Yüksek Topuklar!

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
Bir Kadın ve Bir Adam!


askaasik.jpg



''Bana öyle bakma, anlayacaklar’’ Anlasınlar diye geçirdi içinden kadın, anlasınlar da ne olacaksa olsun! Olsun da görelim dünya kaç bucak, kaç kaçak var aramızda... Adam sessizce kadının elini tuttu ''Bu bizim ilk şarkımız olsun’’ dedi.

''Olsun’’ dedi kadın.

Olsun bu bizim ilk şarkımız olsun, daha ne olsun. Sigarasını yaktı adam, derin bir nefes aldı.

''Niye yapıyorsun bana bunu’’ diye sordu kadına. Kadın belli belirsiz bir ifadeyle, bilmem der gibi yüzünü buruşturdu. Niye yaptığını kendi de bilmiyordu. Yapıyordu, gelecek pişmanlık öykülerini de kendine özne ediniyordu. Yapıyordu ama güvenmiyordu. Ne kendine ne de ''Öyle bakan adama’’

Birazdan okuyacağınız öykü, ''Ateş’’ ve ''Su’’ olmanın getirdiği zorlukla beraber tutkunun öyküsüdür.

Olanaksızın küçük zaman dilimi içinde olanaklıya dönüşme heyecanıdır. Melodinin şarkı haline gelmemiş sadece tınılardan oluşmuş ayrıntılarıdır. Heyecanlıdır, tutkuludur ama bir o kadar da merhametsizdir. Acıtır, acıttıkça daha da meraklandırır. Masalardan kaldırır, masalara yumruk vurdurur. Sorumsuzluğun en hayvani yanıyla bir gün sığınacak bir kapı bulamazsam ''Ona giderim’’ ’in güvenirliğidir. Uzun karanlık bir sokakta bazen de can teslim etmektedir. Can teslim edip öylece kendine ihanetin en teslim olmuş halidir.

Kadın kalabalık bir kaldırımda uzun uzun adımlarla yürürken birden durdu tam da o anda sanki birileri kulağına bir şey fısıldadı. Fısıldadığını da kendinden başka sadece biri daha duydu... Su, kendine kendine hayatın getirdiklerini kendi istedikleri ile birleştirmiş sonra da elleriyle yoğurup ortaya bir tutam yaşam çıkarmış bir kadın.

Ateş; kendinden emin, yalın. Hırçın halinin altında bir o kadar da merhamete ve vicdana mahrum kalmış, sıkışmış ve hatta kabul etmese de örselenmiş bir kan. Sesine ses değdiğinde duyduğu en güçlü yaylı bir çalgı aleti gibi kulaklarınızda uğulduyor.

Birbirini tanımamanın sadece heyecanın verdiği hazla yolda yürümek hem de birkaç saat hadi bilemedin gün. Bilmeden kırgınlıklarını, kırılganlıklarını, üzüntünü, sevinicini ve içinde ki o şeyi!

Ateşin gücü, etrafını sarıyordu en önemlisi suyu da kendine yavaş yavaş perçinliyordu. Yan yana geldiklerin de gökyüzünde bir semazen siluetleri gösteriye başlıyordu. Kalp atışlarını ellerinde hissederken, en karanlık odalara gerek kalmadan sokak lambası altında meşk yapmanın tutkusunu yaşıyorlardı. Uzun birkaç soluk alıp vermek gibi bir şeydi yaşadıkları, sadece birkaç uzun soluk. Doğa’nın verdiği başka kanlar ve genler bir arada tutamazdı, ''ATEŞ’’in gözleri ''SU’’yu kendi kaşığında bir çırpıda anlamadan boğdururdu. Su, kendi sonunu bir ''ATEŞ’’ tarafından yazılmasına asla razı gelmeyen, gelse de bir daha o kadar narin akamayan yapıya sahipti.

''Devrik cümleler kurarım ben’’ dedi Su.

Oysaki ATEŞ’İN hayatı devrilmişti. Devrikti gördükleri, beraber bakamazlardı aynı kareye. Haksızlık olurdu olmuşlara, bitmişlere. Tercih meselesi vardı işin içinde, yol ayrımları vardı. Bilinmezle, çok iyi bildiği bir düzen vardı karşı karşıya. Gerçek olanla hayal olanı ayırt edecek kadar yaşanmışlıklar vardı. Korkudan yakasına yapışılmış geceler vardı, sevinçten kahkahaların ortak yayıldığı sokaklar, kaldırımlar, odalar vardı.

