Yusuf ile Züleyha (aşk masalı)

  • Konuyu başlatan Fırtına
  • Başlangıç tarihi
F

Fırtına

Guest
züleyha, bil ki;
adını yazdık yüreğimizin en kör noktasına..

aşk deyince; kulaklarımızda sen çınlıyorsun!
ilk önce yusuf diye eriyişin-ki; rabbim sana lütfedince yusuf’u, yusuf’tan ilahiye dönen aşkının büyüklüğünü anıyoruz ve arıyoruz..
 
F

Fırtına

Guest
rabbini bilen züleyha ilk dua olarak hemen oracıkta,
rabbim, gözlerimden bu acıyı kim silecek benim..?
kim yıkayacak gözlerimin içini..? kim yıkayacak acılarla dolan kalbimi...

hemen arkasından da, olsun, dedi...

rabbim, her şeye razıyım...
hepsine razıyım...
yeter ki aşktan azad etme kalbimi...
yeter ki göz yaşlarımın serininde yıka içimi...

göz yaşlarımı ve aşkımı alma, onlar bende kalsın... bedel olsun...

ödül olsun...
bağış olsun...

yoksulluğum zenginliğim olsun...

aşkım yeter, muhabbet denizinin kıyıları ne denli sınırsızmış göreyim...
aşkım yeter, varlığımın anlamı neymiş, çözeyim...

yeter aşkım...

yeter ki aşkımın kalbime düştüğü yere kadar yükseleyim...
aşkım yeter, tenimin kafesiyle düştüğüm kuyudan aşkımın tüyleriyle yükseleyim...
aşkım yeter, tenimin beni hapsettiği zindandan aşkımın kanatlarıyla geçip gideyim...

aşkla var olduğum yerde yine aşkla yok olayım...

rabbim, acıya razıyım ama gözyaşım bende kalsın... razıyım yoklukta var olayım...
yitirdikce bulayım... öldükce doğayım...
canım çekildikce aradan saf aşktan ibaret kalayım...

rabbim, çıkar aradan takılıp kaldığım tenimi, kaldır aradan saf aşkla aramdaki perdeleri...
 
F

Fırtına

Guest
ey zûleyha…
sevdasını yüreğine katık eden sevgili…
gözlerinden gelen yağmurla yüreğindeki ateşi söndürmeye çalışıpta, her damlada bin yürek yakan…

“ben su serptikçe senin alevin artacak,
sendeki ateş arttıkça ben daha çok yaş akıtacağım”

sen ki suretin güzeline bir sınav oldun…
o ki sana cennet vesilesi…
ömrün ki yû’suf ila aslına bürünmüş, gerçeği bulmuştu ki gelmiş ve geçmiş en gerçek sevdayı yaşamıştı…

“zûleyha ki leyla’dan, aslı’dan, şirin’den, zühre’den ve hatta zahide’den sahici”

sabrın sevgiliyi getirdiğinin en açık kanıtı değil misin..?
sevgiyi dilde yaşatmak kolay ve gerçekten uzaktı…
oysa sen sevgiyi önce yüreğinde yaşadın öylesine büyüttün ki, kaldırmadı küçücük görünen ama kocaman olan o yüreğin...
sonra göklere saldın... rabbine ulaştın...

ey zûleyha… gör zûleyha… bil zûleyha…

senden yüzyıllar sonrasında yaşıyoruz...
insanların küfrünün ve azgınlığının her geçen gün arttığı bir dönemdeyiz…
sokaklarımız ölü kaynıyor, insanlar kokuşmuş ruhlarıyla geziniyorlar…
kim kimi sevdiğini bilmeden yürüyor sokaklarda…
aşk sözleri her ağızda herkese söyleniyor…
sevdayı sadece beşeri -bedeni- yaptılar…
ki seni bilen şunu da biliyor ki bu insanların yaşadığı sevgi değil!!

insanlığın olmadığı bir yerde aşk nasıl yaşasın ki…
kendini bilmez olan insanlar sevgiyi nasıl bilsinler ki…
sevmek yok olmak değil aksine var olmaktı…
varlığın olmadığı yerde, sevgi olur muydu ki..?

