- Katılım
- May 19, 2010
- Mesajlar
- 14,522
- Tepkime Puanı
- 193
- Puanları
- 63
- Yaş
- 50
ZARARSIZ KARAR
Polis: Yaptığım suç olabilir ama kendimden başka kimseye bir zararım yoktu.
Savcı: Yanılıyorsun. İşlediğin suç yüzünden zarar gören biri, seni ihbar etti. Bu sayede yakalandın. Kendine verdiğin zarar da cabası.
Bir grup ehliyetsiz ve alkollü genç, son model, lüks bir arabaya biniyordu. İçlerinden biri direksiyona geçti ve elindeki pahalı oyuncağı, gece karanlığında, pervasızca kullanmaya
başladı. Direksiyon başındaki dahil, arabanın içindeki bütün ergen kuşağın temsilcisi olan çocuklar, kendilerini, yolların tek sahibi hatta dünyanın efendisi gibi hissediyorlardı. Şoför
koltuğundaki genç adam, ileride trafik polisi olduğunu fark etti. Hiç paniğe kapılmadı. Polisin fener ışığını takip ederek, sağda durdu. Polis, arabaya yaklaştı ve şoföre sordu:
Polis: Ehliyet ve ruhsat. Arkasından alkolmetreye üfleyeceksiniz.
Şoför: Ne sen uğraş ne beni uğraştır. Al şu çorba parasını ve kendine bir çorba atölyesi kur. Harçlığımı yeni aldığımda denk gelseydin, fabrika derdim.
Şoför, çok komik bir espri yapmış gibi arabanın içindeki herkes gülmeye başladı.
Polis: İnin arabadan. Rüşvet teklif ettiniz. Size yasal işlem uygulamak zorundayım. Alkollü olduğunuz da belli. Cezanıza bu da eklenecektir.
Şoför: Hakim misin sen? Ne biliyorsun benim ceza alacağımı? Bence sana ceza verilecek, bak görürsün. Babam gerekirse o hakimi de satın alır ve benim sana önerdiğim para kadar
ödemez de. Yakaladığın fırsatı iyi kullanacaksın bu devirde. Ben de senin karşına çıkan bir fırsatım.
Polis: Sarhoş fırsat, sana burada, öyle bir dayak atarım ki...
Arabadan inen diğer çocuklar da polise müdahale etti.
-Abi, al bak bizde de bu kadar var. Bas istifayı kendi işini kur.
- Kendine son model bir araba da alabilirsin.
- Rahat bırak bizi yeter ya.
Polis, yumruğunu havaya kaldırmıştı ki, şiddet uygulamaktan son anda vaz geçti. Çocukların verdiği bütün paraları aldı ve onları küfrederek gönderdi. Yola çıkan çocuklar, çok geçmeden
birisine çarptılar. Ölüp ölmediğini anlamak için durmadılar. Hastaneye götürmeye hiç niyetlenmediler. Yollarına devam ettiler. Polis ise eline geçen parayı, zenginlerle aynı kumar masasına
oturarak, artırmayı hedefliyordu. Hem zenginleri ütecek hem de daha çok parası olacaktı. Maaşların düşüklüğü yüzünden öncelikle o masaya oturup oturamayacağına karar verilmeliydi.
Bu da polisin parasının, maaşından ibaret olmadığını kanıtlaması gerektiği anlamına geliyordu. Polisin bunu yapması biraz vakit alsa da, sonunda bunu başardı.
Yatakta, felç olmuş vaziyette yatmakta olan bir adamla, takım elbiseli bir adam sohbet ediyorlardı. Takım elbiseli adamın, yatalak adamın emrinde çalıştığı hemen anlaşılıyordu.
Takım elbiseli adam: Efendim, sizi bu hale getiren arabayı kullanan serseriler, yeni zengin ailelere mensuplar. Hukuken onlara dokunmak zor. Aileleri ile bizim de pek çok ticari bağlantımız
var. Bence, çocukları affedip, rüşvetçi polise yönelmeliyiz. Sıradan biri. Bize karşı en ufak şansı yok. Bütün öfkenizi ona yöneltebilirsiniz. Siz emredin, ben ona hayatı dar ederim.
Yatalak adam: Derdim öfke değil. Sonuçta ben de hırsımın kurbanıyım. Rakiplerimi yanıltmak için ilgisiz göründüğüm araziye bakmak için gecenin bir vakti oraya gitmiştim. Akıllıca bir
hareket olmadığını şimdi anlıyorum. Madem hedefimizde o polis var, amacımız onu cezalandırmak değil düzeltmek olmalı.
