züleyha, kalbi acının anlamına doğru sınırlarda dolaşmaya başlayınca yûsuf'a bir mektup yazmaya karar verdi
içindeki hallere tercüman olacak sözcükleri bulup da yûsuf'a göstermek istedi
dedi, her vasfın karşılığı bir sözcük var nasılsa.. ben de halimi arz edeyim sözcüklerle yûsuf'uma
papirüsten ezilmiş kâğıdı, sivri kalemi aldı eline
yûsuf, diye yazdı, nâmenin en başına, sayfanın tam ortasına.. içinden binlerce yûsuf ses verdi
ey içimdeki yıldızlar mütercimi, ölü olmayan kuşlarım benim
mısır'ın sularına dökülmüş kandillerin aydınlığı
gizli bahçelerden geçen yeşillerin ıslak çoğulluğu
konuşan ağacım bana, konuşan ırmağım benim
ışıklı yağmurum
gözlerimle gören ey, ey gözleriyle gördüğüm
yûsuf, dedi züleyha, nâmenin tam ortasına, sayfanın başına.. içinden binlerce yûsuf daha ses verdi
en derin kuyusunda kaybolduğum ey
nil'in sesi geliyor, gelsin, sesim nil'e gitmiyor gitmesin
sesi bana gelmeyen, sesim ona gitmeyen ey
züleyha sayfanın tam ortasına devam etti, yûsuf, dedi
ey kalbimle seven
ey kalbiyle sevdiğim
muhabbeti kolay giyilir libas olmayan
vahayı terk edip çölün rahmetine düşen defterim
yitik tahtına gönlünce kurulan çöl misillemesi sevdiceğim
dağ lâlesi
çöl çiçeği
ah benim yitik ezel gülü vasfınca sahiplendiğim
âh beni ezel gülü vasfınca sahiplenip de sahiplendiğini henüz bilmeyen sevgilim
ah benim! ah benim
ey adı gelecek zamanların ve mekanların insanlarına adımla birlikte kalacak olan
ey adım adıyla bile yazılacak olan
sularıma dökülen karanlık, yoklarımı örten aydınlık
tezatlarım benim, benim tekrirlerim
ama muhabbetinden asla dönmediğim
gün geçtikçe çoğalan benzetmelerim
sözcüklerim, lugatim, lisan hacmince vasıfladığım vâsıfım
yûsuf, yazdı züleyha, sayfanın tam ortasına.. hâlâ hitaptaydı kalemi, bir satır ileri geçemedi
bir satır ileri geçsem hitaptan, dedi, yanacağım
ses verdi içinden bir ses; yan o zaman, yan o zaman
züleyha devam etti
ah benim yûsuf'um, âh benim, âh / senim, dedi, başka bir şey diyemedi
züleyha, yûsuf'a bir mektup yazmaya başlayınca.. yûsuf diye başladı, Yûsuf diye bitirdi
gördü ki hitaptan öteye geçemedi.. anladı ki aşkın nâmesinde ser-nâmeden öte kelam yok
ve züleyha'nın lügatinde yûsuf'tan öte sözcük yok
yûsuf, dedi, kelâmım artık sende hükümsüz.. ama kelâmımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme
bil ki kelâmdan da ötede sadece âh var, âh ki dünya onun üzerinde durur, gök kubbe onun hararetiyle döner