“aşık olmayanlar zûleyha ismine dokunmasınlar”

ey zûleyha… gör zûleyha… bil zûleyha...

yüreklerimiz bir kez daha aşkından değil,
utancından eriyerek söylüyor…
biz aşkı senle gömdük toprağa...
ne sevecek, ne de sevilecek bir yürek kaldı ortada…

bil zûleyha…
artık sevdalar göklere çıkmıyor…
daha ilk engelde takılıp geri dönülüyor…
hala leyla faslındalar ki mevla’ya nasıl ulaşsınlar…
bir çocuk yürümeden koşamaz ki!
insan sevginin ne olduğunu bilmeden,
mevla aşkıyla nasıl yansın...
hiç yanmamış ki ne bilsin...
bir yürek nasıl erir, sevgili uğruna nûr olur…
o sevgi nasıl göklere ulaşsın ki zûleyha…

“sevgili!... kapına geldik; AŞK’ı öğret bize ve AŞK’ını ver yüreklerimize”

ama zûleyha, bil ki;
adını yazdık yüreğimizin en kör noktasına...
aşk deyince, kulaklarımızda sen çınlıyorsun...
ilk önce yûsuf diye eriyişin,
ki rabbim sana lütfedince yûsuf’u,
yûsuf’tan ilahiye dönen aşkının büyüklüğünü anıyoruz...

bil zûleyha, senden yüzyıllar sonrada yaşıyoruz...

ne ömrünü yûsuf uğruna adayacak zûleyha var…
ne de uğruna ömür adanacak bir yûsuf…

hal böyleyken, nasıl göklere ulaşsın sevdalar...


…!


aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş...
aşk ile insan elbet güneşe benzer ve aşksız gönül misali taşa benzer...
hayatı aşka bölünce aşk çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır…
 
F

Fırtına

Guest
aşk; züleyha olacağını bile bile
yusuf'a vurulmaktır

yusuf olduğunu bile bile
kuyuya atılmaktır

kuyu olduğunu bile bile
yusuf'u saklamaktır

aşk; hem züleyha, hem yusuf, hem de kuyu

aşk; olduğunu olabilmektir belki de
 
F

Fırtına

Guest
züleyha, kalbi acının anlamına doğru sınırlarda dolaşmaya başlayınca yûsuf'a bir mektup yazmaya karar verdi
içindeki hallere tercüman olacak sözcükleri bulup da yûsuf'a göstermek istedi
dedi, her vasfın karşılığı bir sözcük var nasılsa.. ben de halimi arz edeyim sözcüklerle yûsuf'uma

papirüsten ezilmiş kâğıdı, sivri kalemi aldı eline
yûsuf, diye yazdı, nâmenin en başına, sayfanın tam ortasına.. içinden binlerce yûsuf ses verdi

ey içimdeki yıldızlar mütercimi, ölü olmayan kuşlarım benim
mısır'ın sularına dökülmüş kandillerin aydınlığı
gizli bahçelerden geçen yeşillerin ıslak çoğulluğu
konuşan ağacım bana, konuşan ırmağım benim
ışıklı yağmurum
gözlerimle gören ey, ey gözleriyle gördüğüm

yûsuf, dedi züleyha, nâmenin tam ortasına, sayfanın başına.. içinden binlerce yûsuf daha ses verdi

en derin kuyusunda kaybolduğum ey
nil'in sesi geliyor, gelsin, sesim nil'e gitmiyor gitmesin
sesi bana gelmeyen, sesim ona gitmeyen ey

züleyha sayfanın tam ortasına devam etti, yûsuf, dedi

ey kalbimle seven
ey kalbiyle sevdiğim
muhabbeti kolay giyilir libas olmayan
vahayı terk edip çölün rahmetine düşen defterim
yitik tahtına gönlünce kurulan çöl misillemesi sevdiceğim
dağ lâlesi
çöl çiçeği
ah benim yitik ezel gülü vasfınca sahiplendiğim
âh beni ezel gülü vasfınca sahiplenip de sahiplendiğini henüz bilmeyen sevgilim

ah benim! ah benim
ey adı gelecek zamanların ve mekanların insanlarına adımla birlikte kalacak olan
ey adım adıyla bile yazılacak olan
sularıma dökülen karanlık, yoklarımı örten aydınlık
tezatlarım benim, benim tekrirlerim
ama muhabbetinden asla dönmediğim
gün geçtikçe çoğalan benzetmelerim
sözcüklerim, lugatim, lisan hacmince vasıfladığım vâsıfım