Takım elbiseli adam: Bunu pek anlayamadım efendim.
Yatalak adam: Bu adama öyle bir oyun oynamalı ki, hayatına ilişkin zararsız sanarak aldığı kararların, aslında herkesi kötü etkilediğini anlamalı. En önemlisi de, yasaktan korktuğu için
değil yanlış olduğunu ve toplumsal düzeni çökerteceğini bildiği için rüşvet almayı bırakmalı.
Takım elbiseli adam: Yani rüşveti, kendi isteği ile red etmeli.
Yatalak adam: Çok doğru. Benim engelli kalmama yol açan bu adam, ne olursa, yasalara tamamen kendi isteği ile saygı gösterir? Çok parası olursa mı? Sevdiği işi yaparsa mı? Bizim
işimiz doğru soruyu bulup cevabını vermek olmalı.
Takım elbiseli adam: Peki bunu bulunca ne yapacağız? Ona verecek miyiz? Onun elinden mi alacağız? Amacımız ondan intikam almak mı? Yoksa onu ıslah etmek mi?
Yatalak adam: Doğru ya, seni çok zeki olduğun için işe almıştım.
Polis, poker masasında, üstün hafızası sayesinde, kartları hiç belli etmeden sayıyor, kimin elinde hangi kart var, çoğunlukla doğru tahmin ediyor ve bu sayede rakip tanımıyordu. Önüne gelen
herkesi yenmişti. Kazandığı fişleri, paraya çevirdikten sonra sokağa çıkınca, üç kişi, yolunu kesti ve ondan parayı bırakmasını istedi.
Polis: Çocuklar, bunu bekliyordum ama en az beş kişi olmalıydınız. Sayınız, beni küçümsediğinizi gösterir. Bu beni çok üzdü.
Adamlardan biri: Bu gece, daha çok üzüleceksin. Zafere rağmen kazandığın ödülü kaybetmekten daha üzücüsü var mı? Biz seni üzmek için buradayız.
Adamlar, önce sırayla, sonra da hep birlikte, kuralsız dövüş sitilinde polise saldırdı. Poliste, çizik bile yoktu ama ona saldıran üçü polis dayağı yemekten perişan olmuştu. Polis, alaylı bir
tavırla konuşmaya başladı.
-Şimdi size "ava giden avlanır" atasözünün ne anlama geldiğini uygulamalı olarak anlatmaya çalışacağım.
Polis, hepsinin üzerinde değerli ne varsa aldı, parayı cebine attı ve geri kalanları da kaldırımda bulunan kanalizasyon mazgallarından aşağıya bıraktı. Arkasına dönüp gitmeden önce
şöyle dedi:
-Siz bunu, "her kuşun eti yenmez" diye de bilirsiniz.
Yatalak adam ile takım elbiseli adamı, karşılıklı konuşuyordu. Yatalak adam şöyle dedi:
-Kumarda kazandığına göre zekası, üç kişiyi hiç zorlanmadan dövebildiğine göre de bileği güçlü demektir. Bütün bunları yaparken hiç paniğe kapılmamış olması da soğuk kanlı
olduğunu gösterir. Bu bana, ona ne yapmam gerektiğine dair bir fikir verdi.
Polis, gündüz nöbeti, trafik çevirmede çalışıyordu. Takım elbiseli adam, araba ile ona yaklaştı ve son anda sağa çekerek durdu. Polis, adama hiddetle bağırarak sordu:
-Kardeşim, deli misin sen? Ne yapıyorsun?
Takım elbiseli adam, bu kızgın sorulara, elindeki zarfı uzatarak cevap verdi:
-Bunun ne olduğunu biliyorsun değil mi?
-Vegas Vakkas. Yer altı kumar ve dövüş mekanı. Gördüğümden değil, duyduğumdan biliyorum.
-Patronum, dün gece sergilediğiniz yeteneklerden çok etkilendi. Sizi, bu davetiye ile desteklemek istiyor.
-O muhterem de benim üzerimden para kazanacak.
-Buna, kazan kazan anlaşması da diyebiliriz. Siz de hayatta kalırsanız, zengin olacaksınız. Maaşınızla zaten kıyaslanmaz da, aldığınız rüşvetlerle bile o paraya ulaşılmaz. Bir daha işinizle
ilgili hiçbir yasayı çiğnemenize gerek kalmayacak.