Bir diğer yanda bilinmez bir şehir ve şehrin getirdiği yollar vardı. Git-Gel ‘leri çok olan yollar, bir sürü anlayamayacak insan vardı ve anlasalar da asla affetmeyecekler!

Sen yaptığınla kalacaksın, hep;

''Maalesef’’ diye başladığın konu başlıklarından biri haline geleceksin. Ayrışmış, ayrıştırılmış olacaksın! Olacaksın, kabul et, eden bulur diye arkandan bir araba ah alıp, ayağım takılmasın diye başını yerden kaldıramayacaksın!

Kırık bir ihanet öyküsü bu, bir yerlerden bildiğim, duyduğum, tanıdığım. İhanetin en kıdemlisi, kendine yapılmış hali. Bir kadınla, bir adamın bir yolda kendi kendilerini ele verme öyküleri bu. Bir hayat silsilesi içinde biraz geç kalmışlık, biraz vazgeçmişlik tanıdık senaryolarından biri işte! Kendi kendine vazgeçmenin en saçma hali!

Sonra birden yine aynı şarkıyı sil baştan dinleme arzusu. Birilerine itiraf etmenin en ucuz hali, etmesen de, içinde her defasında ismini söylediklerin de bir orakla hançerlenmen.

''Yaşayamayız böyle’’ dedi kadın.

Yaşayamayız, çünkü ben eskisi gibi değilim. Eski heyecanlarım şarkılarla birleşmiyor artık. Uyumadan önce gözlerimden akmıyor pişmanlıklar. Kirpiklerim ihanetten dökülse de bir daha aynı gözbebeklerine sahip olamam!

Ateş;

''Karar vermen lazım’’ dediği gün, her şey bir den aydınlandı. Kadın kalabalık bir kaldırımda uzun uzun adımlarla yürürken bir den durdu tam da o anda sanki birileri kulağına bir şey fısıldadı. Fısıldadığını da kendinden başka sadece biri daha duydu.

Ateş birden bire;

''Yapma’’ dedi.

''Yapma’’

''Yapma’’

Sonra da zaten ''Hiçbir şey’’ yapmadı!


Burcu Altın
 
F

Fırtına

Guest
Bir Erkek Aşkı Özlerse!

askiyozelene.jpg



Kadınlar, aşkı sadece onlara özel duygu bütünlüğü sanıyorlar... Aşk, erkeğin içindedir ve bir erkek aşkı özlerse; kadını sel gibi içine yani aşka katıp sürükler... Aşk; erkeğin hormonlarında salgılanan karşı konulamaz bir güçtür, tıpkı azgın dalgalarıyla kıyıya vuran bir deniz gibi!

Erkek aşkı özlerse; kadının içindeki uyuyan güzeli uyandırır ve ona kadın olduğunu, aşkı tatması gerektiğini, aşka layık ve ait olduğunu hissettirebilir.

Bir kadın için ürkütücüdür aşkı özlemiş erkek, zordur aşka susamış ve onu özlemiş erkeğin kadını olmak ve o adamla baş etmek!

Akıllı ve güçlü bir kadın olması gerekir, aşkı özlemiş bu adamı dizginleyebilecek kadar akıllı, sakin ve kadınlığından emin olmalı!

Kadının fark etmesi gereken karşısındaki adamın gerçekten neyi amaçladığıdır. O, aşka susamış bir adam mı, yoksa şapkadan tavşan çıkartma peşinde olan bir düzenbaz mı?

Erkek aşka susarsa; kadının tenine bir başka dokunur, ipek gibi. Parmak uçları süzülür kadının teninden ve vücut ısısı eritir kadının teninde değdiği her yeri!

Bakışları deler geçer, bakmaz görür, kadının kalbine iner, oradan seyreder dünyayı. Kahkahaları bir başkadır ve gülüşünde karşı konulmaz bir çekicilik vardır, içten içe insanı saran ve içine alan!

Aşk; erkeğin içindedir "ve bir erkek aşkı özlerse" karşısındaki kadını deler geçer.

Akıllı bir kadın alıp o adamı, şehrin gürültüsünden patırtısından ve yoruculuğundan uzak bir adaya gider, teknolojiden, insanlardan ve her şeyden uzak bir yerde adamın ve aşkın keyfini sürer!

Hamakta uzanır adamın göğsüne, sırtını ve saçlarını okşarken anlattıklarını dinler, sabah kahvaltısında elleri ile yedirdiği reçelden çok, dudaklarına değen parmaklarının tadını almaya çalışır!

Yürür onunla el ele iskelenin en ucundaki mavi bayrağın önüne gelinceye kadar, orası limandır durup adamın dizine yatıp güneşin batışını izler öylece. Saçlarında gezinen elin verdiği keyif ve mutluluğa bir de aşkı yaşatan ve aşkı veren adamın sesi, dudaklarından dökülenler, kalbinin çırılçıplak iç sesi eklenince kadının varacağı yer; aşkın en yüce mertebesi!

Bir başkadır kadına, aşık olmuş adamla sabah el ele yürümek, bir başkadır o adamın göğsünde film izlemek ve bir başkadır ördekli pijamaları ile aşkını ona veren adamın yanında uyumak!

Aşk tıpkı bir kadının erkeğin kucağında yaptığı karşı konulmaz ve ateşli bir dans gibi... Bir adım öncesi masumiyet, bir adım sonrası tutku. Her iki duygununda iç içe olduğu ve bir birinden ayırt edilmesinin zorluğunu yaşandığı anlarda ortaya çıkan şeydir aslında; aşk!

Ve bir erkek aşkı özlerse, akıllı bir kadın için yapılacak tek şey kalır geriye; aşkın keyfini yaşamak!


Fatih B.
 
F

Fırtına

Guest
Su Akar, Yolunu Bulur!

suakar.jpg



Her şey birden olur... Durup dururken olur... Sanki bir bulut gelir de yağmaya başlar tam tepenize... Tüm güzellikler... Ya da tüm sorunlar... Tüm geçmiştekiler ya da gelecektekiler... Tüm hesaplaşmalar... Dengeniz alt üst... Siz sırılsıklam!

Bir sabah uyanırsınız ve hiç bir şey eskisi gibi değildir ya da başka bir söyleyişle, her şey yepyenidir. Sorunlarınız artık bambaşkadır. Sevinçleriniz bambaşka... Gündeminiz ise öncelikleriniz ile birlikte alt üsttür. “Kıymet”leriniz ve “kıymetli”leriniz değişmiştir.

Bir sabah uyanırsınız ve sanki bambaşka bir dünyadasınızdır. Herkes sanki yabancı, her olan alışılmadıktır. Oysa insanlar aynıdır... Sizin bakışınız değişmiştir. Bakan gözleriniz değişmiştir, bakılanlar aynı olsa da... Bambaşka bir dilde konuşur gibidir insanlar... Oysa konuşulan dil aynıdır da, sizin iç sesinizin dili değişmiştir. Kim yabancılaşmıştır? Siz mi? Onlar mı? Önemli mi?

“Akıp gitmek ne ola ki hayatta?” derseniz, işte budur... Bir nehirdesinizdir... Her gün yeni bir yerden geçersiniz. Arkanız gideceğiniz yöne dönük. Görmezsiniz nereye gittiğinizi. Geçtiğiniz her yer yenidir de, siz aynı mısınız ki? Her an yeni bir siz, yeni bir yerden geçer... Nehir ise aynı gibidir. Devamlıdır. Bir yerden başladı ve bir yere gidiyor. Akıp gidiyor... Gidiyor da... Aynı mıdır?

Her şey birden olur... Olan ve biten farklıdır. İşte o zamanlarda insan yabancılaşır ya her şeye... Kaybolmuş gibidir yabancı bir şehirde... Sanki tüm sokaklar çıkmaz gibidir... Oysa her sokağın bir çıkışı vardır. Ait hissetmez olana... Ya da bitene... Ait hissetmese de, olan olmaktadır aslında!

İşte o anlarda, teslim olmak lazım. Razı olmak... Olana, olup bitene teslimiyet. Zorlamamak lazım. Olmuyorsa olmuyordur... Ya da oluyorsa oluyordur... Tekliyorsa yolda, gidemiyordur ya da hızla koşuyorsa koşuyordur... Kabul etmek lazım. Sessizce geri çekilip kabul etmek... Direnç göstermemek!

İçinizden geçenlere rağmen, ya da içinizden hiç geçmemişlere rağmen; bazen durmak lazım. Durup kalmak... İnce bir acı da olsa içinizde... Acıya kocaman bir korku eşlik etse de... Duraklamak lazım. İsyanlar olsa da... Haykırmak isteseniz de '' Neden?'' diye, ya da “ Yaşasın!” diye... Susmak lazım bazen!

Siz durunca hayat akmaya devam edecek elbette. Ama siz durunca, siz olanın dışına çıkınca birden olan her şey, yerine oturacak!

Çünkü en derinlerde aslında biliyorsunuz ki; Su akar, yolunu bulur.


Figen Bıyık
 
Tekerlekli Sandalye
Üst