yûsuf, yazdı züleyha, sayfanın tam ortasına.. hâlâ hitaptaydı kalemi, bir satır ileri geçemedi
bir satır ileri geçsem hitaptan, dedi, yanacağım

ses verdi içinden bir ses; yan o zaman, yan o zaman

züleyha devam etti
ah benim yûsuf'um, âh benim, âh / senim, dedi, başka bir şey diyemedi

züleyha, yûsuf'a bir mektup yazmaya başlayınca.. yûsuf diye başladı, Yûsuf diye bitirdi
gördü ki hitaptan öteye geçemedi.. anladı ki aşkın nâmesinde ser-nâmeden öte kelam yok
ve züleyha'nın lügatinde yûsuf'tan öte sözcük yok

yûsuf, dedi, kelâmım artık sende hükümsüz.. ama kelâmımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme
bil ki kelâmdan da ötede sadece âh var, âh ki dünya onun üzerinde durur, gök kubbe onun hararetiyle döner
 
F

Fırtına

Guest
sen züleyhâ mısın bu gece
yapıştın gözuçlarıma yusuf diye
halbuki gönül kuyuma gömülüyüm
yakubum olsan da çıkmam oradan
ben, nice züleyhâ'nın gülüyüm

sen züleyhâ mısın bu gece
rüyâlarıma ses ve ışık kattın
halbuki zindandaydı hülyâlarım
kervanlardan kiralamıştım onu
hasretinle gözlerimi kanattın

sen züleyhâ mısın bu gece
kuyudan, kervandan, zindandan geçtim
kaç göz bıçak kesildi
kaç yürek ateş oldu
yırtılan gömleğimi getirdin ortaya
kanım yakubuma gömleğim sana kaldı

sen züleyhâ olarak kal her gece
ben yusuf'tan da ötedeyim şimdi
bir başka sevdâya türkü söylerim
kaç yusuf güzelliğinden geçtim bilsen
kendi züleyhâma giderim
 
F

Fırtına

Guest
Kaybettiklerimi buldum derken, bulduklarımı kaybettiğimi anladığımda.. vuslatın aslının hasret olduğunun farkına vardığımda ve yandığımı sanarken yavaş yavaş söndüğümü anladığımda.. yitirdiğim benliğimi yitirdiğim yerde yeniden bulduğumda.. düşerken upuzun yollara, ruhum karanlıklar ortasında.. aşkın pazarında can satıp can alamadığımda anladım Yusuf Kuyuda.. yitmiş Yusuf’um kör bir kuyuda.. yakmış kuyuyu ruhunun nurunda.!!!

Kaybettiğimde seni kuytularımda.. inme kuyulara Yusuf’um yiterim ardında.. Kenan’a eremez yüreğim.. yüreğim canın(m) ın kuytularında.. uykumu bölen suretinin koynunda, yitir beni nurunda.. kuyunun nurunda kaybet canımı, erit ruhumu ruhunda.!!!

Kuyuda can sırrı var Yusuf’um.. benimse can vermeye hevesim.. ruhumda izin var.. aşk pazarında cismim.. yitir beni sende gizli sesim.. sende yitmeye, uçup gitmeye, beyaz kanadına al çalmaya hevesli bir kuş misali canım.. canımı, canın(m) a düşür.. kanadıma al, canına canımı çal Yusuf’um.!!!

Bırak kuyuya ben ineyim.. Kenan’da ben yiteyim ve ben bileyim yitmenin acısını.. yitir beni, canımı canına lâyık kıl Yusuf’um.. yitir ki canım canın(m) a lâyık olsun.. ve bu pazarda benimde bir alıcım olsun.!!!

Akıl gönlün sırrını bilir mi hiç Yusuf’um.. al.. bana o da gerekmez.. divane olmadıkca o can’a erilmez.. yitir aklımı da.. yitir aşk’dan gayrı ne varsa ruhumda.!!!

Can sırrı kuyularda gizli Yusuf’um.. kuyuda yitmeden can olunmaz, can alınıp can satılmaz Yusuf’um.. yitmeye lâyık kıl ruhumu.. yitir ki, an olayım.. yitir ki, can bulayım.. yitir ki, ermeye canın(m) a lâyık olayım.!!!

Ve aldırma.. diyorlar ya “Âşıklar ölmez Yusuf’um..”

Âşıklar ölmez.!!!
 
Tekerlekli Sandalye
Üst