Polis, mesaisinin olmadığı her geceyi, yatalak adamı temsilen, Vegas Vakkas'ta geçirmeye başladı. Girdiği her dövüş müsabakasını kazanıyor ve oturduğu her kumar masasından, kazanarak
kalkıyor, arkasından kazandığı paraya el koymaya çalışanları da, ayrı bir zevkle pataklıyordu. Sosyal hayatı işinden çok daha fazla para kazandırmaya başlamış ve oldukça renkli giderken,
rüşvet almaya ihtiyaç duymuyor, herkese kuralları eşit uyguluyordu. Kendisini o kadar kuvvetli hissediyordu ki, biri ona "sen, benim kim olduğumu biliyor musun?" diye sorunca, bazen, o
sorunun cevabını öğrenme zahmetine bile katlanmadan, soruyu soran adamın suratına yumruğu yapıştırıveriyordu. Arkasından da "artık sen benim yumruğumun kim olduğunu biliyorsun" diyordu.
Polisin hayatı, daha önce hiç olmadığı kadar güzel giderken, bir gün meslektaşları, onu, kumar masasında bastı. Adliyeye götürüldükten sonra savcı, polisin ifadesini aldı:
Savcı: Kimlik bilgilerini doğru verdiğinden emin misin?
Polis: Savcım, ben de sizdenim, bu işleri en az sizin kadar iyi bilirim. Yalan söyleyecek de değilim. Tavrım bellidir, hareketlerimin arkasındayım.
Savcı: Pek arkasında durulacak davranışların olmamış, aslında. 1 yıl önce bir grup genci içkili ve ehliyetsiz araba kullanırken yakalamışsın. Rüşvet alıp, karşılığında onları bırakmışsın.
Polis: Bunu size o genç mi anlattı?
Savcı: Hayır, onun babası anlattı. Oğlu, ona senden bahsetmiş. Ters bir durumda araba kullanmak zorunda kalırsa, senin denetlediğin yoldan geçmesini tavsiye etmiş babasına.
"Rüşveti verir, yoluna devam edersin" hesabı. Babası da öyle yapmış ama sana, "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diye diklenince, sen adamı dövmüşsün. Adam da senin öteki hayatını
öğrenip bize bildirdi. Şimdi de buradasın.
Takım elbiseli adam, nezaretteki polisi ziyarete geldi. Polise bakarak şöyle dedi:
-Endişelenme, her şey planladığımız gibi gidiyor.
Polis: Ne yani, burada olmamın sebebi siz misiniz? Ama niye? Size çok para kazandırmadım mı?
Takım elbiseli adam: Patronum, zaten çok zengindir. Sizin rüşvet karşılığında gitmesine izin verdiğiniz araba yüzünden yatalak kalınca, öncelikleri bir hayli değişti. Size uygun bir bedel
ödetmek niyetinde.
Polis: O rüşveti almak, o an için bana zararsız bir karar gibi gelmişti. Bedel, paradan başka ne olacak? Kazandıklarımı mı istiyor?
Takım elbiseli adam: En büyük zararı, patronum gördü. Ve hayır. Tam tersine, biz size para ödemeye devam edeceğiz. Siz ise bunun karşılığında, o güzel hayatı bırakıp en sevdiğiniz ve yapmayı en çok
istediğiniz işleri, başka meslektaşlarınıza öğreteceksiniz.
Polis: Bunu hiç anlamadım.
Takım elbiseli adam: Hapse girdiğinizde, sizi, memurlar koğuşuna alacaklar. Hepsinin oldukça ciddi sorunları var ve dışarı çıktıklarında da, onlardan çok daha kötü olan düşmanları,
onları bekliyor olacak. Sizin yapmanız gereken, hepsi ilke teker teker empati kurun ve onların yerinde olsaydınız, ne yapacaktıysanız, onların da aynı şekilde davranarak sorunu çözmesini sağlamak.
Başarılı olduğunuz her vakıada, patronum sizi affetmeye bir adım daha yaklaşacak ama ödemeyi hiç aksatmadan yapacak. Unutmayın, buradaki asıl amaç, başaklarına yardım ederken aslında
kendinize yardım etmenizi sağlamaktır.
Polis, sadece "anladım" demekle yetindi. Ödemesi gereken borcun büyüklüğünü, ilk defa o zaman fark etti.
Polis: Yaptığım suç olabilir ama kendimden başka kimseye bir zararım yoktu.
Savcı: Yanılıyorsun. İşlediğin suç yüzünden zarar gören biri, seni ihbar etti. Bu sayede yakalandın. Kendine verdiğin zarar da cabası.
1 YIL ÖNCE
Bir grup ehliyetsiz ve alkollü genç, son model, lüks bir arabaya biniyordu. İçlerinden biri direksiyona geçti ve elindeki pahalı oyuncağı, gece karanlığında, pervasızca kullanmaya
başladı. Direksiyon başındaki dahil, arabanın içindeki bütün ergen kuşağın temsilcisi olan çocuklar, kendilerini, yolların tek sahibi hatta dünyanın efendisi gibi hissediyorlardı. Şoför
koltuğundaki genç adam, ileride trafik polisi olduğunu fark etti. Hiç paniğe kapılmadı. Polisin fener ışığını takip ederek, sağda durdu. Polis, arabaya yaklaştı ve şoföre sordu:
Polis: Ehliyet ve ruhsat. Arkasından alkolmetreye üfleyeceksiniz.
Şoför: Ne sen uğraş ne beni uğraştır. Al şu çorba parasını ve kendine bir çorba atölyesi kur. Harçlığımı yeni aldığımda denk gelseydin, fabrika derdim.
Şoför, çok komik bir espri yapmış gibi arabanın içindeki herkes gülmeye başladı.
Polis: İnin arabadan. Rüşvet teklif ettiniz. Size yasal işlem uygulamak zorundayım. Alkollü olduğunuz da belli. Cezanıza bu da eklenecektir.
Şoför: Hakim misin sen? Ne biliyorsun benim ceza alacağımı? Bence sana ceza verilecek, bak görürsün. Babam gerekirse o hakimi de satın alır ve benim sana önerdiğim para kadar
ödemez de. Yakaladığın fırsatı iyi kullanacaksın bu devirde. Ben de senin karşına çıkan bir fırsatım.
Polis: Sarhoş fırsat, sana burada, öyle bir dayak atarım ki...
Arabadan inen diğer çocuklar da polise müdahale etti.
-Abi, al bak bizde de bu kadar var. Bas istifayı kendi işini kur.
- Kendine son model bir araba da alabilirsin.
- Rahat bırak bizi yeter ya.
Polis, yumruğunu havaya kaldırmıştı ki, şiddet uygulamaktan son anda vaz geçti. Çocukların verdiği bütün paraları aldı ve onları küfrederek gönderdi. Yola çıkan çocuklar, çok geçmeden
birisine çarptılar. Ölüp ölmediğini anlamak için durmadılar. Hastaneye götürmeye hiç niyetlenmediler. Yollarına devam ettiler. Polis ise eline geçen parayı, zenginlerle aynı kumar masasına
oturarak, artırmayı hedefliyordu. Hem zenginleri ütecek hem de daha çok parası olacaktı. Maaşların düşüklüğü yüzünden öncelikle o masaya oturup oturamayacağına karar verilmeliydi.
Bu da polisin parasının, maaşından ibaret olmadığını kanıtlaması gerektiği anlamına geliyordu. Polisin bunu yapması biraz vakit alsa da, sonunda bunu başardı.
Yatakta, felç olmuş vaziyette yatmakta olan bir adamla, takım elbiseli bir adam sohbet ediyorlardı. Takım elbiseli adamın, yatalak adamın emrinde çalıştığı hemen anlaşılıyordu.
Takım elbiseli adam: Efendim, sizi bu hale getiren arabayı kullanan serseriler, yeni zengin ailelere mensuplar. Hukuken onlara dokunmak zor. Aileleri ile bizim de pek çok ticari bağlantımız
var. Bence, çocukları affedip, rüşvetçi polise yönelmeliyiz. Sıradan biri. Bize karşı en ufak şansı yok. Bütün öfkenizi ona yöneltebilirsiniz. Siz emredin, ben ona hayatı dar ederim.
Yatalak adam: Derdim öfke değil. Sonuçta ben de hırsımın kurbanıyım. Rakiplerimi yanıltmak için ilgisiz göründüğüm araziye bakmak için gecenin bir vakti oraya gitmiştim. Akıllıca bir
hareket olmadığını şimdi anlıyorum. Madem hedefimizde o polis var, amacımız onu cezalandırmak değil düzeltmek olmalı.
