Yürüyen

Halil Yılmaz

Admin
Yönetici
Katılım
May 19, 2010
Mesajlar
14,522
Tepkime Puanı
193
Puanları
63
Yaş
50
Sabah saat 7'de uyandı. Yüzünü yıkadı. Kahvaltı yaptı. Hazırlıklarını tamamlayıp dışarı çıktı. İşe doğru yola koyuldu. Üniversitede çalışıyordu, araştırmacıydı. Genetik alanında doçentliğini geçen sene almıştı. Şu an için işten atılma gibi bir sorunu yoktu. Devlet memuru olduğu için sigortası vardı, maaşı fena değildi, ayrıca her ay düzenli yatıyordu. Çoğu “yürüyen”e göre durumu iyiydi.

Yürüyen. Büyük Kaza'dan sonra onun gibilere yürüyen denmeye başlanmıştı. Onun gibiler, yani yürüyebilenler. Belden aşağısı felçli olmayanlar. Büyük Kaza olalı yaklaşık 150 sene olmuştu, ve hala dünya nüfusunun %95i yürüyemiyordu. İlk başlarda insanlar bu durumu kabullenemediler. Toplu intiharlar oldu. Bütün insanlık, harıl harıl felce bir çözüm aramaya başladı. Çözüm bulunamadı. Yavaş yavaş, durum kabullenildi. Araştırmalar felcin tedavisi yerine felçlilerin hayat standartlarını yükseltme üzerine yoğunlaştı. Tekerlekli sandalye teknolojisinde büyük atılımlar gerçekleşti. Yatak yarası olarak da bilinen dekubitus ülseri çözüldü. Bütün evler,binalar, ulaşım ağları, hatta şehirler engellilere göre yeniden düzenlendi. Büyük Felaket'in adı Büyük Kaza oldu. Artık dünya tamamen eskiden “engelli” denilen insanlara göre şekillenmişti.

Bu dünyada yürüyenler azınlıktaydı. İlk başlarda yürüyenler de durumu kabullenmekte zorlandılar. Kalan az sayıdaki yürüyen, kendilerini fiilen insanların lideri olarak görmeye başladı. Büyük Kaza'dan sonraki o karışıklık döneminde bu durum pek sorgulanmadı. Ama şifa umutları tükenip dünyanın bundan sonra böyle olacağı iyice anlaşılınca, yürüyenler iktidardan indirildi. Bir “Yürüyen Yasası” çıkarıldı. Yürüyenlerin, hayatları boyunca, zorla “normal” insanların yapamayacağı işlerde çalıştırılmasına karar verildi. Yürüyenler, tabi, bu durumu da kabullenemediler. Büyük bir kısmı isyan etti. İlk başta fiziksel üstünlüklerinden dolayı önemli başarılar elde ettiler. Ama, dünyanın büyük bir çoğunluğunun, dolayısıyla zeki insanların da çoğunluğunun karşı tarafta olması sebebiyle bir süre sonra isyanlar kontrol altına alındı. İki taraf masaya oturdu. Özellikle “Yürüyen Hakları Platformu”nun etkili propogandasıyla, “Yürüyen Yasası”ndaki ağır şartlar, yürüyenlerin 'eğitimlerini bitirdikten sonra iki yıllık zorunlu kamu hizmeti yapmaları'na dönüştürüldü. Artık Yeni Dünya'nın önünde hiç bir engel kalmamıştı.

Tüm bunları düşünürken üniversiteye varmış olduğunu fark etti. İçeri girdi. Genetik bölümüne çıktı. Genetik bilimini bizatihi çok sevmiyordu, ama genetiğe isteyerek gelmişti. Çocukluğundan beri çevresindeki birçok yürüyenin basit hastalıklardan dolayı acı çektiğini görmüştü. Bu hastalıkların üzerinde çok az kişi çalışıyordu. İlaç firmaları, az kişi yakalandığından ve kar payı düşük olduğu için bu hastalıklar için ilaç araştırmaları yapmıyordu. Bunun düzeltilmesi için pek çok mitinge katılmıştı, program düzenlemişti. Ama hiçbiri bir işe yaramıyordu. Tek çözümün felce şifa bulmak olduğuna karar vermişti. Bu yüzden genetikteydi. Büyük Kaza'nın bir genetik laboratuvarındaki bir deneyden sonra ortaya çıktığı biliniyordu. O laboratuvar da Kaza'da yok olmuştu. İlk başlarda tüm bilim adamları bu mesele üzerine yoğunlaşmıştı. Ama artık sadece, çoğu yürüyen olmak üzere birkaç idealist vardı bir çözüm için uğraşan. Onlar da mesai saatleri dışında çalışmak zorunda kalıyordu, çünkü laboratuvarların bu iş için ayırabilecekleri bir bütçe yoktu.
Çözüm pek muhtemel gözükmüyordu, o da umudunu kesmişti. Tam odasına girmek üzereyken:

-Günaydın.
İrkildi. Dönüp baktı. Konuşan, diğer doçentlerden biriydi. Gülümsedi.
-Günaydın.
-Hayrola biraz gergin gözüküyorsun?
-Gergin mi? Yok ya, uykusuzum biraz belki ondandır.

Odasına girdi. Uykusuz falan değildi. Gergindi. Oğlunun bacağında varis vardı. O da bir yürüyendi ve zorunlu kamu hizmeti sırasında sürekli ayakta durduğu bir işte çalışmıştı. Eskiden rahatlıkla kontrol altına alınabilecek bir durumu olmasına rağmen, doktorların varis tedavisini artık bilmemesi nedeniyle durumu çok ilerlemişti ve her gün acı çekiyordu. Eski kitaplardan varis hakkındaki her türlü bilgiyi okumuşlardı ama ellerinden bir şey gelmiyordu,sadece biraz rahatlatabiliyorlardı. Uzun uğraşlar sonucu, yurtdışında varis ameliyatı yapabilen bir doktor bulmuşlardı. Ama o da çok pahalıydı, yeterli paraları yoktu. Her yola başvurmuştu, yine de yeterli parayı bulamamıştı. En sonunda kararını vermişti. Laboratuvarından para çalacaktı. Sonra da ailesiyle birlikte doktorun yaşadığı ülkeye kaçacaktı. Her şeyi ayarlamıştı. Normalde laboratuvar kasasında pek para tutulmazdı. Ertesi gün laboratuvara büyük bir alım yapılacaktı. Kasa doluydu.

Odasından çıktı. Paranın tutulduğu odanın önüne gitti. İşlerin bu hale gelmesine göz yuman dünyaya içinden küfür etti. Kapıyı açtı. İçeri girdi.

Yusuf Arman
 
Tekerlekli Sandalye
Üst