. Mahallede bir yarışma afişi asmışlardı. Bir şeye tepkiniz varsa anlatın bizlere diye. Ben de iyi bir yazar olabileceğini bildiğim için yazdıklarını bana vermesi için bakıcından ricada bulundum. Kimseye okutmayacağından dolayı da bunu sana söylemedim. Fakat arada fark ettiğim New York sevdanı da görmezlikten gelemezdim. Bir yıllık tasarrufun sonucunda bu biletleri alabildim. Umarım yarışmaya gönderdiğim için bana kızmamışsındır.’ Bu sözleri duyduktan sonra genç çocuk çok duygulandı. Hayatında tek değerli varlık olan dedesinin o’na böyle bir hediye vermesinin karşılığını asla veremezdi. Şimdi kendini ona borçlu hissediyordu. Ama şu an tek düşündüğü şey, görmek istediği şehre gidebilecek olmasıydı.

Bu o’nu dünyanın en mutlu insanı yapıyordu. Odasına girip dolabındaki tüm kıyafetlerine baktı ve aralarından en güzellerini seçti. Bu gece özel bir geceydi ve kazanan o olabilirdi. Bu sefer dışarısı daha farklı kokuyordu. İnsanlar daha neşeli, yapraklar daha yeşildi. Hiçbir zaman mutluluğu bu kadar derin fark etmemişti. Büyük bir sokağı geçtikten sonra ödül gecesinin olduğu yere doğru yürümeye başladı. İçeri girdiğinde herkesin heyecanlı olduğu fark etti. Dereceye girenlere başarılar diledi ve ona gösterilen yere oturdu. Açılış konuşmasının ardından kazananların adı açıklanmaya başladı. Kazananlar arasında genç çocuğun adı okununca yerinden kalktı ve yazdığı metni herkese karşı okumaya başladı: ‘Benim bedensel bir engelim var. Bunu kabul edebiliyorum. Fakat İnsanların farklı olanları normal karşılayamamasının nedenini anlayamıyorum. Görmeye pek alışık olmadıkları bu halime acımalarını da anlayamıyorum.

Bugün bu şartlarda yaşamamızın nedeninin de duygudaşlık eksikliği olduğunu biliyorum. Eğer kendinizi bizim yerimize koyabilseniz bize daha iyi davranır, bizim, sizlerle eşit olduğumuzu hissederdiniz. Yaşadığım ülkede benim ve benim gibilerin fazla düşünülmemesi bizi daha da asosyal yapıyor. Hepimizin eşit olduğunu söylüyorlar, fakat buna dair bir belirti dahi göstermiyorlar. Ben dışarıya çıktığımda görme engelli kardeşlerim için yapılan bir yeniliği göremiyorum. Binaların çoğunun bizlere göre yapılmaması, bizlere verilen eğitimin yeterli olmayışı bizim bedenlerimizden değil, bize önyargıyla yaklaşan beyinlerdedir. Gelecekte kendilerinin de bizim gibi olacağı ihtimali onları fazlasıyla korkutur. Açıkçası insanların bize acıması veya bize hiç saygı göstermemesi bizim de içimize kapanmamıza sebep oluyor ve evde yaşamanın daha iyi olduğunu hissettiriyor. Artık bu dünyanın herkes üzerine kurulduğunu ve bizim diğerlerinden ayrı bir çaba göstererek yaşamamamız gerektiğini hissediyorum. Farklı olmaktan rahatsız değilim, çünkü şu anda sağlıklı olmanız her zaman böyle olacağınız anlamına gelmez.

Bizim yerimizde eğer ruhen daha zayıf insanlar olsaydı daha fazla katlanamayacağını düşünerek intihara sürüklenirlerdi. Oysa biz, doğuştan böyle olalım veya olmayalım kendimizi kabul ediyor ve sizin de bizi böyle kabul etmenizi ve buna göre davranmanızı istiyoruz. Asıl engel bedenlerde değil, önyargılarla dolu zihinlerdedir.’ Tören bitiminde yaşlı adamın torunu, salondan büyük bir alkış aldıktan sonra evine gitti. Bütün bu olanlar o’na hayal gibi geliyordu. Sanki bu güzel şeyler hiç yaşanmamıştı. Dedesinin yeri, onun için çok ayrıydı. Ertesi gün havaalanına gitmek için uyandı, kahvaltısını yaptı ve dedesiyle birlikte gidecekleri yerlerin planını yapmaya başladı. Hayallerinin ülkesi artık onu bekliyordu. Oraya vardığında tüm gördüklerini, hissettiklerini ve orada insanların birbirine nasıl davrandıklarını not edecekti. Bu hayallerin arasından sıyrılırken, gerçekleri düşünmeye başladı. Önyargıları yıkmak uğruna verdiği bu savaşın, bu kadar güzel sonuçlar vermesi onu mutlu ediyordu.

Feyza Karagülle

1995 yılında İstanbul’da doğdum. İlk okul ve orta okul eğitimini İstanbul’da tamamladım. 2009 yılında Bakırköy ticaret meslek lisesinde öğrenim görmeye başladım. Eğitimimi hala sürdürmekteyim.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst