Yemin töreni

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,507
Tepkime Puanı
189
Puanları
63
Yaş
50
Askeri kışla o gün çok kalabalıktı. Bu güne dek hiçbir yemin töreninde böylesine bir coşku yaşanmamıştı. Bu gün çok özeldi. Her askerin annesi, babası, kardeşi, akrabası, sevenleri bu mutluluğu birlikte yaşamak, birlikte paylaşmak için toplanmıştı.
Karşı tepede kocaman bir ay yıldızlı bayrak, masmavi gökyüzünü delercesine yükselmiş, gönderinde nazlı nazlı dalgalanmaktaydı. Kuşlar etrafında kanat çırpıyor, onlar da bu sevince katılırcasına bayrağın etrafında dört dönüyordu.
Cenk’in anne ve babası da tribünde yerlerini aldıklarında çok heyecanlıydılar. Bando takımının davulu uzaklarda değil de, sanki kalplerinde çalıyordu güm, güm…
Cenk’in babası Murat Bey, eşinin elini tuttuğunda onun da heyecandan titrediğini duyumsadı. Sokuldular birbirlerine
-Çok şükür bu gününü de gördük oğlumuzun, dedi Cenk’in annesi Melahat hanım.
-Evet. Ben asker elbisesi giyemedim, askerlik yapamadım diye çok üzülmüştüm ama oğlumu asker elbisesiyle görecek olmak, onun yemin töreninde bulunmak birazcık olsun üzüntümü hafifletti, dedi Murat bey.
Gözleri tören alanında, yemin töreninin başlamasını beklediler. Evlatlarını asker elbisesiyle görebilme gururunu yaşamak için sabırsızlanıyorlardı.
Yıllar öncesi yaşadığı talihsiz olay, siyah beyaz bir film şeridi gibi Murat Bey’in gözü önünden bir anda geçiverdi.

Merdivenden düştüğünde henüz ilkokulun ikinci sınıfına yeni başlamıştı. Yedi kardeşin ortancası, evin en uslu çocuğuydu. Üç odalı kerpiç bir evde yaşıyordu dokuz nüfuslu bu aile. Dokuma fabrikasında çalışan işçi babanın maaşıyla kıt kanaat geçimleri sağlanıyordu. Evlerinin mutfağının üst kısmı tahta ile bölünmüştü. Bu asma kata o yörede “Musandere” denirdi. Kışlık soğan, patates, sarımsak gibi yiyecekler bu tavan arasında muhafaza edilirdi. Burası evin bir nevi kileriydi.
Bir gün soğan lazım olduğunda annesi musandere den soğan indirmesini söylemişti. O da merdiveni kurup yukarıya çıkarak bir tabağa doldurduğu soğanları tam indirirken, merdiven basamağı diye boşa atınca adımını kendini yerde bulmuştu.
Mutfaktaki gürültüyü duyan annesi, kardeşleri toplanmışlardı Murat’ın başına. Bir süre yerden kalkamamıştı. Sağ kolu çok acıyor, kımıldatamıyor, acı içinde kıvranıyordu. Hemen babasına haber salınmıştı.
Babası fabrikadan izin alıp gelmiş ve onu hastane yerine bir kırıkıçıya götürmüştü. Kırıkçı kontrol ederken, kolunu her oynatışında Murat acı içinde avaz avaza bağırmıştı. Derken kolun dirsekten kırık olduğunu söyleyen kırıkçı tüm hünerini göstererek! Tahta parçalarıyla kırığı tespit etmiş, sargı beziyle de sıkıca sarmıştı. Kırık kolu bir yazma ile boynundan asmış, bir ay bu şekilde kalmasını söylemişti.
Sağ elini hiç kullanmayan Murat okuluna devam ediyor, sol eliyle yazmayı da yavaş yavaş öğreniyordu. Ev ödevlerini aksatacak olsa öğretmeni artık ona bir şey demiyor, durumunu göz önüne alarak yardımcı olmaya da çalışıyordu.
Bir ayın sonunda sargıları açıldığında, parmaklarını kısmen oynatsa da kolunu açamıyor, düz konuma getirip oynatamıyordu. Sağ kolu kıvrık kalmış, kırıkçı onu sakat bırakmıştı!
YEMİN TÖRENİ Adlı öykünün devamını PDF formatında okumak için BURAYA tıklayınız.
 
Tekerlekli Sandalye
Üst