Takım elbiseli adam: Bunu pek anlayamadım efendim.
Yatalak adam: Bu adama öyle bir oyun oynamalı ki, hayatına ilişkin zararsız sanarak aldığı kararların, aslında herkesi kötü etkilediğini anlamalı. En önemlisi de, yasaktan korktuğu için
değil yanlış olduğunu ve toplumsal düzeni çökerteceğini bildiği için rüşvet almayı bırakmalı.
Takım elbiseli adam: Yani rüşveti, kendi isteği ile red etmeli.
Yatalak adam: Çok doğru. Benim engelli kalmama yol açan bu adam, ne olursa, yasalara tamamen kendi isteği ile saygı gösterir? Çok parası olursa mı? Sevdiği işi yaparsa mı? Bizim
işimiz doğru soruyu bulup cevabını vermek olmalı.
Takım elbiseli adam: Peki bunu bulunca ne yapacağız? Ona verecek miyiz? Onun elinden mi alacağız? Amacımız ondan intikam almak mı? Yoksa onu ıslah etmek mi?
Yatalak adam: Doğru ya, seni çok zeki olduğun için işe almıştım.
Polis, poker masasında, üstün hafızası sayesinde, kartları hiç belli etmeden sayıyor, kimin elinde hangi kart var, çoğunlukla doğru tahmin ediyor ve bu sayede rakip tanımıyordu. Önüne gelen
herkesi yenmişti. Kazandığı fişleri, paraya çevirdikten sonra sokağa çıkınca, üç kişi, yolunu kesti ve ondan parayı bırakmasını istedi.
Polis: Çocuklar, bunu bekliyordum ama en az beş kişi olmalıydınız. Sayınız, beni küçümsediğinizi gösterir. Bu beni çok üzdü.
Adamlardan biri: Bu gece, daha çok üzüleceksin. Zafere rağmen kazandığın ödülü kaybetmekten daha üzücüsü var mı? Biz seni üzmek için buradayız.
Adamlar, önce sırayla, sonra da hep birlikte, kuralsız dövüş sitilinde polise saldırdı. Poliste, çizik bile yoktu ama ona saldıran üçü polis dayağı yemekten perişan olmuştu. Polis, alaylı bir
tavırla konuşmaya başladı.
-Şimdi size "ava giden avlanır" atasözünün ne anlama geldiğini uygulamalı olarak anlatmaya çalışacağım.
Polis, hepsinin üzerinde değerli ne varsa aldı, parayı cebine attı ve geri kalanları da kaldırımda bulunan kanalizasyon mazgallarından aşağıya bıraktı. Arkasına dönüp gitmeden önce
şöyle dedi:
-Siz bunu, "her kuşun eti yenmez" diye de bilirsiniz.
Yatalak adam ile takım elbiseli adamı, karşılıklı konuşuyordu. Yatalak adam şöyle dedi:
-Kumarda kazandığına göre zekası, üç kişiyi hiç zorlanmadan dövebildiğine göre de bileği güçlü demektir. Bütün bunları yaparken hiç paniğe kapılmamış olması da soğuk kanlı
olduğunu gösterir. Bu bana, ona ne yapmam gerektiğine dair bir fikir verdi.
Polis, gündüz nöbeti, trafik çevirmede çalışıyordu. Takım elbiseli adam, araba ile ona yaklaştı ve son anda sağa çekerek durdu. Polis, adama hiddetle bağırarak sordu:
-Kardeşim, deli misin sen? Ne yapıyorsun?
Takım elbiseli adam, bu kızgın sorulara, elindeki zarfı uzatarak cevap verdi:
-Bunun ne olduğunu biliyorsun değil mi?
-Vegas Vakkas. Yer altı kumar ve dövüş mekanı. Gördüğümden değil, duyduğumdan biliyorum.
-Patronum, dün gece sergilediğiniz yeteneklerden çok etkilendi. Sizi, bu davetiye ile desteklemek istiyor.
-O muhterem de benim üzerimden para kazanacak.
-Buna, kazan kazan anlaşması da diyebiliriz. Siz de hayatta kalırsanız, zengin olacaksınız. Maaşınızla zaten kıyaslanmaz da, aldığınız rüşvetlerle bile o paraya ulaşılmaz. Bir daha işinizle
ilgili hiçbir yasayı çiğnemenize gerek kalmayacak.
Polis, mesaisinin olmadığı her geceyi, yatalak adamı temsilen, Vegas Vakkas'ta geçirmeye başladı. Girdiği her dövüş müsabakasını kazanıyor ve oturduğu her kumar masasından, kazanarak
kalkıyor, arkasından kazandığı paraya el koymaya çalışanları da, ayrı bir zevkle pataklıyordu. Sosyal hayatı işinden çok daha fazla para kazandırmaya başlamış ve oldukça renkli giderken,
rüşvet almaya ihtiyaç duymuyor, herkese kuralları eşit uyguluyordu. Kendisini o kadar kuvvetli hissediyordu ki, biri ona "sen, benim kim olduğumu biliyor musun?" diye sorunca, bazen, o
sorunun cevabını öğrenme zahmetine bile katlanmadan, soruyu soran adamın suratına yumruğu yapıştırıveriyordu. Arkasından da "artık sen benim yumruğumun kim olduğunu biliyorsun" diyordu.
Polisin hayatı, daha önce hiç olmadığı kadar güzel giderken, bir gün meslektaşları, onu, kumar masasında bastı. Adliyeye götürüldükten sonra savcı, polisin ifadesini aldı:
Savcı: Kimlik bilgilerini doğru verdiğinden emin misin?
Polis: Savcım, ben de sizdenim, bu işleri en az sizin kadar iyi bilirim. Yalan söyleyecek de değilim. Tavrım bellidir, hareketlerimin arkasındayım.
Savcı: Pek arkasında durulacak davranışların olmamış, aslında. 1 yıl önce bir grup genci içkili ve ehliyetsiz araba kullanırken yakalamışsın. Rüşvet alıp, karşılığında onları bırakmışsın.
Polis: Bunu size o genç mi anlattı?
Savcı: Hayır, onun babası anlattı. Oğlu, ona senden bahsetmiş. Ters bir durumda araba kullanmak zorunda kalırsa, senin denetlediğin yoldan geçmesini tavsiye etmiş babasına.
"Rüşveti verir, yoluna devam edersin" hesabı. Babası da öyle yapmış ama sana, "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" diye diklenince, sen adamı dövmüşsün. Adam da senin öteki hayatını
öğrenip bize bildirdi. Şimdi de buradasın.
Takım elbiseli adam, nezaretteki polisi ziyarete geldi. Polise bakarak şöyle dedi:
-Endişelenme, her şey planladığımız gibi gidiyor.
Polis: Ne yani, burada olmamın sebebi siz misiniz? Ama niye? Size çok para kazandırmadım mı?
Takım elbiseli adam: Patronum, zaten çok zengindir. Sizin rüşvet karşılığında gitmesine izin verdiğiniz araba yüzünden yatalak kalınca, öncelikleri bir hayli değişti. Size uygun bir bedel
ödetmek niyetinde.
Polis: O rüşveti almak, o an için bana zararsız bir karar gibi gelmişti. Bedel, paradan başka ne olacak? Kazandıklarımı mı istiyor?
Takım elbiseli adam: En büyük zararı, patronum gördü. Ve hayır. Tam tersine, biz size para ödemeye devam edeceğiz. Siz ise bunun karşılığında, o güzel hayatı bırakıp en sevdiğiniz ve yapmayı en çok
istediğiniz işleri, başka meslektaşlarınıza öğreteceksiniz.
Polis: Bunu hiç anlamadım.
Takım elbiseli adam: Hapse girdiğinizde, sizi, memurlar koğuşuna alacaklar. Hepsinin oldukça ciddi sorunları var ve dışarı çıktıklarında da, onlardan çok daha kötü olan düşmanları,
onları bekliyor olacak. Sizin yapmanız gereken, hepsi ilke teker teker empati kurun ve onların yerinde olsaydınız, ne yapacaktıysanız, onların da aynı şekilde davranarak sorunu çözmesini sağlamak.
Başarılı olduğunuz her vakıada, patronum sizi affetmeye bir adım daha yaklaşacak ama ödemeyi hiç aksatmadan yapacak. Unutmayın, buradaki asıl amaç, başaklarına yardım ederken aslında
kendinize yardım etmenizi sağlamaktır.
Polis, sadece "anladım" demekle yetindi. Ödemesi gereken borcun büyüklüğünü, ilk defa o zaman fark etti.
-SON-
YAZAR: Volkan Karaoğlu